• 8
    günümüzde unutulmaya yüz tutmuş muazzam eğlenceli sportif aktivite...

    bizim oralarda;

    - sokakta futbol oynayıp hasta teyzeleri sinirlendiren
    - huysuz amcaların camını kıran
    - çocuğunu uyutan ablaların balkonuna top kaçıran
    - sokaktan geçen kızların kafasına top atan
    - karşıdan gelen abilerinin iki topa vurmasına izin veren
    - topu olan çocuğu kaleye geçiren ...

    ...gençler görürsem alnında öpeceğim...

    hani benim gençliğim anne ?
  • 9
    bizim sokağın adı çelik sokak'tı. o sıralar mahallenin klubüne giden 2 tane abimiz vardı. ben her yaz izmire giderim ailemle, hala da giderim arada. bir yaz gittim, geldim. bir baktım sokağın girişinde tebeşirle "çelikspor sahasına gider" yazıyor. "lan?" dedim. bir de ok çizmişler. oku takip edince sokağın arkasındaki garajın kapısı çıktı. tebeşirler çizilmiş bir saha, kale garajın kapısı. derken arkadaşları gördüm. anlattılar olayı. bir de defter yapmışlar, herkesin ismini ayakkabı numarasını vs yazmışlar. silgiye pilot kalemle mühür çizip deftere basmışlar. galatasaray arması gibi bir çs çizmişler. beni de kaydettirdik santrafor olarak. antremanlar için bir de kimlik kartı yaptık. ben geldikten sonra oldu o. bir nevi akreditasyon kartı. o olmadan giremiyordun antremana. herşey iyi güzel ama garajın sahibinin garajı çitle kaplamasından sonra adres değişti.

    mahallenin takımı olan nurtepespor'un eski sahası. terkedilmiş, kimi yerinde çimenler çıkmış toprak bir saha. kaleleri alınmış, bizde yedek klübelerini kale olarak kullanmaya başladık. bir zaman sonra o saha ayyaşların gece mekanı oldu. her geldiğimizde yerden tombul efes şişelerini kaldırır, yerdeki cam parçalarını temizler öyle başlardık antremana. sonra da maç yapardık. top 2 haftada bir patlardı. o zamanlar patlamayan top yok tabi * ben bir gün şampiyonlar ligi topu almıştım. o da 2 ay dayanabildi.

    şimdi bakıyorum o eski toprak sahanın yarısını halı saha yapmışlar. geri kalanı ise içkicilerin vazgeçilmez cenneti olmuş. her gördüğümde aklıma attığım goller, yediğim goller, çocukluğum, hagii hagiii diye bağırışlarım gelir. çok elitist bir sokak olduğumuz için, sokak futbolu bana antremana girmek için el emeğiyle yaptığımız kimlik kartlarını hatırlatır.

    viva sokak futbolu!
  • 19
    --- alıntı ---

    şehrin daha eski mahalleleri var elbet ama bizimki de fena sayılmazdı. elinde arasına şokella sürülmüş iki bisküviyle can yanımıza geldiğinde, evde annesi hazırladı sanmıştık. paketini gösterdi: çokoprens'miş. koştuk mahallenin bakkalına... nike yok ortalıkta, adidas var ama pahalı. almanya'da akrabası olan adidas, puma giyiyor işte. esemsport var çokça. sahamız çoktu. apartmanın aralığı, japon kale oynamak için idealdi. beş kişiye kadar kaldırırdı o duvarlar.

    cadde tenhaydı o zamanlar, bırak trafiğin tıkanmasını, bir saat araba geçmediği olurdu öğleden sonra. kale taşlarını apartmanın bahçesinde saklardık. standart getirmiştik işte, hep aynı çocuk adımlarıyla ölçer, yerleştirirdi taşları... sonra çocuk da büyüdü adımları da tabii... çayır dediğimiz yer güzeldi ama eğimliydi. orta sahadan topu aldın mı, hafif bayır aşağı kaptırır giderdin. ilk yarı bayır aşağı oynayan avantalı olurdu. bir de yukarıdaki mahallede bir saha vardı. toprak ama nizami... eski bir beşiktaşlı futbolcu yaptırmıştı o sahayı. yok; öyle halı saha işleten, para kazanan bir akıl değil onunki... kaleleri cebinden almış, file bile taktırmıştı. önemli maçlarda kireç dökülürdü. boş bulmak zordu o sahayı, sahanın çevresindeki apartmanlarda oturan çocuklar kollardı. yabancı gelip oynayamazdı...

    ya o mahallede doğmuş, ya da ufak yaşta mahalleye taşınmıştık. ağabeyler, aykut kocaman ile bir semt kulübünün genç takımında forma giyerdi. biz mahallede alt yapıydık. onlarla oynamak hayaldi, iyi olanları seçer, ufaktan ufaktan takıma katarlardı. öyle pat diye golcü olamazdın... defanstan başlardın. solak olan her zaman şanslıydı, ağabeylerden biri vasat da olsan "geç bakalım sen sola" derdi. hiyerarşi vardı, büyükler, ağabeyimiz; küçükler kardeşimizdi. mahalle yeni taşınan çocuklar öyle hemen takıma giremezlerdi. aydın da ilk kez biz caddede oynarken gelmişti yanımıza. "yok" demiştik; "ben de oynayabilir miyim?" diye sorduğunda. gidip kaldırıma oturdu, bütün maçı izledi. sonra aydın'ı da aldık mahalle maçlarına...

    kaleden başlarsın ama bizim mahallede büyüyünce "kaleci olacağım" diye tutturan bir çocuk vardı. babası kaleci eldivenleri almıştı ona, büyük geliyordu ellerine ama olsun fiyakalıydı. o kaleyi kimseye bırakmadığından yeni gelen ortaya geçerdi. aydın hepimizden iyiydi, çelimsizdi ama tekniğiyle işi bitiriyordu. o zaman "platini aydın" derdik. alır, verir, adam geçer, şutu burunla vurmaz, plase bırakırdı. "ben de oynayabilir miyim aydın" bizim takımın kralı oldu. o büyük sahanın sahibi mahallenin çocuklarını fena madara eder olduk. "oğlum aydın var lan onlarda" diyorlardı. maç biter, köşedeki bakkalda gazoz içer, eve dönerdik. o bakkalın oğlu bizim mahallede oturur, ama bakkalın olduğu mahallenin takımında oynardı. sevmezdik... o zamanlar maçtan dönünce annelerimiz terli sırtımıza tülbent koyardı... biz manchester united'dık... alt yapımız da vardı, sonradan mahalleye taşınan aydın'ımız da...
    bizim çayırda gün geldi inşaat başladı... lükse bir site yapacaklardı. "ulan zaten eğimliydi" dedi biri... büyümüştük biraz. olmadı otobüse atlar; başka sahaya da giderdik çok istersek... bizim çayır elden gitti. havuzlu bir site yaptılar, gittik, dolandık, hayret bayır da kaybolmuştu. biz "mahalle" diyorduk; oraya taşınan çocuklar ise "site". hani şimdi şehrin dört bir tarafında yapılan, acayip isimli siteler var ya; havuzlu, güvenlikli vs. işte ondan... o siteye çocukların hepsi aynı zamanda taşındığından daha takım olamamışlardı. hem zaten ağabey yaştakiler de sitede takılmıyorlardı. ağabey-kardeş ilişki yoktu o sitede...

    biz beşiktaş'ta mahalle takımına forma yaptırmıştık, krampon desen o da var. bu çocukların kramponu yoktu ama teneke bixi kola içiyorlardı. kimse kimsenin ufak halini bilmediğinden de hepsi birbirleriyle dalaşıyor, kavga ediyorlardı habire.. onların sitedeki sokaklar maç yapmaya müsait değildi, en fazla japon kale oynardın, çok dardı. bizim caddeden ise artık çok araba geçer olmuştu. tam akmışsın rakip kaleye, çekeceksin şutu, biri "araba geliyor" diye bağırırdı. hani araba geldiğinde tamam da; bazen defansta eksik yakalanan yalandan "araba" diye bağırırdı. oyun durunca da "nerede lan araba!" diye kavga kopardı. biz bu yeni sitenin çocuklarıyla yukarı mahallenin sahasında oynamak için sözleştik. bunlar aynı renk tişört giyip gelmişler, biz de formaları çekmişiz. bunlar havalı; ama aldık havalarını. mahalle pardon takım olamamışlar ki! nasıl olacaklar; şunun şurası en fazla 6-7 aydır oturuyorlardı o sitede. onlar manchester city idi. biz o toprak sahada bunları çok benzettik...sonra aydın taşındı mahalleden... o arkadaş kaleci olamadı... cadde korna sesleriyle doldu, bizim top oynadığımız yaştaki çocuğu tek başına ekmek almaya göndermez oldular... biz aşık olduk, top yerine kızların peşinde koştuk... yusuf ağabey vardı, onu bıçakladılar, öldü... o toprak saha hala yerinde duruyor ama orada da artık çocuklar futbol oynamıyor...

    --- alıntı ---

    http://acetobalsamico.blogspot.com/...hester-uniteddk.html
  • 23
    birçok takımın altyapısından daha da yetenekli oyuncular çıkarma potansiyeli olan çocukluğumuzun futbolu. burda oynadığım, büyüyünce izlediğim o kadar yetenekli çocuk vardı ki bugünkü altyapılardaki çocuklara bakınca bile bunlar nasıl altyapıda oynuyor dedirtebiliyor bana, özellikle o çocukların performansını halı sahada da görünce keşke bi scout gelse de şu çocukları keşfedip çıkarsa ortaya diye çok iç geçirmişimdir.

    özellikle güney amerikada çok yüksek potansiyele sahiptir aynı zamanda.
  • 24
    her boş alana konut projesi yapılmasıyla birlikte tarihe gömülmüş futboldur. gerçek yeteneklerin parladığı yerdir. hafta boyunca en kolay sahaya ulaşım alanıdır. haftasonu gelince buralarda pişen yetenekler okul bahçelerinde buluşur ve mahalleler güçlerini kıyaslar. eksikler merdivende oturan yeni çocuklar ile giderilir. kavgalar uzun sürmez, topu aşağı mahallelere kaçıran attığı gibi gider alır, sorumluluk duygusu gelişir. kardeşlik, dostluk, yenilgiyi beraberce üstlenme, galibiyeti birlikte kutlama buralarda öğrenilir. şimdi imkanı olan çocuğunu semtin spor okuluna götürüyor ve ortalama 1 saatlik paralı uygulamayı kenardan izliyor. gerçek futbol bu değil, herşey suni. zeminlerden, formalardan, hocaların tavrına kadar. futbol boş arsaların, arabaların park yeri olarak işgal etmediği sokakların, süresiz saatsiz okul bahçelerinin seni toplumsal alana ilk çıkardığı yerken şimdi kapıda showroomlardan forma alarak içerdeki suni çimde bir saatlik gösteri ile anne babaların gereksiz eğlendiği müesseseye dönüştü. elbette bu işletmeler eskiden beri vardı ama biz sokaktakiler onlarla ortak platformda buluştuğumuzda ciddi şekilde fark yarattığımızı her seferinde gördük. futbol bir tutku ve his oyunudur sonuç olarak, suni mekanlara sığmaz.
App Store'dan indirin Google Play'den alın