• 426
    ertesi gün gram sesimin çıkmadığı maç... henry'yi havada gördüğüm an içimden bir an her şey bitti diye koltuktan kendimi yere bırakmıştım. daha topa vurmadan gol olur gibi gelmişti.ama taffarel'in o unutulmaz kurtarışı ile kendimi ordan oraya atarak avazım çıktığı kadar bu kupa bizim olacak diye bağırdım..popescu'nun o penaltıdan sonra yaptığı koşuya ve sonrasında maçı anlatan levent özçelik'e eşlik ederek her kelimesini o söylemeden tekrar ettim resmen..o günü gördüğüm ve yaşadığım için çok şanslıyım.her yaşanılan olayın ilki önemlidir ve unutulmazdır. bu anı bizlere yaşatan o insanlara binlerce kez teşekkürler..ayrıca patrick viera'nın kaçırdıktan sonraki yüzü unutulmaz... zamanın en iyi takımlarından biriydi arsenal..wenger'in kabusuyuz kesin..ayrıca
    (bkz:https://www.youtube.com/watch?v=2Q_c6d8Iw28 )

    buraya yazdığım ilk mesajında bu maçın yıldönümüne denk gelmesi ayrıca sevindirici...teşekkürler..
  • 431
    her akla geldiği zaman insanı duygulandıran ve ağlamasına sebep olan mükemmel maç.

    yıl 2000 daha o zaman 11 yaşındayım ve inanılmaz despot bir babaya sahibim. final maçı. evde oturmuşuz ve maçı izliyoruz. hagi'nin yaptığı o gereksiz hareket sonucu tüm ülke olarak moral bozukluğuna sahibiz. ama o zamanın aslanları maçı bırakmıyor ve direnerek maçı penaltılara kadar götürüyor.

    ilk başta topun başına ergün geliyor ve o sakinliği ile her zamanki gibi penaltıyı rahat bir şekilde gole çeviriyor. ve evde küçük bir sevinç yaşanıyor.

    98 dünya kupasında hırvatistan'ın yıldızı olan suker geliyor vurduğu top direkten geri dönünce yavaştan şampiyon olabileceğimiz umudu doğuyor içimizde.

    peşinden kralımız hakan topun başına gelerek kötü bir şekilde vurmasına rağmen topu ağlarla buluşturarak bizi o mükemmel ana biraz daha sürüklüyor.

    sıra şimdi arsenal'e geliyor ve topun başına ingiliz, hagi'nin kırmızı kart görmesine sebep olan ve ülkedeki milyonlarca galatasaraylı tarafından her daim nefret edilecek adam parlour geliyor. ve penaltı vuruşunu gole çeviriyor.

    peşinden ünlü rapçimiz ümit davala topun başına geliyor ve inanılmaz rahat bir şekilde penaltıyı gole çeviriyor.

    ve belki bizi sokaklara dökecek o mükemmel vuruş 1998 dünya kupası şampiyonu olan takımda forma giyen patrick vieara'dan geliyor ve abandığı şut üst direkten dışarı gidiyor. her şey bizim istediğimiz gibi oluyor.

    işte o an geliyor ve takımımızın gizli kahramanı, futbolcuların profesyonel olarak örnek alması gereken popescu topun başına geliyor. unutmamak lazım ki karşısında ingiltere milli takım kalecisi david seaman bulunuyor. mükemmel bir vuruş ile kalecinin sağ alt tarafından golü buluyor ve belki de bu ülkede bir daha yaşanamayacak mutluluğu bize tattırıyor.

    o sırada daha önce burnundan kıl aldırmayan ve kasıntı diyebileceğimiz babam evin içinde ayakları göbeğine gelecek şekilde deli gibi zıplıyor. ben kupayı almamız sebebi ile hüngür hüngür ağlıyorum o zaman kardeşim daha 4 yaşında olayın farkında bile değil tabi ki ama o da mutludur eminim. şu an benden daha koyu galatasaraylı.

    evde bir bayram havası var. buna dayanamayan amcam topluyor iki kuzenimi ve beni bindiriyor arabaya ilk iş florya olmak üzere yeşilköy ve neresi varsa dolaştırıyor. elimizde bayraklar. ben orta koltukta oturdum en küçük olduğum için. abim ve ablam camlardan çıkıp bağırıyorlardı en büyük galatasaray diye. hiç unutmam o gün ablamın elinden formayı almıştı biz araba ile giderken biri. olsun be galatasaray uefa şampiyonu olmuş ya ne önemi vardı ki formanın veya başka bir şeyin.

    bu öyle bir maçtır ki belki 70 yaşına gelsem her hatırladığımda şu yazıyı yazarken ki gibi gözlerim dolacak. mutlu olacağım. kimileri bize her zaman diyecekler yıllar geçti üzerinden hala uefa kupamız var diyorsunuz diye. ama bilmiyorlar ki o gün bizim belki hayatımızdaki en mutlu günümüzdü. o sinirli sert baba ile evde zıplayarak sevindiğimiz tek günümüzdü.
  • 438
    sadece arsenal'e koymadığımız maç. öyle ki 16 yıl aradan sonra arsenal tarafından bir ses çıkmazken bu maçı ve neticesinde kazandığımız avrupa kupasını hayırsız evlat sarı akbabalarla liverpool'dan 8 yemeyen ezeli rakibimiz* kara kargaların unutamadığını görüyoruz. ulan cimbomlu halimle siz hatırlatmasanız ben bile unutacağım.

    bir türk takımı avrupa kupası kazanmış. sevinin işte. hani çok vatansever adamlarsınız ya...
  • 441
    galatasaray futbol tarihinin en önemli maçıdır. şanssızlığıma bakın ki böylesi tarihi bir maçın ilk 15 dakikasını kaçırdım. bir öğrenci projesi kapsamında hiç bilmediğim bir şehirde maçı izleyecek bir yer arıyordum ve artık nasıl bir şehirse ne bir kahve ne bir oturulacak yer bulabilmiştim. sonuçta bir memur lokali ya da öyle bir yerde oturup maçı izlemiştim. maç o kadar önemliydi ki devre arası olana kadar kimse de bana sen kimsin diye bir şey sormamıştı.
    maç malum, devre arası, ikinci devre, uzatmalar derken penaltı ve sonrası alınan o muhteşem kupa. maçı izlediğim yerden çıkarken hiç tanımadığım biriyle omuza omuza bir şekilde marş söylüyorduk. o küçük, o sokakları bomboş şehir bir anda cümbüş yerine dönmüştü. o kadar insanın nereden ne zaman çıktığını hiç anlamamıştım ama sonuç olarak o gece her yer galatasaraydı.
  • 442
    galatasaray'ımızın şanlı tarihine ilk avrupa kupasını eklediği maç.

    o şanlı günde 10 yaşındaydım. babamın devlet memuru olması sebebiyle ülkemizin ücra köşelerinden olan hakkari'de ikamet ediyorduk. küçüktüm fakat çocukluğum hagi, hakan şükür, bülent korkmaz, arif erdem gibi galatasaray efsanelerini izlemekle geçmişti. aslanlar turları bir bir geçiyor yalnız fakat güzide ülkemizi gururlandırıyordu. leeds united maçlarından sonra sıra finale gelmişti. dedim ya henüz 10 yaşında bir çocuktum ve o zamanlar böylesine bir final maçının nasıl büyük bir iş olduğunu henüz algılayamamıştım. maç günü geldi çattı. babama zor bela aldırdığım sırtında hakan şükür'ün ismini taşıyan parçalı formamı ve tozluklarımı giymiş sanki maça ben çıkacakmışım gibi heyecanla dolu bir şekilde maç saatini beklemeye başlamıştım. maç saati geldiğinde trt 1 açıldı ve maç başladı. dakikalar geçtikçe heyecanım daha da artıyor ev ahalisiyle beraber galibiyeti kutlamak için can atıyorduk. ilk yarı, ikinci yarı ve uzatmalar derken maçı izleyen herkesin aklında kalan hakan şükür'ün direkten dönen topu, claudio taffarel'in adeta havada asılı kalarak çıkarttığı henry'nin kafa vuruşu hakkari'de benim için zamanı durduruyor ve yıllarca aklımdan çıkmayan enstantaneler oluyordu. hagi'nin gördüğü kırmızı kart ve sonrasında penaltılara giden maç heyecanı doruk noktasına ulaştırıyordu. penaltılarda gözümü kapalı mı tuttum yoksa hepsini fal taşı gibi açık gözlerle mi izledim hatırlayamıyorum çünkü finali ve penaltıları defalarca izledim. hatıralar o kadar kesin kalmıyor maalesef ama popescu'nun son penaltıyı kullandıktan sonra tribüne koşuşu, spikerin allahım kupa bizim, inanamıyorum sözleri şu anda bile kulaklarımda çınlıyor.

    o küçük çocuk şimdi kocaman adam oldu ama hala o günleri gözleri dolarak hatırlıyor. o güne şahitlik edebilmiş şanslı insanlardan birisi olduğum için çok mutluyum. bize bu gururu yaşatan herkese şükürler olsun. hakkaride bile insanlar sokaklara indiler ve o kutlu günü delicesine yaşadılar. memleketin dört bir yanını neşeye boğdunuz, kimimizi ağlatıp kimimizi güldürdünüz. tanrı hepinizden razı olsun.
  • 445
    ruhumun bir kısmının çalındığı maç. daha doğrusu çalınmak istendiği maç.

    o heyecan, o adrenalin, o inanmışlık. anasını sattığımın yerinde 17 mayıs 2000 tarihinde bir maç keyfimiz vardı, zaten 1 gün öncesinde kolum kırılmış. dünyaya lanet okur vaziyetteyim. 15 yaşındayım, deli hödük olduğumuz zamanlar. 79. dakikaya kadar izlemişim, sonrasında ne mi oldu? eski evimizdeyken komşumuz olan şebnem, o akşam bize gelmiş. ev dubleks, bunlar oturuyor üst katta. ben de alt katta küfür kıyamet maçı izliyorum nasılsa duymuyorlar diyerekten. çocuğuz sonuçta hala. hayalimde o alçılı kolla, maçı kazandığımızda, ya da gol attığımızda merdivenleri 3 kere inip, çıkacağım. isterse alçı kırılsın, kol yeniden sakatlansın umurumda değil o an. hatunun kalkıp eve gideceği tuttu. "hayır" diyorum, "bakın türkiye'de hayat durdu. dolmuş falan gelmez, bu saatte beklemeyin, maç bitsin zaten ben dolmuş, otobüs bulurum. olmadı taksi tutarım. o da olmadı sırtımda götürürüm." yok dinlemiyor zottirik hatun. o zamanlar bir de üniversitede. güzel de. aşıktım bi aralar kendisine de, neyse oralara girmeyelim. platonik öyle, muhtemelen hayranlık başka birşey değil. şimdi olsa alt kategorime bile almam.

    arkadaş tutturdular, "illa dolmuş durağına kadar eşlik et, beraber bekle. kız başıyla nolur nolmaz." peder de o sırada seminerde, kastamonu mudur, ankara mıdır, tokat mıdır? artık neresiyse. "o olsa", diyorum içimden. "o olsa, duruma el koyar. maçtan sonra gider bırakır bir şekilde. olmaz der, otur oturduğun yerde der." hatta evde olsa, misafir bile çağırmaz.

    "yahu kolum kırık, hayvanın biri gelse, ittirse beni, tek kolumla ne yapacağım, hatunu da alır götürür, oh mis. dalgasına bakar." diye düşünüyorum. arkadaş anaya, ataya, büyüğe saygı öğretildi bizde. hay sokayım saygısına da, ne thierry henry'nin o müthiş kafa vuruşunu, ne de taffarel'in o daha da müthiş kurtarışını göremeyeceğim. haberim yok tabi. ne de haydi popescu, haydi oğlum diyip, havalara uçacağım.

    dünyadan bihaber, çıktık yola. içimden söyleniyorum. bombok durum.lanet olsun bu hayat lanet olsun bu sevgim, dııırıııt, dııırııııt. hayır o zaman internet de var da, şimdiki gibi değil ki, hadi dönünce youtube'a gireyim de, adam gibi son dakikaları izler, kendi dünyamda kendi kendime koparım diyebileyim. olsaydı bile 56k ile nereye izliyon ameka.

    çıktık evden, boynum bükük. vardık durağa, ama ne gelen var ne giden. ulan araba bile geçmiyor, araba. sokaklarda kimse yok. sapık bile yok la, tecavüzcü bile yok. hırsız, arsız uğursuz, kimse yok. millet ekran başında. hani darbe yapar ya asker, o gün olsa, adamlar abartısız 2 dakikada ülkeyi ele geçirir. o derece, tüm kanallar, tüm ülke kilitlenmiş uefa kupası finaline. ilk la ilk. hem de ne ilk. bak 17 sene oldu, daha finalin kapısından bile dönemedi hiçbir türk takımı, bırak kupayı almayı.

    dolmuşçular bile durakta, maç izliyordur o sıralarda kesin. zira yaklaşık 50-55 dakika durakta dikildikten sonra, alkış kıyamet, balkonlardan silah sesi, araba gürültüleri, kornalar, klaksonlar, aman aman. sanırsın dünya yıkılıyor. türk bayrakları, galatasaray bayrakları... ben tabi şaşkın, ne diyeceğimi bilmiyorum. şaşkınlıktan küçük dilimi yutmuşum. şebnem mi? ulan şebnem. "sevinsene" diyor bana. "sevinsene!"

    neyime sevineyim lan, nasıl sevineyim. hayallerim yıkılmış gibi kalakaldım öyle. ne o muhteşem kurtarışı gördüm. ne adamların sürekli topu dışarı atışını gördüm. ne popescu'yu gördüm. o sırada yedek kulubesindekilerin belki heyecandan, belki korkudan, belki de totem yaptığından sırtlarını sahaya döndüğünden bile haberim yok, acaba hangisini yapıyorlar diye akıl yürüteyim o kısa sürede. "oley" diyebildim öyle üzgün, şaşkın bir şekilde. anlamıyorum ki, ne oluyor. sevin, sevin de neye sevin ameka. hani diyorum, "şampiyon mu olduk?" yoksa en azından finale çıktık, orada elendik, ama bu da başarı, ona mı seviniyor insanlar. aradan 2-3 dakika sonra dolmuş geldi. "datdiri dat dat, datdiri dat dat, datdiri dat dat daaağğğ daaaat" şeklinde kornaya basarken, el kaldırdık, durdu, ağzı kulaklarında. "aldıııııık, aldııııık uefa kupası bizim. helal olsun be aslanlarıma" derken ben sinirli, öfkeli, ağlamaklı. çocuğuz anasını satayım. surat sirke satıyor. adam kesin fenerli sanmıştır beni. kodumun şebnemi!

    dolmuşa bindi bu, şebnem! ben arkamı döndüm, ağlayarak eve koştum, duygular şelale. sinir, öfke, sevinç, mutluluk, heyecan. koşarak odama girdim. açık zaten televizyon. ekranda o an ya 10. yıl marşı çalıyor. ya da ona benzer bir marş. sonrası mı? sonrası bulanık, zaten gözler yaşlı. hıçkıra hıçkıra ağlarken, yatağın üstünde uyuyakalmışım.

    ulan şebnem, eğer burayı okursan, ya da okuyorsan, ya da okumuyorsan farketmez, beddua etmeyeceğim ama, sana olan öfkem hiç geçmedi. ne olurdu 50 dakika daha beklesen de, sen de aynı zamanda evine varsan, ben de ağız tadıyla bu efsane maçın son 10 dakikasını, uzatmalarını, penaltı atışlarını kaçırmasaydım.
  • 447
    "kasım 1999'da avrupa'da bahisçiler galatasaray'ın uefa 2000 kupası'nı alma ihtimalini 1'e 250 olarak hesapladı. ama burada, türkiye'de kimileri için tek bir ihtimal vardı. leed united maçından önce avrupa'da ihtimaller 1'e 16 ya düşmüştü. ama burada kimileri için hala tek bir ihtimal vardı. az sonra seyredecekleriniz tek bir ihtimali olan insanların hikayesidir. çünkü tek ihtimalli hikayeler tarihin ta kendisidir." sözleriyle anılan 2000 uefa kupasının final maçı.

    fatih terim'in rapid maçıyla başladık diye başlayan malum soyunma odası konuşması. allah yardımcımız olsun!
    sürekli konuşan petit. *
    oo çok sert, çok sert, çok sert hagi. neden hagi?
    sakat omzuyla maça devam eden büyük kaptan bülent korkmaz
    ilk penaltıyı atan buz adam ergün penbe
    tanrı bizim almamızı istiyor
    haydi oğlum haydi oğlum
    ve kupa bizim
    allah'ım sana şükürler olsun. uefa kupası, 1999-2000 sezonunda bizim sayın seyirciler.

    o günden bize kalanlar bunlar. çok yaşa galatasaray!

    http://galeri2.uludagsozluk.com/368/madrid-maçından-sonra-paylaşılacak-uefa-fotoları_418543.jpg
App Store'dan indirin Google Play'den alın