---
manasız uyarı ---
hakkında yazılacak belki çok, belki de hiçbir şey bulunan adam.
---
manasız uyarı ---
seksenli yılların başından beri galatasaray tribünlerinin içinde olan, rahmetli
peygamber hüseyin'in vakitsiz vefatı sonrası dönemin galatasaray tribünlerinde
* hakimiyetini kabul ettirerek "kafa adam" ya da şimdilerde dalga konusu olan tabiriyle "reis" konumuna gelen insan. insanların "nasıl oluyor da oluyor" dediği olay aslında sokak kültüründen gelen insanların aşina olabileceği türden bir güç dengesi ve kendi içinde var olan bir raconun sonucudur.
tabi o yıllar şimdiki gibi her bokun bir etiketinin olmadığı, kapıcıların kendilerine "apartman sorumlusu" gibi kıytırık ünvanlar almanın savaşını vermediği, bir biletin asgari ücret fiyatına satılmadığı, karaborca bilet alabilmenin bile stad kapılarında bir gece evvelsinden bekleyerek alınabildiği, kombine denen şeyin kombinezon zannedildiği, insanların tribünde 10 santim için birbirini kestiği yıllar.
şimdinin forum ve benzeri mecralarında "cenk dönemi" diye adlandırılan bu yılların kabaca bir özetini almak için
#1239918 numaralı entryi okumak yeterli olabilir.
sebahattin şirin bu olayların en hararetli olduğu, olayların içinde olsa da sayısal anlamdaki yetersizlikten dolayı diş geçiremeyen galatasaray tribünlerinin de
peygamber hüseyin sonrası nicelik olarak da bu yarışta(!) "varım" dediği günlerde hakimiyetini kabul ettirip kafaya çıkabilmiştir. hatta diğer takımların "firm"lerince de saygı gördüğü ifade edilir yer yer. "o derece" bir adamdır, o derece(!)nin ne olduğunu da açık açık yazmaya gerek yok; kafası biraz çalışan adam anlar zaten... o yazıda da biraz anlatıldığı gibi arıza tiplerin tabiri caizse gemi azıya aldığı, sadece tribünde değil hayatın her anlamında şiddetin çok daha yoğun ve belirleyici bir unsur olduğu yıllarda söz sahibi olabilmiş olması da üç aşağı beş yukarı kendisi hakkında ipuçları vermektedir. şimdilerde islamın aslanı tarzını benimsemiş olsa da hızlı zamanlarından falan bahsedilir. asıl isminin muzaffer, kendisinin de kaçak olduğu konusunda rivayetler falan vardır (bkz:
#261643).
bu arada hazır konusu gelmişken bu bakımdan bir muadili de
öcü erol'dur.
"reis" olduğu ilk yıllar böyle karmaşanın, şiddetin, gaddarlığın olduğu yıllardır işte. şiddetin sadece rakip taraftara değil kendi taraftarına da reva görüldüğü, insanların eğlence niyetine kendi taraftarına dalaştığı, deplasman otobüsüne tek başına binip bir yerlere o tiplerle beraber yolculuk etmenin "normal"(!) bir insan için eziyetten beter olduğu zamanlar. "arıza" insanların hakim olduğu bir ortam işte, bir maç öncesi çocuklar tarafından sahada gezdirilen "uyuşturucuya hayır" pankartının yarı şaka yarı ciddi yuhalandığı bir dönem.
sebahattin şirin hakkındaki olumlu yazıların az biraz aklı başında olanlarının ortak noktası bir denge unsuru oluşundan bahsetmesidir. kafaya çıktığı dönem sonrası bu tarz olayların özellikle kendi taraftarına karşı nispeten zayıfladığı, az biraz eğitim görmüş iyi niyetli insanların da birşeyler yapabildiği, her ne kadar resmin geneline bakınca ortaya ciddi bir paradoks çıksa da aslanlar gibi, daha sonraları ultraslan gibi oluşumların kurulabildiği bir ortamın oluştuğu inkar edilemeyecek bir gerçektir. bu noktada önemli olan soru bu dönüşümün
sebahattin şirin'in gayretiyle mi meydana geldiği, yoksa genel anlamda değişen şartların bir sonucu mu olduğudur ki bu paradoksal durum insanın aklını ikinci şıkka doğru yöneltmektedir. bununla birlikte herşeye rağmen denge unsuru olduğu bir gerçektir. zira finans tabiriyle söylersek bu işlerde "tekel" olmak beraberinde belli bir düzeni de getirir. kendisinden beklenebilecek olan misyon rahatsız olunan bu tarz işleri bitirmesi değil ancak tekeline alıp bir şekilde bir düzene oturtmasıdır.
bu noktada herkesin saygıyla andığı
alpaslan dikmen gibi insanların verdiği mücadelenin önemi ve de büyüklüğü bir kez daha anımsanması gereken bir olaydır. o ve etrafındaki nice isimsiz kahraman bugün bizim için sıradan hale gelen, varlığı sorgulandığında sert bir "tabii ki olmalı" diye cevap verdiğimiz nice hak(!) için ömür çürütmüşlerdir.
konudan sapmadan geri dönersek, olaylara yabancı olan taraftarın anlayabileceği türden anlatırsak; en kibar ve ağdalı haliyle böyle biridir işte. türk tribünlerinin gerçeği olup hemen her takımda bir muadili vardır. günümüz şartlarında varlığı, gerekliliği vs. bambaşka yazı konusudur. gel gelelim türk tribün tarihinde iyi kötü bir yer edinmiş, hatta meşhur "barış"a ön ayak olmak gibi bir etiketi de olan biri olarak; türkiye'de tribüncülüğe vurulan her adımda destekçi saflarda olması, belki de ciddi anlamda bir tribüncülükten bahsetmemizi bile imkansız hale getirecek olan
e bilet konusunda yapılan protestolara en sert tepkiyi birinci elden göstermiş olması çok acıdır.