maç öncesi lanet gelesi bazı hisler iyice üzerime çöreklenmişti. uzun zamandır görmediğim fanatik bir galatasaraylı arkadaşı gördüm. stada oğlunu götürüp, müzeyi gezdirdiği günü bir ara anlattı. sonra yanımdan giderken o "sarı" diye bağırdı, arkasından ben de "kırmızı" diye. akşam olduğunda yine beraber çalıştığımız galatasaraylı arkadaş "maçı rahat alırız" dediğinde içime bir korku düştü. maçı anlatacak olan spikerin "yalçın çetin" olduğunu duyunca içim sıkıldı. niyeyse "yalçın çetin" bir galatasaray maçı anlatıyorsa ve kendimle beraber galatasaray ahalisi o maçı dört gözle bekliyorsa iyi olmayacak gibi hissediyorum. bu hissi geçen sezonki galatasaray maçları elbette çokça yaşattı.
sonuç olarak kaybettiğimiz ve dünü, bugünü moral bozukluğu yaşatan bir maç oldu. şu deyim hoşuma gitmiyor:
-yav ne olacak, sonuçta bir müsabaka. yenmek de var yenilmek de! bu kadar bir şeye bağlanmayın, fanatik olmayın! size para mı kazandırıyor sanki?
burada yazar olan arkadaşlar ve diğer galatasaray sevdalısı arkadaşlar da bunların her birinin farkında. hatta yıllar evvel yaptığım felsefe okumalarından, nutella şişesinde kalmış ve kaşıkla ya da parmakla alınıp ağza götürülecek son sürülebilir çikolata bilgilerinden süzerek bir taraftar olmayı, futbolu veyahut diğer sporlara karşı seyirci babında ilgiyi ayakta tutmaya çalışan biri olsam bile, yine de kaybedilen maç sonrası "mutsuz çocuk" profilinden çıkamıyorum. aklıma hep `(bkz:
2 kasim 2001 bursaspor galatasaray maci) maçında yaşadığım duygular geliyor. ne sevimsiz bir maçtı ve nasıl da heyecanla maça gittiğimi hâlâ unutamıyorum. resmen fiyasko sonuç ile stattan ayrılırken, belediye otobüsünde kafamı cama yaslayıp can sıkıntısıyla tek başıma eve dönüyordum. bahaneler o zaman da çoktu ve hatta geçerliydi. ciddi anlamda yenilenmiş bir galatasaray vardı ama yine de 2000 ruhunu taşıyan oyuncularımız hâlâ top oynamaya devam ediyordu.
ülkenin siyasi, sosyal vb. her türlü iklimi kötü olduğu bu zamanda ligde şampiyon olmak için sahada karşı rakibi yenmek yeterli olmayabilir. bunun farkında olmak bir yana, galatasaray'ımızın artık sahada o coşkulu, gollere doymayan bir ruh ve mücadele oynamasını arzuladığımız noktada biz sekteye uğruyoruz. "işin sonrası" bile rahatsız etmiyor. çünkü kendi evimizin içinde bir karışıklık, bir "olamama" hali var. fakat bu kara toprağı üzerimizden atmak için gayret göstermek tek çabamız. futbolcularımız, hocamız okan buruk, transfer yönetimi vs. eleştirilecek pek çok şey mevcut amma elde malzeme varken, kendisine fare zehri yedirildiğini düşünen müşteri kompleksine girmeden emin adımlarla ilerlemek zorundayız.
özlenilen, keyif aldığımız günler adına beklemeye devam..