1
gece oynanan 20 ekim 2020 paris saint germain manchester united maçını izledim.
iki takım da inanılmaz bir ön alan baskısı, ön alan daraltması ve pas arası yaparak neredeyse birbirlerine nefes aldırmadı.
her ne kadar maçı manchester united kazanmış olsa da psg daha sistematik icra etti bu baskıyı.
önde baskı derken hayalet presten, yalandan rakibin karşısında durmaktan bahsetmiyorum, bakın psg hücumcuları direkt rakibin ayağına saldırıyor, yani 1 metre önünde durup öyle boş boş gezmiyor, yaklaşıyor defans oyuncusuna, ayağını sokuyor topa, itiyor, tutuyor, yakın temaslı, şarjlı, ısırarak oynuyor.
bu arada diğer oyuncular da pas kanallarındaki oyuncuların hemen ensesinde, pas atılan adamın yüzünü bile kaleye dönmesine izin vermiyorlar, hani o kadar sert ve o kadar sinir bozucu.
dünya futbolunun evrildiği nokta bu artık, rakibi oynatmamak.
gol yememek için karşıdaki takımın kendi sahasından oyun kurarak çıkmasına izin vermemek, uzun top oynamaya zorlamak ve basit top kaybı yapmalarını sağlamak.
defans yapmak çok çok önemli, hücumda golü bir şekilde buluyor takımlar; duran top, kontratak, önde baskı ile rakibi hataya zorlamak vs derken 1 tane de olsa gol atılıyor, nitekim bu maçta atılan 2 gol de organize bir atak sonuçlanması ile gelmedi, penaltı ve kornerden kendi kalesine gol ile skor değişti.
aslında bizim takım da bu oyuna yabancı değil.
(bkz: hiçbir boş alan ve boş adam bırakmamak)
bu cümleyi tam 20 sene önce uefa kupası final maçının başlamasına ramak kala soyunma odasında fatih terim hocamız söylüyor.
https://youtu.be/9QOfjdHnN7A
nereden nereye anasını satayım, şimdilerde önde basan galatasaray yerine önde basılan galatasaray var artık.
tüm maçlarda boğucu pres ve alan daraltmaya maruz kalıp o sıkıcı pas oyununu orta saha ve defansımız arasında oynamak durumunda kalıyoruz.
kanser, kanser, kanser...
iki takım da inanılmaz bir ön alan baskısı, ön alan daraltması ve pas arası yaparak neredeyse birbirlerine nefes aldırmadı.
her ne kadar maçı manchester united kazanmış olsa da psg daha sistematik icra etti bu baskıyı.
önde baskı derken hayalet presten, yalandan rakibin karşısında durmaktan bahsetmiyorum, bakın psg hücumcuları direkt rakibin ayağına saldırıyor, yani 1 metre önünde durup öyle boş boş gezmiyor, yaklaşıyor defans oyuncusuna, ayağını sokuyor topa, itiyor, tutuyor, yakın temaslı, şarjlı, ısırarak oynuyor.
bu arada diğer oyuncular da pas kanallarındaki oyuncuların hemen ensesinde, pas atılan adamın yüzünü bile kaleye dönmesine izin vermiyorlar, hani o kadar sert ve o kadar sinir bozucu.
dünya futbolunun evrildiği nokta bu artık, rakibi oynatmamak.
gol yememek için karşıdaki takımın kendi sahasından oyun kurarak çıkmasına izin vermemek, uzun top oynamaya zorlamak ve basit top kaybı yapmalarını sağlamak.
defans yapmak çok çok önemli, hücumda golü bir şekilde buluyor takımlar; duran top, kontratak, önde baskı ile rakibi hataya zorlamak vs derken 1 tane de olsa gol atılıyor, nitekim bu maçta atılan 2 gol de organize bir atak sonuçlanması ile gelmedi, penaltı ve kornerden kendi kalesine gol ile skor değişti.
aslında bizim takım da bu oyuna yabancı değil.
(bkz: hiçbir boş alan ve boş adam bırakmamak)
bu cümleyi tam 20 sene önce uefa kupası final maçının başlamasına ramak kala soyunma odasında fatih terim hocamız söylüyor.
https://youtu.be/9QOfjdHnN7A
nereden nereye anasını satayım, şimdilerde önde basan galatasaray yerine önde basılan galatasaray var artık.
tüm maçlarda boğucu pres ve alan daraltmaya maruz kalıp o sıkıcı pas oyununu orta saha ve defansımız arasında oynamak durumunda kalıyoruz.
kanser, kanser, kanser...