her şeye rağmen umudumuzun olduğu maçtır. rakibin çoğu pozisyonda bizden üstün olması, coaching farkı, son karşılaşmalarımıza istinaden bize bilenmiş olmaları, omuzlarındaki apoletler, bizim kötü bir periyodda olmamız onların da kötü bir turnuva geçirdiği gerçeğini değiştirmiyor. turnuvadaki en favori takım kadar potansiyelimiz var ancak favori olabilecek kadar istikrarlı şekilde bu potansiyeli yansıtamıyoruz. bence problemimiz bu. bu söylediğim de "hadi,
hidayet,
ersan,
ömer! toplanalım da yenelim şunları" demekle olacak şey değil. bir belki iki - çok iyi olduğunu düşündüklerimiz de dahil - jenerasyonu heba edeceğimiz ama buralarda oynayamaya alışacağımız zaman elde edebileceğimiz bir şey. biz zaten alt yaş gruplarında da bu takımların çoğuna takılıyoruz. daha çocukken elde edilemeyen başarıları büyüyünce nasıl kazanacaklar ki? hemen
orhun ene'ye oyunculara suç bulmamak gerekir. bu adamların birçoğu kulüp takımı kariyerlerinin tamamında ya da bir kısmında başarı yakalamış olabilir. demek ki bu adamlar doğru işleyen bir makinanın parçası olabiliyorlar. ancak milli takım farklı bir şey. burada bireysel olarak basketbol kafası, alt yapı eğitimi, fundemantali yeterli olursa, bunların birleşimi ile bir şey kazanıyorsunuz. yani makinayı kendilerinin yapması lazım. bunu için de memlekette bir spor kültürü olması gerekir. bunun da biz de iyi seviyede olduğunu söyleyemeyiz herhalde. biz bu kupaları gelecekte kazanacağız, bugün yenildiğimiz, bize ters gelen takımları perişan edip kazanacağımız zamanlar da olacak. ancak bir tek avrupa kupası - onun da üzerinden 15 sene geçmiş - kazanabildiğin, milli takım ile kendi sahan dışındaki psikolojik baskıya dayanamadığın bir branşta, bugün için, ne her şampiyonada madalya alamadığın için kahrolmak ne de her mağlubiyette "zaten olacağı buydu, bizim çapımız ne ki" moduna geçmek doğru gelmiyor gibi bana. biraz sabretmek lazım ama sabır derken bir iki seneden bahsetmiyorum...