• 1
    olmadı şansal büyüka olmadı...(bkz: http://www.maraton.com.tr/...mekmis-ama.html)

    e.s yi aklama çabalarına girmenize ne gerek vardı.daha öncede sözlükte yazdım.bu mudur marka değeri diye sürekli bağırdığınız durum.adam tehdit edildim diyor siz yok diyorsunuz ve şahit olarak ibrahim seten ve e.s denilen ne oldukları gayet belirli şahısları örnek gösteriyorsunuz.neden giriyorsunuz e.s yi aklama işine.neresi aklanır bu şahsın daha da önemlisi ne konuştunuz o yemekte.açıkla diyorsunuz haldun üstünel'e yıllar önce malum kulubün başkanı kabloları kestirdiğinde söyleyebildin mi.? ali sami yene bavulla para gelirken 2001 senesinde söyledin mi? çeteyi kurmuşsunuz biriniz hürriyetten biriniz vatandan biriniz maratondan biriniz milliyetten.
    --- alinti ---

    türkiye son bir haftadır hürriyet spor servisi koordinatörü ercan saatçi'nin galatasaray'a 3 yıl önce ettiği küfre kilitlendi. küfür tam unutuldu derken şimdi de tehdit olayı manşetlerde.

    --- alinti ---

    kim neyi,ne zaman,nasıl unuttu sayın şansal büyüka? bizler unutmadık ama bu tarz köylü kurnazlıkları ile ya zaman geçsin unutulur olay daha çok sıcak diyorsanız bu sefer ki biraz zor sayın şansal büyüka.ne demek unutulmak?geçtim koca camiayı iki kişi kameralar önünde size aynı küfürleri etse kaç günde unutursunuz şansal büyüka.oradan o kadar salak mı duruyoruz acaba?
  • 10
    bugünkü yazısında fena sallamış federasyona;

    http://www.aksam.com.tr/...yle-tiras-4098y.html

    bir de yazının sonlarında demiş ki;

    "yeni öneri öyle yumuşak öyle yumuşak ki...
    teşvik primine, bir prim de neredeyse devlet verecek...
    şikeye bir kulak çekme yetecek...
    küfür dersen, genlerimizde var, önemli değil...
    bedava bilet, kırk yıllık alışkanlığımız...
    işin özeti, başkanların isteği şu:
    böyle gelmiş, böyle devam etsin..."

    e arkadaşım, siz değil miydiniz fenerbahçe'yi ligde tutmak için yırtınan?
  • 14
    http://www.sporyazarlari.com/...-lig-yok/445671.aspx

    yazısını okurken onun adına ben utandım yemin ederim.ülke karışmış.futbol stadları cehenneme dönmüş.kalp krizinden ölenler,koridorlarda yumruklaşanlar,ırkçılıklar,kavgalar,gürültüler olurken paşamız böyle nefes kesen bir lig görmemişmiş.evet büyüka biz de sizden farklı olarak lig kuruldu kurulalı böylesi rezil bir sezon görmedik.bu arada son hafta voleyi vurdunuz tebrik ederim.

    ha tanım mı?decoder satıcısı.
  • 17
    --- alıntı ---
    beşiktaş’ın yetmişbin küsur karakartal’ı koca olimpiyat stadı’nda kanatlarıyla adeta bir “gök kafes” kurmuştu... sanki o kanatlarla yeri-göğü kaplamış, “buradan çıkış yok“ der gibiydi...
    ama gördük ki, galatasaray bu muhteşem atmosferden çok da etkilenmiş gibi görünmedi... maça da bayağı iyi başladı... öyle ki beşiktaş iki pas yapmakta bile zorlandı...
    acaba dedim, beşiktaş’ın gençlerinin heyecanı, galatasaray’ın ustalarının tecrübesine mi yenik düşecek... işte burada beşiktaş’ın yardımlaşması, dayanışması, takım halinde savunma yapabilmesi o sıkıntılı dakikalarda bir darbe yemesini önledi...
    öyle ki her zaman hücumda daha sıkça gördüğümüz orta alanın iki kenar adamı gökhan töre ile olcay şahan, takımın ektra bekleri gibi oynadılar...
    ancak o gökhan töre, öyle bir atak geliştirdi, melo gibi bir tecrübeden o kadar iyi sıyrıldı ki, serdar’ın bindirmesi, almeida’nın arka direk klasiği kartal’a golü getirdi...
    golün hemen sonrasında bir almeida füzesinin muslera’dan dönmesi, gol öncesi sanki fernandes’in muslera ile karşı karşıya kaldığı pozisyonda, kalitesi ile uzaktan yakından ilgisi olmayan “berbat“ vuruşu, beşiktaş’ın başka gollerle tanışmasını engelledi...
    ancak aynı gollerle galatasaray’da tanışabilirdi... fernandes’e benzer bir pozisyonda burak’ın topu tolga’ya nişanlaması, hakan balta’nın kılpayı dışarı giden kafası galatasaray için “ahh- vahh“ çekilen dakikalardı...
    benim anlamadığım fatih terim gibi bir büyük ustanın hakan balta’nın önünü koca bir ilk yarı boyunca bomboş bırakmasıydı... beşiktaş’ın golü de o kanattan geldi, yarattığı tehlikelerin büyük bir bölümü de...
    ilk yarıyı sıkıntılarla geçiren ama galip bitiren beşiktaş için, galibiyeti sağlama alma şansı ikinci yarının başında geldi. ama kötü bir gökhan töre kontrolü, mutlak bir pozisyonu yok etti...
    sonraki dakikalarda gördük ki, beşiktaş “aşırı kontrollü oyun“ derken, adeta “korkuya“ teslim oldu... galatasaray’ın ustalarının tecrübesi, beşiktaş’ın gençlerinin heyecanını adeta teslim aldı... beşiktaş golünde asist yapan serdar kurtuluş, bir asist de galatasaray’ın beraberlik golünde yaptı... vursana kardeşim, uzaklaştırsana topu... yok “ince“ yapacak... al sana ince...
    bitmedi ardından ikinci golde bu defa veli kavlak’tan bir asist... öyle bir telaş, öyle bir korku vardı ki, beşiktaş’ın adeta eli- ayağı dolaştı... tabi bu golde galatasaray’a bir yardım da, o dakikaya kadar kusursuz oynayan kaleci tolga’dan geldi...
    maçtan önce de yazmıştım... “favori beşiktaş ama, bugüne kadar galatasaray’ın beş maç üstüste kazanamadan geçirdiği bir süreci hiç görmedim...”
    galatasaray hakettiği bir galibiyeti aldı... beşiktaş önce korkuya, sonra rakibine teslim oldu...
    şu hakkı da teslim etmeliyim:
    kartal kanatları ile dört bir tarafı kuşatılmış bu gök kafesten ancak bu kadar kaliteli ve usta ayaklar çıkabilirdi...
    galatasaray bu kuşatmayı yarıp güneşi gördü...

    gelelim içimizi acıtan maçın son dakikalarına... olimpiyat stadı’nda bir şölene imza atıldı diyecekken dramatik bir ortamla karşılaşdık. melo’nun kırmızı kartı sonrası bir anda saha karıştı. gerilim, öfke tavan yaptı, o yere göğe sığdıramadığımız beşiktaş taraftarı sahaya daldı. bundan sonra söz futbol federasyonu’na ait olacak. ancak kendimize büyük hedefler koyarken, verdiğimiz bu kötü örnekler bu ülkeye yakışmıyor. böylesine güzelim bir derbide futbolu yine ikinci planda bıraktık. şimdi haftalarca bunu konuşuruz.

    --- alıntı ---

    http://skorer.milliyet.com.tr/.../1767189/default.htm
  • 18
    bugünkü yazısında fenerbahçe'deki yeniçeri'leri anlatan zat. durum onun yazdığı gibiyse beter olsunlar diyorum.

    --- alıntı ---

    sanıyorum, iki ya da üç yıl önce bodrum’da bir kış akşamıydı... fenerbahçe başkanı aziz yıldırım, o dönemin eskişehirspor ve kulüpler birliği başkanı halil ünal, işadamı yüksel çağlar, o dönemin eskişehirspor hocası ersun yanal ve bazı iş adamları yemek yiyorlardı... iddia o ki, halil ünal, “benim hocamı ayartma” diye aziz yıldırım’a bir çıkış yaptı... yıldırım da “ben olduğum sürece ersun yanal fenerbahçe‘nin kapısından içeri giremez“ dedi...
    bu tartışma gazetelerde, internet sitelerinde manşet oldu... sonra da ersun yanal, fenerbahçe‘nin kapısından içeri girdi, son yılların en etkili futbolunu oynattı ve tarihe geçecek uzak ara bir şampiyonluğa imza attı...
    ama bu birliktelik sadece bir yıl sürdü... “kapıdan” giren ersun yanal, bunca başarıya rağmen “bacadan” zor kaçtı...
    aykut kocaman’ın zamansız ve beklenmeyen istifası, aziz yıldırım’ı zor durumda bırakmış, çaresiz ersun yanal‘a sarılmıştı... ama ersun hoca‘yı hiç sevemedi başkan... lig devam ederken de kopma noktasına çok geldiler. her defasında araya yüksel çağlar girdi, arayı buldu...
    allah’ı var, aziz başkan buna rağmen sezon başındaki yanal- sow gerginliğinde belki de ilk kez hoca‘dan yana tavır koydu ve futbolcularına “hoca ne diyorsa o, herkes ona gore davransın“ dedi...

    canını ortaya koydu

    ersun hoca‘nın çok ciddi kalp rahatsızlığında da elinden tutup hastaneye koşan aziz başkan oldu... ersun hoca da bir defada kalbine tam 6 stend takılmasına, o günlerde hayati bir risk taşımasına rağmen, operasyondan sadece 48 saat sonra galatasaray maçında takımının başında sahaya çıktı... kelimenin tam anlamıyla, canını ortaya koydu...
    kim ne derse desin, ersun hoca ağır çalışmayı, bilimselliği seven bir hoca olarak, kaytarmayı alışkanlık haline getiren bazı futbolcuların işine gelmedi... sezon başında bundan sızlanan bazı oyuncular zaman ilerledikçe, hatta sezon sonuna doğru bu defa hoca‘yı “kendilerinle ilgilenmemek, ilişki kurmamak, selam vermemekle” eleştirmeye ve bu ifadelerini başkan’a taşımaya başladılar...
    takımın en önde gelen futbolcularından birinin arkadaşlarını akşam saatlerinde telefonla örgütlemesinin ardından ertesi gün oyuncular toplandı ve başkan aziz yıldırım bu toplantıya çağrıldı...
    alper ile caner dışındaki, belki biraz daha ılımlı olan kuyt’ı da sayalım, salih başta olmak üzere diğer oyuncular açtı ağzını yumdu gözünü. hepsi ersun yanal‘ı şikayet etti... hatta emenike, “seneye o varsa, ben yokum” dedi... başkan yıldırım, emenike‘ye “öyle söylüyorsun ama seni bu takıma aldıran ersun yanal“ dedi... ancak buna rağmen başkanla, futbolcularla ortak bir koro oluştu: “ersun yanal‘ı istemezük...”

    kahve bile içmedi

    öyle ki başkan aziz yıldırım, bodrum‘a tatile geldi, kaptan volkan‘ın teknesine gidip oturdu, ancak aynı günlerde bodrum‘da bulunan hocası ersun yanal ile buluşup bir kahve bile içmedi...
    volkan, bodrum‘da tatil yapan eski hocası aykut kocaman‘ı ziyarete gitti, aynı sitede oturan ersun yanal‘ı aramadı... volkan‘ın günahını almayalım, belki de aradı, ersun yanal yoktu...
    daha da kötüsü... ersun yanal sezonu 7 temmuz‘da açmak istedi... önde gelen iki futbolcudan biri “ne 7 temmuz’u, avrupa maçımız yok, bişeyimiz yok, 14 temmuz’da açalım” dedi... hoca 7 temmuz‘a direndi ama başkan “futbolculara uyalım“ deyince sezon 14 temmuz‘da açıldı...
    anlamadığım şu: futbolcular istedi diye sezon bir hafta geç açılıyor ve bunda bir sakınca görülmüyor, ersun yanal iki gün izin verince “takım çalışmıyor“ diye kusur oluyor...
    ersun yanal‘ın “tek başına“ bırakıldığı bir ortamda daha fazla kalabilmesi mümkün değildi... lige başlasa da, üçüncü - beşinci haftada yine bir ayrılık olması kaçınılmazdı...
    sadece o ayrılık beklenenden önce oldu...
    ancak başkan aziz yıldırım ve futbolcular üstlerine her zamankinden daha ağır bir sorumluluk aldılar...
    geçen yıl ligin başında galatasaray fatih terim’i gönderdi, bedeli ağır oldu... ersun yanal‘ın da adeta istifaya zorlanması, büyük ihtimalle fenerbahçe‘nin önüne de bir fatura çıkaracaktır...
    gazetecilik; çokça da yanılma payı olsa bile öngörü gerektirir...
    elbette fenerbahçe bu yıl da şampiyon olabilir... ama 2013-14 sezonunda ersun yanal‘la oynadığı görsel, mücadele gücü yüksek, tempolu, zevk ve heyecan veren futbolu ve “en fazla kazanan, en fazla atan” gibi istatistikleri altüst eden başarıları 2014-2015‘de zor yakalar... şampiyon olma ihtimaline rağmen, 2014-15 sezonunda, bir önceki sezondaki başarıların ve futbolun gerisinde kalır... yanılabilir miyim, elbette... ama yanal sonrasını böyle görüyorum...
    o zaman da yanal‘ı gitmek zorunda bırakan başkan’a, futbolculara haklı olarak sorarlar;
    “ersun yanal‘ı gönderdiniz de ne oldu...“

    sürekli "hayır" dediler

    başkan aziz yıldırım ile teknik direktör ersun yanal arasında transferde de ilginç gelişmeler yaşandı. sonuç da ersun yanal’a hep kırmızı kart çıktı...
    ersun hoca, geçen yılın devre arasında eski oyuncusu veysel’i istedi, olmadı, galatasaray aldı...
    bu sezon bir başka
    eskişehirsporlu erkan’ı istedi, gene olmadı...
    mevlüt için çok ısrar etti... “mutlaka yerli bir golcü
    almalıyız. bu bizi takım
    olarak, yabancı kontenjanı olarak çok rahatlatır” dedi, “çok pahalı” gerekçesi ile reddedildi...
    salzburg’da oynayan orta saha oyuncusu kevin kampl’ı istedi, gene kırmızı kart gördü... en önemlisi, son dünya kupası’nda fransa milli takımı ile harikalar yaratan orta saha oyuncusu valbuena... o’na da onay çıkmadı...
    tabi onay çıkmadı da
    maliyetler de önemli...
    başkan belki de bu nedenle yanaşmadı...
    zaten orta sahaya üç aday vardı; valbuena, kampl ve diego...bir gün ”beşiktaş diego’yu alıyor“ haberleri çıktı... fenerbahçe harekete geçti, allah’ı var telefonu açıp ersun yanal’a “diego’yu” sordular. ersun hoca da, diego ile aynı takımda oynayan eski oyuncusu arda turan’dan bilgi aldıktan sonra “olur” dedi...
    ama diego, ersun hoca’nın orta alandaki ilk
    adayı değildi...

    --- alıntı ---

    http://www.milliyet.com.tr/...skorer-yazar-yazisi/
  • 20
    --- alıntı ---

    bursaspor’da ne değişti. bu değişimde şenol güneş’in katkısı ne oldu?
    - sevgili bilal, hiç kuşkun olmasın tamamı şenol güneş katkısı... türkiye’de bir şenol güneş okulu, daha doğrusu akademisi var. yetiştiriyor, geliştiriyor, bu ülkede çok farklı bir hoca... unutma, burak yılmaz’ın, beşiktaş, fenerbahçe dolaşmadığı takım kalmadı, zirveyi şenol güneş yönetimindeki trabzonspor’da yaptı. selçuk inan, şenol güneş ile birlikte zirve ile tanıştı. şenol güneş öncesindeki volkan şen’le , bir de şimdiki volkan şen’e bak... ben şenol güneş’in elinde geriye giden futbolcu görmedim. şurası kesin: güneş varsa, karanlık yok.

    cim-bom bu maçta bir puana şükreder hale geldi. selçuk ve burak’ın eksikliği galatasaray’ı bu kadar mı etkiliyor?
    - evet bilal, selçuk ile burak’ın yokluğu galatasaray’ı bu kadar etkiliyor. ancak oynasalar da galatasaray’ın işi zordu. çünkü sahada istanbul’u, daha doğrusu marmara’yı kasıp kavuran lodostan daha şiddetli bir bursaspor fırtınası vardı. burak ile selçuk’a dönersek... çok haksızlığa uğradıklarını düşünüyorum. sneijderlere, melolara alkışlar; buraklara, selçuklara ıslıklar... yanlış bu... galatasaray’ın vazgeçilmez ilk adamı muslera dersek, diğer iki adamı da selçuk ile burak... bazılarının değeri, varlıklarında değil, yokluklarında daha iyi anlaşılıyor.

    sahaya çıkan galatasaray’a baktığımızda, hamza hoca, farklı isimleri farklı rollere soyundurdu. bu 11’i doğru muydu?
    - maç başlamadan galatasaray on birine yanlış diyen var mıydı? işler kötü gidince hoca ne yapsa kusur olur. bu futbolun doğasında var... ancak bir sabri’nin sakatlığından sonra sinan gümüş’ün girişini yadırgadım. bir oyuncu girdi, neredeyse bütün takımın yeri değişti. galatasaray gibi hamza hoca da formda değildi.

    vee, yine melo... rakibin ayağına basan, kendi kendini tokatlayan(!), kırmızı karttan ucuz kurtaran bir kimlik... hakem fırat aydınus’un melo’yu atmamasına yorumunuz...
    - melo nasıl olsa kendine bir şey olmayacağını biliyor. rakibine tokat atıyor, biraz sonra rakibin ayağına resmen basıyor, bu ülkenin en iyilerinden birisi olan fırat aydınus iki metre önündeki pozisyona kart çıkaramıyor. faul bile yapmayan volkan şen’in sırf gelişine sarı veriyorsun, gözünün önündeki melo’yu pas geçiyorsun. anadolu’nun haykırışı haklı... o hareketleri bir bursalı yapsın bakalım, fırat aydınus kartları nasıl çekiyordu... futbol sahalarında da maalesef adalet güçlünün yanında...

    maharetli ve usta

    fenerbahçe’de futbol derseniz eskiden geride... ama “ip üstünde oynayan cambaz” gibi maharetli ve usta... golü atıyor, üstüne yatıyor. hep böyle gider mi derseniz, 12 maçtır gitti, gidiyor da...

    “kazanan her zaman haklıdır” derler. fenerbahçe de kardemir karabükspor karşısında kazandı ve alkışlandı. liderliği bırakmaya hiç mi hiç niyeti yok.

    ancak 90 dakika boyunca yaşadığı gel-gitlere yorumunuz nedir. zirvede yer almanın stresi mi var üzerinde?
    - fenerbahçe “ip üstünde oynayan cambaz” gibi maharetli ve usta... işini iyi biliyor. golü atıyor, üstüne yatıyor... fenerbahçe ilk golü attığı on iki maçın tamamını kazandı. rastlantı mı bu? hayır değil... üstelik son maçlarda gördük ki, fenerbahçe’de söz savunmanın... o kadar iyi oynuyorlar ki, 1-0 öndelerse belki de bir-iki maçı böyle al gülüm-ver gülüm oynayarak idare edebilirler.
    gördük, gökhan son 15 dakika çıktı, sağ kanat dağıldı... alves, “bir musibet bin nasihatten iyidir” misali, galatasaray maçında gördüğü kırmızıdan sonra baktı ki pabuç pahalı, rakiplerini bıraktı, futboluna döndü. egemen müthiş, caner de öyle... futbol derseniz eskiden geride... ama ligin işini en iyi bilen, en tecrübeli takımı...hep böyle gider mi derseniz, 12 maçtır gitti, gidiyor da...

    belki her sezon 3-5 kez kendinden söz ettiriyor selçuk şahin... karabük karşısında da kurtarıcı rolündeydi ve yine en çok koşanlar arasındaydı. selçuk’un yıllardır fenerbahçe’de kalmasının sırrı ne?
    - selçuk şahin, fenerbahçe’de benim bildiğim kadarıyla yerli-yabancı 10’a yakın hoca eskitti. gelenler gidenler, futbol anlayışı çok değişik olanlar dahil hiçbiri selçuk’tan vazgeçemedi. o da türk futbolunun vitrini olmayan oyuncularından biri... bu kadar ıslıklanması, bu kadar tepki toplaması ondan... neyse bir gol attı, doğum günüydü falan da adam sağlığında bir gün yüzü gördü.

    fenerbahçe, trabzonspor maçı öncesinde nasıl bir görüntü veriyor. kartal’ın, “yanal benim hocalığımı pek bilmez” açıklamasını nasıl yorumlanmalı?
    - fenerbahçe’nin görüntüsü sonuçları kadar iyi değil... trabzonspor maçında her şey olur. ismail hoca’nın söylediklerine gelince... daha söylerken, espri yaptığını söylüyor, yanlış anlaşılmasın diyor. polemik konusu yapmaya gerek yok. ayrıca ismail hoca’nın adamlığını sadece ersun hoca değil, onu tanıyan herkes bilir. bir kopya vereyim; ismail hoca benim diye aşçıdan daha iyi balık çorbası yapar. yapsa da içsek...

    sonuna kadar

    beşiktaş, skor açısından istikrarı buldu ama saha içindeki 90 dakikada bir türlü süreklilik yaşayamıyor. galip geldiler ama ecel terleri döktüler. biraz şans, biraz kısmet derken demba ba yine işi bitirdi.

    böyle böyle, nereye kadar?
    - sevgili bilal, beşiktaş için “böyle böyle nereye kadar” diyorsun... ben de “böyle böyle sonuna kadar” diyorum. bilic de maç sonu söyledi ya: “sonuna kadar”... tamam, son iki maçtır bu sezon çizgisinin gerisinde kaldı, buna rağmen kazandı. niye kazandı? beşiktaş artık, sadece koşan, mücadele eden, isteyen, tempo yapan bir takım değil... bunlara artık kalitesini ve tecrübesini de katmaya başlayan bir takım... beşiktaş’ın bu kalitesi ve yakaladığı tecrübesi olmasaydı, iki ankara maçından hasarlı çıkabilirdi. iyi oynamadan kazanıyorsan, burada kalite ve tecrübe devreye giriyor. tabii bir de kırk yılda bir görülecek demba ba’nın şans golü...

    tolgay arslan nihayet kartal oldu. beşiktaş’a ne getirir, ne götürür?
    - tolgay’ın iyi futbolcu olduğu konusunda herkes aynı görüşte... benim merakım, kim nerede oynayacak? kenarlarda gökhan ve olcay, kesemezsin. ortada sosa... yanlarında veli ve atiba, kesemezsin. arkada “hazır kıta” bekleyen kerim frei, vazgeçemezsin. formsuz olsa bile yetenekleri ile oğuzhan, yok sayamazsın. necip’e daha sıra gelmedi bile... beşiktaş’ın yenileri çok iyi olsa bile, şu görüntü ile beşiktaş on birine zor girerler. bazen bolluktan, bazen yokluktan sıkıntı çekersin... bilic şimdi bolluktan sıkıntı çekecek gibi...

    bilic’in hakemlere karşı günden güne artan bir tavrı var. herkesin gözündeki “sempatik bilic” bu hareketlerle antipatik olmaya başladı. isyanında ne derece haklı?
    - bilic, penaltı pozisyonunda haklı... hatta beşiktaş lehine çok net tartışılabilecek üç penaltı pozisyonu var. herkes franco’nun pozisyonuna penaltı diyor ama varol’un koluyla buluşan top çok daha fazla penaltı... ama bu tepkiyi saha kenarında, neredeyse oyuna dahil olacak kadar abartılı ortaya koymak beşiktaşlı duruşu ile örtüşmediği gibi, bir yararı da olmuyor. düşünsene demba ba en az yarım metre ofsayt, çok açık, çıplak gözle görülüyor, buna rağmen ofsayt değil diye hakemin üstüne yürüyor. yarın öbür gün hakemler saha dışına davet etmeye başlarsa sadece kendisi değil, beşiktaş sıkıntıya girebilir... ahmet nur çebi başkanın bu konuda bilic ile konuşacağını düşünüyorum. beşiktaş’ın bugüne kadar atılan futbolcularında, bilic’in davranışlarının hiç mi katkısı yok...

    fener maçının hesabı başkadır

    trabzonspor, kayseri erciyesspor karşısında sonuca giderken yine zorlandı. yabancıları eksikti, yeni geldi. ersun yanal ekibi bir arada bulunamamıştı, şimdi toparlandı.

    bu, fenerbahçe deplasmanına nasıl yansır? erciyes karşısındaki trabzonspor ile saracoğlu’na çıkacak takım arasında ne gibi farklar olur?
    - trabzonspor’un erciyes karşısındaki futbolu fenerbahçe maçı için asla ölçü olmaz. fenerbahçe- trabzonspor maçlarının ayrı bir hesabı-kitabı var. çok özel nedenleri var. ben trabzonspor’un fenerbahçe karşısında çok daha etkili olabileceğini düşünüyorum. olmazsa, zaten kadıköy’den çıkamaz.

    yanal geçen yıl şampiyon yaptığı takıma bu kez rakip olacak.
    - ersun yanal profesyonel bir hoca... bir başka sene, bir başka yerde olması kadar doğal bir şey yok. kaldı ki, ayrılık sürecinde çoğu zaman hak etmediği hakaretlere uğramış olsa bile fenerbahçe camiasına karşı en ufak bir saygısızlığı olmadı. milliyet yılın sporcusu anketinde yılın hocası seçildi, fenerbahçe’ye teşekkür etti. unutulmasın, bu hafta kadıköy’e fenerbahçe’ye tarihinin en parlak şampiyonluğunu yaşatan hoca geliyor. alkışlanacağını düşünüyorum. yakışan budur...

    bu kadrolarla devrim olmaz

    hakem hataları dün de vardı, bugün de var. yarın da olacak. ama bazen “kör göze parmak” gibi olanlar insanları isyan ettiriyor.

    mhk değişti de ne değişti?
    - bilal, aç milliyet arşivini... zekeriye alp gidip, yusuf namoğlu gelirken “başkanlar değişir ama hakem dünyasında hiçbir şey değişmez” demiştim. yarın namoğlu gider, başkası gelir gene bir şey değişmez. yasanın değişmesi lazım. ben olsam, eğitim dairesi dışında mhk’ye tek hakem almam. gelenlere, gidenlere bak... hep aynı isimler, hep aynı komiteler... hizip-kulis, ayrımcılık, ne ararsan var. düşün süleyman abay, beş ölümcül hata yapıyor, hepsi kasımpaşa aleyhine... bari bir iki tane de rakip takıma yanlış yap da hiç olmazsa “iki tarafı da yaktı” desinler. düşün bu ülkede hakem kararıyla maç bitiyor. bu ülkenin en iyi iki hakeminden biri olan fırat aydınus , iki metre önündeki faule ikinci sarı kartını çıkaramıyor. bu kadrolarla türk hakemliğinde asla devrim olmaz. kimse bizi de, kendini de kandırmasın.

    --- alıntı ---

    http://www.webaslan.com/...mba-sozSXHBQ74883SXQ
  • 24
    --- alıntı ---

    beşiktaş, böyle bir ortamda galatasaray karşısında ne yapabilir?

    beşiktaş zaten derbi kazanamayan bir takım... söyledik ya, final oynayamıyor, o yükü kaldıramıyor. pazar günü alabileceği bir galibiyet koca bir sezonun tesellisi olabilir. ama açıkçası moralsiz, dağınık, çökmüş beşiktaş’ın galatasaray karşısında kazanabileceğini düşünmüyorum.

    gençlerbirliği kalecisi ferhat şike yapsa, belki de böyle gol yerdi. stancu şike yapsa belki de topa böyle vururdu. ama futbolun içinde bunlar var, hatta bunlardan beteri var.

    galatasaray önde koşuyor, rakipleri arkadan kovalıyor. nefesinin yetip yetmeyeceğini 34. haftanın sonunda göreceğiz. fakat gençlerbirliği karşısında değişik bir durum yaşandı. kalecinin yediği gol, stancu’nun atamadığı pozisyon v.s...

    böyle bir pozisyonda, şikenin bu kadar tartışıldığı bir ortamda herhangi bir futbolcu şike yapmaya cesaret edebilir mi?

    dünyada şereflerin, haysiyetlerin yerlerde süründüğü, ayaklar altına alındığı, insanların yargısız infaza uğradığı, haysiyet cellatlarının kol gezdiği bir futbol dünyası herhalde bizden başka hiçbir ülkede yoktur. tamam, gençlerbirliği kalecisi ferhat şike yapsa, belki de böyle gol yerdi. stancu şike yapsa belki de topa böyle vururdu. ama futbolun içinde bunlar var, hatta bunlardan beteri var. aynı maçta umut da boş kaleye vuramadı, peki umut da şike mi yaptı? öyle bir futbol anlayışımız var ki, herkes, hepimiz satılmış durumdayız. insanları satın almanın, şerefleriyle oynamanın ciddi bir bedeli olmalı... oysa o şerefler, o haysiyetler bizim ülkede ciklet gibi çiğneniyor. nerede rtük, nerede şiddet yasası? hepsi yalan... çok hatalı bir gol yiyen kaleci var, mutlak golü yapamayan oyuncu var ama şike yok. bu ülkede sivas kalecisi korcan kötü gol yedi diye 7 ay hapis yattı. korcan’dan sonra en az 5-10 kaleci (isimlerini sayarım) korcan’dan daha beter gol yediler. şike mi yaptılar? asla... geçen gün internette gördüm, fransa’da ikinci lig maçında kaleci, arkadaşının geri pasından gol yiyor. futbolda bunlar oluyor. kimse de çıkıp bizdeki gibi “maçı sattın” demiyor. rtük’e inanamıyorum, sanki gözleri kapalı, kulakları tıkalı...

    hamza hamzaoğlu disiplin gerekçesiyle emre çolak’ı kadroya almadı. takım puan kaybetse eleştiriler olur muydu?

    hamza hoca çok iyi yaptı. emre çolak o maçta ne oynadı da hocasına afra-tafra yapıyor. ayrıca emre çolak gibi galatasaray’da çok sayıda oyuncu var. olası bir puan kaybını emre’ye bağlamak, öküzün altında buzağı aramak gibi bir şey olurdu.

    cumartesi günü seçim var. sizce en azından ligin son düdüğü çalana kadar abdurrahim albayrak ve ali dürüst göreve devam etmeli mi?

    ali dürüst de, abdurrahim albayrak da, zaten lig bitene kadar takımın başında olacaklarını açıkladılar. ama şimdiden buraya yazıyorum; galatasaray, florya’nın düzeni adına abdurrahim albayrak’ı çok arar ve eksikliğini çok hisseder. yaşarsak görürüz. tarih mayıs 2015... bu notu bu yazıya düşüyorum.

    --- alıntı ---

    http://www.webaslan.com/...-yapti-SXHBQ77602SXQ
App Store'dan indirin Google Play'den alın