galatasaray'ı ilk defa canlı gözlerle izlediğim,
çanakkale deniz zaferinin 96. yıldönümünde oynanan maçtır efenim.
lise 2. sınıf olduğum dönemde, sezonun tüm maçlarını çok kalabalık şekilde
ultraslan çanakkale tayfayla izlerdik. maçın haftası ailemden izin alıp, ekiple maça gitme şansına erişircektim. maç günü geldi, sabah erkenden buluşup otobüse atlayıp yola koyulduk. 30-40 kişi vardık sanıyorum. ilk kez bir deplasmana gidiyordum ve o yol benim için git git bitmedi sabırsızlıktan. deplasman diyorum çünkü anadolu'dan gelenler için istanbul her zaman deplasman gibi.
istanbul'a hiç tek başıma gelmemiştim. tem otoyolundan stadı görünce iyiden iyiye yükseldi heyecanım. stada doğru yürümeye başladık. gişeler, bilet kontrolleri, üst aramaları... maçın başlamasına 1 saatten az kalmıştı. güney alttan izleyecektik. stat merdivenlerini çıkmaya başladım ve "o an" geldi.
(bkz:
merdivenlerden çıkıp çim sahanın görüldüğü ilk an)
bu anı stada giden hepimiz yaşadık. ben hala aynı hissi her gittiğimde yaşıyorum.
tribünde yerimizi almış maç saatini bekliyorduk. stat hemen hemen doluydu. güzel marşlarımız çalıyor, millet iyice gaza geliyordu...
düdük çaldı ve hiç unutmayacağım bu ilk maç başladı. maçın analizine hiç girmeyeceğim. yine fena oynamayıp kaybettiğimiz derbilerden biriydi işte. gözümün önünde volkan'a rakı şişesi atılması,
colin kazımın golden sonra fener kulübesine hareket çekmesi, tam önümde olan 3 gol ve çıkışta tellerin üzerinden atlayarak tem otoyoluna çıkıp otobüsle dönüş yolculuğuna başlamamız aklımda kalan diğer olaylar.
yolda yorgun, bitkin ve üzgün şekilde; yarı uyanık 3-5 kişi şu besteyi mırıldanıyorduk:
"üzüntünde, kederinde en kötü günde
varsın alem çeksin gitsin hiz hep seninle
sanma ne şampiyonluk ne kupa umrumda
tarih yazmamış ki böyle büyük bir sevda."
o sezon çok yenildik ama gittiğim ilk maçta yenilmek çok üzücüydü :(