2012-13 UEFA Şampiyonlar Ligi Son 16 Turu İlk Maçı
21:45 Türk Telekom Arena
1 - 1
  • 401
    hakkinda aklimda su sekilde kalacak olan mac:
    futbolda ya da baska herhangi bir bransta takim oyununu olusturan en onemli unsur dengedir, dengeyi ne kadar ortalarsaniz o kadar ahenk alirsiniz takiminizdan..yani terazinin o balansi buldugu orrtalama..insanlar buna genelde karmada diyorlar hani..kisisel olarak oyununu begenmesemde eboue'nin yerine ilk yari oynamasini anladigim sabri'nin berbat oyununa ragmen illa sol kanadi daha iyi savunayim diye care sneijder'in cikmasi olursa dengeyi allak bullak edersin..sayet eboue ve amrabat hamit ile sabri'nin yerine oyuna girse sanki daha adil bir denge cikacakti ortaya..yine de zemin ve takimin henuz hala oturmamis bir durusunun olmasi gibi handikaplarda yok degildi..galatasaray'in en iyi oyunu bu degil oysa schalke'nin en iyi oyunlarindan biri buydu sanki..o sebebten soyleyecek bir soz var ve bu her iki taraf icinde gecerli..takimla uyum saglamis eboue, melo, sneijder ve drogba cok daha iyi olacaklardir rovansta..
  • 402
    korktuğum, daha doğrusu hepimizin korktuğu sezon başından beri basit goller yeme ve yine savunmada yapılan basit hataların gerçekleşme ihtimali maalesef gerçekleştiği maçtır. schalke kolay, eleriz, geçeriz gibi söylemlerin de ne kadar boş ve schalke'nin de ne kadar önemli bir takım olduğunu da görmemizi sağladı bu maç. maça tam istediğimiz o tempo ve baskı ile başlayamasak da ilk 15 dk'da gol bulursak rahat geçiririz maçı derken, neredeyse bu sezon ilk defa bir takıma karşı bu kadar mahkum oynadık. her topu alan, rahatça pas yapan, bize de bırakın ileri de top tutmayı orta saha da dahi top yaptırmayan bir takım çıktı karşımıza. ama bu takım son 11 maçta 1 galibiyet almıştı değil mi? o kadar eksikleri vardı hani ? maalesef çözüm bulamadık.

    sol açıktan devşirme riera'nın sol bek oynadığı yerde, asıl mevkisi forvet arkası olan sneijder'i de riera'nın önüne yerleştirmek tam bir faciaydı. üstelik o tarafta, farfan gibi bir bela varken. resmen ilk yarı sol tarafımız otobana döndü. hadi riera uzun zamandır oynuyor, bir şekilde o idare edilebilirdi ancak; akhisar maçında sol tarafta başlayan ve hiç bir varlık gösteremeyen, akhisar'ın sağ bekinin sürekli bindirmesine karşı bir şey yapamayan sneijder'i böylesine etkili bir takıma karşı yine sol tarafta başlatmak büyük bir hataydı. aslında o dakikalarda golü yeseydik, bu kadar üzülmezdim. çünkü hak ediyorduk gol yemeyi. ancak hem dany hem de melo'nun hata zincirleri maalesef devre arasına rakibi moralli olarak soyunma odasına yollamamıza neden oldu.

    ikinci yarıya başlarken, ben hocanın melo'nun yerine amrabat'ı alıp sneijder'i ortaya kaydıracağını düşünürken; hoca takımın gole ihtiyacı en fazla olduğu anda bir pas ile gol attırabilecek adamını kenarı aldı. hem de bu değişiklik, galibiyet için değil, otobana dönen sol tarafı kontrol altına almak içindi. bu işe yaradı, schalke o boşlukları bulamadı ve ilk yarıda ki gibi etkinlik yaratamadı ama biz de pek varlık gösteremedik üstelik yine gollük pozisyonlar da verdik. golün etkisiyle, ikinci yarı daha etkili olur diye beklediğimiz burak neredeyse kayboldu. sabri bu seviyenin oyuncusu olmadığını gösterdi, mücadelesi isteği güzel ancak, bu seviye başka bir seviye. aslanım selçuk ne hamit'ten ne de melo'dan bir şey olmayacağını anladı ve tek başına mücadele etti orta sahada. ben bu kadar koştuğu, ikili mücadeleye girdiği bir başka maçı daha hatırlamıyorum selçuk'un. takımın en iyisiydi. drogba da neredeyse bütün pozisyonlarımızın içindeydi ve sakinliği ile çok şey kattı takıma.

    toparlayacak olursak eğer, bence yenilgiden ucuz yırttık. evet zemin de kötüydü ancak, schalke'li oyuncuların bizden daha fazla ayakta durduklarını da unutmamak gerek ve daha iyi pas yaptıklarını da. ikinci maçta, hocanın oyuncu tercih ve yerleştirmelerinde yaptığı hataları tekrar yapmayacağını ve takımın mutlaka kazanmak zorunda olduğu final maçlarını iyi oynadığı gerçeğini de göz önüne alarak çeyrek final'e çıkabileceğimizi düşünüyorum. her şeyin hayırlısı olsun.
  • 403
    umarım bu maçta aldığımız sonuç 4-4-2'deki ısrardan biraz olsun vazgeçilmesine vesile olmuştur. öncelikle şunu söyliyim, dün akşamki maçta ve diğer tüm maçlarda da görüldüğü üzere hamit altıntop'tan sağ kanat olmaz. hamit defansif bir oyuncu. biz hamit'ten sağ kanatta topu alıp rakip sol beki geçip yardıra yardıra ortalar yapmasını bekliyoruz. fakat hamit'te bunu yapacak özellikler yok. 2008'deki avrupa kupasında fatih terim hamit'i sağ bekte* başlatıp, diğer maçlarda da merkez ortasahaya çekmişti. gel gelelim ligin ikinci yarısının başlamasına rağmen, ve hamit sağ kanatta tek bir olumlu iş yapmamasına rağmen hala sağ kanatta ısrar ediliyor. eminim ki ortasahanın ortasında oynarsa çok daha fazla verim alırız.

    ikinci olarak, henüz wesley sneijder'in sol kanatta oynadığı ilk maç ancak ilerleyen maçlarda da bu durumun değişeceğini sanmıyorum. forveti drogba ve burak yılmaz olan takımda sneijder sol kanatta oynamamalı. bu adam hayatı boyunca ofansif ortasaha olarak oynamış. adamın görevi ortasahadan top alıp forvetleri beslemek. dünkü maçta oyun kurucu görevini sol kanatta üstlenerek ne kadar doğru bir iş yaptığı ikinci yarıda oyundan alınırken farkedilmiştir umarım. sneijder'in yapması gerekeni drogba yapmaya çalıştı. bu sefer de burak forvette tek kaldı. e o zaman niye çift forvet oynadık ? drogba'nın indirdiği topları selçuk ya da melo almaya çalışıyor. alamadığında da arkası bomboş kalıyor.

    sneijder'in içe yardımlı, hamit'in ise sağ kanat oynamaya çalıştığı bu maçta kanat organizasyonlarını bekler ile gerçekleştirmeye çalıştık. top rakibe geçtiğinde de geride semih-dany-melo yetersiz kaldı. diğer maçlarda da sol kanatta amrabat ve emre çolak oynadı. o maçlarda da aynı şey geçerli. eğer ortasahada 1 kişi fazla oynasaydık riera'nın kanadı kevgire dönmeyecekti. amrabat'tan da yeterli verimi alamadığımız malum. şöyle düşünelim; amrabat'a sadece ofans görevi verilse, arkasındaki boşluğu düşünmese topu daha ileride alıp direk olarak forvete aktaracak şekilde orta yapsa ya da içeriye girse daha verimli olacağını düşünüyorum. adamın topu aldığı yer ortasaha çizgisi. önüne çıkan 1 adamı geçti diyelim. bu sefer de başkası gelip kademeye girecek. ortasahadan topu alıp kafası kopmuş tavuk gibi koşması yerine ceza sahasına yakın yerlerde topu alsa ve topla daha az zaman geçirip direk konuya girmesi daha iyi olucak.

    değişen futbol düzeninde 4-4-2'nin yeri yok. bu yüzden eboue sağ kanattan sağ beke devşirildi. bu yüzden riera sol açıkta yetersiz, bu yüzden sol bek oynuyor. bizim kanatlarımızda oynayan oyuncularımız ya çok defansif kalıyor ya da çok ofansif. zaten kanattan atak yapamayan bir takım, ısrarla 4-4-2 oynayıp ortasahada selçuk ve melo yalnız kalıyor. ortasahada bütün yük selçuk inan'a yüklendiğinde neler olduğu görüldü ve görülmeye devam ediyor.

    burada 20 şubat 2013 galatasaray schalke 04 maçı ağırlıklı olmak üzere genel sorunlara değindim ve asıl demek istediğim şu. eğer çift forvetle oynayacaksak 4-3-1-2 dizilişinde oynamalıyız. kanatlardan zaten atak yapamıyoruz. hamit ortaya kayacak, sneijder de bu üçlünün önüne geçecek. selçuk-melo-hamit/sneijder/drogba-burak diye düşünelim*. hamit ve sneijder'in yapamadığını bekler yapıcak -ki zaten yapmaya çalışıyor ama arkası boş olduğu için çok fazla hücum oynayamıyor beklerimiz- . sneijder sol kanattan uzun pas atmak yerine ceza sahasına yakın yerlerden drogba ve burak'a direkt pas atacak. selçuk defanstan aldığı topu drogba'ya değil de sneijder'e verecek. bekler ilerdeyken atak yediğimizde bekin yerine kademeye giren ortasaha oyuncusunun yerinde 1 kişi daha fazla olacak falan filan. kısacası, 3'lü ortasaha.
  • 404
    galatasaray 1 -1 schalke 04

    pozisyon yaratma : % 48 - % 52
    toplam şut : 13 - 12
    kaleyi bulan şut : 7 - 5
    kaleyi bulmayan şut : 6 - 7
    engellenen şut : 1 - 3
    direğe çarpan şut : 1 - 0
    kornerler : 3 - 6
    ofsayt : 3 - 4
    sarı kart: 4 - 3
    faul : 14 - 19
    topla oynama: % 48 - % 52

    uefa tarafından verilen oyuncu puanları

    fernando muslera : 6.0
    hamit altıntop : 6.1
    selçuk inan: 6.2
    felipe melo : 6.0
    albert riera : 5.9
    didier drogba : 6.6
    dany nounkeu : 5.7
    wesley sneijder : 6.2
    burak yılmaz : 7.7
    semih kaya : 6.3
    sabri sarıoğlu : 6.4
    nordin amrabat : 5.1
    emmanuel eboue : 5.4
    umut bulut : 5.0
  • 405
    taraftara haybeye bok atılan maçtır. maçı kahvede birbirini gazlayarak izleyenler için taraftara bok atmak kolaydır tabi.

    taraftar maça harika başladı, gol erken geldi, şükür.
    ancak golden sonra ne zaman tezahürata girilse ıslık ve yuhalamak zorunda kalındı.

    oyuna dönecek olursak, takımın arzusu beni oldukça memnun etti. aslanların hepsi istiyor, hepsi yırtınıyor, hiç birisini yuhlayıp suçlu göstermek galatasaraylılığa yakışmaz.

    skora ve oyuna aldanmayın tur şansımız %51 idi %50 oldu.
  • 406
    dengesizlikler silsilesi; sanırsam bundan başka bir maç yorumu olamazdı.

    maça aslında şahsen hiç başlamayacağımızı düşündüğüm 4-3-1-2 mi 4-4-2 olmadığı anlaşılmayan bir diziliş ile başladık planımız rakibi boğup oyunu onların sahasında oynamaktı fakat sneijder'in henüz sol kanat oynayacak ritmi olmaması ve drogba'nın yeni gelmesi bu riski 2 katına çıkardı. doğru olan drogba ile başlayıp daha sonra sneijder'in girmesi bizim için doprusu olacaktı jens keller çok akıllı bir hamle ile oyunu bizim sahaya yıkan, topun daha çok schalke 04'de kaldığı oyunu istedi ve istediği oyunu oynadılar. 40. saniyede jones'in sol çaprazdan şutunu muslera kurtardı, höwedes'in kafasına huntelaer ve matip üfleseler gol olacak topu atamadılar. burada kaleye gitme şansımız olduğundan rakibi sürekli tehdit ettik. burak yılmaz nefis golü, drogba çaprazdan vuruşu ardından hamit'in direkten topu, burak'ın sol çaprazdan gene atamadığı pozisyon net yakaladık ama bunu sürekli hale getirememek rakibin istediği idi. belki de en kötü dakika golü yedik, çünkü devreye 1-0 önde girsek rakibin öz güveni sarsılacak. belki bir hamle oyunu tutacaktık. dany'nin pas sevdası ve melo'nun ciddiyetsizliği, ardından farfan'a riera ve semih kaya'nın faul yapmak istememesi ki orada semih kısmen bana göre yanlış kademe yapıyor. çünkü arkadan gelen oyuncunu gol şansı farfan'a göre daha net. riera'nında topla giden oyuncuya topsuz iken yakalayamaması zaten ayrıca bir sorun. gol yemenin diğer kötü yanı ise bizim maça giden taraftar çok çabuk oyundan kopuyor. 2. yarı amrabat- sneijder değişikliği ile başladık ama amrabat sağ olsun hücumda hiç bir fayda getirmeyince 50. dakikada riera ile verkaçı dışında. bu hamlede olmadı. maçın kırılma anı ise 65. dakikada drogba'nın çalıdığı topta devamını getirmeyip burak'ın ofsaytta kaldığı an oldu. zaten 1-1 olunca rakip daha dengeli oynadı. 2. yarı presimizi ortaya koysak gene dönerdi maç. kısacası rakip önümüze bir plan koydu ve biz bu planları çomak sokamadık. ama bir 90 dakika belki 120 dakika var.
  • 407
    maçı ,bilet.galatasaray.org'dan şans eseri bilet bularak, batı alt'ta izledim. bildiğin schalke tribünü gibiydi, galatasaray taraftarından çok schalke taraftarı vardı. bu biletleri ev sahibi olduğumuz maçta bu kadar çok alman'a kim dağıttıysa haram olsun kazandığı paralar. ha bir de, maç sırasında ıslık çalma zahmetine bile girmeden bön bön maç izliyorsan gelme lan stada. gelme la, gelme. şu beğenmediğiniz apaçi tayfanın yarısı kadar katkı sağlarsanız şu takıma öpün başınıza koyun.

    edit: noktalama.
  • 411
    --- alıntı ---

    kükre ey şir-i jiyan;

    kuralar çekilip schalke bize çıktığında çok sevinmiştim. bayern münih çıksa yine sevinirdim. eleme ihtimalimiz fazla diye değil, galatasaray, daha fazla insanın gündemine gireceği, daha fazla taraftarın deplasman maçına gitme, seyretme ihtimalinin ve dolayısıyla biraz daha fazla çocuk cim bom diye bağıracak olduğu içindi. yoksa ben galatasaray'ın guruptan çıkmasını başarı olarak görenlerden değilim. bu kadar büyük bir takım son 16 ya kalabilmek için muhtemel takımlardan en kötüsünü çekmek için şans faktörü fazla olan yöneticisini kuralara göndermez, çekerse de sevinmez. eminim ki oynayabileceğimiz takımlar içinde en kötüsü maçtan önce bile schalke değildi. takım büyüktü, hatta dün barca'yı yenen, muhtemelen eleyecek olan milan'dan bile büyüktü. her iki takım futbolcularını sivil elbiselerle çin'in tienenman meydanında gezdirsek, hangi futbolcuları daha çok tanıyan çıkar diye test ettirsek ne demek istediğim anlaşılacaktır.

    galip gelinen lig maçından sonra hiç kimsenin dikkatini çekmedi. ligin en kötü zeminli stadında biz oynuyorduk. maçtan bir gün önce schalke idman yaptıktan sonra, zeminin bir görüntüsü vardı. dehşete kapıldım, bizden bir hocanın da gidip zemini kontrol ettiğini sanmam. hele takımlar ısınmaya çıktıktan sonraki görüntü vahimdi. ünal başkan bana demiş olsaydı ki,''şu kadar paramız var, drogba'yımı getireyim sahayı halı mı yapayım'' deseydi, kesin sahayı yapın derdim. bu kadar büyük takımı, bu kadar büyük futbolcuları bu sahada oynatmaya mecbur bırakmak, ne yaparsak yapalım daha uzun yıllar alaturkalığımızdan vazgeçmeyeceğiz anlamını taşıyordu. her iki takımda aynı sahada oynadı diyenler çıkar, aynı şey değil, biz daha çok maçı isteyen, dolayısıyla daha iyi futbol oynamak zorunda olan, hatta daha iyi futbolcuları olan, daha iyi sahaya mecbur olan takımdık.

    galatasaray taraftarı son yılların en büyük maçına çıktı. şanına yakışır yoğunlukta, görsellikte, ve desibel rekoru kıran avazıyla, tribünlerini doldurdukları stadın adını cehennem diye bir kez daha yazmak için hazırdı. galip takımın taraftarı olmak ne güzel bir durumdu. büyük galatasaray taraftarı israfil'in borazan sesini duyar duymaz kükredi. boşuna cehennem bekçileri denmemişti adına. taraftar dediysek oraya gelen 52.000 kişinin tamamı böbürlenmesin. karıncayı incitmeyiz demişsek hamam böcekleri durumdan vazife çıkarmasın. bizim taraftar dediğimiz onlarca örneğini veren büyük ali sami yen taraftarıdır. yeni oluşmuş 30.000 kişinin taraftar olabilmesi için belki bir avrupa kupası daha yetmeyebilir. takım beraberlik golünü yedikten sonra susan, kişisel olarak ayrı ayrı drogba dahil bütün futbolculara edilen küfürle, tezahürat sesini homurtuya dönüştüren, futboldan, futbolcudan anlamayan, geri dönüş yaptırma olasılığı olmayan yığınlar değil benim taraftar dediklerim. yeri geldi, iddia ederim real madrid'e 2-0 yenik gönderdiğimiz takım arena'da olsa biz bırakın o destansı geri dönüşü, takımın çoğunu ikinci yarıya çıkarmaz, hezimetle kaybederdik.

    galatasaray ilk 11 i, hepimizin beklediği gibi oyuncu gurubu içerisinden sahaya çıkan en tecrübeli, en büyük ilk 11 di. kalesinde kıta şampiyonu olmuş kalecisi, 2 avrupa şampiyonu olmuş, 2 si final oynamış oyuncusu, tarihin en büyük ispanya milli takımın sol açığı ile oynayanı oynamayanıyla bu düzey maçları sıradan maç gibi oynama geleneği olan futbolcularıyla mutlak favoriydi. galatasaray son 13 senenin en büyük maçına çıkıyordu çıkmasına da, oynayan futbolcuların çoğu açısından durum böyle değildi. ne vardı ki bu maçta o kadar büyütülecek, çıkacaklar sıradan bir maçı oynayacaklardı. beklediğimiz 11, gayri mevcut(sabri dahil) sahadaydı ama diziliş olarak sarı ejder sol açıkta oynuyordu. bildiğimiz kadarıyla kendisini en uçta, sol tarafta pek görmemiştik. bizim kenarımızda da büyük maçların imparatoru vardı, bir bildiği vardı elbet dedik, olanca gücümüzle yüklendik. tay burak, parçalı fil, sarı ejder'den oluşan forvet hattı, savunmaları ürkütmeyecek gibi değildi. ilk dakikalarda çok dikkatli oynayarak, bir kaza golü arayıp seyircinin nefesini kesmeyi planlıyorlardı. ta ki tahminlerimiz doğru çıkıp, ürken savunmadan topu sneijder kapana kadar. topu drogba'ya aktardı, kendine has tek pasıyla profesör selçuk'u gördü. selçuk topu tay burak'a aktardığında top, ustalara değdikçe sanki zevk alıyordu. krallara layık bir topukla önüne düşürdü, düzeltti burak. mıhladığında, bir süreliğine cehennem hayatının nasıl olduğunu yabancı spikerler kendi vatandaşlarına değişik dillerle aktarmaya çalışıyorlardı.

    golün referans gösterisi bittikten, taraftarın 3 lüyü rahat çekmesini sağladıktan sonra takım 2 ci golü aramaya erken başladı. nefes almalarına bile izin verilmemeliydi. drogba sol taraftan topla buluştu. nasıl vuracağını kim bilebilirdi ki. kaleciden dönen topa en yakın galatasaray formasının içindeki futbolcu hamit'ti. '' ben şansa inanmam'' dedikçe futbol tanrıları cezayı kesiyordu. üst direk adlı bir melek, hamit'in gol atmasını istemiyordu. olsun du, vamos bien di iyi yoldaydık. rakip fırsat buldukça, iyi çıkarak hem de dersini iyi çalışmış vaziyette riera tarafından geliyordu. hamit'in büyük maç tecrübesi, sabri'nin beklenmedik formu sağ tarafımızı no pasaran yapmıştı. henüz çerçevemize top gelmemişti. geldiğinde ne olacağını en iyi ben biliyordum ama bu maç farklıydı be kardeşim, değilmiydi yoksa? bir keresinde kafalardan seken topa direk dibinde iki schalke futbolcusu felç geçirmiş dokunamamıştı. bir keresinde de asimo az daha çerçeveyi bulup beraberlik golünü atıyordu.

    ilk yarı bitti bitiyordu, 15 dakika nefes alalımdı. dani çok gördü, çok rahat pozisyonda topu kaptırdı. bu birinci aptallığımızdı bu maçta. hataya lafım yok, ama futbol aptallığına dayanamıyorum. dani'nin kaptırdığı topu tek pasla riera tarafına yolladılar ve riera adamla beraber müdahele edebileceği noktada koşmaya başladı. sarı kart sınırındaydı, belki sarı kart almaması için uyarılmıştı. belki kendisi formayı kaptırmamak için adamı indirmedi. popescu olsa indirirdi, bu gün bayağı andık o unutulmaz geri dönüş maçında durumu 3-2 ye getiren galatasaray'ın zaferine limon sıkmamak için kendi avrupa maçı kariyerini bitirip 3. gole mani olmuştu. riera büyük ihtimal gol olacak pozisyonda müdahale etmemeyi tercih edip rakibi sağ çaprazdan vurmaya zorlayıp, gerisini muslera'ya bıraktı. semih'in duruş ve kademe hatası vardı. topla kaleci arasına girmenin alemi yoktu. arkadan gelen adamı kollasa, şuta zorlayacak, çaprazdan atılacak şutu da kaleci kurtaracaktı. tamam, dani bir aptallık yapmıştı yapmasına da geride kalan 3 kişi büyüklerse kurtarsalardı. ne yazık ki klasik değişmedi, çerçeveyi bulan topa geçmiş olsun du, dani'yi ipten alamadılar. korkarım bundan sonra gökhan zan'ın sakatlanmasını bekleyeceğimiz maçları izleyeceğiz, yazık oldu.

    ikinci yarıya grande hamleyle başlayacaktı, bilirdik. riera gole mani olamadığı içindi belki, sol tarafa sanki sneijder'den daha faydalı olacak diye amrabat'ı, kafası kesik tavuğu aldı. amrabat'ın tek isabetli pası rakibe gitti, dani kadar şanssız değildi amrabat, gol olmadı pozisyon ve balık hafızalılar da nasıl olsa unutur giderdi. maç ortada geçiyor, sonradan oluşmuş taraftar maçtan düşmüştü. ultraslan taraftarı maçtan bağımsız gırtlağını parçalıyordu, takım 2. yi bulmak,2. yi yememeyi de garanti alacak bir futbol oynuyordu. dayanılmaz bir dikkatle en azından bir aptallık daha yapmak istemiyordu. ne mümkündü, drogba topu sökmüş, burak'la beraber kaleciyle burun buruna kalmıştı. burak'ın yarım metre ofsaytta pas isteyeceğini nasıl tahmin etsindi. ama işte golcü bencilliğine bürünmüştü tay burak. ronaldo'yu kovalayacaktı. bu bencilliği ile, drogba'nın indirdiği topa, golden daha net pozisyonda vuruş ihtimali varken aceleye getirip kötü vurmuştu.

    son hamleler yapılıp, burak'la umut'un birlikte oynadığı dakikaların nasıl geçeceğini çok iyi bilen ekabir galatasaray taraftarları, artık maçtan çok metroya nasıl yetişeceğini düşünmeye başladı. ah lar, vah lar, sitemler, küfürlerin toplamı homurtularla maç bitti. acaba her şey bitmişmiyidi. muslera'nın yaptığı aptallığı da zapta geçirerek maçı noktalayalım. bu kadar üst düzey olduğu söylenen bir kalecinin bu kadar aptalca sarı kart almasını da kendisine büyük diyenlere havale ediyorum.

    her zaman söylemişimdir, galatasaray'dan beklentimiz her maçı kazanma ihtimalini, eleme ihtimalini son düdüğe kadar taşımalarıdır. gerisi maçtır 3 ihtimallidir. bu galatasaray, çok da iyi oynamadığı maçta bu ihtimali taşıdığını bizler göstermiştir. almanya'da oynanacak maç da 3 ihtimallidir. hatta bana göre oynadığımız maçtan çok daha iyi oynayacağımızın garantisini veririm. çünkü galatasaray karakteri, aslan karakteridir. yaralandığı zaman, kaybedecek bir şeyi olmadığı zaman neler yaptığını futbol tarihi defalarca görmüştür. birini daha göreceğinden şüphem yoktur. yüreyedur, galatasaray, sevmeyenlere inat, bir tur daha atlamak için.

    mahalle takimi
    http://mahalletakimi.blogspot.com/...galatasaray-1-1.html
    --- alıntı ---
  • 412
    bu maçla ilgili genelin çok büyük bir yanılgısı var:

    "schalke istediğini aldı"

    bok aldı amk. nereye aldı? gelip bizi 2-0 yendiler de ben mi görmedim?

    şalke gelip kapandı mı burda? hayır.
    kendi evinde kapanacak mı? hayır.

    e daha ne o zaman amk? ordaki maç da böyle olacak işte. ezileceğimizi falan mı zannediyorsunuz?

    manu, cluj ve braga deplasmanlarında oynadığımız topu istanbul'da oynayabildik mi? hayır.

    bu maçla ilgili tek korkum, yenilmemizdi. 1-1 bittiğine sevinen azınlıktan biriyim.

    schalke bu maça bizden çok daha konsantre olmuş, şimdi beraberlik alarak amaçlarına ulaştılar ve rahatladılar. bizim futbolcular ise deplasmandaki maça bileniyorlar artık. rövanş maçına biz daha motive olmuş bir şekilde çıkacağız.

    12 mart 2013 schalke 04 galatasaray maçı 0-1, 2-1 ya da 2-2 biter, uzatmaya götürmeden turlarız.

    rahat olun biraz amk ya.
  • 414
    maç öncesi havalarda uçuşan "2-0 / 3-0 alırız!" sözleri sonrası böyle bir sonuçla karşılaşmak, bu iddialarda bulunan kimseler için illa ki yıkıcı olmuştur. fakat schalke son 10-11 resmi maçında 1 kez kazanmış da olsa, dillendirildiği gibi 7-8 eksikle de gelse, oynadığınız yer şampiyonlar ligi ve motivasyonu, havası bambaşka bir maç. temkinli yaklaşıp kontrollü oynamak, rövanşında deplasmanda olası gollü beraberlik ile üst tur biletini alacağınız 0-0'a razı olmak daha akılcı ve mantıklı olurdu. fakat sneijder ve drogba transferleri bizleri çok şımarttı. schalke'yi küçülttükçe küçülten medyanın gazına da gelinince, istenen ruh hali taraftarın birçoğunda başarıyla oluşturuldu.

    fatih hoca eleme usulü ile oynana maçların büyük dehasıdır. fakat sneijder - burak - drogba'nın aynı anda sahada olması, bütün kozlarımızı aynı anda oynamış olmamıza neden oldu. üstelik sneijder'i geçtim herhangi bir forvet arkası oyuncusunu, asıl mevkiisinden alıp sol/sağ kanada koymak ve orada oynamaya mecbur bırakmak hatayken hoca sneijder'den 4-4-2 sol kanadı olmasını istedi ve ondan alabileceğimiz maksimum verimi, minimuma düşürdü. sneijder hakkında "savunmaya yardım etmiyor" diye eleştirmek de hata zincirinin ilk halkasını görmezden gelmektir çünkü sneijder'i asıl yerinde oynatmadığınız için, yaptığı veya yapmadığı hareketlerden ötürü onu eleştiremezsiniz de. umarım fatih hoca sneijder'i, yaratıcılığını en rahat kullanabileceği forvet arkasına en kısa zamanda yerleştirir ve ondan sol kanat yaratmaya çalışmaz.

    "nasıl başlamalıydık?" diye soranlara verecek cevabım belli: sneijder'i oynattığınız müddetçe yalnızca 2 altertafiniz var. birincisi 4-4-1-1 ki burada burak veya drogba'dan birini feda etmek durumundasınız. drogba'yı anlatmaya gerek yok. tüm dünya'nın tanıdığı, mevcut kadromuzdaki en büyük ve en önemli silah. burak ise bu maça kadar çıktığı 6 maçta 6 gol ile şampiyonlar ligi'nin gol kralı durumunda olan biriydi. bu veriler ışığında iki oyuncu arasında tercih yapmak elbette çok zor fakat çift maçlı eleminasyon sisteminde kendi sahanızda oynayacağınız ilk maçta kontrolsüz şekilde hücum etmek yerine, daha tutumlu ve kontrollü oynamalısınız. bu yüzden burak ile başlayıp ikinci yarıda oyunun ve skorun gidişatına göre drogba alınabilirdi. diğer alternatifimiz de burak ve drogba'nın aynı anda oynayabileceği 4-3-1-2 sistemi. ikisinin ortak noktası da sneijder'in forvet arkasındaki "1" olması. fatih hoca, apaçık görünen doğruları, deneme-yanılma yöntemiyle bulan bir hoca. schalke'yi bu maçta gördük, tanıdık. rövanş maçında çok daha akılcı hamleler ile üst tur biletini arayacağımızı düşünüyorum.

    maça gelecek olursak, ilk yarı ve ikinci yarı arasında dağlar kadar fark olduğunu görüyoruz. bunun sebebinin de sneijder'in oyundan alınması olduğunu söyleyebiliriz. çünkü ikinci yarıda yerden 2 top yapmayı denemek yerine, aldığımız her topu drogba'ya atmayı tercih ettik. açıkçası koskoca galatasaray'ın, üstelik şampiyonlar ligi son 16 turu maçında, "doldur-boşalt" ile gol araması üzücü bir durum. üstelik 'drogba nasıl olsa alıyor, indiriyor.' diyerek bunu hücum felsefemiz bellemek de akıl tutulması yaşandığının göstergesi. buna rağmen drogba kendisine atılan hemen her topu aldı, indirdi, topu ileride tutmamızı sağladı. fakat topu indirdiği yerde topu servis edebilecek sneijder'in olmaması ise sistemin eksik noktası olarak karşımıza çıktı.

    genel olarak, özellikle 2. yarıdaki görüntümüzü düşündüğümüzde 1-1 çok iyi bir skor. yenemediğimiz için hayıflanmak yerine, yenilmediğimiz, 2. yarıda gol yemediğimiz için kendimizi şanslı addetmeliyiz. çünkü schalke, ikinci yarıyı düşündüğümüzde, ne yaptığını bilen bir oyun oynarken galatasarayımız tamamen drogba'ya uzun top şeklinde bir oyun anlayışına bürünmüştü. tüm bunlara rağmen, ilk yarı sonunda hamit ve dany'nin yaptığı bireysel hatalardan yediğimiz gol olmasa kazanabilirdik bile. yine de 90 dakika sonunda tabeladaki skor, "tur gitti :(" psikolojisine bürünmemizi gerektirmiyor. deplasmanda çok daha rahat ve iyi oynayan bir takım olarak, rövanş maçında da turu sonuna kadar kovalayacağımızdan eminim. schalke ile denk güçlere sahip olduğumuzdan orada da karşılıklı goller olacaktır. önemli olan ve yapmamız gereken, yediğimizden daha fazlasını atmak. bu 3 hafta içerisinde gerek sneijder'i kullanacağımız bölgeyi en doğru şekilde görmek, gerekse drogba'nın takıma daha da uyum sağlaması sonrası, schalke için daha tehlikeli bir rakip haline geleceğimiz şüphesiz.
  • 415
    galatasaray 05 – schalke 04 : 1-1 aksak galatasaray

    muslera, sabri, semih, dany, riera, melo, selçuk inan, hamit, sneijder, drogba, burak. hücum gücü ya da başka türlü söylersek forvetlerin kalitesi muhteşem. maçtan önce bakınca doğru bir kadro. ama nasıl oynayacakları, nasıl dizilecekleri, daha doğrusu kimin hangi görevi üstleneceği önemliydi.
    daha önce de yazdığım gibi sneijder’den en iyi verimi almak için santrforların tam arkasında oynaması gerek.
    takımın beyni ve oyun kurucusu, saha içindeki yönetici kaptanı selçuk inan ve başka birine gerek de yok zaten. selçuk inan bu işi dünya çapında iyi yapıyor. eksik kaldığı kısım ceza sahasına uzak kalması. bu açığı kapatacak olan, forvetin oyun kurucusu olarak oynayacak adam da sneijder. sneijder’in kenarda kalması hem kendisi için hem de takım için işleri zorlaştırıyor.

    bir çok yerde sneijder’in sol açık oynadığının yazıldığını gördüm. yahu sol önde oynamak başka şey, sol açık başka şey. daha net olsun örnek vereyim, amrabat sol açık, sneijder değil. anlaşıldı umarım.
    kaldı ki, aslında sneijder tam çizgi de oynamadı, daha içe girerek oynadı ki alışkanlığı da böyle zaten. gol pozisyonlarımızın hepsinde forvetin oyun kurucusu olduğunu da net olarak gördük zaten.

    aksak galatasaray buradan çıkıyor işte. sağ taraf ve orta saha tam olmaları yerde kaldıklarında sol öndeki boşluk kapatılmadığı için tahterevallinin bir ucu kısa kalıyor, topal bir takım oluyor galatasaray.

    sneijder içeri girince ve özellikle burak’ın birinci sınıf golünden sonra schalke galatasaray’ın sol tarafına çok akıllıca yüklendi. riera tek kaldı. schalke çok kolayca riera’nın üstüne geldi, ikiye birlerle ya da aldatarak rirea’yı geçtiler, pozisyonlar hazırladılar.

    sneijder bunu fark edip sol savunmaya yardıma geldiğinde de hücum etkinliği azaldı. oyundan çıkmalı mıydı tartışılır. fatih hoca başka bir şey yapabilirdi. burak ya da drogba’yı çıkarıp amrabat’ı alarak sneijder’i tam forvet arkasına çekebilirdi. hani alex’in fenerde oynadığı gibi. sanırım fatih hoca amrabat’ın gençliği, dinlenmişliği, kuvveti ve hızıyla hem savunmaya destek verip hem de forvet işlerini yapacağını düşündü. aslında hoca haklı çıkmadı diyemeyiz. ilk devrede solumuza dalga dalga gelen schalke’yi durdurduk diyebiliriz. bunun iki sebebi var ve hangisinin daha öncelikli olduğunu bilemeyiz. biri amrabat’ın girmesi, diğeri de schalke’nin istediği golü atmış olması.

    aynı anda sneijder, drogba ve burak’la oynayacaksınız iyi takımlara karşı böyle sorunlar yaşanabilir. schalke, necip türk spor medyasının bize anlattığı gibi dandik, zayıf bir takım değil. taş gibi bir takım. ayağa çok iyi pas yapıyorlar, alanları çok iyi kapatıyorlar. son iki yıldır rakibin galatasaray’dan fazla topa sahip olduğu maçlardan birini oynamış olmamız muhtemel. hoca da maç öncesi basın toplantısında bu yüzden sitem etti. medya medyacı olarak izlerken fatih hoca hoca olarak izliyor, aradaki fark bu. medyanın yapmaya çalıştığı bizans oyunlarından bahsetmek bile istemiyorum.
    tam burada frank sinatra’nın bir sözünü hatırlatmak isterim. sinatra demiş ki; hayatta en iyi intikam, büyük bir başarıdır. benim kişisel gelişim için yayınladığım kartlarda da var bu söz, henüz yayınlamadım. sanırım ikinci maçtan önce yayınlarım.

    ele verir talkını kendi yutar salkımı olmasın. eleştiri yapmak kolaydır, çözüm önerisi olmazsa eleştiri değil sallama olur. aksak, topal takımdan nasıl kurtulacağız. en basit çözüm sneijder’i oynatmamak. ama sneijder gibi büyük bir futbol zekası ve gücünü dünya klasında becerikli forvetlerinle birlikte oynatarak “şimdi rakipler düşünsün” diyecek takım kurmak daha önemli.
    fatih hoca bizi nasılsa okumaz diyerek ukalalık yapmaya devam edeyim. tam adı ukalalık nitekim, hadsizlik de denebilir belki.

    muslera ve savunmanın kurgusunda bir değişikliğe gerek yok. orta saha ve forveti oyuncuları değiştirmeden yeniden dizayn etmek gerek. forveti dizmek de kolay. drogba, burak çift forvet, sneijder hemen arkalarında. asıl sıkıntı orta saha dizaynında. elimde üç oyuncu kaldı. melo, selçuk inan ve hamit. bu üçlüyle birlikte bütün orta sahayı kapatmamız gerek. sol iç, sağ iç, orta sahanın ortası falan gibi bir dizayndan bahsetmiyorum. savunmaya daha yakın, daha kompakt oynayan bir orta saha işimizi görür. ömer üründül’ün kulakları çınlasın, bloklar arası mesafenin kısaltılması gerekir.

    gelelim twitter, gs sözlük gibi yerlerdeki sallamalaraaaaaa. sallama nedir yukarıda bahsettim ya, yapmamak lazım. çünkü bir hoca maçtan önce bir fikir oluşturur. bunu da rakibi izleyerek ve elindeki oyunculara göre yapar. ve fakat maç başlar fikirlerin bazıları tutmaz ve tabii ki fatih hoca gibi biri de bunu fark eder. evet yavrum, senin maçtan önce söylediğin çıkmış da olabilir. ne yapalım yani, binlerce adam binlerce fikir söylüyor, hocanın fikrinin %90’ı tutmuş. acaba sen o soyunma odasında olsan o topçular seni dinler mi? bunu neden yazdım biliyor musun, hocanın tek işi sadece sahada takımın ne oynayacağı değil. idmanda ve soyunma odasında dolar milyonerleriyle çalışıyor, onları yönetiyor. biz arabasını değiştirince eski arkadaşlarına selam vermeyen sıradan insanlar tanıyoruz. o milyonerleri idare etmek başlı başına büyük bir iş değil mi? o zaman eğri oturup doğru konuşalım. fatih terim gibi bir adam bütün zamanını galatasaray için harcıyor, bir fikir ortaya koyuyor. tutmadı diye ona küfür etmek, hakaret etmek ne kadar büyük bir yanlış. bak, dikkat et, bize uefa’yı kazandırdı falan demiyorum. sadece şu an yaptığı işten ve işini yaparken yapılabilecek hatalardan ve bunları fark edip düzelt çabasından bahsediyorum. dur lan örnek de vereyim. sen her girdiğin sınavdan istediğin notu alıyor musun ya da her verdiğin teklifi satışa dönüştürebiliyor musun ya da her telefon görüşmende isteğin şeyleri söyleyebiliyor musun, ya da babandan her para istediğinde alabiliyor musun?
    ama konu futbol olunca topçunun her vurduğunun gol olmasını, hocanın her çıkardığı takımın senin fikrindeki gibi oynamasını, takımın her maçı kazanmasını istiyorsun. isteme demiyorum zaten, iste ama olamazsa küfür, hakaret etme. sonra bir gün gelir senin her beceremediğin bir durumda sana küfrederler, ağlarsın.
    yazının her yerinde takım eleştirisi var, aslında fatih terim eleştirisi. bu eleştiriler her maç yazımda var zaten ama neden kimse için sorun olmuyor. çünkü ben üzüm suyu içmeyi seviyorum, çok içersem ancak bağcıyı döverim belki. o kadar içmemeye gayret ediyorum.

    millet yine saracak adamlar bulmuş. aslında kötü topçu vardı demek zor. anlık hatalar oldu. hamit’e golden önce kaybettiği top için sallayanlar var, yapmayın yahu kaleye 100 metre vardı neredeyse topu kaptırdığı yer. sabri, melo yediğimiz golde hatalı diyen var. top senin topçuna hem de çok rahat alacağı bir şekilde gelirken bir anda topu kaybedersen tepki verene kadar geçen sürede rakip topu alır gider, nitekim gitti de. topu kaptıran adam dany. bu dany’nin ne ilk yaptığı ne de son yaptığı olacak. allah korusun bamba’nın kendi kalesine attığı gibi bir gol atsa topçu neler denecek acaba, soru değil bu, neler söyleneceğini aşağı yukarı tahmin ediyorum. bir de bekir var örneğin.
    güzel şeyler de vardı maçta. sneijder’in ince pasları, drogba’nın tecrübe ve ağırlığını koyması, burak’ın muhteşem golü. hakikaten ya, topuğuyla adamını öyle bir geçti ve topa öyle bir vurdu ki, muhteşemti.

    turu geçer miyiz? neden geçmeyelim ki? daha maç çok zaman var. tam oturduğunda, uyum sağladığında ortalığı dağıtabilecek bir takımımız ve dünya çapında oyuncularımız var. çetin altan’ın dediği gibi, enseyi karartmayın.

    imza: pollyanna taraftar

    *
  • 417
    maç önü, kareografi

    http://www.rapidvideo.com/view/SDH3PG30NF9 (rusça)

    maçın 90 dakikası

    http://www.rapidvideo.com/view/L82TI5JHLPC (ilk yarı, ingilizce)
    http://www.rapidvideo.com/view/26PYUL17DSX (ikinci yarı, ingilizce)

    http://www.rapidvideo.com/view/XIMF1SWRD73 (ilk yarı, türkçe)
    http://www.rapidvideo.com/view/H3DGH7Y87X7 (ikinci yarı, türkçe)

    maçın özeti

    http://www.rapidvideo.com/view/6JUP42PKJE8 (almanca)

    burak yılmaz'ın golü

    http://www.rapidvideo.com/view/0XPLMBH8ZHF (ingilizce)

    burak yılmaz'ın nefis kontrolünü bu videoda daha yakından görebilirsiniz.

    http://www.rapidvideo.com/view/CFDWZWKTSNO (almanca)
  • 422
    stadda izlediğim ilk şampiyonlar ligi mücadelesi.

    zar zor bilet bulmuştuk babamla. bilet almayı denedikten sonra aile dostu aklımıza gelmişti, bizi kırmamış kombinesini babamla bana vermişti. maç haftası hastalanmıştım ama bu fırsatı kaçırmak istemiyordum. babamı ikna edip maç sabahı yola çıkmıştık.

    tam önümüzde attı burak golünü, hamit direkten dönen şutunu, zeminin kötülüğünden şut sonrası düşerken sneijder gene tam önümüzdeydi.
  • 424
    bir geçen sene oynadığımız bu maçı aklıma getiriyorum bir de dün oynadığımız 26 şubat 2014 galatasaray chelsea maçını.

    bugünkü chelsea mi, o günkü schalke mi?; chelsea'nin durumu *, kalitesi, antrenörü geçen seneki schalke'den çok ama çok daha iyi değil mi?

    ya bugünkü galatasaray mı yoksa geçen seneki galatasaray mı? kesinlikle bugünkü galatasaray! geçen seneki bu maça oranla bugün çok daha iyi bir futbol oynadık. çok daha iyi bir direnç gösterdik hem de çok daha iyi bir takıma karşı.

    uzun lafın kısası; biraz memnun olmak gerekiyor.
  • 425
    alex telles'e bok atmayı görev edinmiş ve albert riera'yı bu uğurda taparcasına savunan taraftarlarımız bu maçı izlesinler bi. 4-4-2 taktiğiyle çıktığımız şu maçta; albert riera'nın sol bek ve önünde wesley sneijder'in oynadığı maçta jefferson farfan'ın kanadı nasıl otobana çevirdiğini görsünler. tek başına kalan savunma oyuncularının acziyetini görsünler.
App Store'dan indirin Google Play'den alın