fatih terim'in teknik direktör olarak bize ilk geldiği sezondu (96-97).
beklendiği üzere takım muhteşem gitmiyordu, hele ilk haftalarda hagi'nin şapkadan tavşan çıkaran golleri olmasa fatih hoca'nın ipi çoktan çekilir, o muhteşem 96-00 arası dönem daha başlamadan bitebilirdi.
takım ara ara tökezlediğinde hocaya giydirenlerden biri de, allah uzun ömürler versin, benim koyu galatasaraylı babamdı.
her olumsuz sonuçta bana döner "bu adam zaten uğursuz, 11 yıl top oynadı, bir şampiyonluk alamadık" derdi.
sonra malumunuz yönetim ve taraftar sonuna kadar hocanın arkasında durdu ve aklımıza gelmeyecek başarılar yaşadık hep birlikte.
velhasıl kelam, fatih terim de olsan sana yaftalanan bazı şeylerden kurtulamıyorsun...
konunun selçuk inan ile ilgili olan kısmı ise, malumunuz 2014-2015 sezonundan sonra selçuk inan idare eder pozisyonda takılıyor ve çoğumuz tarafından da bu durumu hemen her maç eleştiriliyor.
maalesef son iki sezondur kendisinin saha içindeki etkisiz varlığına, oyuna girdiği zamanki ama direkt ama dolaylı olarak skora olan olumsuz etkisi de eklendi. öyle ki son örneğini dün akşam yaşadığımız, 3-1 önde olunan maçta bile oyuna girdiği anda maçın gideceğini hisseden birçok arkadaşımız düşüncesini burada dile getirdi.
(bkz:
21 haziran 2020 galatasaray gaziantep fk maçı)
işin mantıklı bir açıklaması var mıdır bilemiyorum ama yaşadığımız hatırı sayılır sayıda örnekle psikolojik olarak artık içimize işlemiş selçuk'un herhangi bir maçta oyuna girmesi ile oyunun aleyhimize döneceği...
ilginç..