sevmekle sevmemek arasında kaldığım kült tribün geleneğimiz.
sevme sebebim elbette çok gaza getirici oluşu vs. vs. bunlar zaten defalarca yazılıp çizilmiş şeyler.
sevmeme sebebimse
ankara'nın en güzel yanı istanbul'a dönüşü misali maçın başındaki üçlüden sonra taraftarda baş gösteren ölüm sessizliği ve de çekirdekçi tayfa üstünlüğü. yani bu üçlü öyle bir meret ki adamı gaza getirip sonra da süründürüyor. isterdim ki misal her 5-10 dakikada bir üçlü çekilsin ve o atmosfer maç boyunca kalıcı olsun ama nerede? maç başına taş çatlasın 10-15 üçlü eder ki o kadar da yapılmayacak bir şey değil bu...
bana göre tribünler asıl görevini yerine getirmekten çok kendi kendini eğlendirme peşinde. maçın en başında üçlü çekip kalan 80 küsur dakika boyunca doğru düzgün organize olamadan homurdanmak, en son da skor ne olursa olsun ninni söylemek bana göre taraftarlık değil. hem niye maçın başı ve neden bir adet? bok mu var maçın başında ne bileyim cuma namazı, hac ibadeti ya da pazar ayini gibi kutsal bir şey mi bu maç başı? üçlü başka zaman çekilince dinden mi çıkılıyor?
korkunç derecede üçlü çekebilecek kapasitede isek bu potansiyeli 90 dakikaya yayıp takımımıza maksimum destek olmamız şart.
beni bu düşünceye sevk eden en önemli olay da izlanda taraftarının aralıklarla "huh" çekmeli meşhur tribün atraksiyonu oldu. meydanı boş buldukları gibi patlatıyor bir tane, "huh, huh, huh..." diye diye ben tv başında bile fena oluyorum ter basıyor.