1000
bu gözlerle izleme şansını bulduğum büyük galatasaray efsanesi. çok dinozor muamelesi görmemek için belirteyim kendisini 40'lı yaşlarının ortasında bir özel maçında çocuk olarak seyrettim. onun için aranızda taş devri dinozoru yok, rahatlayın, bak bronz çağı falan olabilir (evet biliyorum, o çağlarda dinozor yoktu, yazar burada hoşluk yapıyor).
tabii seyrettim derken, öncesi ve sonrasıyla gözlemledim. 50'li yıllarda, babamın , taksim'de, şu anki gezi parkının yerinde olan sahada onu seyrederek galatasaraylı olması dolayısıyla ve ondan dinlediğim kadarıyla kendisine zaten bir hayranlığım vardı. çocuk aklımla , milliyet gazetesindeki spor yazılarını da takip ederdim. onun için , gene çocuk aklımla, o geldiğinde ona uzaktan kitlenmiştim. şimdi yanarım, gidip tanışmadım diye, ama biz o zamanlar yanına gidip '' bir selfie yapalım'' ölçüsüz cesaretine sahip değildik işte. sadece kitlenmiş şekilde uzaktan seyretmiştim.
işine o kadar ciddiyetle bakıyordu ki hazırlık maçında kimse yokken herkesten önce çıkıp şut çalıştığını hatırlıyorum. kim olduğunu bilmeseniz, şutlarından ''kim bu adam, yaşı da var, hala oynuyor mu ? '' mutlaka derdiniz. bir kere baldırlar o yaşına rağmen kalın ve kuvvetliydi. takım elbiseli anlaşılmıyordu ama sahaya çıkıp toplara vurmaya başlayınca anlıyordunuz. omuzla çok kolay devrilecek gibi değildi, yere sağlam basıyordu. ve şutlar.. sağ ayak, sol ayak, çaprazdan, karşıdan, sıfırdan, yerden, havadan, hareket halinde, durarak, gelene vole, gidene ayak iç vs... çoğu kaleyi bulup gol oluyordu. direk içlerini nişanlıyordu vururken.. ayak içleriyle sağlı sollu çektirerek ilerliyor, doğru ayak ve doğru açıyı bulduğunda vuruyordu. bir de kalecinin konumuna zaman zaman çok kısa bakıp öyle vururdu. bilgisayar kontrollü, kameralı, bir şut atma makinesi gibi. bu arada vurduğu toplar çamur tutmuş , ağır ve büyük meşin toplardı.. o toplara şu anki futbolcuların çoğu muhtemelen hükmedemez. belki şu anki futbola göre kendisi ağır kaçabilirdi, ama çok kuvvetli ve çok teknikti. kafa vuruşlarını bilmiyorum, saha dar olduğu için fırsat ve pozisyonn olmamıştı sanki, ama eski santrafor olan rahmetli babamın anlattığına göre boynundan destekle , darbeli olarak vururmuş . en az şutları kadar sert ve zor toplar yollarmış kaleye. ben hakan şükür'ü çok seyrettim, karşılaştırmak istemem çünkü farklı zamanların, değişkenlerin ve şartların futbolcularıydı. sonuç ne olursa olsun, ikisine de haksızlık olur. fakat bir tek şey söyleyebilirim, metin oktay ( kendim bir saf futbolsever olarak) daha heyecan verici bir futbolcu.
şimdi herkes, herhalde saha dışında , çok havalı, karizma, gerim gerim gerinen falan biri sanabilir. tam tersi, hiç alakası yok. şimdi onun karizma ve ününün onbinde birine sahip tipler ortalıkta gerim gerim geriniyorlar. çok mütevaziydi, ütülü elbiselerle, paltosunun ceplerine elini sokmuş, biraz kafa öne doğru eğik hatırlıyorum. herkesin o geçince geriye çekilip ona baktığını , çevresinde hemen bir hayranlık dalgasının kapladığını hatırlıyorum. kendisine gelipte konuşanları gülerek selamlar, utangaçlıkla mütevazilik arası kısa cümlelerle cevap verirdi. her haliyle ''bana çok fazla ilgi, sevgi, ve saygı gösteriyorsun ki, ne yapıyorum , altı üstü bir topa vuruyorum'' der gibiydi. işte sözüm size arkadaşlar, bu yüzden hem şimdi fatih terim'e yapılan ölçüsüz methiyeleri, hem de onun kibiri ve patlamış egosunu (zaman zaman galatasaray geleneklerini ayaklar altına alırcasına) görmek , metin oktay'dan sonra çok ağır geliyor bana.