17 - 18 sezonunda artık bir mucize olmazsa küme düşmüş takımdır. süper lig açısından son derece olumlu bir gelişme. toplumsal bir bağı, altyapısı olmayan yapay bir kulüptü. kullandığı aşırma kültürel öge ve motifleriyle, yaşadığımız siyasi dönemin parodi bir gayri-meşru çocuğuna benziyordu. neyse biz yine de futbolun içinde kalarak objektif bir değerlendirme yapalım.
aslında hikayeyi geçen sezondan başlatmak lazım. 16-17 sezonunda efsane bir avrupa ligi performansı gösterdikten sonra, takım komple kontağı kapatmıştı. avrupa başarısından sonra çok büyük kredisi olmasına rağmen arka arkaya gelen mağlubiyetler ve kazanamama serisi ile önce mustafa reşit akçay gönderildi, arkasından gelen hamza hamzaoğlu'da herhangi bir şeye çare olamadı ve takım ligi küme düşme hattının biraz üstünde bitirdi.
sezonun ikinci yarısında yaşanan bu dikey düşüş, olması gerekenden çok fazlaydı ve müdahale etmek gerekiyordu. nitekim edildi ama yöntem yanlıştı. gönderilen oyuncuların bir kısmı hatalı. misal pierre webo... her ne kadar 45 yaşına gelmiş olsa da belli bir oyun pratiğini muhafaza etmeni sağlayacak, son 15-20 dk dahi kalitesinden istifade edebileceğin, ağırlığı ve karizması olan bir karakterdi. bu tip bir oyuncudan vazgeçmek bu ölçekte bir kulüp için lükstür. keza bifouma, sezon içi gel - gitleri olsa da süper ligde fark yaratabilen bir oyuncuydu.
ama esas sorun gönderilenlerden çok yeni transferlerde. takım bu kadar derin bir kırılma yaşadıysa; bunu kapatmak için mental olarak güçlü, sert ve istikrarlı karakterler almak zorundasın. mesela samuel holmen gibi. çok kaliteli değildir ama garanti bir oyuncudur, performansını belli bir standartta tutar. sezon içinde sapması yoktur.
osmanlıspor bunu yapmadı ve savrulmaya müsait karakterler almaya devam etti. ben nereye geldim diyen stoper maxö, sokol chikallesi, josue, özer hurmacı falan gibi. zaten dağınık olan yapıya ayak uyduran oyuncular oldular. takımın toplam kalitesi ligde kalmaya yetecek olsa da karakter eksikliği sezon boyu hep hissedildi.
sezona başladıkları bülent uygun; bir önceki sezon gaziantepspor'u küme düşürmüş, artık bağlantıları sayesinde iş bulabilen ve çıkar ilişkileri ayyuka çıkmış bir teknik direktördü. yarattığı ve yaydığı negatif enerji ile tahammülü zor bir karakterdi ve çok çabuk yollar ayrıldı.
yerine getirilen irfan buz, yeni malatyaspor'u süper lige çıkardıktan sonra gönderildiği için kamuoyunda overrate edilen bir isimdi. kabaca şöyle söyleyeyim; ptt liginde antrenör performansı önem olarak 3-4. sırada gelen bir şey. orası apayrı dinamikleri olan çok farklı bir lig. neyse irfan buz sezon başladıktan sonra takımı devraldı ve 17. hafta bittiğinde; kaliteli oyuncuları ve rakiplerin durumundan istifade ederek kazandığı maçlarla, takımı küme düşme hattının biraz üstüne çıkartabilmişti ama hiçbir oyun yaratamamıştı. bu yine de anlaşılabilirdi işte takımı lig başladıktan sonra devralmıştı, bazı şeylere müdahale şansı kısıtlıydı vs
ligin ikinci yarısı artık bunu kaldırmazdı. devre arası yalçın ayhan ve ceyhun gülselam transferleri, takımın derinde daha iyi savunma yapmasını amaçlıyordu nitekim bu açıdan biraz toparlandı. bu da tamamen oyuncu profilleri sayesinde ki başka hiçbir şey artı değer katamadı ve o kadar berbat bir teknik direktörlük performansı gösterdi ki takımı tek başına düşürdü neredeyse. ikinci yarının açık ara en kötü teknik direktörlük performansı. yahu bir tane mi oyuncu parlamaz? bir tanesi mi toparlanmaz? özer hurmacı denen boş beleşin bile her sene 2-3 tane iyi maçı olurdu. bu sene yok. geçen sezon avrupa liginde 2-3 kere haftanın takımına giren numan çürüksu ölü. mehmet batdal gibi ağır sakatlık yaşamış oyuncuyu rehabilite etmeye getirdi heralde. umar aminu neredeyse hiç kıpırdamadı. iki beki vardı pinto ve boşnak sağ bek ikisi de geçen sezonun yarısını bile oynamadı. faydalanamayıp gönderdiğin doukara'nın rakibin antalya'yı kümede tutması falan da var.
bunları da geçiyorum. ben kötü teknik direktör çok gördüm. kötü olmasa da kötü performans gösteren de gördüm de; puan hesabı konusunda böyle stratejik hata yapan teknik direktör görmedim. (bkz:
#2383229) şu entry de belirtmiştim. adam garip bir şekilde iç sahada oynadığı antalya - konya maçlarını berabere bitirmeye oynadı. ben bunu yazdığım hafta çoğu televizyona, radyoya, gazeteye baktım. twitter'ı da gezdim. doğru düzgün sorgulayan kimse olmadı. hadi sorgulanmamasının sebebi taraftarsız, camiasız, reytingi olmayan bir kulüp olması olabilir de bu maçlar oynanırken ''osmanlı yenilmezlik serisi yakaladı'' diye övülüyordu. bu entryi yazma sebebim bu işte. o yüzden böyle garip bir misyon edinerek bir yere not düşmek istedim. rakiplerin kolay periyota girerken, senin aşırı zor bir fikstürün vardı ve işte düşüyorsun. hakikaten antrenörlük meziyetlerinden öte bir zeka noksanlığı barındıran bir şeydi. böyle bir şeyi ilk kez gördüm.
kısacası düşmesi kulüp olarak iyi, kadro olarak skandal. şu kadroyu düşürmek için birden fazla şeyi kötü yapmak gerekiyordu. sokol - özer geçen sezon akhisar'da galibiyet serisi yakalayan adamlar. umar aminu yine geçen sene avrupa liginde fark yaratan bir oyuncuydu, serdar gürler geçen sene gençlerbirliğini tek başına kümede tuttu. yalçın ayhan desen ligin demirbaş stoperi, kaleci karce her ne kadar düşüşte olsa da reaksiyon vermesini sağlasan takımı maçta tutacak biri. biraz 17-18 premier league sezonunda küme düşen stoke city'e benziyor. onlarda kalite eksikliğinden değil; oyun yaratamamak, kötü teknik direktörde aşırı ısrar, düşük mücadele güçlü orta sahalar ve kaliteli oyuncuların form tutamaması sebebiyle düşmüştü. hadi orası çok üst düzey, hatayı daha az kaldırıyor da bizim ligde bunu becermek yılın spor olaylarına girer.