sol bek riera !
aslında başlıktan sonra yazıyı “galatasaray kazanmasını bildi” diye kapatsam da olur, olmaz mı? valla olur. sol beki riera olan galatasaray 3 puan almış daha ne olsun.
makara gibi mi geldi size? istatistik tutan ve buna meraklı tiplerden olmadığım için işkembeden sallamakta sakınca görmüyorum, bu riera’nın 90 dakika sahada kaldığı, en azından galatasaray taraftarının çıkmasını istemediği ilk maçtır. ilk cümle doğru değilse bile ikincisi doğru.
balta’nın sakatlığından sonra sol bek oynayacak tek adam çağlar da sakatlanınca ki, çağdaş diyenler de var kendisine (söz meclisin direkt içine), sol bek kim olacak derken bir de baktık riera sol bek. sadece madrid’de yaşayan ismini vermek istemediğim bir arkadaş riera sol bek oynar demişti. adam haklı çıktı. arda ile her gün görüştüğü için tüyo almıştır belki, bilmiyorum.
galatasaray taraftarı riera’ya sol açıkken tahammül edemezken adamı sol beke koymak için mangal gibi yürek lazım. fatih terim’deki yüreğin ne kadar olduğunu biliyoruz zaten, başka organlarının kaç kilo çektiği konusuna girmeyeceğim.
son zamanlarda gördüğüm en zor galibiyet bu. daha zor maçlar oldu ama onlarda zaten puan kaybettik. ilk defa rakibi kendi sahasına hapsederek, sürekli yüklenerek oynayamadığımız bir maçtı bu. orta sahada kafa kafaya bir maç oynandı. farkı yaratacak olan kişisel becerilerdi. nitekim ambrabat boş kaleye topu avuta attı. hımmmm, acaba şike mi yaptı? rıdvan dilmen’e sorun, galatasarayla anlaştıktan sonra boş kaleye topu vurmak yerine niye topla geri dönmüş? bir cevap verebilirse ambrabat da kayarak vurduğu topun neden avuta gittiğini belki açıklar. neyse derdimiz bir pozisyon değil.
galatasaray zorlandı. dişli rakipler karşısında zorlanıyor takım. sebepleri var elbette. ama derseniz ki amk bu topçuların da, hocanın da, hakemin de, yönetimin de işiniz kolay. sebep falan aramaya, neler oluyor anlamaya çalışmaya gerek yok. bas küfürü yürü. sonra kahveciye içtiğin çayların parasını ödersin, tanesi 50 kuruştan, gidersin eve.
benim model olursan işin zor. sahada neler oluyor, nasıl oluyor, neden oluyor anlamaya çalışırsan işler karışır. küfür etmediğin için polyanna taraftar da derler. umurumda mı, elbette değil. ben birine küfür edeceksem bile önce anlamak isterim, çoğu zaman anlarsam küfür etmeye bile tenezzül etmem.
lan captano yine polyannalık yapmış diyorsanız bundan sonrasını okumayın bence. boşu boşuna bana küfür edip kendinizi günaha sokmayın, benim için değmez.
sezon başından beri rakipler galatasaray’a karşı kapanıyor. fakat bu maçta farklı bir rakip gördüm. kayserispor bir savunma takımı ama lucescu’nun shaktar’ı gibi bir savunma takımı. genlerinde savunma var ama bunu illa ki ceza sahası üzerinde birikerek yapmıyor. lucescu kendi stiline bir isim koymamıştır ama şu anda shaktar’ın oynadığı futbol total savunma futbolu. kayserispor da sahanın her yerinde savunma yapan bir takım, ambrabat dahil.
ve bu galatasaray’ın işini zorlaştırdı.
4-4-2 oynarken sağdan baytar, soldan çolak’la akmak istemek ne yazık ki mümkün olmadı ki olması da zor. iki oyuncu da açık değil çünkü. baytar da çolak da içte oynamayı seven oyuncular. özellikle baytar’ın top taşıma özelliklerinden maksimum düzeyde faydalanmamız lazım. bu bir fatih terim eleştirisi değildir (son sallamalarımdan sonra aradı hoca biliyomusun), bir mecburiyettir. neden? çünkü kazanamıyorsan, kaybetme diye bir şey var ve bunu türkiye’ye fatih terim öğretti. önemli olan play-offa mümkün olduğunca çok puanla gitmek. kafanızı karıştırdım, açayım biraz.
4-3-3, 4-4-2, 3-5-2, 3-5-8, maça kızı, gibi sayıların anlamı yok. bunlara takılmayın. ama bir adamın kanat hücumcusu ya da orta sahanın göbeği olması veya santrafor arkası olmasının önemi var. galatasaray’da forvetin arkası oynayabilecek tek adam ve hatta top taşıyabilen tek adam baytar. onu çizgiye hapsettiğinizde bu özelliklerini gösteremiyor. kat edeceği mesafe uzuyor. geçen hafta devre arasında baytar’ın top taşıması, daha içeri girmesi lazım demiştim ki ikinci golü böyle attık. amma velakin hem necati ve elmander’le oynayıp hem de baytar’ı bunların arkasında oynatmak takım savunmasının bir kısmından feragat etmek anlamına gelir. yani tek kanadı boş bırakmak demektir ki, her zaman alınacak bir risk değildir. aklıma gelmişken ben en çok 3-5-2 severim. yani, ben bu riski alırım. bana ne lan, rakip düşünsün demektir bu. ama galatasaray’ın hocası ben olmadığım için bu dediğim “bekara karı boşamak kolay” demekten öteye geçmez.
mevzuyu play-off’a da bağlayarak kafa karışıklığını giderelim. kazanamıyorsan kaybetme fikri ve play-off fatih terim’i çok daha temkinli olmaya sevk ediyor. mesela savunmada riera’yı oynatıyor ama takım savunmasından vazgeçmiyor. ille de bir sağ bek-sağ açık, sol bek-sol açık görevli oyuncularla oynuyor, isimlere takılmıyor. ama riera’yı sol bek oynatırken sol stoperin ujfalusi olmasını göz ardı etmiyor.
play-off fatih terim’in bugüne kadar çok işine geldi. takımın iskeletini kurmak için hocaya zaman kazandırdı. başarılı da oldu. öyle ya kazım’dan sağ bek, riera’dan sol bek yapmak herkesin cesaret edeceği şeyler değil. riera hata yapmış, kazım hata yapmış. yavrum, sabri de balta da yapıyor hata, hem de en fecilerini. kazım sağ bekte hatasız oynadı yazmıştım tiwtterda, biri twit atmıştı, nasıl maç izliyorsunuz, kazım hata yaptı diye. biliyoruz yahu, kıyaslamadan haberiniz yok mu sizin?
kayseri taş gibi bir takım. doğrusu kenardaki gürcü’nün kenarda olması bizim için çok daha iyi oldu. şota futbolcuyken çok daha tehlikeliydi. hoca olarak da çok beğeniyorum. allah korusun aykut’un yerine fenerbahçe’nin başında olsaydı bizi çok daha fazla üzerdi.
maça dair tribünden gördüğüm bir iki şey söyleyeyim, yarın gazeteler detayını yazar nasılsa. top taca çıktı, kayseri tacı kullandı ve savunmayı eksik yakaladı, pozisyon kazasız bitti fatih hocanın top toplayıcı çocuğa bir şeyler söylediğini gördüm. aradan biraz zaman geçince hocanın çocuğu çağırıp öptüğünü de gördüm. hoca bu döver de, sever de.
maçın hakemi özgür yankaya. edirnelilerin gururu. hakkaten edirne futbol camiası çok seviyor. haksız değiller, kim bilir kaç yıldır edirne’den bu düzeyde hakem çıkmıyor. genellikle fena maçlar yönetmedi bugüne kadar, hatta geçen haftaki derbide başarılı oldu bile denebilir. ne de olsa fenerbahçe kazandı. emre b.’yi atmamış, ulan sanki adamı atabilen var. bunları twitterda yazdım. maçtan sonra tepki geldi. lan ben iyi hakem demedim ki, satmaz kendini bu saatten sonra dedim. azıcık bekle. gelgelelim özgür geçen haftadan itibaren havaya girmiş. usta yürüyüşü değişmiş beya:) ama özgür tipik hakem, futbolu bilmiyor. bir kez daha dikkatinizi çekerim türk hakemi demedim, hakem dedim. ne yazık ki dünya üzerindeki hiçbir hakem futbolu adam gibi bilmiyor. markus merk’i izlerseniz ne demek istediğimi anlarsınız, kendisi 21.yüzyılın hakemi. ama herkes erman gibi yıllarca profesyonel futbol oynayıp sonradan hakemlik yapmıyor ki. erman sahadaki her şeyi görürdü, işine gelene göre düdük çalardı. özgür yankaya da futbolu bilmeyenlerden. nasıl öğrensin arkadaşım, hem futbol oynayıp hem de ileri düzeyde hakemlik yapacak kadar zamanları yok ki. hakemlik kariyeri yapmak için futbolu bırakan adamlar tanıyorum.bu akşam galatasaray aleyhine saçma sapan kararlar vermedi mi, verdi. ama kayseri aleyhine de saçma sapan kararlar verdi. kaç haftadır aynı şeyi yazıyorum, hakemlerin kötü niyetli olmalarından çok daha fazla futbolu bilmemelerinin etkisi var.
play-off’da işimiz çok daha kolay. beraberliğe yatacak rakiplerle oynamayacağız. rakipler kapanmayacak, havalar ve zeminler düzlemiş olacak. işte o zaman bu takımı tutabilene aşk olsun.
play-off da önemli değil diyorsanız, size bir tüyo vereyim. sezon sonu yönetim ile fatih hoca arasında sorun yaşanmazsa, bu takım gelecek sezon ortalığı dağıtır. sorunun ortadan kalkması için yapılması gereken belli. bülent tulun’un kulüpten mümkün olan en uzak yere transferinin sağlanması. bugün gerets maçtaymış. bülent tulun’un sezon başında fatih terim yerine getirmek istediği adam. gerets’i severim. ama takım çatır çatır oynarken gerets ile fatih hocayı tehdit etmek büyük terbiyesizlik. size bir şey söyleyeyim, gerets böyle bir tezgahı hissetsin, bir daha bülent tulun gerets’i telefonla bile arayamaz. alnındaki kanla kadıköyde takımın başında duran gerets’ten bahsediyoruz. shaqiri alınmasın diye elimden geleni yapacağım diyen adamla bir tutacak değiliz.
maç yazısı yazdık ama çolak’ın ortası, riera’nın ortası, melo’nun golü, necati’nin kafası, kayseri kalecisinin taffarel kurtarışı, elmander’in çabası ve yorulmuşluğu, sercan’ın neyse üzerinde durulması gereken konular elbette ama bunları maç devam ederken sürekli bik bik söylediğim için burada ikinci baskı olur gibi geliyor ve ben aynı şeyleri tekrarlamaktan sıkılıyorum. kendimden arak bile yapamıyorum, ayıp geliyor.
siz asıl seneye görün bu takımı. fatih hoca takımın başında kalsın yeter.
*