resim
Gheorghe Hagi
Görev:Teknik Direktör
Takım:FCV Farul
Yaş:59
Uyruk:Romanya
  • 5718
    teknik direktörlük kariyeri ile ilgili şaşırtıcı bir bilgi: galatasaray'daki ilk döneminde, tarihimizdeki en yüksek ortalamalı teknik direktör olmuştur.

    https://gss.gs/FAg.jpg

    gheorghe hagi 47 maç, 2.21 ortalama puan
    fatih terim 176 maç, 2.20 ortalama puan
    karl-heinz feldkamp 42 maç, 2.14 ortalama puan
    hamza hamzaoğlu, 52 maç, 2.08 ortalama puan
    fatih terim, 88 maç, 2.06 ortalama puan
    mustafa denizli, 75 maç, 2.05 ortalama puan
    mircea lucescu, 102 maç, 2.00 ortalama puan

    ilk dönemindeki maçların listesi: https://www.transfermarkt.com.tr/.../datum_ab/2005-05-28
    tüm teknik direktörler listesi: https://www.transfermarkt.com.tr/...rhistorie/verein/141
    o dönemki orta sahasız kadromuz :
    2003/2004 https://www.transfermarkt.com.tr/...n/141/saison_id/2003
    2004/2005 https://www.transfermarkt.com.tr/...n/141?saison_id=2004 *

    artık lig mi çok kalitesizdi, avrupa'da oynamamamız ortalamayı mı yükseltti bilemeyeceğim ama böyle de bir gerçek mevcut. enteresan. guardiola gibi adamı döve döve göndermişiz lükse bak. *
  • 5733
    türkiye topraklarına gelen en büyük futbolcu.
    nice başarılar yaşayıp galatasaray taraftarlarının unutulmaz bir efsanesi olduğu için hepimiz çok şanslıyız bence.

    bu adam futbolculuk döneminde boşuna karpatların maradonası lakabını almadı. kariyeri her zaman üst noktalarda oldu. en güzel dönemlerini bizimle yaşadı. hem kendisi bizi, biz de kendisini çok sevdik.

    hagi’yi canlı izleyenler bilir; o dönemler hepimiz inanılmaz heyecan ve tutkuyla izliyorduk maçları. dört yıl üst üste şampiyon olmamız bir yana, futbol zekası ve yaptıklarıyla bizi kendisine aşık etmişti bu adam.

    10 numara seninle güzeldi, en çok sana yakıştı metin oktay’dan sonra. belki bu gözler bir daha senin gibisini izleyemeyecek ama inşallah oğlun* bir gün parçalıyı giyer ve en azından sahaya çıkıp gol attığında tribünlerden “hagiii” diye bir çığlık atarız...

    https://gss.gs/XDT.jpeg
  • 5745
    goal.com’un derlemesine göre kulüp tarihimizin en pahalı transferleri arasında 39. sıradadır. ne olursa olsun yekta kurtuluş’a, olcan adın’a, tarık çamdal’a 10’dan daha çok para harcamış olmamız üzücüdür.

    https://www.goal.com/...8gr4i17w14yhz42cut href="/entry/696" title="#696" class="title">#696qzyel7ygk1coqr3iholh0c

    hagi’nin 3,75 milyon avroya barcelona’dan galatasaray’a geldiği sezon,

    zola 6.20 milyon avroya parma’dan chelsea’ye,
    van hooijdonk 6 milyon avroya celtic’ten nottingham’a,
    shearer 21 milyon avroya blackburn’den newcastle’a,
    zidane da hagi’yle aşağı yukarı aynı paraya bordeaux’dan juventus’a transfer olmuş.

    ayrıca daniel amokachi de 2 milyon avroya everton’dan beşiktaş’a getirilmiş. (kaynak transfermarkt)
  • 5758
    bunca zamandır yazarım, kendisiyle ilgili adam akıllı bir şey yazmamışım. tamamen benim eşekliğim. kafama sıçayım resmen. o yüzden here we go;

    türkiye'ye gelmiş geçmiş en büyük oyuncudur. galatasaray efsanesidir. çocukluk kahramanımdır. bu topraklara gelip bizlere futbolun nasıl oynanması gerektiğini öğretip alkışlarla gitmiştir. naçizane bir anım var kendisiyle ilgili;

    sene 1994, bir pazar gecesi.. sobalı bir ev ve ben çocukluktaki ritüel olan pazar banyosunu yapmış tv başına geçmişim. trt'de avrupa'dan futbolu izliyoruz babamla. babam da o dönem hasta galatasaraylı. şimdilerde sadece maç sonuçlarını ve özetlerini takip eder neyse... tv başında maç özetlerini izliyoruz, barcelona'nın maç özetleri var.. hagi yine kendisi için sıradan, insanlık için inanılmaz bir gol yazıyor uzaklardan. hani taksi tutsan ''abi ben karşının taksisiyim o tarafa gidemem'' dediği bir mesafeden. çocuk aklımla hemen bize yakıştırmışım kendisini. ''baba hagi bize gelse ya'' dedim refleks olarak. babam ki en imkansız olan bir şeye bile bakarız diyen bi adam, ''yok bu adam gelmez buraya'' dedi. yemin ediyorum ilk çıkma teklifi yaptığım kızdan ''ama ben seni arkadaş olarak görüyorum'' tepkisindeki kalp kırıklığımdan daha fazla bir can sıkıntısı yaşadım. çok şükür 2 sene sonra geldi, iyi ki de geldi..

    1998'deki açılış maçında altay maçına götürdü beni babam. çünkü artık kahvehanelerde maç izlemek kesmiyordu, kendisini yakından görmeliydim. çünkü kendisi benim için bir sihirbazdı. topa dokunuşu, oyun görüşü, attığı paslar, meşhur topuk hareketi, yaptığı bacak araları tamamen kusursuz bir oyuncuydu gözümde. maçı izlerken rüyada gibiyim ama 6. dakikada yine 30 metreden attığı gol ile gerçeğe döndüm, golün linkini de koyuyorum buraya: https://www.youtube.com/watch?v=hVL-_VaA13U . dedim oğlum matrix'de falan değilsin gerçeğin ta kendisindesin tadını çıkar. o anla ilgili şunu hatırlıyorum, tribünler gole 3 4 saniye sonra reaksiyon gösterdi. kimse algılayamadı gol olduğunu ama topa vuran hagi ise en imkansız şeyler kolayca yapılan şeylere dönüşüyordu ve biz bunu ülke olarak yavaş yavaş öğreniyorduk..

    çok uzattım biliyorum... 2001'e kadar oynadı. bütün oynadığı maçları takip ettim ama tribünden ama tv başından ve son oynadığı trabzonspor maçına kadar kendisi beni hiç üzmedi, tam tersi başım hep dik yürüttü, diğer takım taraftarların asla anlayamayacağı hisler yaşattı. hala da yaşıyorum. ne zaman hagi ile bir şey görsem direkt kilitleniyorum ekrana. once galatasaray nickli arkadaş sağolsun, hagi'nin bizde attığı tüm golleri paylaşmış, yemin ediyorum oturdum gözlerim dolu dolu izledim. hiç mi bir duygu eksilmesi olmaz yahu? aynı heyecan aynı şaşkınlık aynı hayranlık. yıllar sonra bile değişmiyor. yaşa varol sen hagi, iyi ki geldin bu topraklara, iyi ki yüzümüzü güldürdün, iyi ki varsın, hep var olasın karpatların maradona'sı...
  • 5760
    sneijder, drogba, elmander, falcao vs vs...

    herkes bir yana hagi bir yana...

    sarı kırmızılı renkler altında oynadığı her dakikaya şahit olmuş olmanın mutluluğu paha biçilemez.

    genelde aldığım gs formalarını numarasız ve isimsiz kullanırım, hani çok ısrar etseler isim ve no yazacaksın diye. kimin adı ve nosu olsun derseniz tereddütsüz o numara 10, isim de hagi olur...

    https://twitter.com/...057540439203841?s=20

    (bkz: bir galatasaray efsanesi)
  • 5762
    hagi'yi izlemiş bizim nesil izlememişlere nasıl anlatır ki diye düşünürken su aşağıda paylasacagim videoya denk geldim:
    https://youtu.be/dAm8iheL0uI
    bu hagi'nin emeklilik hali düşünün. bu adam bu golü emekliyken atıyor. şimdi hayal edin kaç faal futbolcu oradan o açıdan o topu kaleye atabilir? bir de kendisini emekli olmamışken hayal edin. işte ortaya çıkan o hayalinizdeki adam gerçekti.
  • 5772
    https://www.youtube.com/watch?v=JOCCHQdbiNM

    onu ilk canlı izlemem 17 ağustos 1996'da (yukardaki linkte) bir trabzonspor maçıyla olmuştu (hagi'nin de sami yen'de ilk resmi maçıydı). numaralının yeni açığa yakın tarafında izlediğim rahmetli dayımın elimi tutup götürdüğü maçlardan biriydi. 11 yaşında bir velet olarak hagi'den, frikiğinden, topa hakimiyetinden ve hükmedişinden o kadar etkilenmiştim ki.. benim hafızamda 1994 dünya kupası 2004 avrupa şampiyonasından 2006 dünya kupasından daha çok yer etmiştir. 9 yaşında olmama rağmen yakın zamanda olan şampiyonalardan daha iyi hatırlarım ana hatları ile. sanırsam bunun sebebi de kendisidir. o dünya kupasında izlediğim adamı 2 sene sonra canlı görüp onunla büyüyüp bize türk futboluna en büyük zaferleri hediye edişine birebir tanıklık ettim çok şükür. bir gün ecelimle yatağımda gözümü yumarken kesinlikle ama kesinlikle bir kaç karede gözümün önünden geçecek kadar büyük bir karakterdir kendisi benim için. bugun 55 yaşına basmış. doğum günün kutlu olsun be hagim ! insanın gözü açık gitmeme sebebisin.. iyi ki varsın..
  • 5788
    (uzun zaman önce yazıp depoya attığım bir yazı olduğu için bazı eksiklikler olabilir, kusura bakmayın. yazmama vesile olan cagaman caga kardeşime tekrar teşekkürler.)

    herhangi bir futbolsever hagi'ye baktığında ne görür? 3 kez romanya, 4 kez türkiye şampiyonu olmuş; 2 kez ispanya süper kupası kazanmış; 1 uefa kupası, 2 uefa süper kupası kucaklamış; şampiyonlar ligi finali oynamış; hem ispanya'ya hem italya'ya giderken transfer rekorları kırmış; fifa'nın ve uefa'nın yayınladığı "en iyiler" listelerine defalarca girmiş; çoğunluk tarafından romanya'nın gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu ve türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük yabancı futbolcusu olarak addedilen bir futbol ilahı görür. istesem bu listeyi çok ama çok daha fazla uzatabilir; bizim "comandante", rumenlerin "regele" olarak andığı gheorghe hagi'nin daha nice payesini buraya ekleyebilirim. ve fakat yine de yeterli olacağını düşünmüyorum. çünkü "on"u o yapan bu kupalar, madalyalar, ödüller değildir. peki nedir? yukarıda saydığım başarıları gibi wikipedia'da veyahut transfermakt'ta kaydı tutulmayan başarısızlıkları, hayal kırıklıkları, yüzüstü bırakılışları, bahtsızlıkları ve bunlara her seferinde meydan okumayı başarması, güçlükler karşısında asla pes etmemesi, düştüğü yerden daha güçlü bir şekilde kalkmayı başarmasıdır.

    hemşehrisi, takım arkadaşı ve bacanağı olan popescu'nun hagi'yle ilgili söylediği çok güzel bir söz var. "hagi eğer italyan veya brezilyalı olsaydı dünyanın en büyük futbolcusu olarak kabul edilirdi." diye. bu söz üstünde düşünmek gerek aslında. hagi bilindiği gibi romanya doğumlu ama hangi romanya? hagi'nin doğumundan yaklaşık 1,5 ay sonra başa gelip ülkeyi 25 yıl boyunca demir yumruğuyla yöneten çavuşesku'nun romanya'sı... bu bir kere müthiş bir handikap ve hagi'nin dünya futbol piyasasına çok geç açılmasına neden olan bir etmen.

    şöyle ki henüz 17-18 yaşındayken ve namını yeni yeni duyurmaya başlamışken çavuşesku'nun küçük oğlu nicu bu cevherden haberdar olup hagi'yi onursal başkanlığını yaptığı sportul studentesc'e transfer eder. burada 3 sezon boyunca öyle bir fırtına estirir ki bu performans nicu'nun kavgalı olduğu abisi valentin'in de gözünden kaçmaz ve küçük bir diktatör şımarıklığıyla şubat 1987'de bir maçlığına ülkenin en güçlü kulübü steaua bükreş'e transfer edilir. o maç ise steaua ile dinamo kiev arasında oynanacak olan uefa süper kupası maçıdır ki hagi'nin 44. dakikada attığı golle maçı ve kupayı steaua kazanır. beklenildiği gibi valentin çavuşesku, hagi'yi sportul studentesc'e bir daha göndermez. sözde bir maçlık anlaşma olur üç yıllık anlaşma. bu üç yıl boyunca takımı hep şampiyon olur, bir kez de avrupa şampiyon kulüpler kupası'nda final oynarlar. tabii hagi'nin şanı artık ülke sınırlarını aşmış, tüm dünyaya yayılmıştır ve kendisinin birçok hayranı vardır. l'avvocato lakabıyla tanınan giovanni agnelli, hagi'nin sahibi olduğu juventus'ta oynamasını çok ister. hatta hagi karşılığında bükreş'e, sahibi olduğu fiat'a ait bir araba fabrikası açmayı bile önerir ama bu teklif romanya hükumeti tarafından reddedilir. aynı şekilde bayern münih'in teklifi de diktatörlük tarafından kale alınmaz. 1989'da da milan'ı yıldızlarla donatmaya ant içen berlusconi, hagi'yi gözüne kestirir. bunun için de yakinen tanıdığımız bir isim olan ve yıllarca hagi'nin menajerliğini de yapacak giovanni becali'yi görevlendirir. kendisine önerilen devasa paraya rağmen ailesini romanya'da bırakıp italya'ya gidemeyeceğini söyleyen hagi'nin bir diğer transferi daha böylece yatar.

    ancak diktatörlüğün yıkılıp ülkenin üstündeki demir perdenin yırtıldığı aralık 1989'da hagi azade olabilir ama yaşı 24 olmuştur bile. örnek teşkil etmesi açısından söylüyorum: maradona, barcelona'ya 21 yaşında gelmiştir. hagi, 1990'da real madrid'e transfer olduğundaysa 25 yaşındadır.

    real madrid, ciga'yı transfer edebilmek için kendi transfer rekorunu kırar ve zamanın parasıyla 400 milyon peseta öder. hagi sadece büyük bir transfer değil aynı zamanda bir tazeleniş simgesi olacaktır real için çünkü akbaba beşlisi miadını doldurmaya başlamıştır. bu arada o yaz demir perdeden kurtulan tek isim hagi değildir. cruyff'un çalıştırdığı barcelona da bulgaristan'dan hristo stoichkov'u almış ve bu hamleyle 4 sene boyunca fırtınalar estirecek meşhur rüya takımının cilasını atmıştır. hagi'ye gelince 90-91 sezonunu kabus gibi geçirir ve sadece 3 gol atabilir. takımdaki ağır abilerle (sanchis, michel, butragueno) de arası limonidir ve birbirlerinden hiç hoşlaşmazlar üstüne üstlük. o sezon 3 kez hoca değiştiren mor menekşeler üçüncü olurlar. ertesi sezonaysa hem hagi hem de tüm takım daha bilenmiş vaziyette girer. ekim ayında ellerine geçirdikleri liderliği sezonun son maçına kadar bırakmazlar. o son gündeyse tarihe geçecek bir travma yaşarlar: hagi'nin bir gol, bir asistle oynadığı tenerife deplasmanını 3-2 kaybederler ve şampiyonluğu barcelona'ya kaptırırlar. o sezon harika oynamasına ve 12 gol kaydetmesine rağmen hagi, real'de istediğini bulamamıştır ve ayrılmak ister.

    gheorghe hagi, yıllar süren bekleyişin ardından dünyanın en büyük kulübüne rekor kırarak gitmiş; kendisini tam bir kaosun ve hizipçiliğin içinde bulmuş, en nihayetinde bu büyük transfer, hem real madrid hem de kendisi için tam bir hayal kırıklığına dönüşmüştür.

    80'lerin ikinci yarısından başlayıp yaklaşık 20 yıl süren periyot vardır ki serie a altın çağını yaşıyordur ve futbol tarihinde hiçbir lig böyle bir şaşaa görmemiştir. ligdeki vasat hatta vasat altı takımların bile büyük yıldızları vardır. bu girizgahın sebebini birazdan açıklayacağım.

    hocalık kariyerinin başlarındaki mircea lucescu, brescia'yı çalıştırmakta ve o zamanlar serie a'da moda olduğu üzere yabancı hakkını hemşehrilerinden yana kullanmak istemektedir. önce florin raducioiu, ioan sabau takıma katılır ama lucescu'nun ve başkan luigi corioni'nin asıl hedefleri hagi'dir. günümüzde böyle bir transferin akla getirilmesi bile abes olurdu. benzetme yapmak gerekirse psg'de isteneni veremeyen neymar'ı watford'un istemesi gibi bir şeydir hagi-brescia transferi. işte yukarıda serie a şaşaası olarak bahsettiğim durum buydu. neyse, tüm bu zorluklara bir de hagi'nin menajeri becali'nin işi yokuşa sürmesi eklenir. kurt menajer, bu transferin gerçekleşme ihtimaline binde bir verir ama madrid'e uçan brescia başkanı corioni, 8 milyar lirete işi bağlar bile. serie a'daki ilk sezonunda da la liga'daki zorlukların bir benzerini yaşar hagi. henüz ilk maçında kırmızı görerek oyundan atılır, o sezon 36 gol atabilen takım ligin an az gol atan takımı olur ki hagi bu gollerden sadece beş tanesini kaydedebilmiştir. sonunda beklenen olur ve brescia küme düşer. napoli tarafından hagi'ye transfer teklifi gelir ama brescia bu teklifi geri çevirir. istemeye istemeye de olsa takımda kalan hagi, 94 dünya kupası arefesinde olmanın da etkisiyle kendini bulur ve formu zirveye çıkar. çıkar çıkmasına ama bu sezonu da kusursuz geçirdiği söylenemez. her ne kadar bir önceki dostluk maçında rakibine tükürdüğü için kırmızı görüp cezalı durumda olsa da lucescu, hagi'nin romanya milli takımı'nın oynayacağı dostluk maçına gitmesine izin verir. hagi'yse italya'ya bir günlük gecikmeyle döner ve lucescu tarafından kesik yer. ikili arasında bir diğer tartışma da hagi'nin haftalar önce röportaj teklifini kabul ettiği bir gazeteyi, röportaj günü gelip çattığında "havasında olmadığı" gerekçesiyle geri çevirdiğinde çıkar. lucescu, röportaj vermemesi durumunda hagi'yi cezalandıracağını söyleyince kızılca kıyamet kopar ve ikili birbirlerine bağırmaya başlar. sonrasında lucescu hagi'yi affetse de "o, çalışma ahlakından yoksun çok büyük bir futbolcu. maradona'dan sonra dünyanın en iyi oyuncusu o olabilir, kafa yapısını değiştirirse önümüzdeki dünya kupasının da yıldızlarından biri olacaktır ama bu dünya kupası kendisini büyük bir futbolcu olarak ispatlaması için son şansı..." diyerek överken yermeyi ve uyarmayı da ihmal etmez. hagi'nin 9 golle katkı verdiği o sezonu serie b'de 3. olarak bitiren brescia, serie a'ya yükselmeye hak kazanır.

    94 dünya kupası'na gelince, hagi muhteşem oynar. gruptan lider olarak çıkartığı romanya'yla ikinci turda büyük bir sükseyle arjantin'i de elerler ve çeyrek finalde penaltılar sonucu isveç'e elenirler fakat romario, stoichkov ve baggio'yla beraber hagi, o turnuvanın en ses getiren yıldızlarından biri olur. hatta isveç maçının ardından "çok büyük bir şanssızlıkla yenildik ve şu ana kadar turnuvanın en iyi futbolcusu bendim. bu mağlubiyetle bunu elimden kaçırdım." der ki kolombiya'ya attığı gol şahididir.

    brescia'daki ve milli takımdaki müthiş performansıyla tekrar kendini hatırlatır ve tottenham ciddi şekilde talip olur ama gica'nın yine dev bir talibi vardır: kendisine idol olarak bellediği cruyff'un barcelona'sı. belki de real madrid kariyerinin bitmesine sebep olan cruyff'un barça'sı, real madrid'e kaptırdığı michael laudrup'un yerine yana yakıla adam aramaktadır ve hagi bu rol için cruff'un gözünde biçilmiş kaftandır. otuzuna merdiven dayayan hagi, bu defa da barcelona yolcusu olur. ilk kez sırtına geçirdiği barça formasıyla bir hazırlık maçında groningen'e karşı oynar. iki de gol attığı bu maçı 4-0 geriye düşmelerine rağmen 5-5 bitirmeyi başarırlar ve hagi'nin performansı manşetlere kadar çıkar:

    https://i.hizliresim.com/2J2DPq.png

    https://gss.gs/IzX.png

    lakin ki sezonun başlamasıyla işler hiç de iyi gitmez ve takım, ligdeki ilk 5 maçında 2 mağlubiyet 1 beraberlik alır. o sezonu 4. tamamlayan barça, şampiyonlar ligi'ne katılım hakkını kazanamaz. ertesi sezonu da 3. bitirirler ama hem cruyff'un hem de barça'nın rüya takımının sonu gelmiştir. sık sık sakatlandığı, formunu hiç bulamadığı ve taktiksel nedenlerden bol bol kesik yediği barça kariyerine 10 gol sıkıştırsa da yine bir ayrılık vakti gelip çatmıştır ve rotada bu defa istanbul vardır.

    daha ali sami yen'in çimlerine ayak bile basmamışken hakkında "bastonuyla gelsin..." şeklinde çeşitli şakalar yapılan 32'lik hagi, 5 sezon boyunca öyle bir top oynar ki 4 lig şampiyonluğu, 2 de avrupa kupası kupası kazanan o efsane takımın her şeyi olur; taraftarı kendisine aşık eder, en basitinden benim nick'imin isim babası olur. bu dönemi çok da detaylandırmaya gerek yok sanırım.

    hocalık kariyeri de aynı oyunculuk kariyerindeki gibi devam ediyor. romanya milli takımı, bursaspor, timisoara, steaua bükreş ve galatasaray'daki performansı insanda ümit ışığı uyandırmıyor ve "büyük futbolcudan büyü hoca olmaz..." klişesine paralel şekilde devam ediyor derken 2009'da sıfırdan kurup 2014'te de yönetmeye başladığı viitorul constanta ile 2017'de romanya şampiyonu olmayı başardı. aslında bu başarının temelinde hagi'nin yine 2009'da, 11 milyon avro harcayarak kurduğu futbol akademisi var. sadece romanya'nın değil belki de balkanların en modern ve en büyük futbol tesislerine sahip bu akademi, şu an romanya'nın en mühim futbolcu tedarikçisi durumunda. buradan yetişen başarılı gençler viitorul'a yükseliyor. viitorul'da da başarılı olup kendini parlatanlar başka kulüplere satılıyor. bunlar arasında steaua bükreş, cluj, roma, fiorentina, atletik bilbao gibi kulüpler de bulunuyor. üniversitede işletme okumanın verdiği avantajla mı bilinmez tıkır tıkır işleyen bir sistem kurmuş ciga. kulüp her transfer dönemini kar ederek kapıyor. kendisinin de söylediği gibi viitorul'un misyonu ligde şampiyonluklar kazanmak veya avrupa'da başarılı olmak değil, oyuncu yetiştirip satmak. ha, tabii işler iyi gidip de 2017'deki gibi şampiyonluk gelirse bu da ballı ekmek kadayıfı oluyor. bu arada şampiyon takımın ilk 11'indeki 8 oyuncu hagi'nin akademisinden yetişme ve bu takım steaua'nun bütçesinin üçte birine tekabül eden 2,5 milyon dolara mal edilmiş. ilk 11'deki en yaşlı (!) oyuncu 89 doğumlu kaleci victor rimniceanu iken 2017 şampiyonu olan takımın genel yaş ortalaması sadece 21. yani kulübün adı haybeye viitorul ("gelecek") seçilmemiş. devletin de spora olan eski desteğini kestiği günümüzde romanya futbolunun geleceği hagi'nin akademisinde ve viitorul'un da yatıyor.

    istanbul doğumlu oğlu ianis'e de değinmek gerek. 2016'da fiorentina'ya 2 milyon avro karşılığında transfer olmuştu ama mor menekşelere öyle bir dönemde transfer oldu ki hoca değişikliği, kadro revizyonu, yönetimdeki belirsizlik derken bu keşmekeş içinde gözden kaybolup gitmişti. bunu gören ciga, ocak 2018'de ianis'i tekrar viitorul'a transfer etti. kanatlarının altına aldığı oğlu için bir de hedef belirlemiş durumda: kendisinin içinde ukde olarak kalan tek şey olan ballon d'or'u kazanmak.

    velhasılıkelam hagi'nin kariyeri parabol eğrileriyle dolu. tanrı vergisi yeteneğine rağmen yine tanrı vergisi olarak doğduğu çavuşesku romanya'sı sebebiyle dünya futbol piyasasına çok geç çıkan adam da kendisi; 25'inden sonra real, brescia, barça, galatasaray kariyeri yapan da kendisi. real'de beklediğini bulamayıp çok kötü bir finalle ayrılan da kendisi; 2001'de o real madrid'le uefa süper kupası'nda roberto carlos'a topuğuyla attığı çalım üzerinden dalga geçen de kendisi. brescia, serie a'dan düşerken elinden hiçbir şey gelmeyen de kendisi; brescia, serie a'ya yükselirken takımın maestroluğunu yapan da kendisi. lucescu'nun az çalışıyor diye tenkit ettiği de kendisi; son maçına çıkarken kramponlarını parlatışı, hazırlanışı ve heyacanı hasan şaş tarafından "sanki 17 yaşındaki birisi hayatında ilk defa maça çıkıyor gibiydi.." şeklinde betimlenen de kendisi. türkiye'ye gelirken "dede" diye karşılanan da kendisi; türkiye'den giderken herkesin gözlerini nemlendirip "comandante gheoghe hagi" diye uğurlanan da kendisi. hoca olarak galatasaray, steaua bükreş gibi kendi ülkelerinin en büyük takımlarında başarı elde edemeyen de kendisi; sıfırdan kurduğu ve on yıllık bir mazisi bile olmayan bir kulüple ve yine kendi akademisinden yetiştirdiği futbolcularla romanya şampiyonu olmayı başaran da kendisi...

    değişmeyen tek bir şey varsa o da şu ki başarıya ulaşmak için kah hayatın kendisinden kah başka insanlardan kahsa bizzat kendisinden kaynaklanan başarısızlıklarını basamak olarak kullanmayı her zaman becerebilmesi...

    iyi ki doğdun hagi.
App Store'dan indirin Google Play'den alın