bir "-sson" olarak böyle bir izlanda girisi yazmayı kendime ilke edindim. ne zamandır aklımdaydı, bugüne kısmetmiş. girinin ilk yarım kısmı yüzeysel bir izlanda tanıtımını, ikinci yarım kısmıysa
izlanda futbolunun yükselişini ele alıyor. başlıyorum...
332 bin küsürlük bir popülasyona sahip olan ada ülkesi. 1944 yılında krallık rejiminden cumhuriyet rejimine geçiş yapmışlar. dini yönelim kağıt üstünde protestan olarak kabul görse de izlanda nüfusunun %43'ü
* kendisini herhangi bir dine mensup görmüyor. bu %43'ün %10'u ise kendisini komple ateist olarak tanımlıyor. para birimi izlanda kronası.
yüz ölçümü türkiye'nin ~1/7'si (103 bin km²) kadar olan izlanda yüz ölçümü bakımından dünyanın en büyük 18'inci, avrupa'nın ise en büyük 2'nci
* adası. adanın %63'ü tundra
*. buzullar ve göller %14'lük bir alanı kapsıyor. bitki yetiştirmeye müsait toprak ise kalan %23'lük kısım.
---
vikings 5. sezon spoiler ---
floki reyizin 5. sezonun 2. bölümünde keşfettiği topraklar izlanda'nın ta kendisi:
https://youtu.be/rPNqWB4WJ_s ---
vikings 5. sezon spoiler ---
izlanda aynı zamanda fiyort zengini de bir ülke. destansı manzaralarının bir kısmını bu fiyortlara borçlu. "fiyort ne demek" diye soracak olursanız... denizin vadileri basması sonucunda oluşan ve çoğunlukla iç kesimlere kadar sokulan; ince, uzun, genellikle çok derin ve kenarları çok dik körfez. örneğin; yüzüklerin efendisi: yüzük kardeşliği'nde aragorn - boromir - gimli - legolas dörtlüsüyle hobbitlerin kayık yolculuğu yaptığı nehir esasen bir fiyort. ülkemizde ise yalnızca bir fiyort var; hamsilos koyu/sinop.
mart 2010'da tüm avrupa'nın feriştahını siken bir olay yaşanmıştı, hatırlarsınız. uçuşlar iptal oldu, hava ulaşımı durdu falan. buna elbette ki gayzerleriyle de ünlü olan izlanda'nın fantastik volkanik gücü sebep olmuştu; eyjafjallajökull. okunuşu:
https://youtu.be/hSo_ND41-6g?t=31s :( bitti mi? bitmedi tabii ki. 1 yıl kadar sonra, mayıs 2011'de bu sefer grimsvötn volkanı avrupa kıtasının içine sıçtı. ama öyle böyle bi' sıçış olmadı bu, eyjafjallajökull'u katladı. izlanda'nın böyle de bir büluğ çağı ergeni yanı var yani, sağı solu belli olmuyor.
ordusu olmayan izlanda'nın ekonomisi biyoteknoloji, finans ve yazılım mühendisliği (üretimi) üçgeniyle haşır neşir durumda. enerji ihtiyacının %85'i yenilenebilir enerji kaynakları aracılığıyla karşılanıyor. ülkenin hidroelektrik ve jeotermal gücü izlanda'yı dünyanın en büyük eletrik üreticisi
* yapmış durumda.
ulaşım kış dönemlerinde ciddi manada problem olabiliyor. izlanda'nın "trapped" polisiyesini izleyenler durumun vahametine aşinadır. yaz mevsimindeyse benzeri bir vahimlik pek söz konusu değil. sözlüğümüz yazarı
albertxx youtube'a yüklediği izlanda gezi rehberi video serisinde bu duruma değinmiş:
https://youtu.be/8bV2NoYtm7Y izlanda'nın doğası ve iç dinamikleriyle alakalı güzel de doneler vermiş kendisi, tamamını izlemenizi öneririm.
(bkz:
izlanda futbolu)
bu kısmı habertürk'te okuduğum ve içeriğindeki bilgileri kendimce teyit ettiğim bir makaleyi ufak değişiklerle alıntılayarak dolduruyorum.
---
alıntı ---
izlanda'da soğuk hava ve sert rüzgarlar yüzünden futbol oynamak ekstrem spor sayılabilir. ingiltere'den bavulunu toplayıp knattspyrnufelag reykjavikur takımına gelen 1996 doğumlu henry moyes'un verdiği bir anekdota kulak kabartmak durumun vahametini anlamak için fazlasıyla kâfi:
"saha kuruydu ve görevliye sulamasını önerdim. güldü ve haziran'a kadar zemine su temas ettirilemeyeceğini çünkü donacağını söyledi."
izlanda bu yüzden dünya üzerindeki en kısa sezona sahip. mayıs - eylül arasında futbol oynayabiliyorlar. tundra iklimi sahaları çimlendirmeyi zorlaştırıyor. ülkenin en eski futbol kulübü olan knattspyrnufelag reykjavikur takımı 2000 yılında kazandığı şampiyonluğu çakıl sahada yaptığı antrenmanlarla elde etmişti. sahanın olmaması ve iklim koşulları yüzünden futbolcular kış sezonunda haftada 1 - 2 idman yapabiliyordu. kısacası, türkiye'nin eski yıldızlarının balçık saha anıları izlanda'da 15 sene öncesine kadar tazeydi.
izlanda eğitim direktörü arnar gunnarsson: "20 yıl önce futbol oynadığımda, kışın haftada sadece 1 kez antrenman yapabiliyordum. basketbol ya da hentbol oynayarak kendimi hazır tutuyordum."
gunnarsson buna mecburdu zira o dönem izlanda'da 1985 ve 1992 yapımı iki adet suni çim saha mevcuttu. üstelik kullanılan teknoloji 1988 yılında ingiltere'de yasaklanmıştı. ne oyuncu yetiştirecek ne de futbol oynayacak atmosfer vardı.
jupp derwall, zamanında nasıl
galatasaray'dan çim saha istediyse, izlanda futbol federasyonu (ksi) benzer şekilde ilk iş olarak 7 - 8 ay süren sezon öncesinin verimli olabilmesi için tesis hamlesine girişti.
rüzgarı, karı ve buzu defetmenin yolu sahanın üzerini kapatmaktı. yerel yönetimlerle iş birliğine gidilerek futbol salonları projesi tasarlandı ve ilki 2000 yılında keflavik şehrinde hizmete girdi. reykjaneshöllin ismi verilen ve nizami ölçülere sahip salonun sağladığı kolaylık ve imkanlar iş birliğini daha da güçlendirdi. öyle ki, aradan geçen 15 yılda ülkenin çeşitli yerlerine 7 adet daha kapalı futbol sahası yapıldı.
salonların en önemli özelliğiyse kalitesinden çok işletilme biçimi. belediyelerin yaptığı bu salonlar türkiye'de olduğu gibi kiralama yöntemiyle sırf kulüplerin hizmetine sunulmadı. tüm halka açıldı. öğrenciler, çocuklar, kadınlar, futbola meraklı herkes kulüplerin kullanmadığı dönemlerde salonları kullanabildi. 2001 yılında ilkinin açılmasının ardından şu an nizami ve 50 x 70 metre ölçülerinde değişen 33 adet doğal/suni çim saha var. 13 x 23 metre ve 18 x 33 metre ölçülerinde 150'den fazla mini saha da cabası ve hepsi aynı prensiple hizmet veriyor. izlanda'nın saha yatırımları fifa, uefa ve ksi fonlarıyla kesintisiz olarak devam ediyor.
bütün bunların sonucu olarak 7 - 8 aylık kış sezonunda profesyoneller dahi eskiden haftada bir kez idman yapabiliyorken artık 6 - 10 yaş grubu çocuklar haftada 3 kez, 10 - 14 yaş arası olanlar 4 kez, 14 - 18 yaş arası gençler 5 kez ve yetişkinler de haftada 6 kez çalışabiliyorlar. bu rakamlara, üniversite öncesindeki tüm okullarda zorunlu tutulan haftada 2 saatlik beden eğitimi ve 1 saatlik yüzme dersleri dahil değil.
türkiye'de nüfusun 3/1000'i lisanslı futbolcuyken, izlanda'da bu oran 7/100.
sahalar sadece futbolcu sayısının ve antrenmanların artmasına yol açmakla kalmamış, izlanda'nın oyuncu kalitesini de ışık hızında yükseltmiş. 13 sene eğitim direktörlüğü yapan sigurður eyjólfsson, namıdiğer siggi'nin deyimiyle; eskiden plansız programsız olarak parkedeki idman öncesi asfaltta koşan, kauçuk zeminde fitness yapan ve ardından çakıl ya da deniz kumu zemin üzerinde top oynayan neslin yerinde sürekli suni ya da doğal çim sahada idman yapan bir nesil var.
izlanda futbolcuları sahip oldukları çalışkan, iş ahlakı yüksek ve azimli karakterleriyle, futbol dışında aldıkları eğitim ve lisan bilgileriyle birlikte ingiltere başta olmak üzere avrupa'nın büyük liglerinde tercih edilir oldular.
teknik direktör freyr alexandersson: "şikayet ettiğimiz uzun kış mevsimi boyunca artık oyuncuları daha iyi olmalarına yönelik çalıştırabiliyoruz. hız ya da dayanıklılıkları fark etmeksizin tüm atletik yeteneklerini geliştirebiliyor, kilo vermelerine ve sakatlıktan dönmelerine yardımcı olabiliyoruz. izlanda futbolu için paha biçilemez."
izlanda bu günlere elbette sadece tesisle gelmedi, yanına eğitimi de ekledi. futbolcuların yetişmesini sağlayan antrenmanların kalite standardı çok yüksek. izlanda'da 2002 öncesi teknik direktörlüğün eğitim müfredatı 5 farklı seviyeye sahipken bir düzene bağlı olmaksızın, tekrar tekrar ve rastgele öğretiliyordu. 2003 yılında uefa eğitimleri temel alınarak yepyeni bir modele adım atıldı.
izlanda'da profesyonel bir kulüpte yardımcı hoca olmak veya akademi takımlarını çalıştırmak için en az uefa b lisansı gerekiyor. eğitim süresi 124 saat. aynı organizasyonlarda birinci teknik adam olmanın yoluysa buna ilave olarak 120 saatlik uefa a lisansına sahip olmaktan geçiyor. ülke genelindeki teknik direktörlerin %70'inde b, yaklaşık %30'unda da a lisansı var. avrupa'da bunun eşi benzeri yok. uefa lisanslarına sahip toplam teknik direktör sayısı son rakamlara göre 637.
eğitim ücretleri herkesin katılabileceği seviyede tutulmuş ve zaten nüfusu az olan ülkede potansiyeli olan adayların çemberin dışında kalması ihtimali minimuma indirilmiş. üstelik federasyon, piramidin en tepesindeki iki ligde mücadele eden kulüplere zorunlu teknik direktör eğitim standartları koymuş. kıstaslara uymayanlara ceza veriliyor.
---
alıntı ---
futbolda başarılı olmak bu kadar kolay işte. doğru tesisleşme, doğru eğitim, doğru yönetim ve sporcu kişiliği. bu 4 unsur bir araya gelince başarı kaçınılmaz. ne diyelim, "darısı başımıza" mı diyelim.
kaynaklar:
https://goo.gl/cMA1rX -
https://goo.gl/xAvqnL