yıllar içinde; maç sırasında/sonrasında duyulan üzüntüyü hata yapan futbolcuya yönelik "partiyi bok eden kişi" tepkisine tahvil ettirdikçe soğumaya başladığım heyecan.
günümüzün sosyal medyalı hayatında, maçın önemine göre günler öncesinden başlıyor asıp kesmeler. bazen yeri geliyor boş staddaki şampiyonlar ligi müziği provasını bile on binler paylaşıyor göndermeli bir not eşliğinde. bu derece yükselen gerilim ve iddia ortamında olumsuz bir sonuç ortaya çıkar çıkmaz üzüntünün yerini doğrudan doğruya öfke hatta nefret alıyor.
eskiden sahadaki maç kadar, hatta bazen ondan daha büyük bir maç tribünde oynanırdı. eve sesi kısık dönmenin bir gurur meselesi olduğu yıllardı. şimdi o maçlardan çok daha büyük bir maç, hatta 7/24 hiç durmayan bir maç sosyal medyada oynanıyor. hatta artık maçların kendisi arada önemsiz bir detay halini almaya başladı çoğu zaman.
bu çocuklar milyon dolarlara da oynasalar eninde sonunda iki bacağı iki kolu olan insanlar. futbol dediğimiz olay da tüm gelişime değişime rağmen eninde sonunda dört köşe arasında bir topla oynanan, topun hangi direk arasından daha çok geçeceği üzerinden oynanan bir "oyun".
bu 7/24 adeta kan davası gibi süren, durup tükenmek bilmeyen mesainin sonunda girilen tripleri karşılamak gibi bir durumu olamaz. ne bu oyunun ne de bu çocukların...
dediğim gibi eskisi kadar sevemiyorum bu heyecanları. biliyorum çünkü bu heyecan ne kadar yüksek olursa etrafımızda, sadece hata bile yapsa ortalığı kan götürecek.
kaybedilen maç sonrası sözlüğün hali durumu neredeyse tüm hayatımıza sirayet edecek, ucu bucağı gözükmeyen bir nefret denizi şeklinde...
"futbol basit bir oyundur, zor olan ise basit futbol oynamaktır" demiş rahmetli üstad
johan cruyff. bu devirde taraftar olmak basit ama zor olan basit taraftar olmak...
çok da basit olmayan taraftar için bu heyecanlar o kadar da naif ve temiz değil artık...