• 27
    kalbim ağzımdan çıkacakmış gibi ata ata okuldan eve dönüp maç hazırlıklarına başladım. hasta fenerli babam bile maç için gidip bir 35'lik almıştı (zira kendisi sadece fenerbahçenin derbi maçlarını rakı eşliğinde izler-heyecanını yenmek için) babamın bu hali işaret olmuştu, kesin alıcaz dedim. hayatında bir dakika maç izlememiş annecim bile o maçı sonuna kadar izledi. popescu topun başına geldiğinde son hatırladığım babam koltuğun üstünde zıplamaya hazır bir vaziyette bekliyor, annem da habire dualar okuyordu. sonra bir anlık bir kararma... babam ve ben ağlayıp sarılarak yerlerde tepiniyorduk. annem beni balkonda "öğğğaaarrhhh" diye ağlarken bulduğunda kadıncağıın aklı gidiyordu. hayatımda unutamayacağım her anını hala yaşıyormuşçasına hatırladığım günlerden biri... inanılmaz bir gururla ertesi gün sokaklarda dolaşmak ise bambaşka bişey..
  • 28
    levent özçelik'in "kupa bizim,kupa bizim!" sesleri altında fatih terim'in orta sahada döktüğü gözyaşlarına evde babamla sarılıp ortak olmuştuk.futboldan zerre anlamayan annem,ablalarım herkes ağlıyordu.o nasıl bir gururdu,o nasıl bir sevinçti.bir an evvel sabah olsun istiyordum.okula gidip havaların en alasını atacaktım.sabah oldu.18 mayıs 2000 sabahı.okulun kürsüsüne çıkan özgür hoca'nın "re re re ra ra ra galatasaray galatasaray cimbombom" ile tüm okulu coşturması ve sınıfa girer girmez sınıf tahtasına astığım fanatik gazetesi'nin manşeti:

    ulusun
    evlatları
    fatih'in
    aslanları...

    galatasaray'ımla gurur duyuyorum ve sonsuza dek gurur duyacağım...
  • 31
    kopenhag'ta güneşli bir güne uyanış,
    uğurlu forma, tshort, çamaşır, atkı vs ne varsa giymek,
    bir ucunda tivoli meydanı olan, istiklal caddesinin bir benzeri arnavut kaldırımlarıyla uzanmış caddede sağlı sollu publarda oturan ingiliz ve galatasaraylıları izleyerek yaptığım yürüyüş sonunda tivoli meydanındaki itiş kakışa kenardan biraz müdehale,
    otobüsle parken'e ulaşım (ki bu bölümü hiç hatırlamıyorum),
    kale arkasındaki yerimizi alışımız,
    ve popescu'nun penaltısı,
    hakan şükür'ün önümde kale direğine tırmanıp ağları kesmesi..

    aralar ve bundan sonrası kopuk.. ama tek bildiğim hayatımın en mutlu günü..
  • 33
    takriben 12-13 yaşlarındaydım. penaltı atışlarına kadar hop oturup hop kalkmıştım. fakat penaltı atışlarında daha bir heycan sarmıştı. ve popescu'nun sol köşeye attığı penaltıdan sonra peder ve validemle arabaya atladığımız gibi bütün izmir' deki renkdaşlarımla tavaf etmiştik.

    eğer 12 yaşında bir uefa şampiyonluğu gördüyseniz hayat sizin için çok güzeldir.* *
  • 34
    ben metafizik bir seyahat yaptım. hiç öyle popescu'ya methiyeler falan düzmeyin, zerre katkısı yok o şampiyonlukta. bendim o.

    işyerinden döndüm. yaşadığım ilçenin* belediyesi meydandaki havuzun üstüne kocaman bir ekran yerleştirmişti. turistik belde olduğu için, bir kısım ingiliz de oraya gelmişti. havuzun sol tarafına onlar, sağ tarafına biz oturduk, geyik şamata tezahüratlar yaptık, atışmalar oldu, ama hep gülerek. hatta boş bira kutusu bile fırlattık birbirimize, gülerek tuttuk onları.

    neyse maç başladı, ben de dellendim, arif e sövdüm ilk yarı sonu, ikinci yarı sonu hakan şükür'e sövdüm frikiği kendi attı diye, hakeme sövdüm, taffarel'in daşşaklarını öpme teklifinde bulundum, ama hiç susmadım, hiç durmadım iki dakikada bir ayağa kalkıyordum.

    sıra penaltılara geldi. biz attık onlar kaçırdı, biz attık onlar da attı, biz attık, derken onlar yine kaçırdı. işte onlar kaçırınca olaylar karıştı. yanımdakinin boynuna asıldım "atarsak şampiyonuz laaan" diye sarstım, "yeter lan, az sakin ol, kırıcaktın boynumu" diye iktirdi beni, öndeki abinin enseye vurdum kafayı, o da dönüp kafama bi şaplak attı.

    o anda sessizleşti herşey. bir kararma oldu. sonra tekrar görüntü geldi. karşımda galatasaray taraftarını gördüm. önlerinde bir kale ve içinde de seaman vardı. hakem geldi, elime bir top tutuşturdu "hadi" dedi. ufak bir şoktan sonra olayı idrak ettim. penaltıyı ben atacaktım, ve de buraya nasıl geldiğimi, niye benim atacağımı sorgulama vaktim yoktu. topu diktim. gerildim, vurdum, sol alt köşeye gitti, seaman uzandı ama yetişemedi ve gol oldu, kollarımı iki yana açarak koşmaya başladım. o esnada kaleden bana doğru koşmaya başlayan seaman'ı gördüm.

    onu kaale almayıp koşmaya devam edecektim ki, geldi ense köküme patlattı birden, "bela mısın lan, önce kafa attın enseme, şimdi de tabureyle, bi maç seyrettirmedin" dedi. "noluyo lan" derken yine karardı herşey.

    bir sarsıntı hissettim, görüntü tekrar geldi, yanımdaki arkadaşım sevinç ve şaşkınlıkla sarsıyodu beni "aldık laaaannn, aldık kupayııı" diyodu.

    nolduğunu anlayamadan sevindim, kucaklaştık filan. biraz durulunca, "noldu lan bana" diye sordum. arkadaşın ağzından dinliyoruz:

    "olm çok coşkuluydun, ben seni iktirince öndeki adama çarptın, o da senin kafaya vurdu, birden sakinleştin duruldun sen. sonra geldin buraya, tabureyi aldın, adam da maça döndü zaten. popescuyla beraber tabureyi diktin, beraber gerildin, beraber koştun, aynı anda vurdunuz topa, onun topu kaleye girdi, senin tabure de aynı adamın enseye gitti yine, sonra sen koşmaya başladın, herif de sana vurdu, sonra da ben aldım adamın elinden kendine getirdim işte"

    yaaa. böyle işte. ama ben öyle övgü peşinde koşacak adam değilim. takımım için yaptım bunu. varsın payeyi popescu alsın.
  • 35
    malum üniversite yurdunda, küçücük bir odada 50'ye yakın aslan... arsenal'in kullandığı ilk penaltı - suker'in kullandığı - bize göre sağ direğe çarpıp kalenin soluna doğru gittiğinde kale içine doğru yöneldiğini zannettim. üzüldüm gol oldu diye. sonra milletin sevindiğini görünce tv ye baktım tekrar, gol olmadığını anlayınca kalbim sıkıştı heyecandan. 19 yasında, o genç yaşta, kalbim cidden, fena halde sıkıştı.

    keske bir daha o günleri yasasak da yine sıkışsa bu kalp...
  • 38
    abim bursa uludağ üniversitesinde okuyordu. ben henüz üniversite çağında değildim ama abimin yanına kaçardım hep. abim de isterdi gelsin başka şehirleri görsün kararını versin diye.

    herneyse 17 mayıs 2000 günü geldi. önceki akşamdan, abim ve üniversiteli ortamcı ev arkadaşları tarafından konuşuluyordu evdeki televizyondan çok net izleyemeyeceğimiz, ve aşağıdaki kahvede izlesek daha iyi olur diye.

    o gün abimin arkadaşlarıyla 2 ye 3 basketbol maçı yaptık. eve geldik duş falan derken hava karardı ve dışarı maç izlemek için çıktık.

    hiç unutmam çekirkge de ufak bir kokoreççi vardı ayaküstü orda kokoreç yiyip mahallenin kahvesine yerleştik.

    kahveye oturunca ben bir türk takımının avrupa şampiyonasında final oynamasının ne anlama geldiğini, kazanırsak ne kadar büyük bir iş yapmış olacağını düşünürken heyecanım git gide artıyordu.
    hagi'yi düşünüyordum hakan şükür'ü düşünüyordum. bu sefer de kazanabilir miyiz diye düşünüyordum. (bu arada o zaman yaşım 12ydi.)

    o zamanlar arsenal müthiş bir kadroya sahipti, en çok korktuğum kişi ise forvetleri henry idi.

    maçın başlamasına 2-3 dakika kala heyecandan ayaklarımın aşağı yukarı tir tir tirediğini hatırlıyorum.

    daha sonra bir an öyle birşey oldu ki, maç konsantrasyonum tamamen dağıldı. neydi o şey?

    55-60 yaşlarında bir amca geldi önüme, önümdeki sandalyeye oturdu. hayatımda ilk defa görüyordum böyle birşeyi, boğazında bir delik ve o delikte bir kapsül vardı. konuşurken ve nefes alırken garip şekilde içeri girip çıkıyordu ve çok garip bir sesi vardı.
    inanılmaz etkilenmiştim, 12 yaşımda hayatımda ilk defa bu kadar korkunç bir şey görüyordum.
    amca önümde oturuyordu önüne baktğı zaman sıkıntı yoktu ama boyna arkasına dönüp birşeyler söylemeye çalışıyordu ve sanırım akli dengesi de biraz bozuktu.

    şok olmuştum ve o adamdan başka birşey düşünememiştim ilk dakikalarda. nasıl olabilirdi böyle birşey. korkmuştum da, inşallah bana birşey söylemez diye söyleniyodum içimden.

    daha sonra maçın heyecanı öne geçti. net hatırladığım başka bir dram anı da hagi'nin petit ile itişmesi ve hakemin kırmızı kart vermesi idi. en güvendiğim adam en zor maçımızda yanımızda yoktu. okuldaki ilk günde anne babadan ayrılmak gibi birşeydi bu.

    korkum, heyecanım daha da arttı. taffarel'in çıkardığı top ile önümdeki boğazı kapsüllü adamdan korkmadığımı onunla aynı şeylere sevindiğimizi anladım.

    daha sonra penaltılar geldi. kahvede önlerde oturuyorduk, o boğazı kapsüllü akli dengesi yerinde olmayan amca plastik beyaz masanın üzerine çıktı. abim bana yaklaştı ve sen arka tarafa geç sakin biyerde izle dedi.
    abim öye söyleyince heyecanım daha da arttı.

    ve popescu nun penaltısı.... o penaltı atılmadan önce arsenal 2 penaltıyı kaçırmıştı ve artık kupa çok yakındı. o an. popescunun topun başına geldiği an...

    o anı unutamam. boğazı kapsüllü akli dengesi kayıp amca zıplarken masanın içine göçmüştü ve masada belinden yukarısı ve bağırdıkça çıkıp giren kapsülü vardı görüntüde. bir de popescu...

    gol olduktan sonra hep birlikte kolkola kahvenin dışına taştık. çekirge'den altıparmak'a oluk oluk insan selleri olarak yürüdük. sanırım saat gece 11-12 civarıydı. ve o saatte bu kadar kalabalığı hayatım boyunca bir daha görmedim. sanki sarı kırmızı bir karnaval vardı. gece 1-2 olmuştu ve insanlar sokaklarda çılgınca eğleniyor coşuyordu.

    dediğim gibi bir ülkenin bu denli coşkuyla biraraya geldiğini ben hayatımda bir kere daha görmedim....
  • 39
    küçüktüm, 8 yaşındaydım. evin koridorunda bütün gün bu maçı kendi aramızda oynamıştık abimle. abim galatasaray'dı ben arsenal. bilerek yenildim hep, akşam da galatasaray kazansın diye. nitekim top oynamanın da ayarını kaçırdığımızdan yorgunluktan uyuyakaldım. maçı seyredemedim anlayacağınız. futbol oynarken top ayağına geldiğinde hagi, hagi diye bağıran hakan abi'miz vardı mahalleden. ondan öğrendim ne kadar büyük bir şey başardığımızı.
  • 42
    6 yaşında bir velet olduğumdan mütevellit pek bir şey hatırlamıyorum o güne ait. yalnızca bir kare var gözümün önünde balkondan bakıyorum. her taraf sarı kırmızı, abartısız söylüyorum her taraf. herkes bağırıyor, ağlıyor. aklıma o kare gelince gözlerim doluyor. he bir de kuzenimin doğum günü *, amcamlar falan hastanede izliyorlar maçı. kolu kırıldığı için gelen de 2 aylık ömrü kalan kanser hastası da aynı anda aynı şeyleri hissediyorlar. umarım çok çok daha net hatırlayacağım bir avrupa zaferi daha yaşarız.
  • 48
    arif erdem'in kaçırdığı gol sonrası yaşanılan şoku üstümden atmamın yaklaşık 15-20 dakikayı bulmasıdır. maçın sonunda ne yaptım hiç hatırlamıyorum. yalnız şunu net hatırlıyorum uefa kupası'na kaldığımız garantilendiği andan itibaren okulda, serviste herkese bu sene kupa bizim diyordum. doğal olarak herkeste benle kafa buluyordu. o 18 mayıs günü var ya işte o gün. heheheheheheheeeeeeeeeeeyyyyy :)))
App Store'dan indirin Google Play'den alın