resim
Metin Oktay
Mevki:Santrfor
Doğum:02.02.1936
Ölüm:13.09.1991 (55)
Uyruk:Türkiye
  • 326
    --- alıntı ---
    kupa maçında bursalı taraftar tarafından atılan taş göztepeli hüseyin'in kaşına geldi. hüseyin, finalde galatasaray maçında oynayamayınca özer bu defa galatasaray karşısında ilk 11'de görev yaptı. adnan süvari, rahmetli metin oktay'ı tutması için özer'i görevlendirdi. özer, 18 yaşında bir gençti. metin oktay, onun kahramanlarından birisiydi. evinin duvarına onun fotoğraflarını asardı. maç akşamı gözüne hiç uyku girmedi. metin oktay gibi bir kralı tutmak hiç te kolay değildi. neyse maç günü geldi çattı. özer, metin oktay'a o maçta adım attırmadı. kral, ne yaptıysa özer'i geçemedi. sonuçta göztepe, kupayı kazandı. nihat maç bitiminde hemen metin oktay'ın yanına koştu ve şunu söyledi: "ne olur metin abi benimle fotoğraf çektirirmisin. sizin hayranınızım". oktay şok oldu ve şunu söyledi: "sen benimle değil, ben seninle fotoğraf çektiriyorum, çünkü maçın kahramanı sizsiniz" dedi
    --- alıntı ---
  • 330
    cemal süreya'dan metin oktay ve diğerleri hakkında;

    ------!------

    ensesiyle bile top alır. baldırıyla, oyluğuyla, hatta bademciğiyle.

    avcı raif ve arslan başer kafaoğlu ile de konuştuk. raif ertem’e göre ülkemizde gelmiş geçmiş en büyük futbolcu ergun (talihsiz). kafaoğlu ise çengel hüseyin (ekonomik) üzerinde duruyor? elbet, bunlar marjinal değerlendirmeler. ayrıca futboldan çok futbolseverlerin kaprislerini ortaya koymakta.

    yine de şöyle düşündüm: metin oktay marjinal planda nerede duruyor? öyle bir uçta ona nasıl bakabiliriz? hemen bir sözcük geliyor aklıma: adsızlık! metin oktay adsızlığın büyük şiirini yaratarak en büyük ad oldu. hiçbir büyük futbolcu bu kadar ekip adamı olamaz. yaratıcı, büyük, kulübünün tarihinde çıkardığı çıkardığı bir beden zekâsını her an ayağının önünde bulan adam. reha’nın kopuşlarını. bülent’in uzak şut güvencesini. gündüz’ün yönetsel serinkanlılığını da bulabilirsiniz onda. ama, daha önemlisi, bir isfendiyar’ın, bir coşkun’un ikincil katkılarını da dışlamadı. böylece galatasaray futbolcusunun portresi ortaya çıkıyor: ekip oyunu, ikincilin zaferi…

    metin oktay en büyük oyuncu olarak ikincildir de.

    sanırım başarısının anahtarı burda. galatasaray gerçekliğinin başlaması onun dönemine rastlıyor.

    gladyatör.

    lefter ise, yalnızlığın büyük serüveninden dönen ulysseus. evde kimseyi bulamadı. attığı golleri bir de istanbul surlarının burçları arasından geçirirdi.

    metin oktay jimnastikçi. lefter sanatçı.

    metin’de destan, lefter’de roman.

    can’da? can ki altın arayıcısıdır da. onda amerika duygusu, çılgın raket, kibir, en yüksek beğeniye ulaşmış, entelektüel dans… istediği zaman oynar; oynamıyorsa tenezzül etmediği için oynamıyordur.

    cemil ise fenerbahçe’de bir metin tasarımıdır. cemil de büyük bir futbolcu. ama tasarım tutmadı. cemil’i hazırlayan öğeler de. bir ziya, bir alpaslan yeni maya olarak var oldular. cemil’de de, ziya’da da, alpaslan’da da fener’in geleneksel kişiselliği hiçbir zaman yitmedi. mehmet ali’den, küçük fikret’ten, selahattin’den lefter’e, ondan can’a geçen büyük bir virtüözlük var ki, şu anda bize şu cümleyi söyletecek: brezilya dünyanın fenerbahçesi’dir… ancak bununla anlatabilirim. fenerbahçe’de her zaman kişisellik önde oldu. galatasaray ise ekip çalışması gerçeğiyle futbolu adamakıllı centilmen bir boks maçı olarak benimsedi: boks dansı… seyirci buna yalnızca dans bölümüyle katılır.

    galatasaray’da futbol gerçeği. fenerbahçe’de ise türkiye gerçeği ağır basar.

    beşiktaş ise özlemler ve öncelemeler takımıdır. şükrü’yü (enişte) düşünüyorum. lefter kadar zariftir. öyle ki filin en zarif yaratıklardan biri olduğunu kanıtladı. ondaki hız kimsede görülmedi. kornerlerden attığı dolaysız gollerde özür dileme, şaka, biraz da baba hakkı’dan kalma bir son an küfrü vardır. bilinenin tersine, hemen her zaman en temiz futbolu beşiktaş oynamıştır. beşiktaş’ta yıldız futbolcuyla ikinci adam birbirine karışmıştır. beşiktaşlı sporcu başka takıma geçse de beşiktaşlılığını yitirmez.

    metin oktay’ın bir özelliği de hiç şımarmamış olması. o rolü yanında oynayan başka futbolculara bıraktı.

    kadri galatasaray’daki bir fenerli olarak yaşadı.

    yeni bir lefter görünümünde işe giren ilyas, galatasaray’da büyüyemedi, yararlı öğe olarak kaldı.

    metin’de bütün bu büyük futbolcuların yanında kendisini daha büyük gösteren bir şey var. nedir bu acaba? teknik mi, beden gücü mü, sezgi mi? bütün bunlar birleşmiş onda. ama aynı özellikleri başka futbolcularda kolayca seçiyoruz. sanırım asıl niteliği topla buluşması. icatçıdır bu konuda. sevecendir. şemsiyesini ne mi yaptı? fenerbahçe’ye attığı çok ünlü bir gol vardır. “uçan manda” olarak anılan özcan’ın beklediği kalenin ağlarını yırttı. ayıp olmasın diye ve rakip takıma bir cemile olarak şemsiyesiyle örttü orayı. şemsiye’nin bugün hâlâ orda olduğu söylenir.

    ------!------

    (bkz: cemal süreya/#439284)
  • 331
    --- alıntı ---
    (gbkz: taçsız ve tek kral
    metin oktay)

    (gbkz: "adın tarihe geçer ama kimliğin nerde hani?"
    bertolt brecht)

    "yumuşacık, yusyuvarlak... hareketli... ele-avuca sığmaz... zıp zıp zıplar, yerinde durmaz. onunla ilk tanıştığım gün, ayakkabısının bağlarını bile kendi bağlayamayan, yürümeyi yeni yeni öğrenmiş minicik bir çocuktum... 'sen de nereden çıktın?' der gibi vurdum ona... o ilk vuruşla birlikte, yolum da değişti, hayatımda. (...) çaresiz, kader bağlamıştı bizi... ondan ayrılamıyordum... benim en iyi arkadaşım olmuştu." metin oktay meşin yuvarlakla bir yaşam boyu süren ilişkisini bu benzersiz satırlarla anlatıyor. galatasaray kimlik ve ruhunun yaratılmasında (gbkz: leblebi mehmet, aslan nihat, berlin panteri turgay şeren, eşfak aykaç, baba gündüz, coşkun özarı )ve adını sayamadığımız nice futbolcunun yanında metin oktay'ın apayrı bir yeri vardır. yarım yüzyıldır süren metin oktay efsanesinin canlı tutulması amacıyla üzerimize düşen görevi yerine getirmeye çalıştık.

    galatasaraylılık ruhu ve metin oktay

    ali kırca'nın dediği gibi,"galatasaraylılık ruhu, yalnızca galatasaray'a ait bir kimlik tanımıydı." spor yazarlığında bir duayen olarak gördüğüm eski fenerbahçeli futbolcu halit deringör de yazılarından birinde galatasaray'ın bu özelliğine değinmişti: "(...) ama galatasaray'da paradan da kuvvetli olan bir şey var. o da galatasaraylılık ruhu."

    1961 yılının yazı benim için tam bir kabusa dönüşmüştü. ligi 36 golle kral olarak bitiren metin, italya'nın palermo takımına transfer olmuştu. inanmak istemiyordum ama gerçekti, metin gidiyordu.

    ayrılık acısı daha o gitmeden çocuk kalbime çökmüş, sanki galatasaray'a küsmüştüm. futbolla bütün bağımı koparacaktım nerdeyse. sonra gerçekten, başımı iki elimin arasına alarak düşündüm, düşündüm. evet metin ilahımdı ama galatasaray'a olan sevgim daha büyüktü ve bu sevgi acımı hafifletecekti. artık metin'i gazetelerdeki haber ve fotoğraflarından izliyor, özlemimi bir nebze olsun dindirmeye çalışıyordum.

    mithatpaşa'nın bir gecelik tribünleri

    belleğim beni yanıltmıyorsa, 1962'nin şubat ayıydı (daha sonra, doğru ayın nisan olduğunu sayın servet oktay ve rıfat pala'nın bana hediye ettikleri "top ve ben" adlı kitaptan öğrendim). bir mucize gerçekleşiyor ve palermo galatasaray'la bir dostluk maçı oynamak için istanbul'a geliyordu. aylarda yanılabilirim ama maçın bir salı gecesi oynandığına eminim. salı sabahı okul yolunda mithat paşa'nın önünden geçerken bayrakları görmüş ve içim içime sığmamıştı. bu maça mutlaka gitmeliydim ve metin'imi seyretmeliydim. ama bir problem vardı. o dönemde gece maçlarına yalnız gitmeme izin yoktu. babam da anadolu'da görevde olduğundan liseli dayımı (boru zeki-1244) razı etmek ve birlikte maça gitmek tek çözüm olarak görünüyordu. o gün ders mi dinledim yoksa saatleri mi saydım, hiç bilmiyorum. okulun bitiş saati 16'da fırladım ve olabildiğince çabuk eve geldim (bu arada "hastane" durağının oldukça kalabalık olduğunu da gözlemiştim). bereket dayım evdeydi ve teklifimi yineletmedi. o da metin'i özlemişti. ama bir sorun daha vardı. sağolsun dayım biraz ağırkanlıydı. maç saat 20'deydi. bütün 'hadilemelerime' karşın evden ancak saat 19'da çıkabildik. kapalı tribünün önüne geldiğimizde tüm kapıların kapalı olduğunu ve hatırı sayılır bir taraftar grubunun, ana demir kapıyı kırmaya çalıştığını endişeyle gördüm. istanbul sanki bir sel olmuş ve metin sevgisiyle 'stadyum'a akmıştı. alt tarafı özel bir karşılaşma, bir dostluk maçıydı. ama işin içine metin oktay faktörü girmişti. bu arada duyduğum endişe, tabi ki kapının kırılacağı değil, kırılamayıp bizim dışarda kalacağımız yönündeydi. doğal olarak kapı kırılamadı ve biz son bir umutla şimdiki yeni açık tarafına gittik. o tarihte zannediyorum yeni açığın inşaatına yeni başlanmıştı ve 'gazhane' tarafındaki tepeden sahanın tümü görünüyordu. karanlıkta hemen bir imece çalışması gerçekleştirildi. inşaatta kullanılan bidonlar belli bir mesafe uzaklığında, kayalarla desteklenerek sabitlendi ve her iki bidon arasına olabildiğince sağlam iki kalas yerleştirilerek, yeni açığın üst gecekondu tribünleri tamamlanmış oldu. her 'mini tribün' yaklaşık 8 kişiyi taşıyordu ve bunların sayısı tahminen 50'lere ulaşıyordu.

    (gbkz: "sayı yap metin, sayı yap")

    takımlar sahaya çıkmıştı ve ortalık "metin, metin" sesleriyle inliyordu. metin galatasaray formasını yeniden giymişti. "sayı yap metin, sayı yap" tezahüratına sallanan kalasların üzerinden biz de katılıyor ve bu arada istenmeyen kazalar da oluyordu. ama ne gam. metin oradaydı ve biz onu bağrımıza basıyorduk. metin, eski metin değildi. goller kaçırıyor ve üzerindeki durgunluğu atamıyordu. devreyi 1-0 yenik kapadık. ikinci devre iş çığrından çıkmış, maç tam bir final maçına dönüşmüştü. tüm takım metin için oynuyor, ona bir galibiyet armağan etmek istiyordu. önce beraberlik, sonra da beşiktaşlı büyük futbolcu baba recep'in (recep adanır) unutulmaz frikik golü geldi. o gece, statdaki tüm seyirci (stat dışındaki bizler de!) ve oyuncular görevimizi yerine getirmiş ve metin'i mahçup etmemiştik.

    (gbkz: "sevginin adı")

    ahmet çakır, galatasaray spor kulübü'nün tarihini anlatan kitabının önsözünde şöyle diyor: "söylemeden edemeyeceğim başka bir nokta daha var. 'bu kitabı niçin yazdın, tek sözcükle yanıtlar mısın?' gibi bir soruyla karşılaşsaydım, hemen şunu söylerdim: 'sevgi'. evet, bu kitap sevginin kitabıdır. hatta kaybetmiş olduğunuz bir sevgiliyi yeniden yaşatmak istemenin kitabıdır. o sevgili de, metin oktay'dır. çakır'ın yüreğinin derinliklerinden fışkırıyor bu satırlar. neden? ali kırca, "bugünlerde durup dururken metin oktay'ı özlemenin bir anlamı olabilir mi? ben özlüyorum. artistik gollerini, vole çakarken havada asılı duran fotoğrafını, kralken taşıdığı asaletini, zaferlerin bozamadığı ferasetini, yenilgilerin yıkamadığı metanetini ve renklerine sadakatini özlüyorum" diyor. neden?

    göztepe'nin unutulmaz "bombacı"sı halil kiraz: "metin oktay'ın gollerini, futbolculuğunu anlatmakla bitiremezsin. bunun yanında da altın gibi kalbi olan insandı. yanına gittiğimizde, yanımızda yüzü kızararak oturan bir abimizdi. (...) o gün baktım, karşımda artistler kadar yakışıklı, dev gibi bir abimiz var. işte dedim, insan futbolcu olacaksa böyle olmalı" diyor. neden? nebil özgentürk'ün hazırladığı 'bir yudum insan' belgeselinde yeni kuşağın sahada izleyemediği 'berlin panteri' kaptan turgay şeren gözleri dolu dolu ve alt dudağı duyduğu büyük üzüntünün etkisiyle titreyerek şu cümleleri sarf ediyor: "bana tekrar tekrar metin oktay'ı hatırlattınız. teşekkür ederim." kaptan'ı böylesine aşırı duygusallığa iten nedir?

    memet fuat'ın kaleminden metin'in askerlikten erken terhis edilmesinden dolayı (!) tutuklanıp toptaşı cezaevi'ne konulmasından sonra kendiliğinden oluşan yürüyüşü öğreniyoruz: "bir haber dolaştı: metin oktay toptaşı cezaevi'ndeymiş. hep birlikte onu görmeye gidecekmişiz. arabalı vapur iskeleye yanaşınca bağrış çığrış çıkıp çarşının içinden ahmediye'ye doğru başladık yürümeye. bayağı bir gösteri yürüyüşü. (...) bu kez pencerelerden sarkıyor insanlar. onların ilgilendiklerini görünce büsbütün şımarıp inletiyoruz ortalığı. 'meetin!...meetin!... toptaşı cezaevi'ne ulaştığımızda sokaklara zor sığıyoruz." bu nasıl bir sevgi?

    (gbkz: "her şeyden önce olgun ve efendi bir insan")

    bence bu sevginin temelini abdi ipekçi, metin'in jübilesinden sonra kaleme aldığı şu satırlarda özlü bir biçimde açıklıyor: "ama metin futbol sahalarından çekildikten sonra ona karşı olan sempatimin temellerini arayınca ne onu, ne de bunu buluyorum karşımda. şimdi metin deyince, yaptığı işi en iyi şekilde, kendi kuşağının en başarılı adamı olarak yapmış olan gene de şöhretin doruklarında şımarmamış, gurur yüzünden zirveden uçuruma yuvarlanmamış bir insan geliyor aklıma...

    metin deyince, en yüksekte olduğu zaman bile çevresine saygıda kusur etmeyen, şöhretini günlük hayatında ucuz bir koz gibi kullanmaya tenezzül etmemiş olgun bir insan geliyor aklıma...

    metin'i her zaman büyük bir futbolcu, büyük bir galatasaraylı olarak tanıyorum ve tanıyacağım. ama metin benim gözümde hepsinden önce olgun ve efendi bir insan değer sahibidir. bunu söyler-ken, futbolu, galatasaray'ı ve metin'i seven herkesin benimle aynı fikirde olduğuna kesin olarak inanıyorum."
    --- alıntı ---
  • 333
    memesini gördügüm efsane!

    http://img137.imageshack.us/f/meok.jpg/

    edit: istatistiklerime bakiyorum da, bu entry benim en fazla offlanan entrym olmus. eh, metin oktay hakkinda bir girdinin bu konuma gelmesi elbette beni de rahatsiz ediyor haliyle. "sen de böyle saygisizca girmeseydin o zaman olm" deyisinizi duyabilir gibiyim.
    durumu izah edeyim.

    bu entry'yi girdigim vakit 2010/2011 sezonu formalarimiz tanitiliyordu. hani 365g24s.com sitesinde sayac'in 0'a varmasini bekleyip, mustafa altioklar'in cektigi filmlari görmek icin bekledigimiz anlar. iste, o gün, o videolari ilk izlerken girildi bu yazi. resime bakarsaniz ortasinda "yükleniyor" yaziyor. video sürekli donuyordu. ve ben muhtemelen bir 2-3 dakika su gördügünüz resime baktim. herhalde 1-1.5 dakika sonra da screenshotu aldim, ve entry'yi girdim. o an icin komikti. buraya o kadar entry girince, su basit seyin de offlanmasi metin oktay hakkindaki hassasiyeti gösteriyor taraftarin elbette, ancak yine de bu kadar abartilmamasi gerektigini düsünüyorum.
  • 334
    parçalının reklam filminin baş aktörü.. yaşım sebebiyle izleyip sesini duyamadığım taçsız kralımız sanki ardanın çocukluğu benmişçesine, bana seslenirmişçesine "bu formayı giymek herkese nasip olmaz ama.." sözünden sonra gözlerden yaşlar getirmiş, benim gibi bir ayıyı bile ağlatmıştır. seni hiç görmemiş olsam da, sesini hiç duymamış olsam da senin varlığını, anlatılan hikayelerini dinleyip sanki kaybettiğim bir abimsin gibi adını her duyduğumda yüzümü kaplayan buruk bir gülümsemenin sebebisin. keşke burda olup bana galatasaraylılığı, adamlığı öğretsen. keşke bir gün bana da senin kadar galatasaraylı olmak nasip olsa.. rahat uyu taçsız kral..
  • 344
    soyle bir sey gekmisti basima zamaninda yazmistim.. ozetle iki yasli amcanin metin oktay hakkinda soyledikleriyle ilgiliydi ve ikisi de galatasarayli degildi.. (bkz: #428630)
    dunku maci* izemeye gittim bir kafeye.. tek basimaydim hemen yanimda yasli bir adam oturdu.. yaslilar konusmayi sever ya boylesine can kurban.. irfan aktar'in 65 yillik arkadasiyim ben diyerek basladi. galatasaray'a uye olmanin zorluklarindan bahsetti once. sonra hararetlendi konusmasi. bundan sonrasini onun agzindan yazicam:
    "lig tv var benim evimde, butun maclari izliyorum. biri ikisi degil butun hakemlere bir dikkat et bizimkilere kart gosterirken nasillar fenerliye kart gosterirken nasillar. depar atarak geliyorlar bizimkilerin ustune. hatirla evlat erol ersoy'u. en cok tekmeyi de biz yiyoruz ayrica, saglik kuruluna laf ediyorlar ama oradaki doktorlar bu kadar mi kotu? hayir. ama tekmelere goz yumuluyor. bu bugunku olay degil hem de..."

    burdan sonrasi metin oktay ile alakali *

    "...bak sana bir olay anlatim evlat. metin oktay bu ulkenin en efendi topcusuydu. bir kere kirmizi kart gordu onun da sebebi malum. butun stad metin diye inledi karttan sonra. bir gun karimin calistigi sigorta sirketine gittim, galatasarayli oldugumu biliyorlar, dediler ki metin oktay yukarida. hemen ciktim yanina. o hafta da bursayla oynamisiz mac 1-1 bitmisti. ya dedim metin bursayi nasil yenemediniz? bak evlat yeminle soyluyorum metin bacaklarini bir acti et gorunmuyor morluktan. haklisiniz metin dedim haklisiniz. yani evlat demem o ki bu ulkede birak galatasaray'i metin oktay'i bile korumadilar. bugun olanlara o yuzden sasirmiyorum ben. ama herseye ragmen galatasaray futbolcusu bunlarin karsisinda efendiligini korumali. korumayan da gonderilmeli. biz metin oktay durusunu benimsemisiz bir kere, bu saatten sonra mi vazgececez efendiligimizden.. kulagina kupe olsun evlat bir amca vardi mac izlerken soylemisti dersen ileride birgun ne mutlu bana.."
  • 346
    az önce tekrar parçalı forma lansmanını seyrederken gözyaşlarımı engelleyemememe sebep olan büyük insan.

    bir forma bir adama bu kadar mı yakı$ır. vefatının üstünden seneler geçmesine rağmen milyonlarca insanın kalbine i$leyebiliyor, yaptıkları, söyledikleri, resimleri...

    and olsun ki benim galatasaraylılığım, senin galatasaraylılığının yolundan şaşmayacak.
  • 347
    bir tek o'nun yerine başkalarını koymaya çalış(tırıl)mamıştık. sonunda bize o'nu da yaptı(rdı)lar.

    şu anda bana format gereği yukarıdaki cümlenin sonuna tanım yapmamı isteyen moderatörler gibiydi...

    "dediğim efsane kralımız"

    sahi, öyle olmadı mı? bir hatırlayın bakalım... galatasaray ruhunu, metin oktay parçalısını, metin oktay pazubandını, metin oktay formasını, metin oktay... hatırladınız mı? bir dönem ne çok bahsi geçmişti. "yaşasın yeni kral!" diyorduk, demiyor muyduk? hep beraber demedik mi? kandırılmadık mı? kaldı ki, ondan önce metin oktay'ın giydiği formaya ihanet edenlere tapıyorduk, kaldı ki, aramızda halen tapmakta olanlar var. yok mu?

    biz çoğu zaman, 2288 ile yutturulmaya çalışılan forma uğruna metin oktay'ın parçalısını bile giymek istemedik...

    "ayyyy mor forma giyelim bize çok yakışıyooooo..."

    metin oktay'ın galatasaray'ı, metin oktay'ın forması, futbol dediğimiz oyunun sadece "oyun" olduğu dönemde, yöneticilerin egolarının olmadığı, futbolcuların para uğruna şerefini haysiyetini satmadığı, taraftarın 3 fazla kombine için dinini kitabını satmadığı dönemde aşk'tı... tutkuydu... bir takım tutmaktan, bir ideolojiye sahip olmaktan, bir duruşu yaşamaktan çok daha fazlasıydı.

    metin oktay bilir, 55 yaşındaki babam bilir bunun ne demek olduğunu. paranın kirli yüzüne dokunmamış futbolcu bilir. şimdilerde ise... neyse be usta. al sana 3 tuğla, 100 gram çimento, iki yudum su... bana bir ev lazım, aklımın erdiği, cebimin alabileceği budur. ama sen dersen ki, bu işler umutsuz olmaz, onun da bizde hesabı yapılmaz.

    galatasaray'ı, adamlığı, futbolculuğu, işçiliği, emekçiliği, namusu, şerefi, haysiyeti ve sevgiyi bütün benliği ile yaşayan büyük galatasaray'lı metin oktay'dır.

    gerisi...
App Store'dan indirin Google Play'den alın