resim
Ivan Ergic
Takım:Kariyer Sonu
Mevki:Merkez orta saha
Yaş:43
Boy:1.85
Uyruk:Sırbistan
  • 31
    - hocam ne penaltısı ya, adam kendini resmen atıyoo.

    hakem: ben öyle gördüm!!.

    ergic: kolay inanan kolay aldatılır.

    hakem: !?!?!? noluyo lan..

    hakem: bi daha olursa kartı gösteririm.

    - hocam yükselirken omzuma çullanıyoo!!

    ergic: kendi omuzuna tırman. başka nasıl yükselebilirsin ki!

    - !?!?!? sen faul mü diyon yani..

    - hocam sarı kart niye göstermiyosun, gole giderken düşürdü beni!!

    - ergic: bir kez yürünmüş bir yola düşenlerin sayısı çoktur, hedefe ulaşan az.

    -hakem: duydun..
  • 32
    ben hala neden bursaspor'dan ayrıldığını düşünürken; bursasportv genel müdür yardımcısı burak uçar, gidişinin ardından mükemmel bir yazı yazmış.

    --- alıntı ---

    bilinmesi gereken bir adam geçti bursa’dan, gözlerimizin önündeydi dev gibi…
    “kazım koyuncu” dedi, en sevdiği türk sanatçıyı sorunca…
    kanserden öldüğünü biliyordu ve hayat hikâyesini çok acıklı buluyordu.
    ve “nazım” deyince susuyordu her seferinde…
    ülkenin iç-dış politikaları, siyasi partiler, dünyadaki dini akımlar sohbetlerin genelini oluşturuyordu.
    barış manço’yu merak ediyordu, livaneli’yi…
    biliyordu da…
    bulvarda kırmızı ışıkta durmuş beklerken “deniz’i sever mi türkiye?” deyiverdi…
    idamlardan bahsettik…
    sustuk…
    üniversite yıllarımda yapmadığımız tartışmaları heyecanla sürdürüyorduk bir araya geldiğimizde.
    osmanlı imparatorluğunun kronolojisini de iyi biliyordu atatürk devrimlerini de…

    ***

    kılık kıyafet konusunda kabul edelim ki özensizdi.
    ve kimse bilmezdi; “kermes”lerden giyinirdi…
    “bir çocuğun bursa’da manchester united’ı izlemesinden daha önemli bir şey olamaz” demişti. cebinden yaklaşık 20 bin tl verip okullara bilet dağıttırdı. çocuklar da bilmiyorlardı kim olduğunu. meraklı bir baba uğraşınca, ismine ulaştı ve medyada haber oldu. çok kızmıştı…
    “olsun be yaa…” demiştik, o diyemedi bir türlü.
    daha bilinmeyen pek çok hayır işine imza attı.
    gizlilik esastı…
    bütün dinleri olduğu gibi islam’ı da araştırdı.
    iki ayda, derdini türkçe anlatmaya başladı…
    4 dil biliyordu. türkçe 5. oldu…

    ***

    kuru fasulye en sevdiği yemekti. özel olarak yapardı ramazan usta. künefeyi de çok beğendi… bir de “fasulye” şarkısını.
    galibiyet kutlamalarında ortaya atlardı hemen.

    ***

    ertuğrul sağlam’ı çok sevdi bir de…
    saydı…
    hoca gibi, ağabey gibi, dost gibi…

    ***

    genç futbolcular her otomobil değiştirdiklerinde yanlarına gidip “off süper araba kaç yapıyor?” diyerek dalgasını geçiyordu. kendisi için önemsizdi çünkü…
    evet, kesinlikle çok komikti.
    hemen hemen herkesin taklidini yapabiliyordu…

    ***

    uzak durdu medyadan.
    karaburun’daki konferansa spor emekçileri sendikasının davetlisi olarak giderken çok heyecanlıydı.
    uyardık ama, “burası türkiye siyasete çok girme…” gülümsedi sadece “merak etmeyin” derken…
    “filozof değilim” diyordu. sırt çantasında en az 7-8 kitapla geziyordu. kiralık evi olmasına rağmen tesislerde kalıyordu.
    ya okuyordu, ya uyuyordu…
    ve kafa dengi arkadaş bulunca anlatıyordu;
    “italya’da futbol büyük ve çirkin bir organizasyon… futbolun ruhu kayboluyor. neden hakemler gol sevinçlerinde formayı çıkartmaya sarı kart gösteriyor? forma reklamı görülmüyor diye. para futbolun dengesini bozuyor…”

    ***

    duygusaldı…
    cem karaca’nın “tamirci çırağı”nı dinlerken gözleri dolmuştu…
    çok iyi bir ailesi vardı. menajeri olmadı hiç…
    babası ilgilendi transferleriyle, her şeyi bırakıp bir anda avustralya’ya dönebileceğini söylerdi her seferinde…
    kırmızı kart görmedi hiç…
    hem de hiç kimseden…

    ***

    bursa’yı çok sevdi…
    bursalıları çok sevdi…
    pazartesi bursa’dan ayrıldı, salı günü şampiyonluk kutlamalarında basel’de omuzlara alındı…

    ***

    teşekkürler ivani…
    futbolun için…
    adamlığın için…
    dostluğun için…

    ***

    kazım koyuncu’ydu en sevdiği şarkıcı ;
    “işte gidiyorum” ile bitsin bu yazı…

    işte gidiyorum
    bir şey demeden
    arkamı dönmeden
    şikayet etmeden
    hiçbir şey almadan
    bir şey vermeden
    yol ayrılmış, görmeden gidiyorum

    ne küslük var ne pişmanlık kalbimde
    yürüyorum sanki senin yanında
    sesin uzaklaşır her bir adımda
    ayak izim kalmadan gidiyorum

    gerdiğin tel kalbimde kırılmadı
    gönül kuşu şarkıdan yorulmadı
    bana kimse sen gibi sarılmadı
    işığımız sönmeden gidiyorum…

    --- alıntı ---

    demek ki futbolculuğu gibi insanlığı da kaliteliymiş. ben bir galatasaraylı olarak seni hep beğenerek izlemiştim ivan ergic. bu yazıyı okuduktan sonraysa bir başka sevdim seni. yolun açık olsun..
  • 46
    dünyanın en "iyi" futbolcularından ve insanlarından birisi. futbolun emek ve emekçi yanını yansıtan nevi şahsına münhasır karakterlerin son temsilcilerinden. senin de işçi bayramın kutlu olsun güzel yürekli insan.

    sırf topa daha iyi vurabiliyor diye, diğerlerinden birkaç metre fazla koşabiliyor diye yeşil sahalarda boktan karakterlerin manken-araba-instagram modelliği peşinde koşmaktan başka pek bir meşgalelerinin olmadığı şu yıllarda, sen ve senin gibi karakter her daim özlenecektir. keşke galatasaray'da oynadığını görebilseydik be ivan.

    niye böyle güzel sözlere mazhar olduğunu anlayabilmek için, kendisi hakkında ufak çaplı bir araştırma yapmaya, bunun için de ilk önce bu başlıkta birkaç entry üstte kendisi hakkında yazılmış yazıyı okumaya başlayabilirsiniz.
  • 36
    --- alıntı ---

    oynadığım takımlardaki arkadaşlarım beni hiçbir zaman anlamadı'' diyen ergiç, ''futbol hayatım boyunca hiç kırmızı kart görmedim. bu karakterimin sahaya yansımasıdır. marksist teoriyi kendime uyarladım ve çok para kazanıp kendimi şımartacağıma, kişiliğime çok daha önem gösterdim, kendimi korudum. sadece bununla kalmadım, her işimi kendim yaptım. benim hiç menajerim olmadı mesela. karl marx'a olan hayranlığım babamdan geliyor. bana felsefe okuma alışkanlığını da babam kazandırdı'' dedi.

    --- alıntı ---

    futbol sahalarının görebileceği ender düşünen futbolculardan biri. basel'den bursaspor'a gelip, hiç şampiyonluk kazanmamış bir anadolu takımında şampiyonluk yaşamak onun için kariyerindeki en önemli şeydir diye düşünüyorum.
  • 43
    bilinmesi gereken bir adam geçti bursa’dan, gözlerimizin önündeydi dev gibi…
    “kazım koyuncu” dedi, en sevdiği türk sanatçıyı sorunca…
    kanserden öldüğünü biliyordu ve hayat hikâyesini çok acıklı buluyordu.
    ve “nazım” deyince susuyordu her seferinde…
    ülkenin iç-dış politikaları, siyasi partiler, dünyadaki dini akımlar sohbetlerin genelini oluşturuyordu.
    barış manço’yu merak ediyordu, livaneli’yi…
    biliyordu da…
    bulvarda kırmızı ışıkta durmuş beklerken “deniz’i sever mi türkiye?” deyiverdi…
    idamlardan bahsettik…
    sustuk…
    üniversite yıllarımda yapmadığımız tartışmaları heyecanla sürdürüyorduk bir araya geldiğimizde.
    osmanlı imparatorluğunun kronolojisini de iyi biliyordu atatürk devrimlerini de…

    ***

    kılık kıyafet konusunda kabul edelim ki özensizdi.
    ve kimse bilmezdi; “kermes”lerden giyinirdi…
    “bir çocuğun bursa’da manchester united’ı izlemesinden daha önemli bir şey olamaz” demişti. cebinden yaklaşık 20 bin tl verip okullara bilet dağıttırdı. çocuklar da bilmiyorlardı kim olduğunu. meraklı bir baba uğraşınca, ismine ulaştı ve medyada haber oldu. çok kızmıştı…
    “olsun be yaa…” demiştik, o diyemedi bir türlü.
    daha bilinmeyen pek çok hayır işine imza attı.
    gizlilik esastı…
    bütün dinleri olduğu gibi islam’ı da araştırdı.
    iki ayda, derdini türkçe anlatmaya başladı…
    4 dil biliyordu. türkçe 5. oldu…

    ***

    kuru fasulye en sevdiği yemekti. özel olarak yapardı ramazan usta. künefeyi de çok beğendi… bir de “fasulye” şarkısını.
    galibiyet kutlamalarında ortaya atlardı hemen.

    ***

    ertuğrul sağlam’ı çok sevdi bir de…
    saydı…
    hoca gibi, ağabey gibi, dost gibi…

    ***

    genç futbolcular her otomobil değiştirdiklerinde yanlarına gidip “off süper araba kaç yapıyor?” diyerek dalgasını geçiyordu. kendisi için önemsizdi çünkü…
    evet, kesinlikle çok komikti.
    hemen hemen herkesin taklidini yapabiliyordu…

    ***

    uzak durdu medyadan.
    karaburun’daki konferansa spor emekçileri sendikasının davetlisi olarak giderken çok heyecanlıydı.
    uyardık ama, “burası türkiye siyasete çok girme…” gülümsedi sadece “merak etmeyin” derken…
    “filozof değilim” diyordu. sırt çantasında en az 7-8 kitapla geziyordu. kiralık evi olmasına rağmen tesislerde kalıyordu.
    ya okuyordu, ya uyuyordu…
    ve kafa dengi arkadaş bulunca anlatıyordu;
    “italya’da futbol büyük ve çirkin bir organizasyon… futbolun ruhu kayboluyor. neden hakemler gol sevinçlerinde formayı çıkartmaya sarı kart gösteriyor? forma reklamı görülmüyor diye. para futbolun dengesini bozuyor…”

    ***

    duygusaldı…
    cem karaca’nın “tamirci çırağı”nı dinlerken gözleri dolmuştu…
    çok iyi bir ailesi vardı. menajeri olmadı hiç…
    babası ilgilendi transferleriyle, her şeyi bırakıp bir anda avustralya’ya dönebileceğini söylerdi her seferinde…
    kırmızı kart görmedi hiç…
    hem de hiç kimseden…

    ***

    bursa’yı çok sevdi…
    bursalıları çok sevdi…
    pazartesi bursa’dan ayrıldı, salı günü şampiyonluk kutlamalarında basel’de omuzlara alındı…

    ***

    teşekkürler ivani…
    futbolun için…
    adamlığın için…
    dostluğun için…

    ***

    kazım koyuncu’ydu en sevdiği şarkıcı ;
    “işte gidiyorum” ile bitsin bu yazı…

    işte gidiyorum
    bir şey demeden
    arkamı dönmeden
    şikayet etmeden
    hiçbir şey almadan
    bir şey vermeden
    yol ayrılmış, görmeden gidiyorum

    ne küslük var ne pişmanlık kalbimde
    yürüyorum sanki senin yanında
    sesin uzaklaşır her bir adımda
    ayak izim kalmadan gidiyorum

    gerdiğin tel kalbimde kırılmadı
    gönül kuşu şarkıdan yorulmadı
    bana kimse sen gibi sarılmadı
    işığımız sönmeden gidiyorum…

    bursaspor televizyonu müdür yardımcısı burak uçar'dan alınmış, üzerine tarafımdan sadece güle güle yoldaş ivan diye ilave edilmiştir.
  • 4
    röportajını okuduktan sonra, bursaspor'un nasıl ikna ettiğini merak ettiğim futbolcu. gerçi muhtemelen türk insanı hakkında pek bilgisi yoktu gelirken ama artık az çok oluşmuştur ve pişmanlık belirtileri başlamıştır. malumunuz, insanımızın vatan millet sakarya ve din dışında üst üste 2 cümle kuracağı bir alan bile azken*, doğal olarak futbolcumuzunda "iyi mücadele ettik hede hödö" tarzı cümlelerin dışına çıkamadığı malumken, bu adamın buraya uyum sağlaması epey zor görünüyor.
  • 48
    kendisiyle 5 yıl önce yaz döneminde, beyoğlunda görünürde bir spor kulübü lokali, gerçekte bir menajerlik ofisi olan bursalı okul arkadaşımı ziyarette tanıdım. baya göbek ve sakal yapmış, futbolcudan çok protest müzik sanatçısı yada entel edebiyat dergileri yazarı gibi gözükmüştü gözüme. yarım saat kadar muhabbet etmiştik erik yiyip çay içerken. futbolcuların 30 yaş üstünde çok fazla sahalarda olmaması en fazla rotasyonda olması gerektiğini düşünüyordu. kendisiyle ilgili de yanılmıyorsan bağırsak ile ilgili kalıtsal ciddi bir hastalığının olduğunu söylemişti. anladığım kadarıyla bu futboldan erken kopmasında rol oynadı. tabi mental olarak para kazanıyım da nasıl olursa olsun değil, gezeyim göreyim okuyayım yemişim futbolu kafasında oluşu da.
  • 34
    kendisi sadece kitap okumaz aynı zamanda iyi bir yazar olduğu söylenir. sırbistan'da bazı marksist yayınların düzenli yazarı olduğu rivayet edilir.*

    geçtiğimiz yıl izmir'de düzenlenen karaburun bilim kongresi'ne katılmıştır. ancak bursaspor yönetimiyle sorun yaşamamak için kongredeki panelde kayıt alınmamasını istemiştir. burada oldukça etkileyici bir söyleşi yaptığı söylenir. *

    panelini izleyen bir arkadaşın hakkındaki sözleri: "adam frankfurt okulundan bahsetti lan, futbolcu gibi değil."
App Store'dan indirin Google Play'den alın