"bir galatasaray efsanesidir" demek sanırım biraz bencilce olur.
tüm dünyaca tanınan, gelmiş geçmiş en iyi birkaç solaktan biridir hagi. tabii bizim için çok daha fazlası.
yanılıyor olabilirim, affınıza sığınıyorum; bir van deplasmanıydı galiba 10!unla tanışmam.
1996 yılı, hem fatih terim'le hem de hagi'yle tanışmam anlamında nazarımda çok kutlu bir yıldı.
kahvede ön sıralarda yer kapmış merakla bu "yeni takım"ı izliyordum. 12 yaşında olmanın verdiği çoşkuyla
* o gün bir kahramanla tanıştığıma inanmıştım. frikik golünün her karesi hala gözümün önündedir.
ama gün geçtikçe 10'un iyi bir futbolcudan çok daha fazlası olduğunu anlamak için genç yahut yaşlı olmağa gerek yoktu.
hagi, duruşuyla, oyunuyla, isyanıyla tam bir komutandı.
en korktuğumuz maçlarda, saçma sapan bir yerden kaleye vurur hedefi gösterirdi. "korkmanıza gerek yok!" derdi takıma. olmadık bir hareket yapar, takıma güven verir rakibi de sindirirdi. kabul etmezdi yenilgiyi ama malum bücür gibi değildi öfkesi de isyanı da. o kazanmak isterdi, kazanamayınca çirkefleşmek değildi 10'un yaptığı.
sonra futbolu bıraktı. boğazıma kocaman bir düğüm geldi oturdu. futbolu bırakma gerekçesi şuna benzer bir şeydi sanırım:
"her sabah erkenden uyanmak, uykuma, yemek düzenime dikkat etmek, yaşantımda özenli olmak... artık istemiyorum"
ne kadar doğrudur bu ifade bilmem ama hayranlığımı bir kez daha kazanmıştı büyük komutan. mesleğine bu kadar saygısı olması üstelik bu saygısını onca yeteneğine ve müthiş zekasına rağmen tesis edebilmiş olması 10'u herkesten ayırıyordu.
sonra teknik direktör oldu. takım kötü, oyuncu yok, borç çok falan dinlemedi. "gel" dediler geldi, "git" dediler gitti.
her zaman kalbimin en güzel yerinde olacak büyük bir insandır hagi. ne mutlu ki biz, 10'u galatasaraylı hagi olarak izleyebildik.
hagi'yi izlemek, gerçekten eşsiz bir fırsattı.