sinan yılmaz'ın (
extensor) maçla ilgili yazısı.
***
artan kalite
çok eleştirilse de hamza hamzaoğlu'nun takımının oyun kalitesi artıyor. peki bu şans mı?
maçtan önce yazdığım analizde galatasaray için iki tane başlangıç planı önermiştim. hamza hamzaoğlu bunun birincisini tercih etti.
başlangıç dizilişi. dörtlü savunma. önlerinde selçuk ve jose, sağda podolski, solda sneijder ve aralarında da bilal olacaktı. takımın en çok koşan üç oyuncusu jose, bilal ve selçuk'un merkezde aynı anda oynaması hem takımın koşu mesafesini ve direncini arttırabilecekti, hem de bir mehmet özdilek takımına karşı yapmanız gereken, çok sayıda oyuncu ile merkezi tutma işlemini sağlayabilecekti. ayrıca podolski'nin sağdan solla, sneijder'in soldan sağ ile ve bilal'in forvet arkasında şut tehdidi oluşturması sağlanacaktı.
ben maçtan sonra yapılan yorumlardaki gibi, galatasaray ilk yarıda kötü oynadığına falan katılmıyorum. bence galatasaray iyi oynadı ama iki tane ani kontra atak pozisyon verdi ve bunlardan biri gol oldu. bunun dışında birçok pozisyonu da kaçırdı. takım çok hızlı ve etkili paslaştı ve çok etkili şut ayakları vardı. ancak son noktada doğru pas veya şut gelmedi. bu da bence bu şablonun ilk kez oynanmasının getirdiği bir uyum sıkıntıyla ilgiliydi. 5 ortasaha jose-selçuk-poldi-bilal-sneijder çok üstün teknik kapasiteye sahipler ve 566 pas, 483 isabet bu sayede doğuyor. hamzaoğlu takımın hücum gücünü her geçen hafta yükseltiyor. en çok şut atan, en çok pas yapan, isabetli pas yapan, isabetli şut atan vs vs. neredeyse bütün hücum istatistiklerinde zirvede. takımın koşu mesafesi de yükseliyordu ama bu maçta 106.5'a düştü. sebebi de rakip... gençlerbirliği tamamen gömülü oynadığı için koşulacak bir maç olmadı. dün hamzaoğlu galatasaray'ın başında 47. maçını oynadı. onun galatasaray'ının maç başı gol atma ortalaması 2.23. bu olağanüstü bir sayı. son 4-5 yılda ne fatih terim'in, ne mancini'nin, ne prandelli'nin, ne ersun yanal'ın, ne aykut kocaman'ın, ne ismail kartal'ın, ne biliç'in, ne samet aybaba'nın... hiç kimsenin ulaşamadığı, hatta yaklaşamadığı düzeyde bir gol sayısı bu. 47 resmi maç 105 gol!
hamzaoğlu'nu her gün, her hafta kıyasıya eleştirip, her defansında da karşılığında onun başarısını izleyenler. bu duruma bir isim takmıştı. yani hamzaoğlu hiç onların istediğini yapmıyordu ama her seferinde de kazanıyordu. eh onlar yanılamayacağına göre! tek bir ihtimal vardı. hamzaoğlu, 'şans şansoğlu' adını almalıydı.
ben futbolda şansa inanmam. veyahut daha doğrusu değer vermem. çünkü şans bir maç olur, iki maç olur hadi bilemediniz 3-5 maç olur. hakem kritik bir hata yapar, kırmızı+penaltı çalar falan. fakat şans 47 maç sürmez.
futbolu çocukça yorumlayanlar. 'o çıktı da bu girdi, şurada 4-5-9-2 sistemiyle oynadı diye subjektif anlatır durur.' net tablo ise şu... 3 kupa da değil. net tablo bir teknik direktörün takımının ne kadar hızlı top çevirebildiği, ne kadar etkin bir şut gücü oluşturabildiği, ne kadar koşabildiği, ne kadar gol atabildiği vs. ha yine de insanlar bunları bırakıp sneijder sol açık oynar mı falan diyecek. oynar. mancini çok iyi bir düzen kurar ve o dönemde neredeyse koca sezon sol açık oynayıp çok da başarılı olur sneijder. futbol öyle bir şey değildir! bambaşka bir sistemde her oyuncu alışmadığınız bir pozisyonda farklı bir rolde başarılı olabilir. ama yine de futbolu atari oyunlarından öğrenenler ezberlerinden vazgeçmeyecekler. yorumları 'o orada oynar mı' sığlığından derine geçemeyecek.
halbuki hamzaoğlu'nu doğru yerden eleştirmeleri gerekir. bu kadar etkili bir hücum takımı nasıl 47 maçta 52 gol yedi? neden hala savunmada şu geri dönüşlere çözüm bulunamadı? 47 maç oldu. neden gol yemeden şöyle rahat rahat maçı 1. dakikadan 90. dakikaya kadar galatasaray sürklase edemiyor? sorulması gereken bunlar! o şurada neden oynadı, neden oynamadı değil.
***
benim bu maç öncesi 2. önerim. yine ortayı biraz daha yardımlı kılabilmek için jose'nin sağda oynamasıydı. 4-2-3-1 sisteminde devam ederek. solda podolski, merkezde selçuk ve bilal ve 10 numarada da sneijder.
hamzaoğlu maç öncesi analizimde yazdığım planlardan ilkini denedi ve artık net şekilde gördük ki, (osmanlıspor maçında da, astana maçında da görmüştük) jose çok potansiyelli, harika bir kumaş olsa da o bölgenin, daha doğrusu o rolün oyuncusu değil. ya da o rolü alacak kadar tecrübeli değil. jose pozisyonunu tutamadığı için, o bölge gereksiz yere boşalıyor ve rakip için kontra imkanları artıyor. bakın forvet arkası olan bilal topu kaptırdığında topu alan oyuncu hemen stoperlerin önünde boş kalmaz. orada bir hat daha olması gerekir ve o hatta da selçuk ve jose olmalı. jose o pozisyonu kesmeliydi. osmanlıspor maçında da ilk gol benzer şekilde yendi. bakın beşiktaş'ta oğuzhan da böyle. merkez ortasahayı dolduracak hem tecrübeleri hem oyun alışkanlıkları yok. sahanın farklı bölgelerinde jose'nin yeteneğiyle yaptığı çok önemli işler görüyoruz. topu kullanması, driplingleri, boşa çıkıp top istemesi, oyunu hızlandırması, doğru yerlere prese gitmesi gibi harika fundamental özellikleri var. ancak önemli bir eksiği de var. topun önünde kaldığında geri dönmesi çok uzuyor. yani top, galatasaray kalesine jose rodriguez'den yakınsa, jose topun arkasına geçip pozisyonunu tutmak konusunda geç kalıyor. bu ya onun hırsıyla ilgili ya da kondisyon seviyesiyle ilgili.
ilk yarı bittiğinde jose'nin selçuk'tan da bilal'den de iyi oynadığı ortadaydı. çünkü fundamentali daha iyi. kumaşı daha iyi. meziyetleri, rakip kale önündeki etkinliği daha iyi... ancak görevini yapmak olarak, bulunması gereken yerde bulunmak olarak o rolü işleyemiyordu. golü yediren hatayı yapan... (gerçi bir 10 numaranın top kaybı yapması gol yediren hata olmamalı. 10 numara dediğiniz, risk alır top kaybı yapar, ortalama maç başı 20-30 tane top kaybeder, 10 numara topu kaybettiğinde onun arkasında kademe olmalı) ve ilk yarı tutuk görünen bilal yerine jose'nin çıktığını gördüğümde hamza hocaya kızdım. "bilal'e çok güvendiği için jose'ye haksızlık ediyor" diye düşündüm ama tam tersi çok haklı çıktı. galatasaray daha derli toplu kalabildi ve topu kaptırdığında kontra yemedi. aksine hemen 3. bölgede geri kazanıp rakibini boğdu. 2. yarı tamamen boğuldu gençlerbirliği... bilal penaltı noktasında kafayı vururken unutmayalım bir merkez ortasahaydı! (bu arada çok iyi penaltı noktası koşuları yapıyor, bugün bir iki pozisyonda arkadaşları görmedi ama penaltı noktasında çok boştu. başakşehir maçında umut'un attığı golde de... çok tecrübeli ve akıllı, nereden gol çıkacağını iyi seziyor)
hamza hamzaoğlu şunu yarattı. ve bu sezon gün geçtikçe bunu arttırıyor. sağlı sollu akınlar gelirken galatasaray rakip yarı alanda 3-5 oyuncuyla birlikte olabiliyor. bu yenilirken de böyle. osmanlıspor maçında da yaklaşık 30 tane şut var. daha güçlü rakip atletico madrid karşısında da yenilse bile sağlı sollu akınları var galatasaray'ın. bu da biraz 4-2-3-1 sisteminde ısrarla ilgili bir şey. 4-2-3-1 ofansif bir sistem. bugün bu kontraları hemen ertesi maçta önlersiniz, bu mesele değil. mesele hücum gücünü yitirmeden bu savunma önlemini arttırabilmek. yani bir stoperi derine ön libero koyarsınız veya jem'i koyarsınız 4-3-3 yaparsınız ama 4-3-3'le kolay kolay bu kadar üretken bir takım olamazsınız. her maç 15-25 arası şut atamaz, her pozisyonda rakip ceza alanı çevresinde 3-5 oyuncu ile olamazsınız. prandelli geldiğinde hamzaoğlu'nun aksine 2'li ortasahayı değil 3'lüyü düşündü. melo-selçuk-dzemaili yaptı. veya yekta'yı koydu. önde de sneijder-bruma ve burak denedi. daha kapalı oynuyordu, kontra falan vermiyordu ama galatasaray sahasına gömülüyordu. galatasaray savunma çizgisi de ortasaha çizgisi de çok daha gerideydi. galatasaray bölge kalabalık hücum edemiyor, rakibi sağlı sollu boğamıyordu. mancini'nin 3'lü ortasahalı galatasaray'ı da 46 maçta 82 gol atmış (ki çok önemli işler yaptı ben çok beğenirim ve kalsaydı başarılı olacağını, lucescu'nun galatasaray'ı gibi bir takım yaratacağını düşünürüm) hamzaoğlu'nun 2'li ortasahalı galatasaray'ı 47 maçta 105 gol atmış. arada 1 maç ve tam 23 gol fark var!
gol yeme olarak ise mancini 46 maçta 47 iken hamzaoğlu'nun takımı 47 maçta 52. şimdi hamzaoğlu gol yeme sorununu çözemedi galatasaray onun döneminde de maç başı ortalama 1.1 gol yiyor ama takım artık çok daha fazlasını atıyor. şimdi bu hücum gücünü yok etmeden hamzaoğlu'nun bu kontralara bir çare bulması lazım ki gelişim ona denir. hücumu azalttıktan sonra savunmayı sağlama almanın bir mantığı yok. o zaman tolunay kafkas takımı gibi oluyorsunuz. maçlar 0-0'a bağlanıyor. peki ne yapabilir? hem hücum böyle kalacak hem de bu kontraları engelleyecek? bence eldeki hiçbir oyuncu ile olmuyor. bilal'i, selçuk'u veya jose'yi defansif ortasaha gibi kullanmakla olmuyor. eh jem'i veya hakan balta'yı o şekilde kullansanız işte o zaman zaten hücumdan bir adam eksiltmiş olacaksınız ve hücum gücünüzü bozacaksınız. o halde oraya çok koşan, defansif olarak dinamik, etkili bir oyuncu almak şart. yazdan beri defalarca yazdığım üzere galatasaray'ın en büyük ihtiyacı ne santrfor ne başka bir mevki. galatasaray koşamayan durarak oynayan melo'da da geçen sene aynısını yaşadı. artık ozan gibi hem çok koşan hem de pozisyon tutan bir oyuncu almalı galatasaray. melo sadece pozisyonu tutuyordu. rakip yarı alanda yoktu. ne hücuma katılım olarak, ne prese katılım olarak yoktu. şimdikiler hücuma katılıyor ama prese katılacak sertliğe sahip değil. öte yandan pozisyon tutmakta da zorlanıyorlar.
bugün jose'nin o rolü üstlenemediğini görünce, galatasaray'ın oraya bir oyuncu almasının şart olduğuna kanaat getirdim. o oyuncu alınana kadar da ikinci şablonun daha doğru olduğunu düşündüm. yani jose sağda, bilal ve selçuk merkezde, sneijder 10 numarada, podolski solda. böylece hem poldi alışkın olduğu yere geçecek, hem de jose çok daha özgür bir rol alacak. jose aynı zamanda bekini de çıkarabilecek bir oyuncu. sonra ortasahaya da yardım eder. daha çok top çalıp, daha verimli olur bence.
neden yasin değil de jose?
"neden dün çok iyi oynayan yasin'i değil de ille de jose'yi düşünüyorsun?" derseniz... hem merkez ortasahada kalabalık olmak önemli çünkü yasin merkeze yardımlı bir oyuncu değil. hem de yasin'i sonradan kullamak çok faydalı. şöyle ki, hamzaoğlu'nun da maç sonu değindiği gibi takımlar ilk devrelerde çok daha güçlü ve dayanıklı olurlar. ilk yarılarda baskıyı arttırmak zordur. o yüzden yasin'le başlamaktansa, yasin gibi dinamik, yetenekli, delici driplingleri olan çabuk bir oyuncuyu sonradan sokmak yorulan ve yıpranan rakip karşısında çok daha etkili olabiliyor. tıpkı atletico madrid maçında 2. yarı giren yasin gibi bu maçta da 2. yarı giren yasin daha etkili oldu. lucescu gençlerbirliği'nden ahmed hassan'ı transfer ettiğinde hep böyle kullanırdı. ahmed hassan yasin gibi dinamik, hücumun her bölgesinde oynayan, çok çabuk ve delici bir adamdı. rakip yorulduğunda ahmet hassan girer ve rakibi çabukluğu ve yeteneğiyle delerdi. her maç sonradan girip gol atardı neredeyse... yasin de tıpkı böyle bir joker olarak değerlendirilebilir.
muhtemelen zaten deportivo bu jose'nin sorununu fark etti. önce merkez ortasahaya koyup sonra haftalarca sağ kanatta özgür bırakmaları bu yüzdendir sanıyorum. merkez ortasaha için pozisyon tutabilen bir oyuncu değil. bence sağda çok verimli olabilir veya bir defansif ortasahanın yanında veya önünde de başarılı olabilir. hatta belki bu maça başlangıç düzeninde bilal yerine 10 numara jose, jose yerinde de merkezde bilal olsa daha iyi iş yapabilir ama sağ taraf şimdilik en uygunu gibi. sonrasında grosskreutz geldiğinde jose nasıl kullanılır onu zamanla göreceğiz. ama yine de galatasaray devre arası bir siyahi atlet bulmalı, bu salt uzun boylu bildiğimiz klasik ön liberolardan olmamalı. daha çok appiah gibi bir oyuncu olmalı.
sanırım devre arasına kadar en iyisi bu olacak...
------------------------muslera
denayer----chedjou---------hakan-------carole
----------------selçuk-----------bilal
----jose--------------sneijder-----------podolski
------------------------burak
http://www.footballium.com/...tay/422-artan-kalite