resim
Igor Tudor
Görev:Teknik Direktör
Takım:-
Yaş:46
Uyruk:Hırvatistan
  • 5805
    tudor'u seven kimsenin başlığını hortlatmazken, onu sevmeyip "içimizdeki irlandalılar" diyerek hedef gösteren yazarları görmemizi sağlıyor. geçmişi bi salın artık ya gerçekten insanların sinirlerini yıpratıyorsunuz, galatasaray taraftarı buradaki herkes kötü niyetli birini görürseniz moderasyona ihbar edersiniz zaten. çıksın yapsın işini başarılı olur ya da olmaz yolu açık olsun da bize ne ? bu entrynin sebebi de kendisinin eleştirilmesi değil, kendisi üzerinden sürekli "x'ler, y'ler, z'ler" denmesi. sensin x, sensin y!
  • 5808
    ben savunuyormuş gibi olayım. kendisinin de söylediği gibi biz tudor'la hep üçlü oynadık. en başından beri. ancak fernando'yu üçlünün merkezine yerleştirdik. bu durum herta berlin ile yaptığımız hazırlık maçından beri böyle. * o maçta da selçuk'u üçlünün merkezinde fernando'ya verdiği görevde denemişti.

    temel amacı ileride ki adam sayısını arttırmak ve topu güzel oyuna sokmaktı. fernando gibi akıllı bir oyuncu kullandığı için de stoperden ortasahaya geçişleri rahat yapacağını düşündü. uzun bir süre bunu yaptı. taki rakipler fernando'ya baskı yapmaya başlayıncaya kadar. zaten takımın problemleri var. bu durum da çok doğal bir şey. her takımın problemleri olur, özellikle sezonun başında bunları düzeltirler. bir de üzerine oyunun kurulumuna dair rakiplerin yarattığı bir sıkıntı eklenince çözümler aramaya başladı tudor.

    bunlardan biri üçlüyü 3 stoper ile oynamaktı. fernando'yu baskıdan çıkartıp yanında daha fazla adam olmasını sağlamaya çalıştı. böylece pas istasyonunu sayısını arttırayım dedi. (klişe de yazmış oldum, on numara oldu.) bunun sonucunda 2 tane sıkıntı yaşadık. bir, ön alandaki adam sayımız azaldı. eskiden arkada 2,5 kişiyle oynuyorken şimdi 3,5-4 kişiyle oynamaya başladık. bir de savunmada parselasyon problem oldu. fernando savunmayı 5'lemek yerine kendini orta sahaya atabiliyordu ancak stoperler bunu yapacak bilgiye ve iç güdüye sahip değillerdi.

    diğer başka bir denemesi ise pasör ortasahaçıların sayısını arttırmak. takımın neredeyse 2 tane siprinteri var. bunlardan biri rodriguez, diğeri ndiaye. aslında tolga da bolca sprint atıyordu ancak biz öncelikli olarak topu onunla kullanmıyorduk. bu noktada bizim speedy'i kesip yerine selçuk gibi bir orta saha oyuncusu yerleştirmeye çalıştı. pas sayısını arttırmak, topun kaybını azaltmaktı amacı. topu kaybetmek bizim için çok bir sorun değildi. biz bu sezonun başında geçen seneden çok daha fazla top kaybı yapmamıza karşın bir o kadar daha fazla topu geri kazanıyorduk. aslında top kaybı neredeyse bizim için iyi oluyordu. çünkü topu geri alabildiğimiz için hücuma çıkarken de dengesiz bir ekip karşımızda oluyordu. ancak takım belli bir miktar geriye gittikten sonra ileri çıkamıyordu. bu yüzden top kayıplarının yeri ve sayısıyla alakalı bir düzenleme yapmaya çalıştı. (bu arada bu anlattıklarımın da yine fernando'ya yapılan baskıyla alakalı olduğunu söylemem gerekmiyor her halde.) tudor bu tarz durumlarda hep rodrigues'i zayıf halka gördü. ama kimse kimseyi kandırmasın. herkes rodrigues'i zayıf halka olarak görüyordu. takımda en çok küfür yiyenlerden biriydi. ancak rodrigues'in yokluğu suyun akacak yol bulamaması gibi bizim oyunu kitleyen bir durum oluşturdu.

    neyse bu denemelerin sonucunda yeterli bir geri dönüş bulamadı ve biz tudor'u gönderdik. şimdi tudor ile fatih terim'i kıyaslayıp tudor'u adamdan saymıyoruz. bu ayıp bir şey. hem tudor'a ayıp ve haksızlık hem de fatih treim'e ayıpı. kimi kimle kıyaslıyorsunuz yahu. fatih terim çözümler üretmekte, oyuncularla ilişkilerinde tabiki de çok daha iyi.

    (burada dayanamadım bir şeyi daha söylemem gerekiyor. fatih terim stephen curry gibi. stephen curry tarihin en iyi üçlükçüsü olduğu için diğer iyi yanlarını insanlar göz arda ediyor. fatih terim taktik yönden de gayet üst düzey bir adamdır. isteyen berabere kaldığımız genlerbirliği maçının ilk yarısında baskı yaparken takımın duruşunun muntazamlığına bakabilir. * ya da başka bir örnek olarak mariano'nun golüne*, linnensin ve nagatamonun asistine* ve hatta hatta bir önceki döneminde eboue'nin real madrid'e karşı attığı golde* ve direğe çarpan topundaki* pozisyonlara bakabilir. tamamen aynı kafanın yaratıcılığının ürünü pozisyonlar bunlar.)

    benim anlatmaya çalıştığım nokta, bence tudor potansiyel vaad eden iyi fikirleri olan ama gelişmesi gereken bir hoca. fatih terim'le de kıyaslanmaz. adil olmaz ama bu durum tudor'u da yok etmez. sebebi basit. biz sınırı fatih terim olarak belirlersek, dünya üzerinde galatasaray'ı çalıştıracak adam zor buluruz. fatih terimden daha iyi olanları alıp kolundan buraya getiremiyorsun.
  • 5810
    kendisi güzelce işleyen sisteme çomak sokmuştur 17-18 sezonunda görev yaptığı sırada

    --- alıntı ---

    insanoğlu güzel şeye düşmandı. nasıl 
    bilmeden kendi saadetini, başkasının saadetini 
    yıkmak isterdi? insanoğlu huzurun, iyiliğin düşmanıydı, kendi kendisinin düşmanıydı.

    --- alıntı --- *

    --- alıntı ---

    mümtaz nuran'ı her eve bırakışında bunu sonuncu zannederek korkardı. ona göre insan ruhunun en az tahammül edebildiği şey - belki daha ötesi olmadığı, kendimize mühlet vermeden yaşamağa mecbur olduğumuz için olacak- saadettir. ıstırabın içinden geçeriz. tıpkı çalılık, taşlık bir yolda yürür, bir bataktan kurtulmağa çalışır gibi ondan sıyrılmağa çalışırız. fakat saadeti bir yük gibi taşırız ve bir gün farkında olmadan yolun bir ucunda, bir köşeye bırakıveririz.

    --- alıntı --- *

    tanpınar, huzur.
  • 5811
    igor tudor'un udinese ile anlaşmasından sonra hakkında bir inceleme yapmak istedim. igor tudor iyi mi kötü mü teknik direktör, bunu tartışmak için henüz erken ancak arkamıza dönüp bir bakarak yorumlarda bulunabiliriz.

    tudor, karabükspor ile ligde ilk maçta türk telekom stadyumu'nda seyircisiz maçta hal ve hareketleriyle ilgi çekmiş, takımı da 1-0 mağlup olmasına rağmen çok iyi futbol oynamış, daha ligin ilk haftasında çabuk yorum yapmayı seven insanlara 'karabük iyi hoca bulmuş' dedirtmişti. ligin 19. haftası geldiğinde ligde 10. olmasına rağmen iki hafta arayla evinde galatasaray ve beşiktaş'ı 2-1 mağlup edince birden riekerink ile yolları ayıran galatasaray'ın gündemine gelmişti. iç sahada ligde karabükspor ile 3. sırada yer alan tudor dış sahada 9 maçta 1 galibiyet 1 beraberlik 7 mağlubiyet ile 17.sırada yer alıyordu. aslında bu deplasman performansı bir büyük takıma hoca olmaya aday biri için büyük bir engel olmalıydı. ancak beşiktaş'ı 2-1 yendikleri maçın devre arasında barış başdaş'a attığı fırça ile 'bizim sevdiğimiz tarz teknik direktör' olma yolunda bir adım daha atmıştı tudor ve taraftarlar da bu tarza sahip, karizmatik, kenarda hareketli, üstelik galatasaray ve beşiktaş'ı 2 hafta arayla yenmiş bu teknik direktörü istemişlerdi. nihayet sonuç olarak dursun özbek yönetimi bir karar aldı ve igor tudor ile galatasaray'ın yolları 16-17 sezonunun 20. haftasında kesişti.

    igor tudor'un ilk sınavı rize deplasmanıydı. önündeki rize deplasmanı ve içerdeki beşiktaş maçından çıkarılacak 6 puan galatasaray'ı tekrar şampiyonluğun en büyük adaylarından biri yapacaktı. taraftar bu hesapları yaparken, üstelik yeni hoca gelmesinin de yarattığı sinerji ortadayken birden morallari bozacak bir haber geldi florya'dan. ilk 20 hafta galatasaray'ın topladığı puanların yarısından fazlasında ya golü ya asisti olan bruma daha ilk günden tudor tarafından kadro dışı bırakılmış, rize'ye götürülmeme kararı alınmıştı. bunun nedeni asla tam olarak açıklanmadı. kimileri bruma yedek kalmayı kabul etmedi dedi, kimileri de tudor ilk günden otoriter bir tavır sergilemek istedi dedi ama sonuç olarak bruma'sız rize'ye giden galatasaray rize'de 75. dakikada yediği golle 1-1 berabere kaldı.

    üçlü defans dörtlü defans tartışmalarına burada gireyim diyorum çünkü golü dakika 75'de yiyen galatasaray'ın hocası tudor dakika 72'de iyi oynayan linnes'i oyundan alıp ahmet çalık'ı oyuna sürerek üçlü savunmaya dönmüştü. daha 3 dakikada üçlü defans ilk zararını vermişti galatasaray'a. elbette ironi yapıyorum golün üçlü defans ile bir ilgisi yok, tolga'nın gereksiz faulü sonrası frikikten yenen bir gol vardı ama sonuçta galatasaray ağır yara almıştı.

    artık yazımın yorum kısmına biraz biraz geçeyim diyorum. tudor ertesi hafta beşiktaş derbisine yine üçlü defans ile çıktı ve maçı 1-0 kaybetmesi ile şampiyonluk yarışına galatasaray büyük ölçüde havlu attı. önemli olan 3 defans ile çıkması değil. üçlü savunma dizilişi futbolda varolan dizilişlerden biri ve gayet bu sistemle başarılı olan takımlar var. ancak 3 defanslı takım dizilişini 3 stoper ile kurmayı pek sağlıklı bulmuyorum öncelikle. 3 defansı 3 stoper ile kursanız bile takımın gerisi buna uygun olmalıdır. siz 3 stoper ile oynarken önde de jong, onun önünde sağ iç sneijder sol iç bruma ikilisi oynarsanız oyun kurma açısından kanat oyuncularına muhtaç olursunuz. bu maç özelinde kenarlarda yasin-carole var. onların karşısında ise quaresma ve babel. adam karşılamaktan yorulan bu kanatlar (üstelik bu kısıtlı tekniğe sahip kanatlar) ile rakip kaleye gitmeniz mucize gibi bir şey. bir de hayatında hiç orada oynamamış, o mevkide hiçbir şey yapmayı size hayal ettirmeyen sağ iç bir sneijder ortaya koymak gerçekten çok mantıksız. nitekim maç bir penaltı itirazı getirecek yasin’in pozisyonu ve bir kenar ortasında podolski’de kalan topun auta vurulması ile 0-1 beşiktaş lehine sonuçlandı. olumlu tek şey galatasaray’ın pozisyon vermemesiydi. ancak topu kullanmada çok çok kötü bir galatasaray vardı o gün. hiçbir şey üretememişti galatasaray.

    tudor üçlü felsefesinden vazgeçmedi ve devam eden 2 haftada antalya ve gençlerbirliği’ni 90. dakikada atılan gollerle 3-2 mağlup etti. sırada trabzon deplasmanı vardı. bu kez 3 stoperle değil tek stoper ile üçlü oynuyordu galatasaray. cavanda-semih-carole üçlüsü ile çıkmıştı maça. bu kez arkadan top daha sağlıklı orta sahaya getiriliyordu fakat yasin-linnes kenarları yine ne top alabiliyor ne saklayabiliyor ne taşıyabiliyor ne de oyun kurabiliyorlardı. zaten ikisi de bu tarz oyuncular değillerdi. nitekim olağanüstü kötü bir oyunla galatasaray 2-0 kaybetti maçı.

    tudor bu inanılmaz kötü oyundan sonra dörtlü savunmaya döndü. iç sahada adana maçı vardı. orta sahada ise selçuk’un partneri olarak josue’ye görev verdi. josue o gün müthiş top oynadı, gayet sertti, iyi oyun kurdu, rakibi çok sağlam karşıladı. baya da top kapmıştı. maçı galatasaray 4-0 kazandı. haftaya galatasaray zorlu başakşehir maçına çıkarken herkes tudor’un ne yapacağını, josue’yi yine orta sahanın ortasında oynatıp oynatmayacağını merak ediyordu. tamam josue adana maçında çok iyi oynamıştı ama başakşehir başka bir maçtı. tudor bir karar verdi. 8 numarada josue ile çıktı ancak bu sefer galatasaray’ın adana’ya uyguladığı tarifeyi başakşehir tudor’un takımına uygulamıştı. maç 4-0 kaybedilmişti.

    bu tudor’un galatasaray’daki ilk hatası oldu. ancak kimse tudor’u asıp kesmedi. her teknik direktör hata yapar, üstelik geçen hafta olan bir şeyi denemek çok da mantıksız değildi. tudor bu maçta başka bir hata yapmıştı. 4-2-3-1 sistemindeki 3 kişinin, yani forvet arkasındaki 3 oyuncunun tamamı kanat oyuncularından oluşuyordu. rodrigues-yasin ve bruma. bu hata riekerink’in kovulmasına sebep olan hataydı. beşiktaş ile aradaki puan farkını 1 e indirme fırsatı gelen haftada iç sahada kayserispor ile oynanan maça riekerink yine aynı 3lü ile kurmuştu forvet arkasını. ve galatasaray inanılmaz kötü oynayarak maçı 1-2 kaybetti. riekerink’in sonu olmuştu bu maç. o maçı izlemediği, izlediyse bile doğru çıkarımlar yapamadığı çok açıktı tudor’un. 4-2-3-1 de o 3 kısmını üç kanat oyuncusuyla doldurmak bu takımı kayseri maçında çok zor durumlara düşürmüştü. riekerink bu hatayı elinde forvet arkasına koyabileceği josue ile yapmışken yani josue’yi yedek oturmuşken (sneijder sakat veya cezalı idi) tudor sneijder ile yapıyor, sneijder’i yedek oturtuyordu.
    nitekim başakşehir maçı da kayseri maçı gibi oldu. inanılmaz kötü bir oyun vardı sahada. bırakın pozisyona girmeyi ileride top bile tutamayan galatasaray 4-0 mağlup oldu. ligin devamında galatasaray bir daha böyle forvet arkası ile oynamadı, lig öyle ya da böyle bitti. galatasaray tudor geldiği gün liderin 5 puan gerisinde iken, lig bittiğinde 13 puan arkada 4.sırada bulunuyordu.

    artık 17-18 sezonu başlıyordu. daha temmuz ayında uefa avrupa ligi 3. ön eleme turunda östersunds ile eşleşmiş ve elenmişti galatasaray. bu gerçekten hiç hoş olmayan bir durum olmuştu. ve malesef tudor bu durumdan az da olsa sorumluydu. evet daha transferlerin hepsi gelmemiş, takım rakip kadar hazır değildi ama tudor yine aynı hatayı yapmıştı.

    tudor 3 kanat oyuncusundan kurulmuş forvet arkası ile ilgili riekerink 'ten ders alamadığı gibi kendi hatasından da ders alamadı. yaz döneminde gelen belhanda ilk östersunds eşleşmesi öncesi sakatlanınca galatasaray 4-2-3-1 sisteminin forvet arkasını malesef sinan-yasin-rodrigues üçlüsünden kurdu. yine 3 kanat oyuncusu vardı sahada. ve galatasaray yine hiçbir şey oynayamadan, ileride top dahi tutamadan isveç liginin sekizincisine 2-0 kaybetti maçı. evet iyi takımdı östersunds, kuzey takımıydı, ligi çoktan başlamıştı, bizden fizik olarak çok daha iyilerdi. ancak galatasaray yine de o takıma neredeyse hiç pozisyona girmeden elenmemeliydi.

    uefa'dan elendikten sonra galatasaray ndiaye-fernando transferleri ile orta sahasını güçlendirdi. bu ikili herta berlin ile oynanan hazırlık maçında 60. dakikada oyuna girince galatasaray gerçekten 3-5 gömlek yukarı çıktı. yarım saatte gözlerimizin pası silindi. neredeyse yıllardır ilk defa derli toplu bir oyun gördük.

    her şey tudor’un istediği gibi gidiyordu. çok az galatasaray teknik direktörüne gelen bir şans gelmişti tudor’a. bu şans istediği herkesi aldırmak değildi. istemediği herkesten kurtulmaktı. takımda görmek istemediği bruma satıldı. bruma galatasaray’ın elle tutulur miktarda para edecek tek oyuncusuydu. sneijder gönderildi belhanda getirildi. arkası fernando ve ndiaye ile güçlendirildi. üstüne mariano-maicon-gomis-feghouli gibi gerçekten iyi transferler yapıldı. bu takım kaliteli bir takım olmanın yanında tam tudor'un istediği takımdı.

    sezonun ilk maçında iç sahada galatasaray kayseri’yi inanılmaz bir pres ile boğarak 4-1 yendi. haftalar ilerledikçe galatasaray’ın presi git gide azalsa da takımda plan çok net görülüyordu. fernando oyunu kurarken bir defans oyuncusu gibi orta sahadan stoperlerin arasına giriyor, sağ bekten mariano kenardan fırlayıp gidiyor, eğer top kaybı olursa da ndiaye mariano'nun arkasını topluyordu. futbolu dikkatli izleyenler galatasaray'ın aslında üçlü savunma dizilişi gibi oynadığını görüyordu. tudor galatasaray'dan ayrıldıktan sonra trtspor'a verdiği röportajda 'size bir sır vereyim, siz beni üçlü oynuyor diye eleştiriyordunuz, bu sene dörtlüye döndük sandınız ama biz hep üçlü oynadık, haha' tarzı bir söylemde bulundu. biz bunu aslında görüyorduk ama tudor bir şeyi kaçırıyordu. semih-ahmet çalık-hakan balta üçlüsü ile maicon-fernando-serdar üçlüsü çok farklıdır. sadece kalite olarak söylemiyorum. tarz olarak da farklıdır. fernando'nun üçlüden biri olması ile, onun oyun kurma becerisi ile ahmet çalık nasıl bir olabilir? üstelik kenarlar yasin-carole iken mariano-tolga olmuş. birde sneijder gitmiş onun tam zıttında, defansa ofanstan daha çok yardım eden belhanda gelmiş. bu değişimlere rağmen 'bakın biz hala üçlü oynuyoruz, siz farkedemediniz ve çok başarılıyız gördünüz mü' demek biraz mantıksız oluyor.

    çok eleştirdiğimiz tudor için söylenecek olumlu şeyler de var elbet. öncelikle kendisine saygı duymamı sağlayan bir felsefesi vardı. presi sever, takımdaki herkesin koşmasını isterdi. defans yapmaya en uç oyuncudan başlardı takımı. futbol mantalitesi bir tarafa bir şeyler deniyordu, sadece kenardan izlemiyordu maçları. bursa deplasmanında yaptığı 2 bek çıkarıp 2 kanat oyuncusu oyuna sokmak cesaret isteyen bir hamleydi. maça etkisi ne kadar oldu tartışılır ama sonuçta maç 1-0 dan 2-1 galatasaray lehine döndü. herkes eleştirebilir tudor’u ama kesinlikle bir şeyler yapmaya çalışıyordu, kendi inandığı doğrulara paralel olarak hamleler yapıyordu. bazen tutuyor bazen tutmuyordu hamleleri ama ona inananlar tudor çok düz bir teknik adam olmadığı için inanıyorlardı.

    tabi ki tudor’un türkiye kariyerindeki en sansasyonel en mükemmel hamlesi tolga ciğerci idi. takımı üçlüye yakın bir şekilde sahaya dizen tudor ilk 9 hafta muslera-mariano-maicon-fernando-serdar-linnes-ndiaye-belhanda-rodrigues-tolga-gomis 11’i ile sahaya çıktı.
    evet fernando defansı üçlüyor, evet ndiaye savunmada maicon’un arkasını topluyor hücumda belhanda ile yan yana geliyor, evet rodrigues bazen sağ forvet bazen sağ kanat gibi oynuyordu. herkesin yeri belliydi. ancak bu 11 adam içerisinde bir kişi serbest oyuncu pozisyonundaydı. tolga ciğerci.

    serbest adam yıllardır forvet arkasında, 10 numara pozisyonunda olan kişiye denirdi. daha sonra o futbolcuya serbest adam denmekten çıktı 10 numara oldu. artık dünya futbolunda o da kalmadı neredeyse. neyse biz serbest adama o mevkide alışmışken tudor birden tolga’yı takımın sol tarafına koyup serbest oynatmaya başladı. tolga top rakipteyken pres yapıyor, top takımdayken de pas bağlantısı olup hemen ceza sahasına koşu yapıyordu. hem gomis’in yanına ikinci forvet oluyor hem de dönen topları tamamlıyordu. bu sayede tolga ilk 7 haftada 6 gol buldu. bu tudor’un ilginç planıydı. bu plan tuttu ve ve ilginç plandan taktir edilesi bir plana dönüştü.

    bu planlar işlerken, ilk 8 hafta 24 puanın tam 22 si toplanmışken birden tudor’a bir şeyler oldu. planları değiştiresi geldi. sırada derbi vardı.

    ligde 9. hafta geldi. tudor birden üçlü savunma dizilişini fenerbahçe derbisinde tekrar geçen sene olduğu gibi üç stoper ile kurdu. maça maicon-denayer-serdar üçlüsü ile başladı. üçlü savunmaya sokulacak üçüncü stoper için sahadan çıkarılan oyuncu rodrigues’di. 3 stoperin önünde fernando vardı. bu üçlünün önüne koyulan fernando’ya da fenerbahçe iyi pres uygulayınca takım yarı sahasında çıkamaz oldu. rodrigues yedek, dolayısıyla kanatlardan top taşınamadı. mariano oyun kuruyordu sadece ancak ilk 20 dakikadan sonra fenerbahçe ona da önlem alınca takım tamamen kısır hale geldi. sol taraftaki tolga ciğerci top almak, oyun kurmayı denemek zorunda kaldı. tolga zaten bu yeteneklere sahip bir futbolcu değil. tekniği kısıtlı. galatasaray rakip sahaya geçmekte çok zorlandı. serdar ilk yarıda sakatlandı, oyuna latovlevici girdi ama takım yine oyun kurmakta çok zorlandı. sonuç olarak galatasaray yine neredeyse hiç pozisyona giremedi. bir penaltı tartışması ve bir iki cılız şut ile maç 0-0 tamamlandı. tudor iyi giden takıma kendi kendine çomak sokmuştu.

    bir sonraki hafta trabzon deplasmanına giden galatasaray bu sefer 4 savunma ile maça çıkıyordu ancak yine rodrigues yedek ve bu kez takım 4-3-2-1 sistemi ile gomis’in arkasında 2 forvet arkası ile oynuyordu. tolga ve feghouli forvet arkasındaydı. topu gomis’e getirmek neredeyse imkansız görünüyordu. takım kendi yarı sahasından çıkamıyor ve gomis’i neredeyse topla hiç buluşturamıyordu. buna karşılık tudor’un hamlesi topu karşı kaleye götürmek için bir şeyler yapmak olmalıydı ki, tudor oyundan gomis’i çıkarıp eren’i oyuna sürdü. bunun mantıksızlığını sanırım anlatmama gerek yok.

    11. hafta ise iç sahada gençlerbirliği maçı vardı. tudor bu kez yine farklı bir şey deniyor maça çift forvet çıkıyordu. gomis-eren ikilisi. tam olarak 3-5-2 dizilişi ile ileride gomis-eren ikilisi ile gençlerbirliği’ni 5-1 mağlup etti galatasaray. sırada başakşehir maçı vardı. ve akıllardaki tek soru şu idi: tudor başakşehir maçına da çift forvet ile çıkacak mı ? maalesef tudor bu sorunun cevabına evet demişti.

    evet geçen sene josue’yi 8 numarada kullanarak adana’yı 4-0 yenip bir sonraki hafta bu maça güvenerek başakşehir maçına yine aynı şekilde çıkan galatasaray’a 4-0 ile aynı tarife uygulanmıştı. ve maalesef ki evet gençlerbirliği maçına eren-gomis ikilisi ile çıkıp gençlerbirliği’ni 5-1 yenince bir sonraki hafta başakşehir maçına yine aynı şekilde çıkan galatasaray’a bu kez 5-1 ile aynı tarife uygulanmıştı. tudor hatalarından ders çıkarmayarak galatasaray’ı 2 senedir büyük maçlarda tabir-i caiz ise rezil ediyordu.

    maalesef o gün artık benim için igor tudor adına hiç umut kalmamıştı. haftaya alanya’yi iç sahada 2-0 mağlup edince ‘hah nerdesiniz, yenilseydik 100 kişi olurdunuz’ tarzı bir şov yaptı. haksız bir hareket sayılmazdı ama 5 yiyen galatasaray hocası bu haklı şovu kesinlikle yapmamalıydı.

    galatasaray bir sonraki hafta ise beşiktaş deplasmanında 3-0 mağlup oldu, çok daha feci bir skordan şans eseri kurtuldu. bu maçı tudor’a bağlayamayız, benim şahsen galatasaray kariyerinde başlangıç planı olarak en beğendiğim maçıydı, denayer-q7 adam adama hamlesi vs çok iyi tutmuştu. ama maç 46. dakikada muslera’nın hatası ile çözülünce 3-0 bitmişti. o günün en masumu tudor’u. ancak ortada bir gerçek vardı. galatasaray, igor tudor döneminde fenerbahçe, beşiktaş, trabzonspor ve medipol başakşehir ile oynadığı 8 maçın 7'sini kaybetti, 1'inde ise berabere kaldı. üstelik sadece 1 gol atarak. bu gerçekten kabul edilemez bir tabloydu.

    artık herkes tudor ile bazı şeylerin olmadığını görmüştü. bazı görüp de söylemeyenler ise söylemeye başladı. sadece 1-2 mağlubiyet daha aranıyordu yolların ayrılması için. ilk yarısı 0-2 biten maç akhisar 4-2 galatasaray lehine sonuçlanınca kaçınılmaz sondan 1 hafta daha kaçıldı sadece.

    igor tudor kendisine yakışacak şekilde son maçına; üç stoper ve iki 10 numara ile üstelik kenarlarda yasin-linnes ile çıktı. yeni malatyaspor maçında yine bu diziliş hüsrana uğradı, ve yine yeni yeniden galatasaray hiç pozisyona girmeden, önde top dahi tutamadan 2-1 mağlup oldu.

    biraz futbolcular sıkılmış, biraz tudor işi inada bindirmiş, çokça taraftar dolup taşmış, şampiyonluk umutları ise minimuma çok yaklaşmıştı artık. bir kan değişimi vakti gelmişti. tudor başarısız olmadığını söyleyerek, taraftarın bir kısmı nefret ederek iki taraf ayırdı yollarını. tudor’un kariyeri nereye gider bilinmez ancak kronolojik olarak olaylara baktığımızda tudor’a verebileceğim tavsiye şu ki, hatalarından ders almayı bilmeli.

    bir de unutmadan gittikten sonra galatasaray’daki en iyi 3 futbolcu gomis, fernando ve tolga demişti. udinese kariyerinde kendisine başarılar diliyor, ve galatasaray taraftarları olarak malum futbolcu için udinese’nin teklifini bekliyoruz. her şey için teşekkürler igor tudor.
  • 5815
    kendisi galatasaray'ın başında beklentileri karşılayamasa da hamza hamzaoğlu, jan olde riekerink ve cesare prandelli deneyimlerimiz varken kendisine galatasaray tarihinin en kötü teknik direktörü denmesini doğru bulmuyorum.

    tudor oynattığı futbolla gelecek açısından umut vadeden bir hoca. büyük deplasmanlarda hayal kırıklığı yaşattı sadece ama ilerde bunun da önüne geçebilir elbet. bir süre daha deneyim kazanıp büyük takım hocalığın öyle soyunması gerekiyor. kendisinin gelecekte başarılı olacağını düşünüyorum. kendini türkiye'de medyaya ezdirmeyen ender yabancı teknik direktörlerden biriydi. umuyorum 2018-2019 sezonunda italya'da udinese kariyeri başarılı geçer.
  • 5817
    saçma sapan bir kadroyla yarışın içerisinde bulunan kendisinden bir önceki teknik direktörü geçtim geçtim; mustafa denizlinin son döneminden dahi kötü puan ve averaj ortalamaları tutturmasına; takımdaki tüm oyuncularla kavga edip huysuzluk yapmasına, önceki kulüplerinde yaşadığı negatif durumların hepsini tek tek tekrar etmesine rağmen dursun özbekin çapsızlığından ötürü yeni bir dönemde devam edilmiş;
    yine saçma sapan, tagliafico'yu veto edip latovlevici'yi almak gibi hamlelerle, bir çok açıdan zayıf ama maliyet olarak gayet yüksek bir kadro kurmuş sonra sezonu haziranda açmasının getirdiği fiziksel avantaj ve kaliteyle kolay fikstür döneminde puanları toplamış fakat bu puanları toplarken de bir gram taktik kırıntısı göstermediği, tek taktiğinin "rakip tehditlerini nötr hale getirmek" olduğu defalarca yazılmış çizilmiş analiz edilmiş ve en sonunda fatih terim tarafından da onaylanmıştır.

    hayatımın en güzel gününü geçiriyor da olsam ismini duyduğumda;
    -beşiktaş'ın galatasaray kalesine 30 küsür şut atması; 3-4 gün önce 9-0 galip geldikleri maçtan bile daha fazla sayıda
    -gelenin geçenin 5-6 attığı bir ayda trabzonspor'a şut atamaması ve yenilmesi (garrynin 85'te canı sıkılıp bireysel vurduğunu saymıyorum)
    -bıraktığı facia büyük maç istatistiği; lig sonuncusunun bile ilk 4-5 takımla maç yaptığında daha iyi bir karne ortaya koyabileceği
    -ama hepsinden de daha çok işi inada bindirip savunucularının yaptığı saçma sapan işler(büyük maç galibiyeti almadan şampiyon olabiliriz)
    gibi sebeplerden ötürü aniden modum negatife dönüyor.
  • 5818
    2016-2017 sezonunda liderden 4 puan geride aldığı takımı 13 puan farkla sezonu bitirmiştir. 2017-2018 sezonunun başında östersundsa elenerek rezil olmamızın 1 numaralı sorumlusudur. yaz transfer döneminde kimseye verilmeyen bütçe ve kadro yenileme şansı kendisine verilmiştir. sezonu erken açmanın avantajıyla rakipleri fiziksel olarak boğduktan sonra diğer takımların da fiziksel olarak kendisini bulmasıyla ve saçma sapan korkaklıklarıyla, formda garry'i kesmesiyle, 3lüye falan dönüp işleyen düzeni bozarak kovulmasına ortam hazırlamıştır. 2016-2017 sezonunda brumayla sneijderle de jong'la ve birçok futbolcuyla sorunlar yaşadı, hadi bu adamlar sorunlu. 2017-2018de kendi kurduğu kadroyla bile bağları koparması yarım dönem dahi sürmedi. kimse tarafından sevilmedi. kendisi disiplinli olmayı oyuncularına hayvan muamelesi göstererek sağlayacağını düşündü heralde. insan ilişkisi rezaletti. böyle birinin herhangi bir yerde başarılı olması imkansız bu huyunu düzeltmeden. rezil bir teknik direktör, hatta bence teknik direktör bile değil. kendisi kondisyoner olarak çalışma hayatına devam ederse daha başarılı olacaktır. 8 derbide 1 gol atılmasına falan girmiyorum bile.
  • 5821
    elestirilecek yonleri de vardir ama oncelikle sabri, semih, selcuk, yasin 4'lusunden bizi kurtardigi icin tesekkur ettigim eski hocamiz.

    cok degil 1 sene once falan her mac kanser oluyorduk sahadaki bu isimler ve rezil futbolla.

    agir cekimde oynayan, her mac rakipten az kosan, surekli saga pas sola pas yapan ustunde olu topragi olan galatasaray yerine tempolu, basan galatasaray'i tekrar gormemizi saglamistir.

    kendisi kadronun komple degismesi gerektigini gormus ve sagolsun 2017-2018 sezonunun ilk maclarinda yillardir ozlem duydugumuz, belki super final senesinden beri gormedigimiz, tempolu galatasaray'i geri getirmistir.

    umarim basarili olur italya'da.
  • 5825
    haberlerin sadece başlıklarını okuyan gsuserleri ortaya çıkaran eski teknik direktörümüz. kendisine yöneltilen 4 0 lık inter mağlubiyeti takımınızı sarsacak mı sorusuna, onlar için yeni bir durum değil cevabını vermiştir. ki yanlış bir cevap değil, 22 yenilgisi var udinese'nin.

    17-18 sezonu olası şampiyonluğumuzda aslan paylarından birine sahiptir.
App Store'dan indirin Google Play'den alın