1
2 ekim 2011 ankaragücü galatasaray maçı
lise 2’deydim o zaman. galatasaray, ankara’ya gelmişti. ankara’da lise okuyanlar varsa bilir; böyle bir anda abilerinin gazıyla, ergenlikle falan derken ankaragüçlüler türer ansızın.* önceden sorsan x takımlı ama bir anda ankaragüçlü oluverirler. sorsan da kendini bildi bileli hep ankaragüçlüdür. heh bizim lisede de bunlardan baya bir türedi. zaten 5 şubeydik, 5 şubede de hatrı sayılır sayıda ankaragüçlü olunca dedik gidelim artık maça. plan, program yaptık; gideceğiz artık maça ama okulda ortamı görmeniz lazım. şimdi ankaragüçlüler pek müsamaha göstermezler deplasman tribününe(hoş bu sezon* maça gittiğimde çok hoş görüntüler vardı, yanılmıyorsam ali imdat* bizim tribüne gelmişti, ankara cimbom’a deplasman değil diye bağırmıştık ve bu tablo çok da hoşuma gitmişti). tribünde de böyle sürekli bağırmak zorundaymışsın. bağırmazsan dayak falan yiyormuşsun. bize beste falan öğretiyorlar. şimdi; bunlar bizi böyle korkutuyor, bir yandan da gönül verdiğim takımı ilk defa izlemenin heyecanı var, bir yandan da babadan gizli gidiyoruz(o pek haz etmez böyle şeylerden). heyecan, adrenalin had safhada yani anlayacağınız.
maç günü geldi, ankaragüçlü arkadaşların yanında bir galatasaraylı bir de fenerbahçeli arkadaşla saatli kule arkasına girdik(ankaragüçlülerin kalanı da gecekondu’ya girdiler). zaten maça gelen iki galatasaraylıyız, ankaragücü taraftarının tavrı ortada; cesaret edemedik deplasmana girmeye. çıkışta da sakata gelmeyelim diye üstümüze başımıza da ona göre çeki düzen verdik. biraz da erken girdik. takımlar ısınmaya çıktı, bizim takım da hemen önümüzde ısınıyor. ilk muslera geldi. bunlar hemen bir kabardı zaten bizim takımı görünce her ev sahibi takımın taraftarının kabardığı gibi. sonra tüm takım katıldı ısınmaya. şut çekiyorlar sırayla bizimkiler. sonra sıra sabri’ye geldi, sabri de sağ olsun bir şut yolladı, top bize kadar ulaştı, formundaydı yine yani*. emmanuel eboue ısınırken bir olay oldu yanlış hatırlamıyorsam, maratondan kendisine tepki yükseldi. daha maça da var ama bunlar zaten dolu gelmişlerdi, eboue olayı da tuzu biberi oldu desek yeridir hemen moda girdiler. saatlinin yanında da deplasman tribünü vardır, hemen başladılar bizim taraftara sallamaya. arada kaldım ben de. yalandan ankaragüçlü gibi davranıyorum. benim diğer galatasaraylı da yalandan hemen bir iki bağırdı arazi oldu. biz onun kadar cesur olamadık başlarda, okulda gözümüz nasıl korktuysa artık.
neyse maç başladı nihayet, gözler de bozuk biraz. sahayı net göremiyorum ama dedim artık ben bu işten sıkıldım köşeye geçeceğim, maç izleyeceğim; yeter bu kadar. fenerli arkadaşı da aldım yanıma dedim maçı izleyelim artık yeter. sağ olsun geldi, bağırmayan kısma kaynadık. ankaragüçlüler de bizim kısma bağırıyor bağırmayan taraftar ... , hep beraber vs falan diye ama kim dinler ben kurtulmuşum artık*. sonra kulüp tarihimizin 3000. golü jan rajnoch‘dan geldi. gözler zaten bozuk, duran toptan atmıştık ama tam ayırt edememiştik golü kimin attığını, fenerli arkadaşın gözler de bozuk*. neyse maç ilerledi 0-2 oldu, bunların mod iyice düştü, zaten baya sıkıntılı bir senenin ardından alt lige düşmüşlerdi o sezon.
küfürler kesildi, maç izliyoruz; bizim taraftarın keyfine diyecek yok tabi. en son penaltı oldu maçın bitimine yakın. 3. gol gelecek, topun başında kral milan baros(her gün özlerim kendisini. bir çok kaliteli, klas, faydalı forvetimiz oldu ama kendisinin yeri bende ayrıdır), vurdu gol oldu tabi. sonra bu üçüncü gol tetikleme etkisi yaptı resmen. oynanan oyun, skor, takımın hali derken 0-3’e kadar maç izleyen ankaragüçlüler öfkeden ayağa fırladı. küfürler, tehditler havada uçuyor. biz de baktık maç zaten bitmiş, ufaktan tüyelim. tribün kapısı açılınca ufaktan tüydük ama çıkışta öfkeden gözü dönmüş galatasaray şapkası yakan ankaragüçlü taraftarın sıfatını hiç unutmuyorum.
baros demişken de şu golünü sizlere bırakıp nostalji yaparak entry’yi tamamlıyorum : https://youtu.be/iz6yOKDRhrE
lise 2’deydim o zaman. galatasaray, ankara’ya gelmişti. ankara’da lise okuyanlar varsa bilir; böyle bir anda abilerinin gazıyla, ergenlikle falan derken ankaragüçlüler türer ansızın.* önceden sorsan x takımlı ama bir anda ankaragüçlü oluverirler. sorsan da kendini bildi bileli hep ankaragüçlüdür. heh bizim lisede de bunlardan baya bir türedi. zaten 5 şubeydik, 5 şubede de hatrı sayılır sayıda ankaragüçlü olunca dedik gidelim artık maça. plan, program yaptık; gideceğiz artık maça ama okulda ortamı görmeniz lazım. şimdi ankaragüçlüler pek müsamaha göstermezler deplasman tribününe(hoş bu sezon* maça gittiğimde çok hoş görüntüler vardı, yanılmıyorsam ali imdat* bizim tribüne gelmişti, ankara cimbom’a deplasman değil diye bağırmıştık ve bu tablo çok da hoşuma gitmişti). tribünde de böyle sürekli bağırmak zorundaymışsın. bağırmazsan dayak falan yiyormuşsun. bize beste falan öğretiyorlar. şimdi; bunlar bizi böyle korkutuyor, bir yandan da gönül verdiğim takımı ilk defa izlemenin heyecanı var, bir yandan da babadan gizli gidiyoruz(o pek haz etmez böyle şeylerden). heyecan, adrenalin had safhada yani anlayacağınız.
maç günü geldi, ankaragüçlü arkadaşların yanında bir galatasaraylı bir de fenerbahçeli arkadaşla saatli kule arkasına girdik(ankaragüçlülerin kalanı da gecekondu’ya girdiler). zaten maça gelen iki galatasaraylıyız, ankaragücü taraftarının tavrı ortada; cesaret edemedik deplasmana girmeye. çıkışta da sakata gelmeyelim diye üstümüze başımıza da ona göre çeki düzen verdik. biraz da erken girdik. takımlar ısınmaya çıktı, bizim takım da hemen önümüzde ısınıyor. ilk muslera geldi. bunlar hemen bir kabardı zaten bizim takımı görünce her ev sahibi takımın taraftarının kabardığı gibi. sonra tüm takım katıldı ısınmaya. şut çekiyorlar sırayla bizimkiler. sonra sıra sabri’ye geldi, sabri de sağ olsun bir şut yolladı, top bize kadar ulaştı, formundaydı yine yani*. emmanuel eboue ısınırken bir olay oldu yanlış hatırlamıyorsam, maratondan kendisine tepki yükseldi. daha maça da var ama bunlar zaten dolu gelmişlerdi, eboue olayı da tuzu biberi oldu desek yeridir hemen moda girdiler. saatlinin yanında da deplasman tribünü vardır, hemen başladılar bizim taraftara sallamaya. arada kaldım ben de. yalandan ankaragüçlü gibi davranıyorum. benim diğer galatasaraylı da yalandan hemen bir iki bağırdı arazi oldu. biz onun kadar cesur olamadık başlarda, okulda gözümüz nasıl korktuysa artık.
neyse maç başladı nihayet, gözler de bozuk biraz. sahayı net göremiyorum ama dedim artık ben bu işten sıkıldım köşeye geçeceğim, maç izleyeceğim; yeter bu kadar. fenerli arkadaşı da aldım yanıma dedim maçı izleyelim artık yeter. sağ olsun geldi, bağırmayan kısma kaynadık. ankaragüçlüler de bizim kısma bağırıyor bağırmayan taraftar ... , hep beraber vs falan diye ama kim dinler ben kurtulmuşum artık*. sonra kulüp tarihimizin 3000. golü jan rajnoch‘dan geldi. gözler zaten bozuk, duran toptan atmıştık ama tam ayırt edememiştik golü kimin attığını, fenerli arkadaşın gözler de bozuk*. neyse maç ilerledi 0-2 oldu, bunların mod iyice düştü, zaten baya sıkıntılı bir senenin ardından alt lige düşmüşlerdi o sezon.
küfürler kesildi, maç izliyoruz; bizim taraftarın keyfine diyecek yok tabi. en son penaltı oldu maçın bitimine yakın. 3. gol gelecek, topun başında kral milan baros(her gün özlerim kendisini. bir çok kaliteli, klas, faydalı forvetimiz oldu ama kendisinin yeri bende ayrıdır), vurdu gol oldu tabi. sonra bu üçüncü gol tetikleme etkisi yaptı resmen. oynanan oyun, skor, takımın hali derken 0-3’e kadar maç izleyen ankaragüçlüler öfkeden ayağa fırladı. küfürler, tehditler havada uçuyor. biz de baktık maç zaten bitmiş, ufaktan tüyelim. tribün kapısı açılınca ufaktan tüydük ama çıkışta öfkeden gözü dönmüş galatasaray şapkası yakan ankaragüçlü taraftarın sıfatını hiç unutmuyorum.
baros demişken de şu golünü sizlere bırakıp nostalji yaparak entry’yi tamamlıyorum : https://youtu.be/iz6yOKDRhrE