• 52
    (bkz: 25 ekim 2000 monaco galatasaray maçı) ve kerem inan’ın o günkü performansı bugün sözlükte hatırlatılmış.
    o zamanlar şampiyonlar ligi start tv tekelindeyken; 2000-2001 sezonunda teleon vardı.
    maç yayınları, tivibu-trt / star-dsmart şeklinde bir açık kanal star tv, bir de şifreli kanal teleon şeklinde yayınlanıyordu. şampiyonlar ligi 2.tur ilk grupları ilk maçımız da milan deplasmanındaydı -geçtiğimiz sezondan bize kurulan milan- ve startv’deydi. anlatan ise babasını saygı ve rahmetle andığımız, o dönemlerde çok sevdiğimiz fakat 2010’lardan sonra bizim başarılarımızı çekemeyen ve galatasaray başarıları çekememezliği hastalığına yakanan, bizi eleştirdikçe adeta kulakları daha da büyüyen güntekin onaydı.

    taffarel’in tombalacı nouma tarafından sakatlanması sonrası malesef 3 ay boyunca maçlara kerem inan ile çıkıyorduk.
    san siro’da maça iyi başladık ve ergün’un ortasında jardel’in golü ile öne geçtik.
    2 dk sonrasında ise yeni tarzı ile çıktığı ilk maçta hasan, hagi’nin akıl dolu pasını gole çevirdi.

    ondan sonraki 50 dk’yı ise sormayın. hatırlayanlar dönmüşlerdir o geçmeyen anlara.
    tamamen savunma yapmıştık. sürekli dakika saydığımı hatırlıyorum annemle ekran başında.

    ancak kalan dakikalarda iki gole engel olmayıp gruptan çıkma yolunda büyük avantaj yakalamıştık.

    veya aslında bu skorun dezavantaj henüz olduğunu bilmeden. lakin grupta ya bu, ya 6. psg deplasmanından alamadığımız ekstra puanlar ya da en kötü deportivo deplasmanında ise 1 yerine 2-0 yenilmemiz bizi çeyrek finalde real madrid karşısına çıkardı. tamam ilk maçta 0-2’den 3-2 ile tarihe geçen bir geri dönüşe imza atmıştık. ama 2.maçta fatih’in sol bek oynadığı barnebeu’da 3-0 ile elendik. halbuki bunun yerine grubu lider bitirsek;
    çeyrek finalde, geçtiğimiz sezon* uefa kupası yarı finalinde elediğimiz leeds united ile; (ki “galatasaray uefa kupası alırken güçlü takım mı eledi ya diyen” beşiktaş'a 6 atmıştı gruplarda)
    o turu geçmemiz halinde ise* yarı finalde ise valencia ile eşleşecektik.
    belki de bizim için 21 kasımda çıktığımız san siro; parken stadyumu sonrası sevdiğimiz ve kalplerimize kazıdığımız bir diğer stad olarak tarihe geçecekti bayern ile oynayacağımız final ile. kimbilir 03-04 / 04-05 yıllarında porto’nun yaptığı duble’yi belki de biz yapacaktık 99-00 / 00-01 sezonlarında.

    kerem inan o gün, ispanyol underrated forvet jose mari ve 4 yıl sonra fenerbahçeye kadıköyde 4 tane sallayan, türk futbol tarihinde ilker yasin’in ‘döndürmeyin’ vecizesine en çok yakışan ve z kuşağının fifa ultimate team iconlarından tanıdığı shevchenko’nun gollerine engel olamamasına karşın çok güzel bir maç çıkarmıştı. bir çok kurtarış yapmış ve taffarel’in yokluğunda o maçta kalemizde mükemmel olmasa da iyi performans sergilemiştir.

    benim aklıma kendisi, monaco deplasmanında 4 yiyen hali ile değil bu maç ile kazınmıştır.
    sonrasında izlediğimiz aykut, orkun, ufuk gibi yerlilerin de yanında çok daha iyi bir kaleciydi kerem. ayrıca sağlam da galatasaraylıydı. ki halen öyle.
    umarım ismail de en az onun kadar iyi bir kaleci olur.

    kimbilir, beklide psg maçına; rotasyonlu bir kadro ile çıkarak* bizi belki de olası şampiyonlar ligi şampiyonluğundan eden; şimdilerde yabancı sınırı ile ilgili rezil ve sığ yorumlarından dolayı antipati seviyesini günbegün arttıran luce’ye değil; o büyük kupa yakın gelecekte imparator’a nasip olur.

    uefa kupası alırken kulübede yanında kerem otururken, kupa 1 finalinde de yanında belki ismail oturur.

    `hayat, neden olmasın?`
  • 54
    skoru ve statüsüyle telefonla maç anlatmak olayının zirvelerinden olan maç. özellikle ikinci golde top hasan şaş'ın kafasına doğru süzülürken güntekin onay'ın gol diye bağırması unutulmazlardandır bu anlamda. galatasaray dergisi'ne anlattığına göre san siro'da şeref tribünü sayılabilecek ama dışarıdan izole olmayan bir konumdaymış. özellikle gollerde coşsa da maç boyu tedirgin şekilde maç anlatmış. hatta kanal tarafından iki gün boyunca ulaşım hizmeti vermesi için ayarlanan şöför hasta bir inter taraftarıymış. gollerden sonra gelip dürtüyormuş onu. tedirginliğinde o elemanın da hatırı sayılır payı varmış.

    enteresan bir anektod olarak 10 puan topladığımız grupta deplasmanda puan aldığımız tek maçtır. deportivo deplasmanında da, formalite maçına dönüşen psg deplasmanında da tesadüfi şekilde 2-0 kaybetmiştik. süper kupa finalinde de giydiğimiz çubuklu forma ile çıkmıştık. ilk golde jardel soldan gelen ancak rakip defanstan sekip biraz dengesiz ve alakasız yere giden topta kendine has içgüdüleriyle yine de doğru yerde bulunmuş, diğer ayağını yerde kesmeden jeneriklik bir vole atmıştı.

    hasan şaş'ın ac milan'a attığı gol ise kumandan hagi'nin futbol zekası ve hasan şaş'ın müthiş uyanıklığının ortaklığında gelmişti. başlıkta da defalarca anlatıldığı gibi popescu topun başında ne yapacağını düşünürken kumandan hagi bir anda yarım daire çizerek topu havalandırmıştı. artık hasan şaş'a işaret mi etti, bağırdı mı, o topa vurmadan bindirdiğini mi gördü tam bilinmez; hasan şaş o süpriz koşunun finaline geldiğinde topa doğru hamle yapmasına bile gerek kalmadan top kafasına çarpıp abbiati'nin üzerinden aşıp milan filelerine ulaşmıştı. bu golden sonra güntekin onay'ın "hasan topa vuruyor ve goooooolll" repliği kadar hasan şaş'ın parmağıyla kafasına vura vura bizim kulübeye kadar koşmaya devam etmesi de unutulmazdır.

    sonrası ise klasik bir lucescu dönemi maçıydı. doksan dakikayı bitirene kadar taraftar ekran başında epey bir ter dökmüştü. nitekim bir önceki sene ilk yarıya 2-0 geride girip sonrasında abbiati'nin müthiş performansıyla puanı hatta belki de galibiyeti kaçırdığımız san siro deplasmanında bu sefer galibiyeti korumaya çalıştık mamafih başarılı olamadık. maçın bitimine 15 dakika kala gelen tartışmalı bir penaltıyla skor 2-2'ye geldikten sonra son dakikaları zor ettiysek de taraftarın ağzında yine keçiboynuzu misali bir tutam tat kalmıştı sadece...

    ve kaderin bir cilvesi tıpkı bir önceki sezon olduğu gibi ali sami yen'de milan'ı yine mağlup edip yine tur sevinci yaşayacaktık.

    (bkz: tarihte bugün)
  • 57
    gs tv’de tekrarını izledim. temposu çok ama çok yüksek bir maç. orta sahada adam kesiyorlar. çatır çatır kemik sesleri geliyor. hakem urs meier tempoyu hiç bozmuyor. taraflı tarafsız her futbolseverin açıp keyifle izleyebileceği üst düzey bir maç. her iki takımın da belki tarihinin en iyi kadrosu değil ama en iyiye yakın kadrosu olabilir. milan’ın ileri ucunda serginho, bierhoff, shevchenko var. bu arada taffarel bu maç yok ama kerem gayet güzel kurtarışlar yapmış. hasan şaş muazzam top oynamış. top hagi’ye geldiğinde kendisini karşılayan milanlıların hagi’ye duyduğu saygıyı ilk topta basamamalarından anlıyorsunuz.
  • 65
    skoru 0-2'ye getiren hasan şaş'ın golü için belki 20 küsür yıldır her konusu açıldığında şu tür muhabbetleri duyarım; "gol hagi'nin", "hagi hasan'a golü attırdı", "golü hagi'ye yazalım"..

    ta 21 kasım 2000 gecesi bile bu görüş bana hakkaniyetsiz gelirdi.

    evet hagi dışında o pası deneyecek ve atabilecek belki birkaç oyuncu vardı dünya futbolunda ama hasan'ın bin kez denese bir daha tutturamayacağı o mumtazam kafa vuruşunu da sansiro'da dida'ya atabilecek de pek kimse yoktu.

    gol asist'in yanında ezilmedi. ve ortaya türk futbol tarihinin en ikonik gollerinden biri çıktı.

    hatta bir renkdaşımın da dediği gibi türkiye'nin batıya açılan yüzü galatasaray'ın attığı en avrupai goldü belki de.

    edit: ilovedonut arkadaşım uyardı. kaleci dida değil, christian abbiati idi.
  • 66
    o yıllardaki avrupa futbolunun zirve maçlarından biri olan müsabaka. popüler kültürün sakız ettiği o efsane milan kadrosunun henüz kurulma aşamasındaki hali ile birinci fatih terim dönemi boyunca vites yükseltip artık makineleşmiş olan galatasaray'ı karşı karşıya getirmiştir. 25 sene sonra oturup izleyince özellikle ikinci yarıda milan'ın tatlı-sert(!) futbolu garip gelebilir. ancak o yıllardaki futbol biraz da öyleydi. atletizm şimdiye kıyasla daha düşüktü, taktik detaylar bu derece bütünlüklü değildi, hala daha bireysel yeteneğe ve planlanmamış aksiyonlara da hareket alanı vardı.

    bizim taraftan bakınca skoru özelinde hatırlanır. ancak o sezon için adı gerçekten büyük, sahada pek çok üst düzey yıldızın her iki takımda da forma giydiği müthiş bir düelloydu. özellikle birinci okan buruk dönemi ile yeniden hatırladığımız, büyük takımlara kafa tutma tarzı bir maç değildi. doğrudan büyük takımlardan biri olarak müdahil olduğumuz ve dişe diş top oynadığımız bir maçtı.

    aradan geçen 24 yılda türk futbolu kulüpler bazında birkaç sezonda büyük maçlara çıktı elbette ama asla olayı bu noktaya getiremedi.
App Store'dan indirin Google Play'den alın