resim
Roberto Mancini
Görev:Teknik Direktör
Takım:Suudi Arabistan
Yaş:59
Uyruk:İtalya
  • 1676
    iyiden iyiye ısınmaya başladığım hocamız. açıkçası adı ilk telafuz edildiği günlerde gelmesine sıcak bakmıyordum. ancak kendisi geldiği ilk günden beri buraya yatmaya, tatil yapmaya gelmediğini tüm hal ve hareketleriyle kanıtladı. ciddi bir kariyeri olmasına rağmen stsl gibi sıradan bir ligde başarıyı bu kadar istiyor olması benim kendisini sevmemin başlıca nedenlerinden birisidir. uzun vadede çok daha başarılı olacağını düşünüyorum. kendisi gerçek anlamda bir taktisyendir. bizi üst seviyeye taşıyacaktır. sadece biraz daha güven gerekiyor. sezon sonunda da umuyorum galatasaray'a 4. yıldızı takacak hocamızdır.

    bir de ben normalde de atkı takmayı seven biriydim ancak mancini geldiğinden beri atkı taktığım zamanlar kendimi daha bi karizma hissediyorum lan. * ciddi ciddi gömlek, kumaş pantolon, ceket takılmaya başladım bu aralar sinyor sayesinde. *

    yürüyedur signore!
  • 1677
    kendisi ligin 6. haftasında, fatih hocanın gitmesiyle, çaykur rize maçından sonra takımımızın başına geçti. ligin altıncı haftasından sonrası baz alınırsa, mancini ile bugüne kadar 28 puan toplamışız. aynı süreçte fenerbahçe 32 puan toplamış. yani arada sadece 4 puan fark var. fenerin son dakika gollerinin de bu süreçte geldiğini ve çok şanslı bir dönem geçirdiklerini düşünürsek, mancini yeni geldiği bir ligde epeyce başarılı olmuştur şu andaki performansıyla. sırf bu istatistik bile, elinden geleni yaptığını gösteriyor. kendisine bu süreçte kızabileceğim iki maç var. deplasmandaki fener maçı ve yine deplasmandaki akhisar maçı. bu maçlardan hiç puan çıkaramadık, alabileceğimiz iki beraberlik dahi şu anda inanılmaz işimize yarardı. fenerin son dakika gollerinin devam etmeyeceğini düşünürsek, eğer takımı deplasmanlarda maç almaya yakın bir oyun oynatır hale getirirse, aradaki 7 puanlık fark mart ayının başında minimum seviyeye inecektir ve nisan ayında tt arenada oynayacağımız maça ya kafa kafaya gireceğiz, ya da fenerden 2 -3 puan geride gireceğiz diye düşünüyorum. zaten iş bu noktaya gelirse, hem mancini, hem de futbolcular feneri arenadan puanla göndermezler. biraz sabredersek bu adam güzel şeyler yapacak. çünkü bu adam ligimize gelen diğer yabancı teknik direktörler gibi para arsızı değil. işine verdiği önemi her haliyle belli ediyor. yürüyedur sinyor!
  • 1679
    sırf çalışma azmi için bile olsa saygı duyulması gereken teknik direktör. bir arkadaş koymuştu şu video'yu, enrty'yi bulmak zor geldi direkt videoyu tekrar veriyorum kusuruma bakmasın, şu videoda mancini'ye iyi bakın

    http://www.youtube.com/watch?v=8OwnDN8cIbI

    selçuk golü atmış, maç 6-0 olmuş, dakika 88, 2 dakika sonra maç bitecek lan. herkes gole sevinirken mancini ne yapıyor gördünüz mü? eboue'yi çekmiş taktik veriyor lan. 88de 1-0ı bulan takıma değil, 88de farkı 6 yapan takıma hala taktik veriyor. 1 saniye olsun kopmaz mı lan bir insan bir maçtan? bu adam kopmuyor, pür dikkat izliyor, o beyni hiç durmuyor, sürekli bir şeyler kuruyor. antalya kampında o demir mankenler var ya, sahaya saplanan, futbolcuların antrenmanda kullandığı, onları kendi elleriyle taşıyordu bu adam sahada. bu takımın malzemecisi, malzemeciyi bile siktir et kendi yardımcısı yokmuş gibi demir manken taşıyor lan. bakın başarıyı falan tartışmıyorum burada, adamın emeğini, takımı sahiplenişini tartışıyorum.

    çok net bir şekilde geldiğinden beri sergilediği duruş, takımı sahiplenişi galatasaray'a çok yakışıyor. umarım bunu sportif başarıyla da destekler de, kendisini en azından sözleşmesi bitene kadar takımın başında görürüz. hem belli mi olur lan, belki de sinyor da bizim ferguson'unumuz olur. *
  • 1682
    galatasaray'a geldiğinden beri, 15 ocak 2014 galatasaray tokatspor maçı hariç evinde puan kaybetmemiş olan hocamız.
    bunların içinde 2 şampiyonlar ligi maçı da mevcut ki biri de juventus'a karşı.
    hele ki özellikle içerdeki kopenhag maçının ilk yarısı ile 2 şubat 2014 galatasaray bursaspor maçlarında son yılların en iyi futbolunu oynadı bu takım.

    """futbol""" oynadı.
    hani karakteriyle, taktiğiyle, dizilişiyle falan bildiğin futbol.
    öyle lambur lumbur futbol değil yani.

    dışardaki ve içerdeki juventus maçlarını da ekleyebiliriz.

    futbol teknik direktörü.
    öncelikle kendisi için değil takım için çabalayan, çalışan hocamız.
    takımımıza """futbol""" oynatmaya çalışan hocamız.

    adam geldiğinden beri maç kaybetmemişiz içerde.
    ki kadro kendisinin değilken en futbol futbolu oynatmış; "diziliş kötü", "oynattığı futbol kötü" falan diye eleştiriliyor.
    anlamak olanaksız.
    gerçekten olanaksız.

    bomba transfer'in benim huysuz pazartesi algılarıma rağmen sabırla uyarması ile gelen düzeltme: tokatspor maçı değil o, 3 aralık 2013 galatasaray gaziantep bşb maçı.
  • 1683
    fatih terim'den sonra gelmiş olması kaynaşmamızı uzun bir süre geciktirmiş olsa da kendisinden ve aramızda sıkı bir bağ kurulması ihtimalinden çok ümitliyim. chelsea maçlarını geçersek ve 2013-2014 sezon sonu şampiyonluğa ulaşırsak gözümde grande sinyor olacak. bunları başaramasa bile iyi niyeti, futbolcuları kazanmaya çalışması, başarı için çabalaması ve maç sonu röportajları ile zaten bir çoğumuzun gönlünü kazandı.

    ölen anneden sonra gelen ve öksüz kalan bir çocuğu mutlu etmek adına elinden geleni yapan bir üvey annenin yaşadığı sürece benzetiyorum kendisiyle gecen bu zaman dilimini. seviyoruz seni hoca, zamanla bağrımıza daha da basacağız.
  • 1685
    valla bu adamın garip bir karizması var. türk spor medyasına göre biraz yumuşak gibi görünüyor ama o bildiğimiz saldırılar olan mancini futboldan anlamıyor ukalalıkları kendisine yapılmaya cesaret edilemiyor. biraz çekiniliyor. çünkü bu adamın o garip karizmasına sahip olmasında ince zekası yatıyor bence. bizim spor medyamızın alt edemeyeceği türden ince zekası var. ne yapmak istediğini karşı tarafa pek belli etmiyor, önceden çözülemeyen bir yapısı var. bu yüzden türk spor medyası onun üzerinde ego tatmin edemiyor.

    sportif konuya gelirsek yanlış hatırlıyorsam beni uyarın frank rijkaard'dan bu yana ilk defa 6 gol attık. rijkaard döneminden bu yana ilk defa attıkça atmak istedik, oynadıkça oynamak istedik, saldırdıkça saldırmak istedik. önceden 2-3 gol atıp yatışa geçiyorduk. rakip gol bulursa maçı zor tamamlıyorduk. ilk defa rakibin bizim üzerimize gelmesine izin vermedik. hep saldırdık hep attık. rakip pozisyonlara girdi ama asla oyunun kontrolünü rakibe vermedik.

    yine ilk defa rijkaard döneminden bu yana hızlı top çevirdik, kısa paslaşmalarla gol bulduk, futbolcular hızlı yer değiştirdi ve hücum presin meyvesini 90 dakika boyunca güzel şekilde aldık. orta sahadan savunmaya, savunmadan tekrar orta sahaya şeklinde geçen amaçsız ve saçma sapan paslaşmalar yapmadık. savunmadan hızlı çıktık, orta sahada gereksiz oyalanmadık ve sonuca gittik.

    benim istediğim, özlediğim futbol bu. umarım devamlı olur.

    böyle futbol izlettirdiğin için teşekkürler sinyor.

    (bkz: 2 şubat 2014 galatasaray bursaspor maçı)

    düzeltme: imla
  • 1686
    galatasaray futbol takımının futboldan anlayan, futbolcudan anlayan, iş ahlakı olan *, çalışkan teknik direktörüdür. hani hocalar kritisize edilirken hocayla birlikte hangi oyuncunun performansında yükselme var diye sorulur ve geriye gidenler çoksa hocalar eleştirilir ya, mancinide belki umut bulut bir parça da selçuk inan'ın futbollarında düşüş olmasına rağmen, ceyhun gülselam, emre çolak, wesley sneijder, semih kaya, yekta kurtuluş ve sabri sarıoğlu'nun futbollarında belirgin yükselme olmuştur. umarım yeni gelen gençler de manciniyle birlikte tatminkar katkı sağlayacaklardır.
  • 1690
    roma'nın bir günde inşa edildiğini sanan galatasaraylı taraftarlar tarafından mesnetsizce söylemlerle eleştirilen teknik direktörümüz. 2 şubat 2014 galatasaray bursaspor maçından bağımsız olarak kendisinin henüz daha istediklerini sahaya yansıtamadığını düşünüyorum. bugün kendisi değil herhangi bir x teknik direktör takımımızın başına geçse en az 1 yıl sonra kendisini eleştirmeyi kendimde hak görürüm. ama bazı yazar arkadaşlarımız geldikten yalnızca 5 gün sonra ki akhisar maçında kendisini eleştirmeye başlamışlardı. en basit örnek vermek gerekirse bugün bilmediğiniz bir ülkeye gittiğinizde sadece sizin o ülkeye adaptasyonunuz 6 ay alırken. bu adamın hem bu ülkeye , hem bu ülke futboluna, hem 25 kişilik futbolcu kadrosuna alışmasını düşünüyoruz. alışır alışmaz takımın eksiklerini bir anda kapatıp bu oyuncu grubuna kompakt futbol oynatmasını ve seri galibiyetler almasını bekliyoruz. kusura bakmayın ama bu işi dünya üzerinde kısa sürede yapabilecek henüz 46 kromozomlu bir insan yaratılmadı. o yüzden daha zamana ihtiyacı olduğunu ve eğer kalırsa gelecek sene takımımızın asıl potansiyelini sahaya yansıtacağını düşünüyorum.
  • 1691
    evimizde gerçekten çok karakterli bir oyun oynatıyor ve bütün maçlarımızı kazandık diye biliyorum, ancak deplasmanda biraz sıkıntılı o da lig'e daha tam adapte olamayışı biraz daha tanıyınca o sorunumuzda kalmaz, antalyaspor maçı ile o sorunumuz da kalkacağını düşünüyorum. sezon sonuna kadar deplasmanlarda biraz zorlanarak kazanarız fakat evimizde oynadığımız maçlarda rakipler keşke oynamasaydık dedirtecek sonuçlar alırız.

    bir de şu senaryo devamlı kafamın içinde, daha önce de söyledik bu puan farkı kapanacak, şampiyon olacağız o yıldız gelecek. ama mancini ve city'nin efsane şampiyonluğunu o son 10 dakikayı canlı izlemiş ve aklından hala çıkartamamış biri olarak, şampiyonluk son maça kalacak, yenersek şampiyonuz, başkasının ne yaptığı ilgilendirmiyor, fenerbahçe rakibini rahat bir skorla yeniyor biz de ise beraberlik, son dakikalar taraftar gerilmiş durumda, stadda sessizlik, sadece davul sesi geliyor, fenerbahçe'nin maçı bitiyor, kamera ersun yanal'ı gösteriyor, ekranın diğer tarafında galatasaray oyuna eklenen 3 dakikanın 3. dakikasında, orta sahada melo buluşuyor, bir çalım sneijder ile verkaç, bir de drogbay ile, ceza sahasında kalecinin soluna vuruyor, arena yıkılıyor, ersun yanal yıkılıyor, fenerbahçe yıkılıyor 4. yıldız takılıyor, melo'yu tutamıyoruz deliriyor. ve çoğunlukta efsane olan şampiyonluklarımıza bir efsane şampiyonluk daha ekleniyor.
  • 1692
    manchester city'de muthis bir butceyle calisti. kendisinin dusunce yapisini analiz edebilmek icin bu cok buyuk bir avantaj- zira istedigi her oyuncuyu alabilecek kadar genis imkanlara sahip bir kac kulupten biri manchester city. biraz geriye donup dusundugumuzde bir iki noktaya dikkat cekmek gerekiyor.

    defans ve defansa yonelik ortasaha oyunculari icin fizik kaliteye cok onem verdigini gormek mumkun. vieira, lescott, toure, barry, milner, kolarov, yaya toure, boateng, rodwell, savic, nastasic, javi garcia bir cirpida aklima gelenler. bu oyuncular fizik olarak dunyanin en ust seviyesinde. tabi ki bunda epl'nin dunyada fizik olarak kabul edilebilir alt seviyenin en yukarida oldugu lig olmasinin da etkisi buyuk. ancak ayni tabloyu galatasaray ve super lig'e tasidiginizda salih dursun tercihini, ceyhun gulselam israrini, hakan balta'yi ve gokhan zan'dan kullanabildigi olcude yararlanmasini, engin'den hemen vagecmesini, yekta'yi cok da tercih etmemesini ve gitmesine onay vermesini hep bu sablona oturtabiliriz. yeniden manchester city ornegine donmek gerekirse, mancini'nin bu tercihlerinin takima sureklilik ve guvenilirlik yonunde katki sagladigini, ancak hucum anlaminda potansiyele ulasamama gibi problemlere de yol acabildigini hatirlamak gerek. siklikla savunma onu ikilisinden yeterince hucum katki alamamasi/almamayi tercih etmesiyle elestirildi city ve mancini. galatasaray'da ise hem standardlarin epl seviyesinde olmamasi, hem de ligin en iyi oyuncusu melo'ya sahip olmasi gibi avantajlari var. ceyhun'u amiyane tabirle "kazanma"ya calismasinin yarattigi kadro esnekligiyle melo'nun cok yonlulugunden nasil yararlanabilecegini de bursaspor macinda gorduk. kisisel fikrim ceyhun'un iyi bir yedek/rotasyon oyuncusu olabilecegi, ancak ilk 11 icin fazla agir ve kart gormeye musait oldugu yonunde. bu baglamda sunu soylemek mumkun: eger mehmet topal hala galatasaray formasi giyiyor olsaydi mancini'nin en favori oyuncularindan biri olacakti muhtemelen. yine de yarim sezon once neredeyse caglar birinci statusune gecmis bir oyuncunun su an kadronun onemli bir parcasi haline gelmesi de buyuk bir arti. burada sablon disi isim emre colak. kupa maclarinda 3-4-1-2'nin savunma onunde cok iyi performanslar sergiledi emre, ancak asla 4lunun onundeki ikilide sans bulacagini dusunmuyorum. yani 7'li bir savunma-orta saha hattinda emre'ye yer acan mancini bu riske 4-2-3-1'in 6li blogunda girmeyecektir. terim'in emre'ye gecmiste yer yer 4-4-2 merkezinde yer verdigini dusunursek bu onemli bir degisim. ek olarak umut gundogan'in da fiziksel olarak cok yeterli olmayisi daha cok alternatif kadronun dizilisi gibi gozuken 3-4-1-2'ye mahkum kalmasina sebep olabilir. alex telles'i ise yeterince bilmiyorum, ancak genel mancini tercihleri tablosuna bakinca hiz ve tempo yonunden hic bir eksigi olmayan bir oyuncu olmasi beklentisindeyim. ek olarak sunu soylemek gerek- mancini'nin city'deki bek rotasyonunun guzelligine bakar misiniz? solda kolarov ve clichy. birbirine hayli zit, farkli ozellikleri bulunan iki oyuncu. sagda ise zabaleta ve micah/maicon gibi isimler. bu acidan mancini'nin begenmedigi soylenen sabri'yi aslinda galatasaray'in zabaleta'si olarak kullandigini gormek zor degil. telles'in de hakan'la benzer bir rotasyon olusturacagini dusunuyorum acikcasi.

    yine fizik sablonundan devam edersek... boylu ve hava toplarina hakim bir savunmaci isteginde son derece hakli mancini. galatasaray duran top savunmasini beceremiyor cunku. dogru pozisyon aliyor, dogru yerlesiyor ve eslesiyor ancak is o son hamleye gelince oyuncular yetersiz kaliyor. hatta yillardir galatasaray'in servet disinda hava toplarinda "kodu mu oturtan" bir stoperi oldugunu ben hatirlamiyorum. evet, fiziksel kalitesi ust duzey olan dany'den vazgecti- ancak bir stoper icin gerekli olan fiziksel ozellikler bir bek icin gerekli olanlardan farkli tabi. dany kisa boylu bir oyuncu, ve duran top savunmasi yetersizliginin onemli sebeplerinden. hiz, guc ve cabukluk gibi ozellikleri de onu aslinda bir bek icin daha uygun hale getiriyor. mancini de dany'den bu bek oyuncusunu cikarmaya calisti, ancak dany 20 dakika gecmeden o kadar amatorce atildi ki bu proje cabucak rafa kalkti. ayni sablona semih'in uymadigini soylemek gerekiyor- zira semih ne cok guclu, ne de uzun boylu ve yapili. ancak mancini'nin semih'i yalnizca kontenjandan dolayi degil, spesifik olarak begendigi icin oynattigini biliyoruz. bu acidan semih'te son 1-2 macta iyice gordugum degisimi simdilik temkinli davranarak cebe koymak lazim.

    isin hucum yonune gelince. mancini'nin manchester city'de en cok elestirildigi yonlreden biri takimin hucumda yeterince keskin olmamasi, ve skorun bazi oyuncularin performansina cok bagli oldugu yonundeydi. mancini kadrosunu buna gore kurmustu- silva, nasri, aguero, tevez gibi oyuncular her an birseyler yaratabilecek turden oyun profiline sahipler. hepsi iki yone calim atabilen, oyun gorusu, top kontrolu ve pas yetenegi ust duzey oyuncular. yani cok spesifik hucum sablonlari yaratilmasa dahi rakip sahaya savunma acisindan guvenilir bir sekilde yerlesildiginde bu oyuncularin isi bitirecegine guvenmek mumkun. ancak nasri'nin sallanmasi, tevez'in problemleri derken takimin hucum guvenilirliginin dip yapmasi city'e cok zarar verdi.

    benzer acidan galatasaray drogba ve sneijder gibi super lig'in cok ustunde bir ikiliye, ve burak yilmaz gibi bir gol kralina sahip. bu oyuncularin hicbiri komple hucumcu olmadigini belirtmek gerek. burak'in teknik, sneijder'in fiziksel, drogba'nin da yasinin getirdigi eksiklikleri gozardi edilemez. galatasaray'in avantaji ise bu uc oyuncunun birbirlerinin eksikliklerini tamamlayan tipte olmalari. uclunun tam kapanmasinin onundeki tek engel burak yilmaz'in oyuna bakis acisi. zira drogba ve sneijder'in eksigi tempo ve baski. burak yilmaz oyuna kustugunde, veya daha genel bir tabirle oyun psikolojisi bozuldugunda baskidan ve tempodan vazgeciyor. bu cok hizli bicimde geri tepiyor, zira 3 hucumcusunun sifir baskiyla oynadigi bir takimin savunma problemi yasamamasi mumkun degil. umut bulut'un bu kadar cok sans bulmasinin ve neredeyse her mac oyuna girmesinin en onemli sebeplerinden biri bu. yine de ben yaz doneminde mancini'nin komple bir hucum oyuncusu isteyecegini dusunuyorum. hajrovic'i sneijder'in yedegi olarak dusunuyor bence. ayagi duzgun, fizik olarak pek bir ozelligi olmayan bir oyuncu. dun galatasaray muthis oynayinca oyuna korkak girdi, ancak bir iki al-verden sonra guven alip yetenegini gostermeye basladi. sol ayagiyla attigi bir ters top ilerisi icin bana umut verdi.

    neyse, cok uzun oldu. ama koskoca bir kafa karisikligiyla gecen bir sene sonra, bazi seylerin hem bizlerin hem oyuncularin kafasinda oturuyor olmasi guzel.

    galatasaray sezon ortasinda ani ve futbol disi sebeplerle teknik direktor degisikligine giderek sampiyonlugu bir nevi ikinci plana atmisti ister istemez. cok cok riskli bir hamleydi, hala da oyle. ancak sansin da yardimiyla 6 macin 3 tanesinde cok cok kotu oynayan galatasaray sampiyonlar ligi'nde beklentileri karsiladi bile. kupada ust seviyeye gecildi. ligde de onumuzdeki 1-2 haftada fenerbahce biraz daha sallanirsa hersey rayina oturacak gibi. galatasaray bu sene sampiyon olmayabilir, ancak kupayi almasi, ligde fenerbahce'yi ve sampiyonlar liginde chelsea'yi sonuna kadar zorlamasi, seneye sampiyonlar ligi'ne yine direk katilma hakkini kazanmasi ve bunlari yaparken onumuzdeki seneye basi sonu belli bir kadroyla girebilmesi durumunda terim'in kovulmasi depremini minimum hasarla atlatmis olur. bunun uzerine gelecek hersey ise isin kaymagi olur. hele fenerbahce'nin tokezlemesiyle gelecek bir sampiyonluk tam anlamiyla 4 ayak uzerine dusmek olacaktir.
  • 1694
    artık yavaştan akıl oyunlarına başlaması gereken hoca, ağzından çıkacak tek bir söz bile fenerbahçe üzerinde etkili olur, gerekirse fantastik demeçler verip takımın üzerindeki baskıyı azaltmalı. türk antrenörler eğitimsiz sözü bence bunun bir parçasıydı, neden durup dururken meslekdaşlarına çatsın ki? bunu sırf kendini tatmin etmek için yapacak bir tip de değil, dediğim gibi yavaştan artık başlamalı akıl oyunlarına. ersun yanal boş konuşuyor kendi söylediklerini kendisi inanmıyor ama mancini öyle değil, ağırlığı var medya üzerinde biraz da gizemli bir tip olduğundan dolayı söyleyeceği her söz manşet olur.
  • 1695
    uğur meleke gibi neredeyse kayıtsız biçimde aklına güvenebileceğimiz bir futbol fikir insanı bile galatasaray ve roberto mancini hakkında “5’li defans” gibi kavramlarla konuşmaya başlayınca yazmak şart oldu.

    önce şu soruyu soralım. mancini nasıl bir miras devraldı galatasaray’da? uzatmadan da yanıtları sıralayalım peş peşe:

    1. yaşlı bir takım devraldı.

    2. devraldığı takımın fizik kalitesi oldukça kötüydü.

    3. takımın kadro mimarlığı 6-0-4 kuralına göre yanlış kurgulanmıştı.

    4. ağır ve köşeli taşlardan oluşan bir futbol ve kadro anlayışı vardı.

    bu yanıtlardan ilk üçünü açıklanmaya gerek yok. ne demek istenildiği net biçimde ortada. dördüncü maddeden kasıt ise şu:

    2011-2012 sezonunda en ileride johan elmander, en geride ise tomas ujfalusi’nin kollarını açarak oluşturdukları parantez içinde oynuyordu galatasaray. bunun anlamı tomas takımın boyunu belirliyor, elmander ise pres ritmini temsil ediyordu. bu iki parantezin tam ortasında ise felipe melo vardı. hem juventus kampında hazır geldiği, hem de dar alanda daha kolay sergileyebildiği hamleli müdahaleleriyle takımın makine dairesiydi melo, enerjinin üretildiği. dolayısıyla en geride fernando muslera’dan başlayan çizgi tomas, melo ve dönemin en iyi çift yönlü orta sahası selçuk inan üzerinden elmander’e dek uzanıyordu. takımın gerisini ise semihler, ebouéler, hakanlar, enginler, emreler, baroslar, necatiler tamamlıyordu.

    2012-2013 sezonunda iki radikal değişiklik baş gösterdi. ilki sakatlıklarla ilintili: sezona sakat başlayan elmander’in verimi inanılmaz düştü, tomas ise sezon başında sakatlandı. böylece parantez yok oldu bir anlamda. ikincisi gelişme ise burak yılmaz, umut bulut ve hamit altıntop transferiyle galatasaray’ın oynadığı futbolun yön değiştirmesiydi. artık rakibi önde basan değil, geriye daha çok yaslanmış ve yaklaşık 60 metrelik bir mesafede futbol oynamaya çalışan bir galatasaray vardı. bu yeni futbolda takımın merkezinin ileriye taşınmasını hamit altıntop üstlenmişti. kısmen de nordin amrabat.

    eski harita

    fazla uzatmayalım. bu futbol anlayışı, neredeyse ilk 11’in hepsinin baştan bilindiği ve bütün futbolcuların sahada ne yapacağının önceden belli olduğu bir futbol zihniyeti üretti. “ağır ve köşeli taşlar”dan kasıt bu.

    örnek vermek gerekirse bu futbol haritasında, hamit altıntop topu yavaş da olsa ileri taşırdı, ha keza amrabat.

    bir itfaiyeci gibi melo’dan sadece defansif görevler istenirdi; rakibi karşılamak ve bozmak gibi. selçuk’tan beklenti burak yılmaz ve umut bulut’u kaçırmasıydı. didier drogba’dan beklenti fiziğiyle rakip defansı hırpalamak, gol atmak ve takımın ikinci santrforu olan burak yılmaz’ın kullanabileceği koridorlar yaratmaktı.

    bu zihniyete sahip takım sezona daha az hazırlanarak, daha yaşlı ve rotasyon ihtimallerinin oldukça sınırlı olduğu bir şekilde girdi. süper kupa’da fenerbahçe’ye, emirates cup’ta ise porto ve arsenal’e karşı birer devre oynanan futbol takımın yapısal sorunlarını örtünce, malaga ve napoli’yle hazırlık maçlarında verilen sinyaller görülmedi. böylece takım hem lig başında bir anlamda “stop” etti, hem de şampiyonlar ligi’ne alışık olunmayan bir yenilgiyle başladı. roberto mancini devraldığı takım böyle bir galatasaray’dı.

    mancini geldiği ilk günden bu yana ağırlıklı olarak bu ağır ve köşeli taşlardan oluşan futbol anlayışını değiştirmeye çalıştı. taşlarla oynadı. bunun için de neredeyse herkesi her yerde oynatmaya başladı. bu kapsamda albert riera’yı sağ koridorda, burak yılmaz’ı sol önde, sabri sarıoğlu’nu sol arkada, melo’yu stoperde gördük. bunun dışında daha önce neredeyse ilk 11’i unutmuş futbolcuları devreye soktu mancini. böylece emre çolak, yekta kurtuluş, ceyhun gülselam, aydın yılmaz gibi isimleri görür olduk sıkça.

    sonuçta ne oldu? mancini ilk bakışta istikrarsızlık, hatta kaos gibi görünen bol rotasyonlu ve bol formasyonlu (maça 3-5-2’le başlayıp sonra 4-4-2’ye dönüp yeniden 3-5-2’yle tamamlama gibi) bir yapıyla istikrarlı bir yapı ortaya çıkarmaya başladı. burada istikrardan kasıt kendi sahasındaki galibiyet oranını yüzde yüze çıkarmak, en az gol yiyen takım olmak, sıralamada ikinciliğe gelerek lige ağırlığını koymak gibi kısmen istatistikî konular.

    çözümler, arayişlar…

    devre arasında ise mancini ilk geldiği anda hiçbir şey yapamayacağı ilk üç konuya eğildi. öncelikle yaptığı transferlerle takımın yaşını radikal biçimde gençleştirdi. ikincisi takımın fizik kalitesi, kendi alanında dünyanın en iyilerinden birisi kabul edilen ivan carminati’nin reçeteleriyle kısmen yukarı çekildi. ayrıca kadro gençleştirilerek futbolcu grubuna dışarıdan enerji ilave edildi. (burada şundan da bahsetmek gerekiyor. mancini, devre arası kampı sonrasında maç kondisyonları zayıf olan drogba, sabri sarıoğlu ve eboué’nin fiziken daha da güçlenmeleri için gaziantepspor ve elazığspor maçlarında mümkün mertebe sahada tutmaya gayret etti. bundan da şunu anlıyoruz ki mancini’nin kafasında büyük bir fotoğraf var ve bu perspektifi anlık durumlarda bile hiç gözden çıkarmıyor.) üçüncüsü de takımın kadro mimarisi baştan aşağı değiştirilerek 6-0-4 karşısındaki acizlik büyük ölçüde giderildi.

    aslında bunlar elbette detay ve talî meseleler. önemli olan tek şey var, o da mancini’nin nasıl bir futbol oynatmak istediği.

    görüldüğü kadarıyla bugüne kadar kimse bu soruyla fazla ilgilenmedi. çoğunluk mancini’yi “kadro istikrarı”, yanlış biçimde kavramsallaştırılan “sistem değişiklikleri” (bundan kasıt 3-5-2’ler filan, oysa sistem başka bir şeydir; 3-5-2’ler, 4-4-2’ler ise sistem değil formasyondur), “beşli savunma”, maça savunmacı ağırlıklı bir 11’le başlamak gibi gerçekten suflî ve çoğunlukla şark kafasının ürünü olan kurnaz bir bakış açısıyla eleştirmeye gayret ediyor. bu nedenle yukarıdaki “mancini nasıl bir futbol oynatmak istiyor” sorusu çok önemli.

    şimdi bu soruya yanıt aramaya çalışalım.

    öncelikle mancini, topun bulunduğu noktayı merkez alan bir futbol anlayışına sahip. istiyor ki takım saha parselasyonunu, topun o an nerede olduğunu dikkate alarak sürekli olarak değiştirsin. bunun iki açılımı var. ilki, top rakipteyse takımın aslında hepsinin topun arkasına geçmesini istiyor mancini. ikincisi ise, savunma parselasyonun topa baskı yapma esasına göre şekillenmesini hedefliyor. hemen anlaşılacağı gibi burada tek amaç var, o da mümkünse bir an önce topun sahibi olmak, olunamıyorsa da topun arkasında bulunarak takımın savunma kurgusunu zinde ve yüksek tutmak.

    ikinci hedef

    ikincisi mancini takımın bir blok halinde oynamasını amaçlıyor. yani en ilerideki oyuncuyla en gerideki arasında 60 metre değil en fazla 30 metre derinlik bulunsun; böylece görev paylaşımları, statik olarak tek tek futbolculara değil, takımın tamamına ihale edilsin. açmak gerekirse; takımdaki futbolcular görevleri, önceden birilerine ihale edilmiş biçimde değil, o an sahanın içinde bulundukları yerin gerektirdiği biçimde ve birbirleriyle yardımlaşarak yerine getirsinler. yani, hamit örneğindeki gibi, kimse takımı ileriye taşımak görevini tek başına üstlenmesin, ya da melo’daki gibi kimsenin ilk ve tek görevi rakibi karşılamak olmasın. mancini istiyor ki örneğin eboué bir bindirme yapıyorsa, sağ koridorda eboué’nin defansif olarak savunduğu alan boş kalmasın, o an, o alana en yakın futbolcu kaydırma yaparak eboué’nin bölgesini bilinçli biçimde kontrol etsin. böylece takım saha içinde su gibi aksın, sahada birleşik kaplar kanuna aykırı biçimde rakibin değerlendireceği boşluklar meydana gelmesin. özetle amaç, hem hücumda akışkan, hem de savunmada sert bir takım meydana getirmek.

    esasında neredeyse dünyanın bütün teknik direktörleri bu futbolu oynatmak ister. ancak, akışkan ve sert futbol oynamak ciddi bir planlama ve zaman gerektirdiği için bunu çok azı başarır. mancini bu planlamaya sahip birisi ve gerekli zamanın da galatasaray tarafından kendisine verildiğini gördüğü için bu futbola yöneldi. daha da doğrusu bu futbolu oynatmak için türkiye’ye geldi.

    sorun bu değil. sorun, mancini’nin bunu nasıl yapacağı.

    mancini aynı anda hem sert, hem de akışkan olan bu futbola, esasında fazla ilişkili görünmese de birbiriyle çok ilintili iki reçeteyle ulaşmayı hedefliyor. bunlardan ilki şekilsel (formel), ikincisi ise oyun kurgusu analizi.

    mancini’nin formel çözümü; galatasaray’ın ağır ve köşeli taşa benzettiğimiz statik futbol zihniyetini bu taşları yerinden oynatıp birbirleriyle yontmaya ve deyim yerindeyse çakıl taşına dönüştürmeye dayanan dinamik bir modele dayalı. melo’yu olduğu yerden alarak kâh stopere, kâh ofansif ortaya sahaya atmasının nedeni bu. keza aynı şekilde ceyhun’u. (eğer boyları 1.80’in biraz üzerinde olsaydı emre çolak ve yekta kurtuluş’u da bu devr-i daim içinde stoper olarak görecektik. yine aynı biçimde salih dursun ve veysel sarı’yı da yakında bu pozisyonlarda görmemiz sürpriz olmaz.) mancini bu değişikliklerle bir yandan hem futbolcuların temelde ihtiyaç duydukları savunma ve hücum yeteneklerini geliştirmeye çalışıyor, bir yandan da statik görev tanımları yerine dinamizm mesajı veriyor futbolcu grubuna.

    taşlari yerinden oynatmak

    bu konuda galatasaray tarihinde iyi bir örnek var. 1991-1992 sezonunda mustafa denizli topla çok hızlı olan tugay kerimoğlu’nu boyunun kısalığına bakmadan süpürücü stoper olarak kullanmıştı galatasaray’da. tugay da buna olumlu bir tepki vermiş, her ne kadar takımın durumu parlak olmasa da harika bir süpürücülük tecrübesi yaratmıştı. bir sonraki sezonda karl heinz feldkamp, stoper oynadığı için defansif yeteneklerini radikal biçimde geliştiren tugay’ı orta alana çekerek türkiye’de modern çağların çift yönlü oynayan ilk orta saha futbolcusunu yaratmıştı. daha sonraki yıllarda suat kaya ve emre belözoğlu, hatta okan buruk, tugay’ın temsil ettiği bu rol modelliğin kültür dairesi içinde çift yönlü orta saha oyuncusuna evrildiler.

    geliyoruz ikinci reçeteye. daha önce mancini’nin futbolcu grubunu yekpare bir blokmuş gibi oynatmak istemesinden bahsetmiştik. bunu sağlamanın tek yolu var. o da muslera’dan başlayan bir mimari yapı üzerinde atağın sonlanmasıyla (gol, aut, korner, faul, vb.) nihayetlenen bir pas kurgusunu gerçekleştirmek. galatasaray temelde bu kurguya sahip değildi. bunun temel nedeni takımın statik futbol anlayışıydı. diğer bir deyişle stoperlerin önünde oynayan melo’dan daha çok defansif orta saha görevleri isteniyor, ama oyun kurmada önemli rol üstlenmesi beklenmiyordu. bu görev daha çok selçuk üzerindeydi ve selçuk da “dribling” yeteneği fazla gelişmediği için, ne de top sürerek, ne de dikine pasla rakibi eksilten bir şekilde oyunu kuramıyordu galatasaray.

    diğer taraftan wesley sneijder da ikinci bölge başına dek geriye gelerek bunu yapacak bir futbolcu olmadığı için galatasaray sağlıklı bir pas kurgusuna sahip olamadı hiçbir zaman. bu durum da hamit gibi yavaş da olsa topu sürerek takımın merkezini ileriye taşıyan oyuncuların ortaya çıkmasına yol açtı. verimsizlik (eboué, amrabat, bruma) ve yavaşlık (hakan balta ve albert riera) nedeniyle kanatlar da işlemeyince ofansif gücü zayıf bir galatasaray çıktı ortaya.

    birinci büyük problem

    mancini iş başına geldiği ilk günden bu yana en çok bu sorunun çözümü için uğraştı.[1] yaptığı ilk radikal iş de stoperlerin önündeki ikili orta saha bloğunu (selçuk ve melo) bozarak buradan uzaklaştırmak oldu. 4-4-2 ya da 3-5-2, farketmez, mancini orta saha kurgusunun göbeğini 1-2 formasyonuyla oluşturmaya başladı. yani stoperlerin önünde oyun kuran bir orta saha futbolcusu, onun da iki çaprazında ve daha önünde ofansif görev paketi oldukça yüklü iki orta saha oyuncusu daha. daha somut konuşmak gerekirse stoperlerin önünde daha çok ceyhun (basit ve tek pasa dayalı oynadığı için), emre çolak ve yekta kurtuluş’u (bu iki futbolcu da melo ve selçuk’a oranla daha çevikler, topu baskı altındayken rakibi ekarte edecek şekilde ters yönde yumuşatabiliyorlar) tercih etti mancini. topla daha yavaş olan selçuk ve melo’yu ise bu ikisinin önüne ve çaprazına attı.

    burada önemli bir nokta var. o da şu. mancini üç stoperle oyuna başlamışsa stoperlerin arasında oynayan futbolcunun oyun kurmada diğer iki stopere göre daha fazla rol üstlenmesini istiyor. mancini’nin bu pozisyon için melo ve ceyhun tercihlerini bu analiz üzerinden okumakta fayda var. mancini bu üçlü stoper grubunun önünde 1-2 yapısıyla oyunu en geriden itibaren pas kurgusu üzerine inşa eden bir yapıyı tercih etti. eğer mancini 3’lü defans yerine 4-4-2 formasyonuyla saha çıkmışsa, burada da oyun kurmaya daha uygun stoperleri tercih etmeye gayret ediyor hep, hakan balta ve semih kaya gibi.

    bursaspor örneği

    buna örnek olarak son bursaspor maçını verebiliriz. mancini maça 4-4-2 formasyonuyla çıktı. stoperler hakan balta ve semih kaya’ydı. onların önlerinde rakibi ilk karşılayan ve bozan isim olarak ceyhun gülselam vardı. ceyhun’un iki çaprazında ise solda selçuk, sağda ise melo yer aldı. sneijder kısmen sol kanat, kısmen de merkezde serbest oyuncu olarak oynadı. drogba ve burak yılmaz da seyyar forvetler. kanatlar ise eboué ve sabri sarıoğlu’na emanetti.

    şimdi bu formasyonda önce pas sayılarına bakalım. takımda en çok pas yapan oyuncu 82 pasla hakan balta. onu bir eksikle (81) selçuk inan takip ediyor. melo 71, ceyhun 66, semih de 60 pas yapmış. dönüp rakipten en çok top karşılayanlara (savunma kurgusu) bakıyoruz. semih 19 top kesmiş, balta 18, ceyhun 17, melo ve sabri ise 16’şar.[2] selçuk listede bile yok. ama unutmayalım ki selçuk zaten ceyhun’dan sonra en çok koşan oyuncu olarak alan savunmasında önemli bir rol üstlendi.

    galatasaray’ın bu orta saha kurgusu melo’nun iki, ceyhun’un bir asistiyle (ceyhun’un üçüncü bölge girişinde rakibinden topu kaparak sneijder’ın önüne yuvarladığı pozisyon) sonuçlandı. ayrıca bu orta saha kurgusunun diğer oyuncusu selçuk da bir gol attı.

    ancak burada hemen şunu söylemek gerekiyor ki bursaspor maçında stoperlerin önünde ceyhun’un tercih edilmesinin ilk nedeni rakibin en etkili ismi olan bellushi’nin susturulmasıydı. galatasaray’da top rakibe geçtiğinde topa ilk baskıyı en iyi ve en çok yapan isim ceyhun’du o maçta. bir anlamda bursaspor’un ana pas bağlantısı olan bellushi’yi susturarak sercan, kazım, sestak ve fernandao’yu boşa düşürmüş oldu galatasaray. eğer maç analizi böyle bir görevi ortaya çıkarmasa, orada muhtemelen ceyhun yerine ofansif yönü çok daha kuvvetli emre çolak’ı görecektik. yani görüldüğü gibi pas kurgusunun defanstan başlaması yaşamsal öneme sahip.

    asil fotoğrafi görmek

    özetle mancini’ye göre, blok halinde oynamanın en belirgin yolu, en geriden en ileriye dek, belirli, tanımlanmış ve dönüşümlü istasyonlar üzerinden dikişsiz bir pas trafiğini gerçekleştirmek. mancini kanatları işlemeyen bir kurguda bile bu pas mimarisine sahip bir takımın hücumda nefes yollarının açık kalacağını düşünüyor. işte bunun için en önemli pozisyon, juventus’ta andrea pirlo’nun, fc bayern’de philpp lahm’ın oynadıkları stoperlerin önündeki mevki.

    takımın merkez omurgasını bu şekilde yeniden yapılandırmak isteyen mancini’nin nereye koştuğunu, kanatlara yapılan transferleri, özellikle de alex telles takviyesini eklediğimizde daha iyi anlıyoruz. mancini’nin büyük fotoğrafında şu var: merkezi ve kanatları birlikte çalışan, pas yolları sürekli açık, saha yayılımında sadece topun bulunduğu noktayı esas alan, fizik kalitesi çok yüksek, topa sürekli baskı yapan, tek blok halinde oynamayı başaran geniş bir oyuncu grubu. galatasaray ve mancini bu yolun başında bulunuyor.

    daha da kısası şu: futbol, klişelerden uzakta kalmayı gerektiren müthiş dinamik bir oyun. bu oyunu anlamaya çalışırken tüm klişelerden ve statik görüşlerden uzak durmakta fayda var. yerinden kıpırdamayan statik ağır taşlar üzerinden oyunu okumaya çalışmak yerine birbirlerine çarpa çarpa yuvarlaklaşan çakıl taşlarının ötesindeki ufka bakalım.

    “göğe bakalım.”

    *
  • 1696
    sırça köşklerde, rezidanslarda oturup anadolu insanının halinden anlamayan teknik direktörümüzdür. tokat halkı ve taraftarı bir daha drogba, sneijder, selçuk, melo, burak gibi oyuncuları ne zaman görebilir ki götürmüyorsun oraya. hemde karşında başkan ve yönetim olarak sana ricada bulunmuş bir kulüp varken. öncelikle şunu söylemem lazım ki bu oyuncuları bende oynatmam fakat yanımda götürürüm. onları götürmeniz bile kente ayrı bir hava getirir. keşke götürseydin, keşke gönülleri fethetseydin.

    edit: ben de oynasınlar istemiyorum dediğim halde , sakatlık felan diyenler var. herkes aynı düşünmek zorunda değil ama saygıda kusur edilmesin yeter. unutulmamalı ki galatasaray istanbullu taraftarların takımı değildir, türkiyenin takımıdır. *
App Store'dan indirin Google Play'den alın