kulüpler birliğininin 28 temmuz 2020 tarihli toplantısında "tavsiye kararı" olarak alınan ve ertesi gün spor bakanının katılımıyla düzenlenen bir toplantı ile yürürlüğe konan uygulama. bu yönüyle türkiye'nin geldiği yüksek demokrasi seviyesini gösteren göz yaşartıcı bir örnek olmuştur.
karar alınan toplantıda spor bakanının yer alması, alınan kararı bizzat bakanın açıklaması, federasyonun resmi sosyal medya hesaplarında dahi neredeyse tamamen bakan odaklı paylaşımlar yapılması, süper ligde kalan 3 kulüp başkanının anında cumhurbaşkanına hatta tüm siyasilere teşekkür etmesi; uefa ve fifa'nın siyasetle temasa karşı hassasiyeti göz önüne alındığında çok sıkıntılar doğurabilecek olaylar.
gerçi 3 temmuz 2011 sonrası da uefa ve fifa'nın tepkisinden çekiniliyordu kamuoyunda. ancak devletin/ülkenin tüm imkanlarıyla gerek açıktan gerek sponsorluk adı altında verdiğimiz rüşvetler sayesinde uefa ve fifa'nın "şikeye karşı
sıfır tolerans" ilkesi hadise'nin şarkısı boyutuna inmişti...
aslında pandemi sonrası oynatılacağı söylenen ancak yeter şartlar haliyle sağlanamayınca oynatılamayan alt ligler için, özellikle profesyonellikten amatöre düşme durumu varken, görece kabul edilebilir bir karardı. bir an gaza gelip üçüncü seviye ve altı liglerde her maç öncesi test, izole kamp, izole yolculuk, stadda izolasyon tedbirleri gibi envai çeşit kriterin sağlanabileceğini düşünen federasyon çok zorlasa da maçlar doğal olarak oynanamadı.
hal böyle iken gerçekte pandemi öncesinde yarım kalmış olan o liglerin bir şekilde nihayete erdirilmesi gerekiyordu. hakkaniyeti, doğruluğu-yanlışlığı tartışılır ama bu boyutuyla kabul edilebilir bir karar...
ancak zurnanın zırt dediği yere geliyoruz.
mart ortasından beri maç yapamayan bal ligindeki
ısparta 32spor ile pandemi sonrası tekrar toplanmış, antreman yapmış, maça çıkmış, en üst ligin şampiyon ve ikincisini mağlup ederek kümede kalmış
konyaspor'un durumu aynı mı? küme düşme kararını kaldıran federasyona göre aynı.
aynı federasyon gerçi bundan 3 ay önce de
ısparta 32spor'un ligin kalanını oynamak için bir kamp merkezinde kalabileceğini, her maçtan 3 gün önce düzenli testler yaptırabileceklerini, maçlara gidip gelirken sosyal mesafe kuralı göstebilecekleri özel bir araçla gidip geleceklerini, maç oynadıkları tesiste(!) her türlü hijyen dezenfekte ve sosyal mesafe kurallarının uygulanabileceğini falan öngörüyordu...
akıl ve mantığa yatkın yegane bahanesi de çıkış noktası itibarı ile olmasa da uygulamanın başlangıcı itibarı ile böylesine sakat bir fikirdir işte. her yönüyle elde kalacak pek çok etkinin yanı sıra dünya kadar komplo teorisine ve onların da olası sonuçlarına da açıktır.
covid-19 süreci dünya tarihinde yaşanmamış boyutta etkiler yarattı. daha önce daha büyük salgınlar çıktıysa da bu derece "uzakların yakın olduğu" bir dünyada gerçekleşmesi domino taşları gibi birbirini devirerek büyüyen bir yıkım zinciri oluşturdu. bunun özellikle maddi boyutunun tam bir telafisi mümkün olmayacak. herkesin mağduriyetleri var kendi çapında. "mağduriyetleri gidermek" bu noktada çok ucu açık bir kavram, belki de ilerleyen zamanla bu kavramın ifade ettiği anlam bile değişecek...
kulüpler birliği başkanı'nın açıklamalarında "küme düşen 3 takımın talebi" olduğu söyleniyor. kulüpler birliği zaten süper lig'de yer alan takımlardan oluşuyor. belki de alt ligler için federasyon böyle bir kararı mecburen alınacakken süper lig kulüpleri de olaya dahil olmak istediler. belki üç kulüp başkanının da teşekkür ettiği gibi bazı mevkilerden rica ya da doğrudan talimat gelmiştir. işin o kısmını bilemem. net bilmeden de konuşmak istemem.
ancak süper ligde uygulanabilirlik açısından o kadar çok mantık hatasını barındıyor ki bu fikir, küme düşen 3 takım hariç herhangi bir kulüp başkanının bunu kabul etme ihtimali sıfıra yakın geliyor insana.
21 takımlı bir lig, bir takımın bay geçecek olması sebebiyle 42 maç haftası demek. 29 temmuz 2020'de bu karar alındı. 11 haziran'da başlayacak olan
euro 2021'e kadar sadece 45 hafta var. 2019-2020 sezonu 26 temmuz'da ancak tamamlanabildi. "hiç dağılmayın çocuklar aynen devam ediyoruz" denip bugün fikstür çekilse haftada 1 maçla ucu ucuna ancak yetişir.
ki öyle bir dünya yok...
2 gün öncesine kadar tüm takımların planı eylül'ün 2. haftasında ligin başlaması yönündeydi. 7 hafta ordan gitti, kaldı 38 hafta. turnuvadan 4 hafta önce futbolcuları milli takıma göndermen gerek. kaldı 34 hafta. çarşamba-pazar desen 68 yapar. avrupa kupalarında 3 takımın eleme oynayacak, ilk elemede elenseler bile 2 maç günü ordan gitti. gruplarda birer takımın garanti var, en az 6 da ordan giti. kaldı 60. senin mevcut türkiye kupası formatın 16 maç gününe ihtiyaç duyuyor. süper lig takımlarının girdiği 2. elemeden itibaren alırsak 14 maç günü eder, kaldı 46 maç günü. milli takımların normal takvimi 6 maç gününü daha kapatıyor ki buna ekleme olur mu olmaz mı şu an muamma. geriye kaldı 40 maç günü...
daha devre arasından bahsetmedik bile.... 2011-2012 gibi devre arası yapılmasa bile 40 maç gününde 42 maç günü sığdırmak gerekiyor...
2011-2012 sezonundan yola çıkılarak bir ihtimal "halledilir" fikri ortaya çıkmıştır belki. ama orada bile "çok sıkışık" oynatılan 34 maç 31 haftaya yayılmıştı. ek olarak türkiye kupasında "süper lig" takımlarının dahil olduğu bölüm 5 maç gününü kapsıyordu.
yani 31 hafta, 62 maç gününe 36 maç günü sığdırılmıştı. 2020-2021 sezonunda 68 maç gününe 56 maç günü sığdırılmak zorunda. kupanın statüsü 2011-2012'ye bile dönse 47 maç gününe ihtiyaç var. her şekilde daha yoğun bir fikstür olacak. üstelik 3 aylık kovid arası sonrası 1 aylık yükleme ve 6 haftada 8 maç temposundan yeni çıktı takımlar. yaklaşık 1 buçuk ay içinde hem tatil hem yeni sezon yüklemesi yapıp bu fikstüre dalacaklar. finalde de avrupa şampiyonası var.
yine sadece süper lig olarak ele alırsak, her maç haftasında 2 fazladan maç eklenecek. 1 düdük, 2 bayrak, 1 dördüncü hakem, 1 var, 1 avar olmak üzere 12 yeni hakem ihtiyacı demek bu. zaten türk hakemliği sıkıntılı. belli hakemler belli takımların maçlarına gitmiyor ya da gidemiyor. belki takımlar da belli hakemleri maçlarına tayin ettirmiyor. klasmanın top hakemleri neredeyse aynı haftasonu iki maçta düdük çalıp iki maçta da var odasında oturacak kadar yoğun gidiyor. arada avrupa kupalarında görev alıyorlar, ya da alt ligde kritik maçlara atanabiliyorlar. acaba federasyon önümüzdeki sezon en üst klasmana alabileceği 15-20 tane "gelecek vaad eden" hakemi var mı acaba?
bu işin federasyonu da bağlayan boyutu...
bir de kulüpleri doğrudan etkileyen maddi tarafına bakalım...
bein sport'un 2017 yılındaki ihaleyle yaptığı sözleşmenin dolmasına 2 yıl var. o dönem sözleşmeye koydukları sabit kur maddesi sayesinde, mevcut kurla kıyaslanınca ödemeleri gereken asıl bedelin yarısını ödüyorlar. buna bir de covid-19 etkileri bahane edilip ödedikleri parada da indirime gideceklerini belli edince kulüpler kazan kaldırmıştı. 18 takımın paylaştığı hali yeterli olmayan parayı 21'e bölmek zorunda kalacaklar.
muhtemelen maç sayısı arttığı için sözleşmede bir iyileştirme vs. olacağını düşünmüşlerdir. ancak yayıncı kuruluşun operasyon maliyeti de aynı oranda artacaktır. bir sezonun 306 maçtan 420 maça çıkması her şeyden önce yayıncı kuruluşun sezonluk yayın giderlerini %35 oranında arttıracaktır. buna bir de haftada 9 yerine 10 maç yayınlayabilecek teknik altyapı yatırımı da eklenecektir.
yeni bir ihaleye çıkılıp türkiye'de 20 yıldır maç yayınlıyor diye kutu satan digitürk'ün muadili bir şirket bulmak imkansız. çok güçlü de olsa gelen yayıncının bir acemilik dönemi olacaktır, belki ödeme sorunları yaşayacaktır. mevcut ekonomik kriz ortamında tekrardan kutu satmak, hele pek çok kullanıcının taahütü de varken çok mümkün değil. bein group gibi en az bir sezon cepten yiyebilecek kadar güçlü yabancı bir yatırımcı ikna edilir mi, büyük soru işareti. edilse bile, yine bir bocalama ve hazırlık dönemi gerekecektir...
tabi kulüplerin operasyonel giderleri de artacaktır. 34 yerine 40 maça çıkacaktır takımlar. en basit örnek 17 deplasman yerine 20 deplasmana gidilecektir. totale vurunca %17 oranında bir gider artışı olacaktır. üstelik mevcut pandemi koşullarının ucu açık olduğu için kombineyi geçtim günlük bilet bile satılıp satılmayacağı henüz belli değilken...
insan yazdıkça yazıyor, düşündükçe daha da büyük mantık hataları buluyor. olayların nedenine niçinine dair kesin bir hükmü olsa da arkasındaki mantığı yakalamaya çalışıyor. ama işin içinden de çıkılmıyor, bir noktada hep tıkanıyor.
sadece iddaa gelirlerinde bir artış olacaktır, sonuçta maç sayısı arttığı için. paranın olmadığı amatör branşlarda can suyu olsa da süper lig gibi bir pazarda iddaa gelirlerindeki %15'lik artış ne kadar merhem olacaktır merak konusu...
dışarıdan bir teşvik, telkin ya da tehdit olmadan; 15 tane süper lig kulübünün bu iş için "acil" toplanıp bir tavsiye kararı almasının pek akla yatacak mantıklı bir tarafı gerçekten yok. olabildiğim kadar objektif bakarak ele almaya çalıştım ama kulüplerin şikayetlerine çözüm olacak pek bir yönünü bulamadım.
bu noktada devreye komplo teorileri giriyor. bunun da sonu yok malesef...
oluşan genel algı gibi "bir yerlerden" '3 takımımızı üzmeyin' gibilerinden bir dürtük mü geldi sadece. bunun diyeti önümüzdeki sezon ne olacak? mesela "bir yerlerden" rica gelirse bir takım bu 3 takımdan 18 puanı sorunsuz mu alacak?
yoksa kulüpler federasyon ile oturup pazarlık mı yaptı? zaten amaç itibarı ile tartışmalara yol açan yabancı oyuncu sınırının geciktirilmesine karşılık federasyon diyet olarak bunu mu istedi?
ya da mesela özellikle "büyük" takımların delik deşik ettiği harcama limitlerinin genişletilebilmesi için uydurulan bir kılıf mı acaba? belki de bu entrynin bir bölümünü kapsayan giderler listesini dayanak yapıp geçen sezona göre daha geniş harcama limitlerini açıklayacaktır federasyon, kim bilir...
dediğim gibi komplo teorisinin sonu yok. olasılıklar, ihtimaller, dedikodular...
ancak tek gerçek şu ki salı günü önümüzdeki sezon sahada 3 yerli oyuncu olacak şekilde plan yapılıyordu, ağır aksak transfer çalışmaları yürütülüyordu. bugün perşembe ve önümüzdeki sezonun statüsü tamamen değişmiş oldu. bundan 3 hafta önce de gelecek sezon için takımlar takviye yapmaya çalışırken bir anda sürekli sahada 3 yerli oyuncu olacak şekilde takviye yapma zorunluluğu doğmuştu bir gün içinde.
kur farkı zaten takımların belini bükmüş. halkın alım gücü düşmüş, ürün gelirlerini de etkileyecektir. önümüzdeki sezon stadyum geliri olur mu olmaz mı o belli bile değil. sponsorluk anlaşmanı %50 arttırıyorsun türk lirası olarak, euro olarak bir anlam ifade etmiyor. koca koca kulüplerin sponsorluk gelirleri ancak 2 tane oyuncuyu karşılayabiliyor.
hal böyleyken maddi manevi bir sürü masraf ve götürüye yol açacak kararlar şaka gibi bir anda alınıp bir anda kaldırılıyor...
bu değişimleri tartışmaktan ne bir fikir yürütülebiliyor, ne iyi mi kötü mü olduğu anlaşılabiliyor. zaten kötü tarafı, anlaşılana kadar tekrardan değişmiş oluyor ya da olabiliyor... zaten pandemi sebebiyle var olan belirsizliklerin üzerine bir de her gün yeni bir değişikliğin eklenmesi bilinmeze bilinmez eklemekten öteye gitmiyor.
yayılan pis kokular ve suistimale açık durumlar da cabası...