• 1
    ilkokula kadar futbol sadece ordan burdan önümüze atılan bir topa vurmaktır bizim için. içimizde sadece topa vurabilmeyle ilgili bir heves ve bir büyüğümüzün goool diye bağırmasıyla yüzümüzde oluşan bir gülücüktür.

    ilkokula başlayınca yavaştan rekabet girer olaya. okul bahçesinde saatlerce topun etrafında koşturulur. zamanla üçüncü sınıfa gelinir ve artık abilerin egemenliğinde olan okul sahası sizin için kullanıma açılır. sınıfın en iyileri belirlenir önce, sonra takım kurulur. artık tek iş karşı sınıfı bulmaktır. hava kararana kadar top oynanır. bazen çıplak ayakla, bazen kozalakla ama bıkmadan usanmadan oynanır. bu arada evde babadan yavaştan tarafatar olmanın ne olduğu öğrenilir. takım sevgisini yavaştan aşılar baba çocuğuna. maçları izletmeye uğraşır. takımın ve birkaç futbolcunun adını ezberletir evladına. ama çocuk öğrense bile pek umursamaz. aklı hep top oynamaktadır. bazen ezan okunur, annesi çağırır akşam yemeğine. ama o dönemez çünkü maç en heyecanlı yerindedir. bazen baba gelir ama gel diyemez. gururla izler evladını. içinden vur der vur şu topa. futbol çocuk için sadece bir oyundur.

    artık ortaokula gelmiştir çocuk. büyümüştür inceden. ama artık dersler zordur. zaman ayırması gereklidir derslerine. yine de içinde top oynama hevesi hep vardır. beden dersini bekler her hafta heyecanla. hep beden hocasının hadi serbestsiniz bu hafta, gidin ne isterseniz oynayın demesini bekler. bazen tenefüslerde abilerini izler o sahada ve okul takımı diye birşey duyar. öğrenir ne olduğunu ve kendini o takımda hayal eder. bu arada artık sınıfında iyiden iyiye futbol muhabbeti dönmeye başlar. dün nasıl koyduk der bazen, bazen de arkadaşları nasıl koydular diye dalga geçer takımıyla. cevap verir ama verdiği cevaplar genelde yetersizdir. oynamanın yanında izlemeye karar verir futbolu. takımının maçlarını izler bazen kahvede, bazen evde. hoşuna gider büyülü kutudan izledikleri. daha çok takip etmeye başlar. tüm takımı bilir hale gelir bir anda. artık verecek cevabı vardır arkadaşlarına.

    bir anda kendisini lisede bulur. artık ergenlik çağına girmiştir. kafanın çalıştığı üç şey vardır; futbol, mastürbasyon ve kızlar. bunlarla uğraşır sürekli, gerisini takmaz kafasına. futbol araçtır artık onun için. bir iki güzel gol saha kenarındaki hatunları tavlamak için en iyi anahtardır. rekabet artık tavan yapmıştır. iyi oyuncu sayısı artmıştır ve kaliteli takımlar vardır rakip olarak. turnuvalar düzenlenir okulda, herkesin gözü takımdadır. takımın parçası olmak için uğraşır. bu arada futbol anlayışı yavaştan şekillenir. artık futboldaki her oyuncunun görevini bilir. takımının tüm maçlarını takip etmek ister. hagi, hakan şükür, bülent korkmaz, hasan şaş çok anlamlıdır onun için. her adımlarını takip eder ve onları arkadaşlarına anlatır. ama en önemlisi takımının uefa kupasını alması onun için unutulmazdır. gururlanır. artık kendini savunacak şeyler söylemesine gerek yoktur. takımı ülkesinin en iyi takımdır. zaman ilerler. üstüne takımı süper kupayı alınca dünyalar onundur. daha önce televizyonda duyduğu fakat dikkatini çekmeyen bir bilgiden haberdar olur. takımı dünya sıralamasında birinci sıraya çıkmıştır. bu torunlarına anlatırken gururlanılabileceği bir şeydir onun için. takımı dünyanın en iyi takımıdır ve o bu gururla yaşar.

    bir anda kendini üniversitede bulur. ortam acayiptir, rahattır, buram buram sosyallik kokmaktadır. artık okul üniforması giyme zorunluluğu yoktur. sanki herkes birbiriyle sevgili olmak için can atmaktadır. artık iyice büyümüştür adamımız. kahveye gider dersten kaçıp batak oynar. kız arkadaş bulur caka satar. iddaaya sarar her hafta oynar. dünya futbolunu yakından takip eder. takımına gerekli transferleri bulur. bazı oyuncular için ah keşke bizim takımda oynasa diye hayal kurar fakat takımının transfer bütçesini hatırlayıp gerçek hayata döner. iyice football manager aşığı olmuştur. onu alır bunu satar. çeşitli taktiklerle takımını sahaya çıkarır ve galip gelmesini sağlar. bir anda aslında ben bu takımı daha iyi yönetirim der, haftasonu takımının kaybettiği maçtan sonra. oyunla gerçeği iyice birbirine karıştırmaya başlar. artık kendi yönetir tuttuğu takımı. oyuncuların özelliklerine bakar, haftasonu kadroyu kendisi kurar. takımın sambacısı oynamayınca kızar. hemen teknik adama kızar. bu adam oynamaz mı diye isyan eder. ama bilmez ki bu bir oyun değildir. psikolojik etmenleride dikkate almaya başlar. aslında takımdaki sambacının biraz anlaşılması ve motive edilmesi imkansız ve rahat hareket eden biri olduğunu öğrenir. teknik direktöre boşuna bu kadar söylenmişim der. ama içinde hep en sevdiği bu oyuncunun takıma yararlı olacağına dair bir his vardır. bu hisle üniversiteyi bitirir. ama anlar ki sevdalısı olduğu oyuncu takım için sorun teşkil etmektedir.

    okul hayatı bitmiştir. artık sınav stresinin yerini iş bulma, askere gitme ve evlenme gibi yeni ve daha zorlu stresler almıştır. hazır boştayım diyerek takımının tüm maçlarını takip etmeye başlar. artık futbol anlayışı olgun bir seviyeye gelmiştir. maçları tamamen taktiksel açıdan izleme yeteneği kazanmıştır. bir anda takımın onbirini saymayı marifet saydığı yılları hatırlar. şu anda kendi takımını geçmiş, en az yüz futbol takımının oyuncularını ve bu oyuncuların tüm özelliklerini bir çırpıda sayabilecek yetenektedir. dünya futbolundaki süper yıldızları izleyip kendi takımındaki adamlarla kıyaslama yapar hale gelir. sonra bir anda jeton düşer. kendi takımında olan oyuncular süper oyuncularla aynı özelliklere sahip olsalar zaten şu anda süper takımlarda oynuyor olurlar. bu jetonun düşmesiyle artık futbolcularını ona göre değerlendirir. takımın en isabetli pas yapan ve en çok maç oynayan oyuncusunun xavi, iniesta gibi ileriye pas yapabilecek olsa zaten bu adamlarla aynı onbirde oynayacağına karar verir.

    not: bu evreden sonraki futbol anlayışı için yaşı benden yani 24 ten büyük olan yazar abilerimizin devam etmesi daha uygun olur.
  • 2
    insanların yaşı büyüdükçe futbol anlayışı değişir. her insan kendine farklı bir rol biçer hayatında. bazısı tatlı dilli yorum yapmayı sever, bazısı sivri dilli olur. tatlı dilli olanı beyaz der gördüklerine. sivri dilli olanlar ise gri der. bu gayet normaldir. yaş büyüdükçe görüşler farklılaşır. ama bazıları başka yol seçer kendine. o siyah der milletin beyaz ve gri dediğine. o farklıdır herkesten. ben genelde beyaz diyenlerdenim. arada gri de derim tabi. ama asla siyah demem. siyah demek yanlıştır gözümde. gri demek daha bir kabul edilebilirdir çünkü diğer insanlar için. daha bir efendice ifade eder insan kendini gri deyince.
  • 3
    yaş ilerledikçe tuhaflaşır insan. düşünsenize yaş otuzu geçmiş. gençliğiniz galatasaray'ın avrupa başarıları ile geçmiş. 10 yıldır ise avrupa fatihi'ni tekrar göreceğiniz günü bekliyorsunuz. sonra düşünüyosunuz ki; diyelim galatasaray 20 yılda 10 kez katılmış şampiyonlar ligine. bu ortalama ile öünümüzdeki 40 yılda 20 kez daha katılabilir. sadece 20. kaçında gruptan çıkacaksınız, kaçında çeyrek final, kaçında yarı final, kaçında final, kaçında ise şampiyonlar ligi şampiyonluğu. tek düşündüğünüz işte budur.
App Store'dan indirin Google Play'den alın