• 54
    kimi zaman efsanedir.

    olay ankara'da gerçekleşiyor. dikmen'e aşina olan birileri vardır muhakkak, 29 mayıs hastanesi vardır dikmen'de. o yol üzerinde bir halı saha, bir de sinan caddesinde halı saha vardır. günlerden bir gün, kahramanımız* seğmenler parkında bir hanım arkadaşıyla vakit geçirmektedir. her şey güzel ilerler. samimiyet güzel, şarap güzel, müzik güzel derken, o mesaj gelir... "kanka 1 saate sinan halı saha??"

    bu dönem kahramanımızın futbola lanet ettiği bir dönemdir. tudor'lu sezon yeni bitmiştir, dursun sinirleri zorlamaktadır, iddaa'da kahramanımızın şansı tutmamaktadır*, fifa'da bile rutin yendiği insanlara yenilmekte, kafa kafaya oynadıklarından fark yemektedir. dolayısıyla futbol kahramanımıza soğuk gelmektedir. ama halı saha... halı saha... halı saha büyülüdür. para verip girdiğiniz o sahada, şampiyonlar ligi finalinde sahaya çıkmış futbolcu gibi hissedersiniz. o anda aranızdaki tek fark onun milyon dolarlar kazanması, sizin birkaç lira para harcamanızdır. size kalsa kondisyon olarak bile onlara denksinizdir. hangimiz halı sahada ilk santrayla birlikte gomis/elmander/şükür tarzı hücum prese başlamadık? hangimiz serdar aziz gibi 2 pozisyonda bir irili ufaklı sakatlanmadık? hangimiz kroos gibi terlemeden pasıma bakarım olaylarına girmeye çalışmadık? hangimiz umut bulut tarzı postmodern gol kaçırma şovlarına girişmedik? "kanka halı saha var" temalı mesajlar öylesine büyüleyicidir ki, irina shayk ile günah dolu gece yaşıyor olsanız, adama çok ama çok inceden "acaba" dedirtmeyi başarır.

    hesapladım kitapladım, hanımefendi nerede? seğmenler parkında. şarap nerede? seğmenler parkında. müzik nerede? seğmenler parkında. aşırı terli kıllı erkekler nerede? sinan halı sahada. yorgunluk nerede? sinan halı sahada. futbol keyfi nerede? sinan halı sahada. neticesinde maçtan 5-1 galip ayrılan hanımefendi oldu. ancak ikinci zehir de telefonumun çalmasıyla salındı. bok varmış gibi, telefonumun melodisi you'll never walk alone. kop tribünlerinin söylediği hali hem de. arayan kim? halı sahaya çağıran arkadaş. yiğit, yaktın beni yiğit. lise boyunca counter'a çağırdın, geldim. fifa'ya çağırdın, geldim. hatırın var diye dota bile oynamaya çalıştım. beceremedim, dalga geçtiniz, sindirdim. ama neden? neden hagi?
    ulan tüm bu anlar anlatılsa kitap olur, ama 1-2 dakika ya sürmüştür ya sürmemiştir. yiğit beni yine yakacaktı, o kesin. resmen herif beni kadının koynundan alıp stoperin kucağına bırakacak. kaçarı yok gibi. keyfim yerinde seğmenler'de. damien rice çalıyor, keyifler gıcır. ama... you'll never walk alone... beyler paslı oynuyoruz... sert oynuyorsanız biz de sert oynayalım birader... uçuşuyorlar zihnimde, karşı koymak namümkün.

    telefonu açtım, efendim yiğit diye. hafif şarabın etkisiyle hanımefendi de arkadaşın mı diye sorup kafayı salladığımda sorgulamadan müzik listesine şarkı eklemek için telefona davranıyor. ulan o anda nasıl bir puştluksa, birden gergin ve yüksek bir sesle "oğlum ne demek hastaneye kaldırdınız, nasıl vurmuş kafasını" diye bağırıyorum. ne diyorsun la diyen yiğit, nerede olduğumu da bilmediğinden bu saçma görüşmeye anlam veremese de, hemen geliyorum bekleyin dediğim gibi telefonu kapatıyorum. hanımefendi şaşkın bakışlarla bakıyor, ben de hızla toparlanıyorum. benim acilen hastaneye gitmem lazım, arkadaşım bayılıp kafasını sert şekilde vurmuş. çok ciddi bir mesele olmasa da yanında olmam lazım, hebele hübele şeklinde net bir açıklamayla seğmenler parkına çok yakın olan karum taksiye yöneliyorum. tabi yönelirken de gizlice yiğit'e "kızlayım bekleyin" mesajı atıyorum. bundan sonrası rahat. eşek değil ya, anlar. rahatım. hanımefendiyle aramı da bozmadan maçıma çıkacağım. keyifler yerinde. zemin müsait... nah müsait. rahatım. nah rahatım.

    tutturdu ben de geleyim yanında olayım demez mi? nabacaz be kamil? kıza yalan söyle, yalancılık. hastaneye diye halı sahaya git, sahtekarlık. demezler mi sen misin buranın tek akıllısı diye? neyse, ben dil döküyorum yok olmaz v.s. hiç gerek yok diye. ama yok, nuh dedi peygamber demedi. bakın, ben o takside döktüğüm teri, hiç bir yerde dökmedim.

    en son adeta bir iniesta, adeta bir tsubasa gibi kilidi açıyorum ancak. nasıl mı? ulan kızla bir ortak arkadaşımız var, ancak samimi olduğu taraf benim. hani nasıl desem, carole-denayer ikilisi arkadaşım ve ben isem, kız da denayer'in sunderland'deki en yakın arkadaşı benim arkadaşa göre. taksideyiz, yolda da az bir şey kaldı gibi. biraz ilerlemiştik, trafik de yok şanssızlığa bak. köşeyi döndüğümüzde düz bir yola çıkıyoruz. emniyet genel müdürlüğü var, oradan kaptırıyorsun dümdüz, oradasın. şeytani planın ikinci parçasını oyuna soktum. bu arkadaşıma, yanımdaki flörtleşme durumu olan hanımefendiye sevgilimle tartıştık diye mesaj atmasını söyledim, sorgulama diye. ulan şans benim yanımda. ama hayatımdaki tüm şansı harcıyorum resmen, hat trick yaptığı maçtan sonra 5 maç gol atamayan forvet gibi adeta. istatistik kağıdı 6 maç 3 gol diyor. ama 5 maç karavana. şanslar o maçta bitmiş. neyse, ulan acaba arar mı diye gergin bir bekleyiş var, yol akıyor. trafiğin olmaması şanssızlık işte, kırmızı ışıklara da pek denk gelmiyoruz. o günkü tek şanssızlıklarım bunlar. neyse, birden yanımdaki hanımefendinin telefon çalıyor. ulan kafamda queen'den i want to break free çalıyor resmen. gülümseyemiyorum ama. yüzü bozmamak gerek yakalanmamak için. surat ifademi zorluk çeke çeke sabit tutuyorum. kız oha, işte cheersdarlin'in de arkadaşına şöyle şöyle oldu bugünkü aksiliklere bak falan diyor. kız üzüldü bildiğin. dedim ki kendi kendime ne hayvan adamsın. halı sahaya gideceğim diye kızı üzdün. neyse işte, telefonu kapattı, biz de merkez halı sahaya geldik. ulan biraz ilerisi hastane. 2-3 dakika yol var. kız dedi ki böyle böyle, ısrarla çağırdı beni ben gitsem olur mu. şüpheye hiç mahal vermemek için hızla kendimi ağırdan satmam gerek. yarım ağızla tamam dedim. taksici çekti kenara, kız indi, ben benim arkadaşı aradım, durumu kısaca özetledim, sonra showtime...

    sonrası da ne mi oldu?
    tırnağım çıktı maçta. saçma sapan goller kaçırdım. bir tane kezman-denizli pozisyonuna benzer kaçırdım hatta. rezil oldum, tırnaktan oldum, ama kızdan olmadım bir süre için. flörtleştik ettik, sonra ben yediğim bokun vicdan azabını kaldıramadığımdan kızla görüşmeyi kestim. araya tatil falan girecekti zaten, olmayacaktı. hayır sanki adam öldürdük, neyin vicdanıysa, yine de yalan kötü tabii.

    hatırlayabildiğim detaylarıyla, hayatımdaki en efsanevi halı saha tecrübem budur.
  • 52
    eskiden benden yedi yaş büyük abimlerin takımında haftada iki maç yapardık. yıldızevler esnafıyla.
    forvet oynardım. mediolanum reklamlı bi milan formam vardı, van basten zamanlarından. onun altına da siyah nike bi şort mayom vardı onu giyerdim.
    neyse, bu esnaf dayılardan biri, maçın birinde, ben sürekli hareketliyim ilerde derin top kovalıyorum falan, dakika durmuyorum yerimde, bi de genciz falan, elimi belime götürsem küfür yiyorum amk; la bebe sen koşmayacan da biz mi goşak diye, bu dayı bezdi tabi benden. lan pozisyon oldu, abim defansın önünde aldı topu, 40 yıldır beraber oynadığım adam, abim lan, sıçtığı boku biliyorum, atacak derine banko, gözgöze geldik, sonra dayıyla gözgöze geldik, dayı anladı ben gidiciyim; hamlemi yaptım yardırıyorum tam, lan sanki öküz tutmuş gibi kaldım yerimde sonra dengem bozuldu kapaklandım. hani şampiyonlar ligi olsa banko kırmızı. neyse yerdem bi kalktım, şort götüme kadar yırtılmış! dayı dedim napıyon? gardaş gusura galma akacağıdın ben de duttum dedi. maçı öyle götüm açık tamamladım amk :) yazdım ama iki tane :(
    bu da böyle bir anımdır:(
  • 41
    endüstriyel futbolun esiri olmuş bir başka mekan, aynen stadyumlar gibi...

    en çok merak ettiğim mevzulardan birisidir; sözlük yazarları, veya halihazırda düzenli olarak futbol oynayan insanlar acaba ilk halı saha maçlarını kaç yaşındayken yaptılar? şahsi deneyimlerime göre ve mevcut arkadaşlıklarım üzerinden söylemeliyim ki, 14-15'ten daha erken olana rastlamak oldukça güç.

    stuttgart-almanya ve oxford-ingiltere'de düzenli olarak futbol oynama şansım oldu, ilkinde üniversitenin futbol takımında 1 yıl bulundum, diğerinde ise arkadaşlar arasında organize olup 3 ay boyunca turnuvalar düzenledik.

    stuttgart'ta halka açık futbol sahaları var, ülkemizdeki halı sahaların boyutlarında, zemini tartan pistlerin yumuşak malzemesiyle kaplanmış, alüminyum direkli ve muntazam ağlara sahip kaleleri olan, çizgileri belli, harika mekanlar... insanlar genci yaşlısı demeden 7/24 orada futbol oynuyorlar, süre üzerinden işliyor denetim ve bu tamamen insanların medeni tutumları ile ilerliyor hem de sorunsuzca... bir de nizami çim saha vardı işte bizim antrenmanları ve hazırlık maçlarını yaptığımız, lakin amacı dışında orayı kullanmak mümkün değildi, bu yüzden biz de arkadaşlarla boş zamanlarımızda yukarıda sözünü ettiğim sahada maçlar yapıyorduk... mesela normalde 5-6 tane takım olurdu yedişer kişiden, 15er dakika üzerinden oynanırdı maçlar, kazanan takım sahada kalmak maksadıyla dönüşümlü olarak 1.5-2 saat sürerdi...

    oxford'da ise futsal sahası vardı, metalden kaleleri ve ahşap kaplı bir zemini olan, hafta içi mesai saatlerinde şehrin basketbol, voleybol, hentbol vb. takımları antrenmanlarını orada yapıyordu çünkü saha çok işlevli olduğu için ihtiyaca göre farklı sporlara hizmet etmesi maksadıyla kısa sürede modifiye edilebiliyordu, günün geriye kalan zamanlarında ve hafta sonu ise ücretsiz olarak halka açıktı. yine süre üzerinden sorunsuzca oynuyordu insanlar sırayla, zamanı dolan yerini medeni bir şekilde diğerlerine bırakıyordu, turnuva düzenlemek içinse rezervasyon yaptırmak yeterliydi ve bunun da aylık belli bir kotası vardı.

    bir de yine oxford'da "field" adı verilen çimden uçsuz bucaksız alanlar vardı, insanlar istedikleri gibi kullanırlardı o alanı rekreasyon amaçlı, belirli kısımlarında karşılıklı metal kale direkleri de olurdu, çimler de belediye tarafından düzenli olarak kesildiği için alan futbol oynamaya da oldukça müsaitti.

    ülkemizde ücretsiz olarak halka açık futbol sahası veya futbol oynama yeri yok, genelde beton kaplı okul bahçeleri veya topraktan boş alanlar kullanılıyor çocuklar tarafından, yeşil alan sorunu olmayan şehirlerde büyük parkların çimle kaplı herhangi bir yeri, yeşil alan sorunu olanlarda ise sokaklar başta olmak üzere herhangi bir boş alan... yaşça daha büyük olan kimseler de halı sahalarda futbol oynuyorlar... vallahi yalan olmasın, hayatımda sadece bir kez halka açık halı saha gördüm türkiye'de, o da istanbul-bağlarbaşı'ndaki fıstıkbayır parkı'nda standart halı sahaların dörtte biri kadar bir yer var yine halı saha olarak düzenlenmiş fakat minyatür kale tabi haliyle... o da aşırı kullanım ve bakımsızlıktan harap olmuş durumda, telleri ve tavan ağları yırtılmış, kale ağları paramparça, hatta kaleler yerinden çıkmış sert şutlarda devriliyor arada, zemin ise yıpranmış, yer yer delikler var vs.

    işgüzar belediyeler de masraftan kaçmak ve alandan kısmak, fakat yine de çocuklar bir şeyler oynasınlar diye bir alan düzenlemek bakımından genelde basketbol sahası yapıyor çünkü zemine haldır haldır beton dökmek ve üzerine iki tane pota dikmek sentetik veya çim bir futbol sahası inşa etmekten daha kolay, zira bu tip bir futbol sahası yapılır ise sorumluluk da bakım da belediyenin üzerinde, bunlar da külfet tabi... öte yandan futbol sahaları her zaman basketbol sahalarından daha büyüktür, bir şehir plancısı olarak söyleyebilirim ki rant yüzünden kimse büyük alanları bunlara ayırmaya yanaşmaz, küçük bir basketbol sahası yaparız göstermelik, geri kalan alana da gelsin blok blok apartmanlar...

    garibim çocuklar da sokak aralarında, pis pis yerlerde toz toprak ve yara bere içinde kalmak pahasına "top koşturmaya" çalışırlar bitmeyecek bir sevda uğruna... yaşı tutan paralı abiler de elit bir şekilde "futbolunu" oynar halı sahada... elbette bunda insanların hiçbir suçu yok, serzenişim yönetim şeklimize ve bunlara sebep olan zihniyete...

    gelelim asıl konuya; memleketim olan burhaniye-balıkesir'de belediyenin turizm tesis alanı olarak ayırmış olduğu bir arazide çocukluğumdan beri hizmet veren halı saha, bilardo salonu ve internet kafeden oluşan bir tesis vardı, ilçede nüfus ve dolaylı olarak rant da artınca belediye araziyi üzerine otel yapılması maksadı ile ansızın satılığa çıkardı, bu durumda da tesis boşaltıldı ve içerisinde işe yarar ne varsa söküldü, üzeri kapalı mekanlardan geriye sadece kaba inşaatları kaldı, satıştan sonra yıkılmak üzere, halı sahaya ise dokunulmadı, sadece kapısına kilit vuruldu... oysa ne de güzel bir sahaydı o, zemini daha geçen sene yenilenmişti, her yaz para toplayıp sembolik maçlar yapardık, 3 ayda toplam 1-2 tane yani anca...

    mahallenin yaramaz çocukları sahanın köşesindeki telleri yırtıp bir geçit açmışlar ve orayı kullanmaya başlamışlar git gide yaklaşan satış ile gelecek "acı son"a kadar... biz de genç kesim olarak durumu fark ettik ve yılların acısını çıkarırcasına her gün halı saha maçı yapıyoruz, bazen saha dolu oluyor mesela, parmak arası terliği, sandaleti ile, hatta yalın ayak ile mahalle maçı yapan ilkokullu çocuklar, torununu getirmiş karşılıklı paslaşan dedeler vs. hepsini saygıyla bekliyoruz ve 1.5 aydır daha bir kez tatsızlık çıkmadı. herkes, tüm yaştan ve sosyoekonomik kesimden insanlar birbirine karşı anlayışlı ve medeni davranıyor, çok da güzel maçlar düzenleniyor... gün içinde çocuklar oynuyor mesela, biz genelde günün son müşterisi oluyoruz güneş batana değin, çünkü tesis boşaltıldığı için artık ışık da yok ama sahanın geri kalanı muntazam, haliyle doğa ana karar veriyor maçın bitimine.

    halı saha devrimi gerçekleşti anlayacağınız...

    artık o güzel, yumuşak zeminli ve konforlu mekan sadece parası olan abilerin değil, herkesin yeri, elbette bir süreliğine ama olsun, anlamı çok büyük. sağda solda ne kadar "reis" muhabbeti dönse, çeşitli kavgalar yaşansa da bunların hiçbiri o sahaya yansımadı, yani biz bunu becerebilecek meziyetlere sahip bir toplumuz demek ki, o küçüğe sevgi, büyüğe saygı, hoşgörü ve anlayış var yani mayamızda. bu sorumluluğu taşıyabilecek, verilen hizmeti suistimal etmeyecek seviyedeyiz yaşlısından gencine...

    http://e1207.hizliresim.com/z/4/991kb.jpg

    bakın ne güzel oynuyor çocuklar, topları patlaktı gerçi ama olsun, keyiflerine diyecek yoktu, sonuçta mıcırlı betondan okul bahçesinden evla...

    http://e1207.hizliresim.com/z/4/991lt.jpg

    ileride kah oturan, kah yatan gençler benim arkadaşlarım, adamlar gelene kadar sahada biraz takılalım dedik her gün olduğu gibi, bir yandan antrenman yapıyor, öte yandan sahayı rekreasyon amaçlı kullanıyoruz, sağda oturan abi ise top oynasın diye çocuğunu getirmiş, gölgeliğe çökmüş uzaktan ona göz kulak oluyor...

    keşke belediyeler cimri davranmayıp ücretsiz olarak halkın hizmetine sunsa bu halı sahaları da ben yurt dışından verdiğim örneklerden sonra gururla kendi ülkemden de bahsetsem... lakin arazi ve para öyle demiyor, keza rant her şeyden önce gelir ve bu hep böyleydi, sanki ülkenin en sevilen, en popüler sporu basketbolmuş gibi apartmanlar arasına sıkışmış küçücük betondan basketbol* sahaları ile üç beş bank ve ağaçtan oluşan butik parklar yapmaya devam... hem parkın veya halka açık spor alanının devlete para kazandırdığı nerede görülmüş? sporla gelen mutluluk metrik olarak ölçülemez ama arazi üzerinden gelen paracıklar pekala ölçülür, cepleri bile doldurur...

    arazi halkın değil devletin malı, halı sahalar ise endüstriyel futbolun bir uzantısı misali para karşılığı alınan hizmet. diğer tarafta yurdum çocuğu topa aşık, yurdum çocuğu taş, toprak, beton, sokak arası dinlemeden futbol oynamaya sevdalanmış...

    ah ki ne ah...
  • 72
    ankara/çankaya/dikmen bölgesinde düzenli olarak top oynadığımız mekan. efendi, mücadeleci ama rakibin ve kendisinin sağlığına dikkat eden 1-2 kişi aramakta olduğumuz yer. on, on iki kişilik bir komünite oluşturduk, keyifle top oynuyoruz, eksiğimiz iki kişi daha bulup her hafta tanımadık bir iki kişi ekleme işinden kurtulmak, düzenli, tanıdık dostlarla top oynayıp çevremizi büyütmek.

    tabii ki bu amaçla mesaj atabilirsiniz, seve seve tanışır, maça bekleriz.
  • 61
    bir kaç hafta evvel binlerce kişinin dip dibe namaz kıldığı, yüzlerce kişinin 15 temmuzda demokrasi nöbeti tuttuğu, illa yaz tatili yapacağım deyip sahillerde dip dibe güneşlenen, sabahları toplu taşımayla işe gidenlerin otobüs, dolmuş ve metrobüslerde nefes alamadığı, halkın çoğunun maske, mesafe kurallarına uymadığı güzel ülkemde tek sorunlu yer halı sahalar üstelik teakwando türevi salonlar açılmışken buraların açılmaması bir bana mı absürt geliyor. ülkemizde her konuda tutarsızlık var. voleybol, basketbol iptal edilsin ama futbol devam etsin orada şampiyon belli olsun, süperlig biter ama küme düşülmesin mağduriyet olur.
App Store'dan indirin Google Play'den alın