sportif direktör pozisyonu zamanın ve oyunun değişmesiyle organizasyonel bir ihtiyaç haline gelmiştir. kulüpler, kulüp hakkında her şeye hakim bir teknik direktör bulmanın zorluğu ve oyun değiştikçe karmaşıklaşan işler, teknik direktörlere fazla yük bindirdiği için, teknik direktörün saha dışı görevleri ve yönetimin uygun gördüğü gözlemcilik, transfer yetkisi, oyuncuların performans takibi, kiralanan oyuncu takibi vb. gibi görevlerin bir kaçı veya hepsini bu unvana sahip kişilere devretmeye başladılar. hatta daha büyük organizasyonlarda bu saydıklarım ve benzeri görevleri sportif direktöre veya varsa genel menajere bağlı alt birimler haline dönüştürüyorlar. bundan önceki dönemde bu işleri teknik direktörlerin yapması bekleniyordu. bunun en iyi örneği alex ferguson'dur. bizim için de fatih terim tabi ki. fm oynayan arkadaşlar bilecektir. football manager oynarken oyuncular alex ferguson tipi teknik direktörlük yapar. yoksa dünyada o kadar yetkiyle donatılmış bir teknik direktörlük yoktur. güncel serilerde sorumlulukları da oyunculara bırakmışlar. isteyen ben hocayım transfere falan karışmam diyerek şenol güneş tipi teknik direktörlük de yapabiliyor artık
*.
peki efendim bu kadar mükemmel bir sistem türkiye'de neden tutmuyor? birincisi mükemmel bir sistem değil. organizasyonun gerektirdiği bir sistem. demek ki türkiye'deki organizasyonlar buna ihtiyaç duymuyor. dolayısıyla kullanılmıyor veya yanlış kulllanılıyor. ikincisi güncel bir sistem. on yıl sonra zaman değişir, oyun değişir bu sistem de bir önceki gibi çağın beklentilerini karşılayamaz hale gelir ve terkedilir. önceden fiziksel olarak oyuncu gözlemine dayanan bu mesleği şimdi sadece oyuncuların verilerini analiz ederek yapan kulüpler var. kim bilir gelecekte sportif direktörlerin yaptığını bir bilgisayar programı yapar. o zaman da bu programa hakim insanları istihdam etmek durumunda kalınır.
türkiye'de sportif direktörlük kulüp başkanlarının görevlerinden biri gibidir. fatih hoca dönemlerinde bizim kulüp bu konuda istisna tabi. hal böyleyken başkan sorumluluğunu, kovabileceği bir çalışana verecek; iki üç hafta sonuçlar kötü geldikten sonra onu, o veya bu sebepten kovmayacak ya da çalışması için şartları zorlaştırmayacak öyle mi? sadece kötü senaryoda değil işler çok iyi giderken de ilginin kendinden bu elemana kaydığını gören başkan veya hoca bizans oyunlarının startını verebilir. medya, güneşe doğru bakarken eliyle gözlerini koruyormuş diye bir bahane bulur; basar gazı. twitter'da bir tt, taraftar şu hesaplar dediyse yanlış olamaz diye zaten hazır. kellesini ister ve alır bu adamların. hem maaşı görece düşük hem ne yapıyor bu adam belli bile değil(!). oysa kazın ayağı öyle değildir. başkan bu kişiye nelerden sorumlu olacağı konusunda net olmaz. gri alan yaratır. net olmaz ki kötü sonuçlar gelince suçlusu sensin diyebilsin. daha önce bu görevi türkiye'de yapmış bir sportif direktör görevimin sonlarına doğru yönetime sorduğum soruların ya cevabı gelmiyordu ya geç geliyordu. başkanla da pek yan yana gelemez olmuştuk diyor. bir diğeri bana sormadan başkan transfer yapmış, taraftar benim yaptığımı düşünüp beni haksız eleştirdi diyor. zaten bizim ülkede her yerde bu gri alanları görürsünüz. çalıştığımız iş yerleri, devlet dairelerinden tut çocuğun durduğu kreşten en şaşalı, en komplike kurumlara kadar. gri alan olacak ki bir şeyler oluyor gibi olsun ama gerçekte hiç bir şey olmasın. kimse sorumlu olmasın. biraz zaman geçsin unutulsun mevcut durum devam etsin. kendinden önceki sportif direktörlerin durumunu gören elemanlar da kendisini işe alan adamı yiyemeyeceğine göre teknik direktörün başını yeme, altını oyma işine girerler ki kulüpte daha fazla kalabilsinler. yoksa kovulması teknik direktöre göre daha kolay olan pozisyonda her gün kelle koltukta gezilmez yani.
sportif direktör/futbol direktörü, üstte belirttiğim durumun aksine ne istediğini bilen, sınırları doğru çizmiş, yetkileri uygun paylaştırmış yönetimlerle futbol takımlarını ileri götürmek adına (özellikle türk takımları için) elzemdir. nedenleri basit; hesap sorulabilir olmaları. genelde bizdeki yönetimlerin görevde kalma sürelerinden bağımsız ve daha uzun görev süresine sahip olacakları ve en az iki yönetime hesap verecekleri varsayımı altında, görece istikrarlı bir yapıya olanak sağlaması. futbola dair kararları alanların, uzun dönemli planlama yapanların tüpçüler, betoncular, tekstilciler değil futbolun içinden gelen insanlar olduğu bir durum olması. doğru uygulandığı takdirde başkanların keyfi, savurgan, şov amaçlı ve günü kurtarmaya yönelik eylemlerini sınırlandıran hatta hiç izin vermeyen bir yapıda olmaları. (bu zaten türkiye'de neden tercih edilmediğinin, başarısız olduğunun da açıklamalarından birisidir) "başganım bize şunu da al" "başganım bunu da onlara gaptırmayalım" diye 60 gün taraftarı mutlu edecek sonrasında 3 sezon küfür edilecek transferleri, sadece bugünü değil önümüzdeki iki sezonu da düşünmek zorunda olan bu adamlar yapmayacaklardır. başkan zaten sezon sonu gider. taraftar "bana hiç bakma kanka, bana transfer zamanlarında bişeyler oluyor. basiretim bağlanıyor. düzgün düşünemiyorum. sen benim düşünemediğimi düşündüğün için bu maaşı alıyorsun" deyip haklı konuma geçer "yapamıyorsan bırak. sportif direktör istifa" demeye başlar. bunu bir defa yaşayan adam veya bunu tahmin edebilen adam hiç transfer çalımıdır, taraftarı mutlu etmek için yüksek maliyetli oyuncu alımıdır bu işlere girmez. elindeki plana göre gider. çünkü değerlendirileceği şey yönetimin de bilgisinde olan bu plandır. peki, başkanlar son senesine girince elindeki plana göre gider mi? kendinden sonra gelecek başkanı düşünür mü? cevabını bildiğimiz sorular bunlar. başkan değişimlerinde enkaz bırakmak yerine, elinde mali duruma vakıf, takıma, takımın eksiklerine hakim, geçmiş 3 yılı raporlamış kalan iki yılın da öngörüsünü yeni başkana bildirecek, başkanın takıma adaptasyonunu hızlandıracak bir sportif direktör kullanmak daha mantıklı değil mi? en kötü ihtimalde, yeni gelen başkan her raporu inceler, oyuncu alış satışlarını, beklenen satış tutarlarıyla karşılaştırır, plandaki öngörüsü ve 3 yılda bunun ne kadarını yapmış ona bakar. adamın devam edip etmeyeceğine karar verir. başarılı olup olmadığını sattığı/aldığı oyuncudan da görürsün, aldığı oyuncuların gelişiminden, hocanın takıma, takımın birbirine olan uyumundan da. lig performansı en önemlisi tabi, bizim için şampiyonluk ve avrupa kupalarına düzenli katılım. olmuş mu olmamış mı hepsi raporda yazar. bu adamların hazırladıkları raporlar, gelecek için öngörüleri kulüpte duracağı için kendinden 10 yıl sonra gelen adam bile açık açık bunu görür. ne yapılmaya çalışılmış neden olmamış. tekrar denenebilir mi vs. vs. kurumsal hafızaya da katkısı olur. ha para kaçırdığından mı şüpheliyorsun mahkemeye verebilirsin. haklı bulunursan zararını tazmin ederler. kılıfına uyduruyor, bir şeyler döndürüyor diye şüpheleniyor musun? görevine son verirsin başka bir takımla anlaşmak üzereyken referans vermezsin. geri kalan çalışma hayatını karartırsın. daha da yapabileceğin bir sürü şey var. dışardan olan adamları galatasaray her türlü ezer zaten. orda sıkıntı yok. sıkıntı bizden dediğimiz adamların bize verdiği zararlar. onları dava edip verdikleri zararı tazmin edebiliyor muyuz? tepki gösterilecekse, bizim çocuk bir hata yapmış affediverelim kafasına tepki gösterilmelidir. en büyük dezavantajları ise, etkileri kısa sürede görülen bir iş yapmamaları. o yüzden ben beş yılı baz alıp yazdım. yanlış anlaşılmasın bu adamlara sabır etmek gerekir demiyorum. yaptıkları şeyleri değerlendirmek için zaman gerekir diyorum. işin doğası gereği böyle.
ayrıca başarılı olmaları için yeni gelen başkanın, kardeşinin veya kuzeninin sportif direktörün yerinde gözü olmamalıdır. bizde başarılı olan her insanın yaptığını yapabileceğini düşünen yığınla boş beleş adam olduğu için kendileri bunu yapmayı seçmeyip yapan adamın yerine geçmeyi tercih ederler. bu bakımdan türkiye'de bu iş olmaz diyen arkadaşlar da haklıdır. ha şu da var; bu iş, sınırların tam belirlenemediği her yerde sıkıntı çıkarıyor. sadece türkiyede değil. tuchel mesela leonardo ile farklı vizyona sahip oldukları için psg'den ayrıldı.
özellikle bizim kulübün bu konularda dünya standartlarını yakalaması gerektiğini düşünüyorum. mevcut organizasyonumuz çok kırılgan. fatih hoca her gidişinde kulüp ve florya taş devrine geri dönüyor. madem galatasaray bir marka diyoruz ona göre davranılmaya başlansın artık. yöneticilerini sorumlu tutsun. alt yapıdan sorumlu olanların belirli bir yol haritası olsun. en basitinden üç senede üst takıma bir tane bile oyuncu veremeyen kişiler orda uzun yıllar çalışmasın.
ben asıl, kulüpte çalışan antrenörleri, sportif direktörü, gözlemcileri, sağlık departmanını kısaca kulüpte çalışan bütün profesyonellerin performansını, yetkinliğini, maaş/verim oranını, işe alındıkları tarihten itibaren mesleklerinde gelişim gösterebilmişler mi yoksa yerlerinde mi saymışlar takip edip değerlendiren yetersiz bulduklarını işten çıkartıp yeni profesyonel alımları yapan direktörlük çeşidi fmdeki tanımı ile "technical director" türkiye'de çalışmaya başlayınca çıkacak cümbüşü merakla bekliyorum
*.