kendisine yöneltilen birçok eleştiri, haklı olarak yorumlanabilir.
eleştiriler doğrudur-yanlıştır konusua girmeyeceğim çünkü herkes kendi futbol doğrularına göre yorum yaptığından sonuçta tamamı subjektif yorumlar.
bunu olumsuzlama amacıyla da söylemiyorum; birçoğumuz gibi benim de bu sözlükte bulunma amacım farklı görüşleri iyi bir üslupla takip etmek ve mümkünse bir şeyler kapabilmektir. dolayısıyla, özellikle son zamanlarda kendisiyle ilgili yorum yapmak yerine yapılan yorumları takip etmeyi tercih ettim.
kanımca sıkıntı, aslında bunu neredeyse tüm tartışmalar için söyleyebilirim, eleştirilerin ayarsız seviyelerde gelmesiyle başlıyor.
itin götüne sokmaya bayılıyoruz beğenmediklerimizi.
dün örneğin burak yılmaz gol atınca, "not düşülsün boş kaleye attı" gibisinden yazılar bile geldi.
üslubunda sorun olmayan eleştirileri okumayı seviyorum açıkçası.
göremediğimi gören, düşünemediğimi düşünen tonla iyi yazar var çünkü.
ama "mancini hoca değil", ne bileyim "mancini onu böyle yapsın bunu böyle yapsın", "aman taktik verme" falan, bunlar ne zaman yerleşti galatasaray taraftarının diline hiç bilemiyorum ve üzülüyorum.
çünkü x kişisi y ile ilgili bir eleştiri getirdiğinde, eğer bu eleştiride kullandığı üslup saldırgan ve hatta zaman zaman hakarete varan seviyelerdeyse, z esasında o y ile ilgili eleştiriye nizami ve kabul edilebilir; hadi kabul edilebilir olmasın ama en azından bir karşı yorumdur ve değerlidir, o yüzden nizami diyelim sadece, nizami bir eleştiri getirebilecekken, x'in tavrı yüzünden o da saldırgan ve hatta hakaretengiz şekilde sunuyor argümanını ve hem okuyana en ufak bir katkısı olmuyor tartışmanın; hem de yok yere aynı renklere gönül vermiş insanlar birbirlerine düşüyor.
bu söylediklerimden kendimi ayrı tuttuğum sonucu çıkarılmasın; ben de aynı hatalara düşüyorum.
ben mancini'ye inanıyorum. evet hâlâ inanıyorum.
başta da söylediğim gibi, hepimiz kendi yaşantılarımızda edindiğimiz deneyimler, okuduklarımız, öğrendiklerimiz, inandıklarımız ve beklediklerimizle yorumlar yapıyoruz.
gelmeden önce önyargılıydım kendisine ne yalan söyleyeyim. "bielsacılar" tayfasındaydım hatta. 30'unu devirmiş bir galatasaray taraftarı olarak coşkulu, hızlı, ısıran ve mümkünse rakibinin üstüne yığılan futbol, benim galatasaray'ımıza en çok yakıştırdığım futbol çünkü.
bu benim en beğendiğim futbol demek değil elbette.
"en beğendiğim" diye bir futbol olduğunu da söyleyemem.
mesela 2012 avrupa şampiyonası'nda italya'nın oynadığı futbola aşık olmuştum bildiğin.
italyan futbolunu her zaman sevdiğimden belki. belki de çok yetenekli adamların sanki dans ediyormuşcasına sahada döktürmeleriydi mest eden. belki de hepsi.
ama temel olarak, kalıcı başarıların ancak yetenekli oyuncularla donatılmış, dengeli, kullanışlı ve en zayıfının bile ligdeki diğer takımlarda ilk 11e koyduğunda sırıtmayan yetkinlikte oyunculardan kurulu kadrolarla mümkün olabileceğine inananlardanım.
bu yüzden mesela kalli'nin tarzını çok beğenmekle birlikte camiamda sürekli başta olmasını istemem.
yan rollerde olabilir ama en tepede istemem.
dolayısıyla, galatasaray'ın dengeli, iddialı ve gerçekten iyi bir kadroya ihtiyacı olduğuna inanıyorum en çok.
peki böyle bir kadronun başında nasıl birisi olmalı?
sürdürülebilir başarı sevdalısı olduğumdan, yani atıyorum 3 sezon üstüste şampiyon olup, cl'de çeyrek finaller oynayıp peşinden 2 sezon ilk 5'e giremesek benim için hiçbir kıymet-i harbiyesi kalmaz o şampiyonlukların da çeyrek finallerin de. açık söylüyorum 5 sezonun birinde şampiyon olalım, birinde üçüncü, üçünde ikinci olalım, bu arada cl'de 3 sezon çeyrek final, bir sezon yarı final bir sezonda da final oynayalım ben tercih ederim.
en üst düzey platformlarda uzun süre müdahil olmak, uzun vadede rakiplerimizi eze eze geçmemiz anlamına gelecektir. ben buna inanıyorum.
kim olmalı peki böyle bir kadronun başında?
bir kere kaosuyla değil de sistemiyle ön plana çıkan birisi olmalı.
kaos futboluyla bazı başarılar elde ettik doğru. günü kurtardık kısacası.
ama tarihimizin en büyük başarılarını bir sistemde ısrar ederek elde ettik.
fatih terim yıllarca galatasaray'da oynattığı sistemi kurgulamış, buna uygun futbolcuları arayıp tarayıp bulmuş, bazılarını sıfırdan yetiştirmişti.
peşinden gelen lucescu da keza kariyerinde hep belirli şablonlar oluşturarak takımlarını çalıştırmış bir hocaydı.
gerets-kalli-gheorghe hagi
* için aynı şeyleri "bence" söyleyemeyiz. bu onları kötü hocalar yapmıyor tabi. benim tanımlamalarıma uygun olmadıkları sonucu çıkabilir en fazla ki ad hominem yaparsak "cladi kim ki bunları eleştiriyür" denilebilir. noporplem.
mesela rijkaard'dan bahsetmedim bile. çok iyi niyetli bir adamdı, çok büyük başarılar elde etmiş bir adamdı falan ama yanlış zaman yanlış insanlar falan. haksızlık olur kendisine.
kim olsun peki sadede gelelim?
valla elimizde roberto mancini var.
bi kere bu adam kariyerine bir el bombasıyla; terim-gori ikilisinin gerek psikolojik gerekse mali anlamda bombaladığı fiorentina gibi bir takımla başlamaktan çekinmemiş bir adam.
başka seçeneği yok muydu? mesela seria b'den ortalama bir takım alıp onu serie a'ya yükseltmeye kassa, serie a'da bir-iki sezon takılıp sonra orta seviyede bir takıma kapağı atsa, peşinden de üst seviye takımlardan birinin teklifine pusuya yatsa daha mantıklı olmaz mıydı? olurdu elbet. ama tercih etmedi.
keza kaotikliğin dibine vurmuş galatasaray'ın başına juventus gibi bir deplasmandan hemen önce geçmedi mi bu adam? geçti.
demek ki bu adamın cesur, sorumluluktan korkmayan ve iddialı olduğu sonuçlarına ulaşabiliriz.
peki oynattığı futbol?
işte burada belirgin bir tutarsızlık var.
aynı sezon içinde dahi mesela içerde 3 attığımız eskişehir maçı'na bu takımı çıkaran da kendisiydi; deplasmanda gölge oyunu oynadığımız chelsea maçı'na çıkaran da kendisi.
hatta aynı takım; bursaspor'a 6 atan takımın hocası da kendisiydi; aynı sahada sadece birkaç hafta sonra aynı takımla berabere kalan da kendisi.
aslında bu dönüp dolaşıp benim "derin, yetkin ve yetenekli kadro" kavramına geliyor. bu kadro, sistemle başarılı olmaya müsait değil bu bir gerçek. kaosla yardırmaya müsait ama.
artık eğri oturup doğruları konuşalım; """mevcut durumları ile""" burak yılmaz, didier drogba, umut bulut, eboue, ceyhun, chedjou, dany, aykut falan kadromuza fazla.
genç oyunculara çok bulaşmadım. bütün hayal kırıklığıma rağmen selçuk'a da bulaşmadım.
geleceğe yönelik hamleler yaptık denildi; eyvallah.
ama kadromuzun derinliği, yetkinlik ve yeterliliği de artırılmalı.
donanımlı bir kadro kurulmalı.
hocanın dediklerini alabilen ve yapabilen, çalışkan, kendi istatistiklerinden, kendi reklamlarından önce takım için çabalayacak, maç seçmeyecek, yeniçericilik, yabancılarcılık yapmayacak profesyoneller lazım.
onların olmadığı noktalara da profesyonelliği benimseyebilecek gençler lazım.
mancini çalışkan bir adam. futbolcuyken bile sorumluluklarının ötesinde görevler üstlenen bir karakteri vardı.
mancini neden bilerek başarısız olsun? tazminat için mi? 3 sezonda 13-14 kazanıp kariyerine mucizevi başarılar eklemek varken neden 9'a tav olup kariyerine "türkiye'de rezil oldu, zaten city'den de kovulmuştu" gibi bir soru işareti eklesin?
futbolu bu kadar seven bir adam böyle bir şeyi neden ister?
bana mantıklı gelmiyor dostlarım.
velhasıl, bütün bunları biraraya getirdiğimizde, biliyorum ki bana doğrudan yardıracak veya dolaylı laf sokmalarıyla sataşacak çok olacaktır; mancini'nin dediği gibi -bazılarını çok kızdıran benimse sevdiğim özelliklerinden birisi- anlamalarını beklemiyorum :) şaka elbet. isterim ki belirli çerçeveler dahilinde tartışalım.
bir sezon daha sabretsek ne kaybederiz?
en kötü senaryo 4. yıldız ve cl'ye katılma hakkını kaybederiz.
eleştirenlerimiz de zaten bu senaryonun gerçekleşme olasılığının yüksek olduğuna inanmaları sebebiyle eleştiriyor ve gitmesini istiyorlar.
ben böyle bir olasılık yok diyemem. hiçbirimiz diyemeyiz. ama ben bu olasılığın düşük olduğuna inanıyorum.
kendisinin de dediği gibi, birçok deplasman maçı'nda burak yerine (drogba paşayı saymıyorum; o muaf çünkü zaten (; ) mesela dzeko olsaydı, eminim ki kafa kafayaydık.
veya eboue beyimiz maç ayırmasaydı çok daha iyi bir noktadaydık bence.
geldiğinden beri takımın genel kondisyonunun artmadığını söyleyebilir miyiz? daha çok koşmuyor mu takım? koşuyor.
taktik olarak daha mı kötüyüz geçen yıldan? bence daha iyiyiz. kadıköyde kupa kaldırdığımız sezondan gerideyiz tamam.
bu sezon hem mancini'nin kulübü, ligi, ülkeyi ve ülke insanını tanıması açısından bir tecrübe oldu.
eğer ikinci tamamlar ve kupayı da alabilirsek bence kötü bir sezon olarak değerlendirmemek gerekir.
örneğin seçimlerde mansur yavaş, i.melih'e kaybetti büyükşehir'i. mansur başarısız mıydı? zaten +10 ile başlayan bir rakibe karşı, tüm devlet organlarının koruyup kolladığı bir rakibe karşı hileyle kaybetmiş olmak gerçekten kaybetmek midir?
şunu demek istiyorum; hanginiz bu sezon fenerbahçe maçlarında şike olmadığını gönül rahatlığıyla iddia edebilir?
hanginiz hakemlerin, federasyonun, hükümetin ve medyanın fenerbahçe'yi kollamadığını söyleyebilir?
kolay mı kendi taraftarının bile önyargı ile yaklaştığı, tamamen yeni ve bambaşka bir kültürde, hem hükümet, hem federasyon, hem medya, hem hakemler hatta hem de bazı rakipler tarafından desteklenen rakipkerini geçebilmek?
hatta bazı sözde efsanelerin bile durmadan eleştirdiği bir ortamda başarılı olabilmek?
çevirmen bile sözlerinizi yanlış çevirebilirken kendini tam anlamıyla ifade edebilmek?
"bu adamın hiç mi kabahati yok?" diyeceksiniz; var.
deplasmanda kazanmayı beceremediği için kabahatli.
drogba'ya, burak'a, selçuk'a, eboue'ye, chedjou'ya gereksiz yere katlandığı için kabahatli.
sneijder'ı sola hapsettiği; top taşımakla uzaktan yakından ilgisi olmayan burak'tan sağ açık yaratmaya çalıştığı için kabahatli.
çok sevdiği semih'e "ilk defa beraber oynadığın burdisso ağır adam ve birbirinizin kademesini iyi bilmiyorsunuz; o yüzden adamı ve topu kovalama: her zaman önce alanını koru, vaktin kalırsa da burdisso'nun kademesine bak" demediği için antalya'daki çöküşten dolayı kabahatli.
yine yukarda bazı saydıklarımla paralel olmakla birlikte, çift forvette ısrar ettiği için kabahatli.
amma velakin, bütüne baktığımda benim bu adama olan inancım devam ediyor.
tıpkı fanboy, fındık beyin, çakma dahi falan gibi üstün nitelikli ve über yaratıcı üsluplara rağmen, yönetimin bazı garabet kararlarına rağmen sözlüğe olan inancımın devam ettiği gibi...