• 2
    yine o gün günlerden galatasaray...

    1-2 saat önceden gidilmiş stada, tribünde yerler alınmış, muslera çıkıyor önce ısınmaya, alkış kıyamet, yedek kaleci, kaleci antrenörü ve muslera hepsi çağırılıyor tribüne, yumruk şov. daha sonra tüm takım çıkıyor, yine alkış kıyamet, önce hepsi çağırılıyor tribüne, sonra tek tek. şut antrenmanını izlemek en keyiflisi, güzel gol atan alkışlanıyor, normalde gol atmayan futbolcu basit gol atsa da alkışlanıyor. daha sonra takımlar içeri giriyorlar.

    hakem ve takım kadroları anons edilmeye başlanıyor. hakem ve rakip takımın futbolcu isimleri okunurken ıslık üst düzeyde. anonsçu galatasaray diye bağırana kadar herhangi bir şey duymak imkansız. galatasaray dediği an heeey diye anlamsız bir haykırış, yüksek de bir alkış. 1 numara- fernando diye bağırıyor, tüm tribün musleraa!! anonsçu imparator biz fatih terim diye bağırana kadar devam ediyor böyle, ilk 11 sayılıyor. daha sonra bütün bayraklar sallanıyor müzik eşliğinde.

    maç başlıyor, klasik üçlümüzle sallanıyor yine stad. ilk dakikalarda her hataya teselli alkışı. her kaçan gol sonrası “olsun devam” manasına gelen düşük başlayan ama giderek yükselen alkışlar. golü arıyoruz erkenden, bulamıyoruz. sonra birden giderek incelen bir “ahh” sesi eşliğinde orta sahada top kaybı. rakip kanada hızlıca pas veriyor, rakibin ters ayaklı kanat oyuncusu harıl harıl kalemize koşuyor. bek yok, bek önde kalmış. stoperimiz kapatmaya koşuyor önünü, muslera şöyle bir direkleri kontrol ediyor, açısını ayarlıyor. kaçırıyor rakip golü yine ince bir “ohh” eşliğinde. koşturan stoperimiz topu kaybedene sitemkar bir bakış atıyor, rakibin forveti penaltı noktasında ellerini açmış arkadaşına “neden içeri çevirmedin” der gibi. muslera hızlıca oyunu başlatmak için top toplayıcıyla diyalogda. sonra beste giriyor birden, “haydi cimbom haydi cimbom haydi, tam zamanı tam zamanı şimdi” oyuna yeniden başlıyoruz.

    yine işler iyi gitmiyor bir gol yiyerek giriyoruz içeri, devre arası düdüğü ile birlikte herkes aynı anda koltuğa merdivene oturuyor, önce bir sigara yakılıp telefonlar kontrol ediliyor, sonra herkes arasında sohbete başlıyor, “çevirmemiz lazım”, “hoca bunu çıkarmalı, şunu sokmalı” vs. o 15 dakika ara biraz uzun sürüyor.

    çıkıyor takım ikinci yarı sahaya, yine alkış kıyamet, muslera koşa koşa geliyor kalesine doğru, önce tribüne hiç bakmadan, zıplayıp kalenin üst direğine bir tokat vuruyor, sonra dönüp sahaya bakıyor, daha sonra tribüne doğru dönüp çakıyor selamını. bütün takımı çağırıyoruz sonra “vur, kır, parçala bu maçı kazan”.

    ikinci yarı inanılmaz bir destekle dönüyor maç. tüm takım maç sonu tribünlere selam veriyor, çoğu zaman maçın adamı orta sahaya gelip tribünlere üçlü çektiriyor. herkes içeri girince bizim de çıkma vaktimiz geliyor staddan.

    ne staddan çıkabiliyoruz, ne stadın merdivenlerinden. türk telekom arena malum, gitmesi ayrı çıkması ayrı dert. tıklım tıklım minicik adımlarla ezilerek ve ezerek birbirimizi staddan ayrılıyoruz. çoğumuzun yolu maçın süresinden uzun. çile çektiğimiz süre keyif aldığımızdan fazla. ama değiyor mu? galibiyet alınmış, hem de en tatlısından. yani fazlasıyla değiyor. eve geçtiğimizde özeti izliyoruz, bir iki yorum dinleyip mis gibi koyuyoruz kafamızı yastığa. rahat, çok rahat bir uyku bizleri bekliyor.

    özlemedik mi? elbette hepimiz çok özledik. türk telekom arena tribünleri, elbet bir gün buluşacağız. hem de çok yakında...
App Store'dan indirin Google Play'den alın