televizyondan da olsa canlı seyretme imkânı bulduğum için kendimi şanslı saydığım maçlarımızdan birisidir.
karşılaşma ile ilgili hatırladığım pek çok nesnel ayrıntının daha önce yazıldığını görüyorum. bunların dışında şahsi fikrime göre ise takımın oyun kapasitesi 1997-98 sezonunun önünde, 1998-99 ve 1999-00 sezonlarının ise gerisindeydi. yaptığı üç asistle de gösterdiği üzere hagi oldukça formdaydı. rakibin başta kaleci lama gibi önemli eksikleri olmasına rağmen kazanılması zor bir maçtı. psg avrupa kupalarında tecrübeli, yanlış hatırlamıyorsam bir önceki yılın kupa sahibi istim üstünde denilebilecek bir form düzeyindeydi.
maçı beni daha 2 yaşında galatasaraylı yapmış, kendisi de çocukluktan renklerimize âşık babamla seyrettik. karşılaşmaya adeta 2-0 önde başlamamız, hatta "tugay oynamıyor mu ya?" diye sorarken tugay kerimoğlu'nun sonradan ismiyle özdeşleşen vuruşlarından biriyle golü yapması hoş detaylardı. ancak yediğimiz ilk golün tekrarını seyrederken ikinciyi yememiz, dönem itibariyle hiçbir ilgisi olmasa da kusurlu insan aklımıza
20 ekim 1982 galatasaray austria wien maçı'nı getirmiş, babamın yüzünde o çocuksu hayalkırıklığı ve özellikle 80'li ve 90'lı yıllarda futbol psikolojimize iyice yerleşmiş olan "yine olmadı" ifadesini görmem beni de endişelere gark etmişti. yıllar sonra
hayrettin demirbaş'ın başrolü oynadığı bu hatalar silsilesini avrupa büyüğü galatasarayımızın olgunluk sancılarının bir parçası olarak değerlendirecektik. neyse ki ekibimiz bu sıkıntılı dakikaları çabuk atlatıp ilk yarı bitmeden üçüncü golü bulmuş, hızlı ve bunaltıcı başladığı ikinci yarının ilk on dakikası içinde dördüncü golü de bularak psg'ye ali sami yen'de turu vermeyeceği mesajını açıkça belirterek maçı tamamlamıştı.
işin olumsuz tarafı, çok güzel bir zafer gecesi olmasına rağmen takımımız bu maçtaki acemice hatalarla avrupa arenasına tam olarak hazır olmadığı sinyallerini açıkça vermişti. nitekim rövanş maçına
* ciddiyetle hazırlanan ve daha konsantre çıkan rakip kâh as kalecisinin forvetlerimizin bulduğu cılız fırsatlara da geçit vermemesiyle, kâh şansının yardımıyla 4-0 gibi net bir skorla turun galibi olmuştu. olumlu tarafıysa gerek galatasaray futbol takımında görevli herkese, gerekse galatasaray taraftarına eğer çok çalışır ve bazı nokta atışı transferlerle eksiklerimizi giderirsek hasret kaldığımız avrupa başarılarına ulaşabileceğimiz umudunu fiilen aşılayan bir tur olmuş, gerçekten de 1998 sonbaharı itibariyle iyi sonuçlar almaya başlamışızdır. ben kupa 2'yi kaldırdığımız serüvenin ilk gününe hep bu maçı yazarım.