oynadıkları futbol, göze o kadar hoş geliyor ki...
maurizio sarri'den öncesi ve sonrası diye ayırmak doğru olmaz. hatta bana kalırsa bu taktiğin ceremesini, bütün cefasını iki italyan,
edoardo reja ve
walter mazzari çekmişti desek daha doğru olur. çünkü
marek hamsik,
ezequiel lavezzi,
german denis,
michele pazienza ve kaptan
paolo cannavaro'lu o 2009'lu yılların 'potansiyel geleceği' napoli, şimdiki başarısını o günlerine borçlu.
tabi yalnızca mazzari ve reja değildi bu napoli'ye bugünlerini verenler. elbette teknik direktör ve staff kadrosunun arkasında, her ne kadar dediğim dedik bir görüntü çizip, skandallara meze verecek şeyler yapan
aurelio de laurentiis de büyük pay sahibi. daha doğru bir kronolojik sıralama yapacak olursak eğer:
edoardo reja'nin salık verdiği, roberto donadoni'nin temellerini attığı, walter mazzari'nin filizlendirdiği ve nihayetinde geçtiğimiz sezon başına dek takımda kalan rafael benitez'in meyvelerini topladığı o meşhur oyunun ana karakterleri. yönetmen koltuğunda da o dengesiz adam, aurelio de laurentiis var işte. hem ki laurentiis, 2004 yazında kulüp patronu olmuştu. façası da hepsine yetiyor haliyle!
2015-2016 yılını ikinci bitiren ssc napoli'nin hocası sarri, büyük düşünmüş olacak ki, gonzalo higuain'den boşalan başrolü bu sene iki oyuncu arasında bölüştürdü. tabi bunu düşünmeye iten şey, elbette sakin kafayla aklında olanlar değil, biraz da senaryonun böyle olmasından kaynaklı. higuain'in satışıyla afc ajax'ın polonyalı yıldızı arkadiusz milik'in bu role adapte olacağını düşündü. düşündü düşünmesine de, işler pek de planlanan şekilde gitmedi haliyle. önce polonyalının sakatlığı, ardından mertens'in de gitmek için yer araması hasebiyle olaylar bu yönde gelişti. tabi italyan hocanın her durum için bir acil çıkışı vardı, bu durumda da şunu düşündü: tek kişilik rolü ikiye bölüştürmek!
bu kadar basit değil elbette, ancak bir anlamda mantıklı da duruyordu, ki oldukça verim de alındı bundan. milik'in sakatlığı sonrası manolo gabbiadini ilk başta düşünüldü ve oldukça kötü bir performansla oynadı.
* sonrasında tutmayan bu aşı, yerini insigne ve callejon'un önünde oynayan beleşçi golcü mertens'in (ki aslında oldukça yetenekli, birden fazla rolde ve pozisyonda başarılı işler çıkaran bir futbolcu) sahte 9'a evrilmesine, bir anlamda, takımın skor yükünün daha eşit dağılmasına da yol açtı. bunun yanı sıra callejon ve insigne de daha skorer bir sezon geçirmeye başladılar. ayrıca bu durum, gabbiadini'nin southampton'a satılmasının da önünü açmış oldu diyebiliriz. mesela geçtiğimiz sezon serie a'da toplamda 12 gol atan lorenzo insigne, daha şimdiden 12 golü buldu bile! aynı şeyleri jose callejon için de söyleyebiliriz. daha sezon bitmeden geçtiğimiz sezonki gol sayısına ulaştı o da.
bu taktiğin verimli olmasının en önemli sebeplerinden birisi, üç oyuncunun her birinin de hem gol vuruşu, hem de top taşıyabilen isimler olması ile birlikte, birbirlerini oldukça tamamlayan tipte oyuncular olmaları.
topu reina, hemen önündeki ikili,
kalidou koulibaly ve
raul albiol ile buluşturuyor. bu iki oyuncunun herhangi birisinden çıkan top önce
amadou diawara'ya (veya jorginho) geliyor. bu durumda taktiğin evrildiği 4-5-1 veya 4-3-3'ün durumuna göre kanat ve hücum oyuncularının pozisyon yerleşkeleri devreye giriyor. eğer çizgi oyuncuları, elseid hysaj ve faouzi ghoulam'dan herhangi birisi açık durumdaysa onlar üzerinden gelişiyor. yok eğer bir kontra şansı veya önünde açık bir alan varsa top derhal jorginho, alan ve marek hamsik ile buluşturuluyor top. tabi burada iş biraz da oyuncuların yaratıcılığına kalmış. bu konuda allan ve özellikle hamsik oldukça sorumluluk üstlenen bir vaziyetteler. ayrıca bu iki oyuncu, rakibi karşılama ve doğru pozisyon alma özellikleri sayesinde takım hem defans, hem de ofansif anlamda elini oldukça güçlendiriyor. zaman zaman gerek top almaya ve alan açmaya; gerekse demarke duruma geçip, kanatları daha aktif etmek adına ilerideki insigne, callejon ve mertens üçlüsünden herhangi biri veya ikisi geri de gelebiliyor. tabi top bu noktaya geldiğinde kendi aralarında oldukça al-ver yapıp, gerek orta, gerekse uzun mesafeli paslarla seri şekilde hücuma çıkmak için de fırsat kolluyorlar. bu oyuncular zaman zaman rotasyon ve sakatlık-ceza durumunda yerlerini
marko rog,
piotr zielinski,
ivan strinic ve
vlad chiriches'e bıraksalar da sistem bu şekilde işliyor. rakibin pozisyon almasını beklemeden bir an evvel atak yapma istekleri var ve bu durum, bu sezona kadar oldukça yüksek sayıda sayılabilecek kontratak golü sayısına ulaşmalarını da sağladı.
* kaldı ki napoli, aslında kendi oyun mantalitesini maçın geneline yayarak, topa sahip olan taraf olmasına rağmen yapabiliyor bunları.
http://www.footballuser.com/...8/1497877_Napoli.jpg biraz evvel 4-5-1 ve 4-3-3 demiştim. bu taktikte diawara (veya jorginho) stoperlere daha yakın ve gömülü bir konumda kalıp, defansı zaman zaman beşlemesine, ayrıca hysaj ve ghoulam'ın da çizgiye gelip, artık top hangi kanattaysa oradaki oyunculara karşı marke edecek adam durumuna geçmelerini sağlıyor. elbette ilerideki üçlü de orta alana, hatta rakibin atak pozisyonuna göre daha da kendi ceza alanlarına yaklaşıyor, olası bir top kazanımı durumunda da ok gibi ileri fırlamalarının önünü açabiliyor.
http://spielverlagerung.com/...oal-kicks.png?x34335 bu takımın eksiği var mı peki? elbette var. hem de büyük bir eksiklik bence. defans hattı her ne kadar kaliteli ve ayağı iyi isimlerden oluşsa da, boy ortalamaları oldukça kısa. takımda düzenli oynayan oyuncular arasında en uzun oyuncu ispanyol defans oyuncusu raul albiol, boyu 190 cm. o boya rağmen kafa toplarına hakimiyeti ne derecedir, elbette tartışılır. onun dışında
nikola maksimovic'i de sayabiliriz, ancak rotasyon işlediğinde forma şansı bulabilen bir oyuncu olduğu için ne kadar çare olur bilinmez. kaldı ki beşiktaş maçında izlediğimiz napoli, oldukça duran top kazanmasına rağmen, herhangi bir varlık gösterememişti. bir anlamda 2016 model galatasaray ile bir tek bu anlamda ortak diyebiliriz malesef :(
https://vimeo.com/206493906https://vimeo.com/1994207682 nisan'da oynadıkları ve 1-1 biten juventus maçındaki oyunları da herhalde nirvana'ydı desek yanlış olmaz. khedira'nın golünden sonra juventus'un herhangi bir organize atağı yoktu. ayrıca bir adet ofsayttan sayılmayan golleri, bir de lichtsteiner'in güme giden penaltılık hareketi verilse çok yüksek bir ihtimal ile üç puanı alacaklardı. maurizio sarri, maçtan sonra juventus için yapılabilecek her şeyi yaptıklarını, fakat golü bulamadıkları için bir puanla yetindiklerinden bahsetmiş, takımıyla da gurur duyduğunu belirtmişti.
hakikaten de juventus'a karşı da en fazla bu kadar oynanır.
https://www.youtube.com/watch?v=gCtFOb2VC4E 2 nisan'dan sonra oynadıkları kupa maçını bence boşverelim. zira rezillik çıkar :(