hakan şükür, benim gibi onu taa
bursaspor'da oynadığı yıllardan beri izleyen taraftarlar açısından türk futbol tarihinin en ilginç karakterlerinden birisidir.
hakan, ülke tarihinin gördüğü en iyi forvetti, madalya dolabı
bülent korkmaz'ın 1 tık altındadır, o da bülent kulübünde kalırken kendisinin aynı zamanı avrupa'da geçirmesidir. ülke futbol tarihinin kulüpler ve milli takım bazında yaşadığı en büyük başarılarda adı vardır, seyrantepe'ye, futbol kulübüne sportif katkılarına bakarak 3 tane heykel dikilecek olsa arasına giremez ama 10 heykel dikilse girer. bunu hiçbir şey değiştiremez. gönül isterdi ki kulüp sahadaki tarihine sahip çıkıp onu posterlerden falan çıkarmasın, ama siyasi ortam malum.
hakan aynı zamanda ülke futbolunun gördüğü en zayıf karakterli futbolculardan birisiydi, hatta bana göre karaktersiz bir insandı. aynen eteğinden ayrılmadığı sümüklü hocası gibi ağlak,
torino'ya ilk gittiğinde her gün ırmak kenarına gidip ağlayan, "rizzitelli bana pas atmıyor" diye şansal abisine mesajlar yollayan, ülke dışına her çıkışında hayal kırıklığı yaşamış bir tipti. işin kötüsü onu hakan şükür yapan yere, galatasaray camiasına da saygısızlığı çoktu. babası
sermet şükür, her sözleşme bitiminde
ali şen'in evinde, yazlığında peydah olurdu 90'larda. milli takımda prim pazarlıklarında hep başroldeydi, o "hiç primle işim olmadı" hikayesini külahıma anlatsın. ilk evliliğinde, pırıl pırıl, modern bir kız olan
esra elbirlik'i, muhtemelen hoca efendisinin baskısıyla tesettüre sokmaya çalıştılar, olmadı, kız şerefli insanmış ayrıldı, hakan efendi, depremde vefat eden eşinin cenazesine bile gitmeyip langur lungur açıklamalar yaptı. kameralar önünde kendi takım arkadaşlarını satan adamdı, 1997 yılında puan kaybedilen bir maç sonrası, "filipescu büyük bir sorumsuzluk örneği gösterdi" röportajını hala hatırlarım. 90ların sonunda, takımın paraya ihtiyacı varken, juventus'a gitmemek için öyle şeyler yaptı ki, işin sonunda juventus masadan kalkıp gitti, zira her şeyde anlaşılmışken hakan 3 tane cep telefonu istemiş ve italyanları bıktırmıştı. sırıtarak dönüp florya'da idmana çıktı. galatasaray taraftarı ona hep sahip çıktı, 7-8 hafta gol atamadığı dönemlerinde hep arkasında durdu, bugün 8 hafta gol atamayan forveti idam sehpasına çıkarırlar. hakan'ın karakterini en güzel gösteren anlardan birisi, uefa kupası finalinin 90.dakikasında,
gheorghe hagi ortamı hazırlarken yaptığı vuruştur. tam bir takiyeci gibi, sinsi, kendini saklayarak ve tam fırsat bulduğu anda yapılan bir aksiyon ve sonrasında muhattabının yüzüne bile bakamaması. cemaat de böyledir zaten.
dolayısıyla bu 2 yüzünün birbirinden ayrılması gerekir. biz o yıllarda bu 2 yüzünün de bilincindeydik ve bunu bilerek, formamızı giydiği için destekledik. bugün de günahıyla sevabıyla bu desteğimizi kabul ediyoruz, bununla beraber desteklemek demek, kendisi hakkındaki gerçekleri yadsımak anlamına gelmiyor.
ilaveten bugün ülke futbolunda
emre belözoğlu gibi bir bela varsa, bunda kendisinin de payı vardır. emre bir
fatih terim değil hakan şükür ürünüdür. 17 yaşında ilk forma giydiği yıllarda, gol sevinçlerinde emre'yi ayağına yatırıp bebek gibi sallardı, hatırlayanların gözünde o anlar canlanacaktır. emre, yarım yamalak cemaat temizliğinden sıyrıldı (o da bambaşka bir olay ya), hakan sıyrılamadı ve bugün yaptıklarının manevi cezasını çekiyor.