*

  • 1
    eğer galatasaray taraftarıyla ve oyuncularıyla hep bahsettiğimiz gibi tek vücut ise, bu arkadaşlar vücudumuzdaki kanser hücrelerine tekabül etmektedir.

    ne zamandır yazmak istiyorum ama vakit bulup iki satır yazamadım. takımımız bildiğimiz üzere son iki macından* mağlup ayrıldı. bu skor endeksli taraftarlar da tekrar hortladılar. hem de öyle böyle değil, sol frame'de her gün bir başka oyuncumuz yerin dibine sokuldu, fatih terim ölümüne eleştirildi, bir güzel sövülüp içlerdeki kin nefret ortaya kusuldu. ama dönüyorum bakıyorum mesela 3 hafta öncesine, bizim oyuncularımız dünyanın en iyileriydi, fatih terimin yanında mourinho ancak kursiyer olabilirdi.

    bu arkadaşlar o kadar tahammülsüz ki bir kötü sonuç sonrasında bir anda bembeyaz olan dünyamız bu arkadaşların özel uğraşlarıyla bir anda simsiyah oluyor. bu ilk mi? hayır tabii ki değil; ancak bu son 1 haftada olan bitenin ardından birkac satır yazmazsam ben şişicem burda.

    bu arkadasları tanımlamak gerekirse eger; bunlar takım galibiyet serisine başladığı anda amigo kesilir, takımın en birinci destekcisi olur, takıma laf ettirmez, biz gercek taraftarız diye dolasırlar. ama gün gelir takım ardarda 2 malubiyet aldı mı ortalıkta felaket tellallığı yapar, hemen kelle isterler. tutarsızlıkta ise sınır tanımazlar; dedim ya, ya siyah var bu arkadaşlar icin ya da beyaz.

    bu taraftar modeli futbolcuları ya göğe cıkartır ya da cehennemin dibine yollamak icin elinden geleni yapar. arası yoktur. 2 mac üstüste iyi oynayan futbolcu bir anda wonderkid olurken*, aynı oyuncu bir mac iyi performans sergilemesin hemen bu adamın ne işi var burda moduna girilir. ama yapıcı eleştiri değildir onlarınki, oyuncu ölümüne linç edilir.

    örneğin emre çolak. sezonun başında 2 mac güzel performans sergiledikten sonra buralar yeni messi mi geliyor, ortasahanın yeni lideri vs. vs. gibi entrylerle doldu taştı. sonra adam birkac mac normal standardında oynadı. bakın kötü demiyorum, emre çolak neyse, şimdiye kadar fatih terime ne verebildiyse yaklaşık olarak o ayarda oynadı. o zaman da bu cocuk zaten yavaş, neden takımda oynuyor, tek yaptıgı sey kendi etrafında dönmek, tiz kellesi vurula diyerek fermanlar yazılıverdi. halbuki emre colak aynı emre colaktı. fiziği, hızı, kilosu, boyu aynı. tek farkı biraz daha insiyatif alması oyunda aktif olması olabilir.

    aynı şeyler burak yılmaz, nordin amrabat ve aydın yılmaz icin de gecerli. hele aydın yılmazın durumuna bitiyorum. kazandıgımız mactan sonra entryler yürüyedur aydın olurken, allah belanı versin aydın olması icin bir macı kaybetmemiz yetiyor. onun nasıl oynadıgının hicbir önemi kalmıyor, tek kriter sonuc. örneğin 2 ekim 2012 sporting braga galatasaray maçında kaybettik ya hemen aydına sallamaya devam edildi. hatta aydın üzerinden fatih terime... halbuki aydın elinden geleni yapmıstı. diğer oyuncularımız gibi. vurduğu top direkten dönmese aydın sonunda patlamıştı, fatih hoca da oyuncusunda ısrar etmekte haklı olan bir hoca olacaktı.

    halbuki fatih hoca aydını oynatırken ondan ne alıp ne alamayacağını gayet iyi biliyor. bir futbolcudan ne bir fazlasını istiyor ne de bir eksiğini. onun yeteneği, gücü kadar bir oyun bekliyor. skor endksli arkadaşlar ise her oyuncumuzdan messi olmasını bekliyor, onlar messi olamayınca da hemen bu futbolcu üzerinden once takıma sonra da fatih hocaya sallanıyor.

    ve işin kötüsü en cok konuşan taraftar grubunun bunlar olması. bu arkadaslar takım iyi giderken herkesi messi, takımı da barcelona yaptıkları icin; takım 2 mac yenilince bir anda rüzgar tamamen terse dönüveriyor. takımımız bir anda real madrid seviyesinden etimesgut şekerspor seviyesine çekiliveriyor. hiç acımadan, zerre düşünülmeden, hunharca katlediliyor takımdaki herkes. her oyuncudan beklentiyi o kadar arttırıyorlar ki bu arkadaşlar; emre colakın messi, burak yılmazın ronaldo, hakan baltanın ashley cole olamadığı için kaybettiğimiz her maçtan sonra o oyuncuların ne kadar yetersiz, ne kadar kalitesiz, takımımızın ise ne kadar vasıfsız oldugu üzerinden günlerce konusup takımı yıpratıyorlar. halbuki herkesin neyi verip neyi veremeyeceğini objektif bir gözle irdeleseler, takımımızın avrupada ne kadar ilerleyebileceğine dair gercekci hedefler koysalar ne takım bu kadar stresse girer, ne oyuncular. ne de biz burda kafaları kırıp çıldırma seviyesine geliriz.

    yanlış anlaşılmasın, bu arada takım asla eleştirilmemeli demiyorum. tabii ki iyi zamanlarda nasıl mutluysak, nasıl övünüyorsak kötü dönemde biz de acaba yanlışlarımız ne diye düşünüp tartışacağız. konusulup dogru-yanlış analizi yapacağız. ama herşey mantık çerçevesinde, rasyonel boyutlarda. linç etmek için değil, kin kusmak için değil, kendi yolumuza taş koymak için değil. yapıcı olmak için, kırıkları onarmak için, eksikleri tamamlamak için.

    bu takım* bizim ise -ki bizim-, biz bir babanın evladına davrandığı gibi şevkatli davranmalıyız. överken ayaklarını yerden kesmeden, eleştirirken yerin dibine sokmadan. onlara desteğimiz ise daim olmalı. aşkımız skorlarla değişmemeli. renklere olmalı bizim aşkımız, skorboarda değil. kendimize en büyük zararı yine kendimiz vermeyelim.

    skor endeksli olarak bu takıma taraftar olan arkadaşlardan ricam ise bizim güzel ortamımızı, birliğimizi beraberliğimizi ve inancımızı bozmamaları. kuyruklarını bacaklarının aralarına kıstırıp defolup gitmeleri ve bu takımı desteklemekten vazgeçmeleri. çünkü galatasarayın galip geldiği için onu sevip, mağlup olduğu için nefret edecek taraftarlara hiç bir zaman ihtiyacı olmayacak.
App Store'dan indirin Google Play'den alın