galatasaray sözlük film kulübü

• 1651

  istanbul film akademisi hocalarından, genellikle reklam yönetmenliği yapmakta olan ilker canikligil'in enfes anlatımlarıyla, film sektörü adına verdiği "dopdolu" bilgiler ışığında aydınlanılmak istenirse diye...
  
  https://www.youtube.com/..._aKcOGgKN4dkA/videos
  
  özellikle sektörle ilgilenenlere, ilgilenmese dahi izlenilen adına bir miktar daha fikir sahibi olunması amacıyla "olmaz öyle saçma şey" isimli video serisinin her bir bölümünün izlenmesini şiddetle tavsiye ederim...
• 1652

  (bkz: spor filmleri/#2295285)
• 1653

  80'lerde doğmuş olmak "flatliners" filminin remake'inde kiefer sutherland'i görünce içinin pır pır etmesidir!
• 1654

  (bkz: dunkirk)
  
  senenin en kolpa filmi. imdb puanı 2 puan fazla. tam bir fanboy süzgeci. dümdüz, heyecansız, zerre germeyen, kadroya ve yaşanmış olaya yazık olmuş.
  
  (bkz: mother)
  
  2 saatinizi harcamayın derim. psikoloji üzerinden gidiyor. simgeselcilik bilmem ne...
• 1655

  jurassic park serisinin beşinci filmi, jurassic world: fallen kingdom haziran 2018'de vizyona girecek. bu seferki olaylar aslında çok da farklı değil.
  
  neyse, fragmanı vereyim de fazla konuşmayayım.
  
  https://www.youtube.com/watch?v=vn9mMeWcgoM
• 1656

  dangal. 2016 yapımı aamir khan filmi. iki kardeşin (kız kardeş) güreş hikayesini anlatan bir spor/dram filmi. gerçek bir hikayeden alınmış aynı zamanda. tavsiye ederim.
• 1657

  (bkz: enter the void)
• 1658

  http://gss.gs/2300766
• 1659

  http://tr.web.img3.acsta.net/...res/bzp/01/56714.jpg
• 1660

  (bkz: dunkirk)
  
  olmuş bu film. bu kadar eleştirilecek bir film değilmiş bence. filmin her saniyesinde gerildim. keşke sinemada izleseymişim dedirtti bana.
• 1661

  (bkz: eternal sunshine of the spotless mind)
  
  2004 yapımı blim kurgu/drama tarzı filminde jim carrey'nin mutheşem oyunculuğu göze çarpıyor. diğer bir başrol ise kate winslet. yan rollerde kirsten dunst, mark ruffalo, elijah wood gibi bilindik oyuncular var. dilimize 'sil baştan' gibi bir basit isime çevrilse de filmin ismi ve filmin işleyişi ayrı güzel.
• 1662

  (bkz: born of hope)
  orta dünya'ya ait en kaliteli fan yapımı film. the hunt for gollum'dan çok daha kaliteli gibi göründü bana.
• 1663

  (bkz: le trou)
  
  daha önce yazan da olmuş ama bir daha vurgulayalım. fazla naza söze gerek yok, izleyin arkadaşlar bu filmi. film dediğin budur.
  
  konu olarak hapishane ve kaçmak diyelim.
• 1664

  (bkz: la piel que habito)
  
  (bkz: hodejegerne)
• 1665

  (bkz: conspiracy theory)
  
  yıllar önce izlemiştim bu filmi. yıllar dediysem en az bi 15 sene olmuştur. küçüktüm, bölük pörçük hatırlıyorum. bu akşam digitürkte denk gelince bi tekrar izleyeyim dedim ve julia roberts'a olan aşkım depreşti resmen. o nasıl bir güzelliktir. film bittiğinden beri de sinatra'dan can't take my eyes off you dönüyor kafamda.
  
  neyse buraya imdb gibi konusu şudur falan yazmayacağım, zaten çoğunluğun izlediği bir filmdir. izlemeyen varsa kesin izlesin. mel gibson'ın müthiş oyunculuğu, julia roberts'ın güzelliği, akıcı senaryosu,kah güldürmesi kah üzmesiyle gönül rahatlığıyla 8/10 veriyorum.
• 1666

  izlediğim filmler arasından yaptığım bir top 100 listem var aşağıdaki linkte. sıralama herhangi bir parametreye bağlı olmamakla birlikte liste ilk hazırlandığında 93 filmden oluşuyordu sonrasında eklemeler ve çıkarmalar olduğu için son 10 filmi yakın zamanlarda izledim diyebilirim. merak ettiğiniz filmler hakkında ön bilgiler verebilirim isterseniz.
  
  http://www.imdb.com/list/ls020743239/
• 1667

  justice leagu’in korsub hali malum ortamlara düşmüş. görüntü kalitesi çok iyi. artı olarak blade runner 2049 blu ray olarak aynı emek hırsızı şerefsiz ortamlarda mevcut.
• 1668

  (bkz: mr. holmes)
  
  evde inziva halindeyken izlenebilecek; dingin, keyifli, sussex (ingiltere) kırsalları ve rustik bir ev çevresinde geçen film.
  
  yaşlanıp, elden ayaktan düşmeye ve dimağı bulanmaya başlamış olan sherlock holmes'ü ian mckellen oynuyor.
• 1669

  (bkz: so-won)
  
  2013 yılı kore yapımı bir film. maalesef ki filmin hikayesi gerçek bir olaya dayanıyor.
  
  filmin konusu: tecavüze uğrayan 8 yaşındaki bir kız çocuğunun ve ailesinin yaşadıkları, böyle bir travmayı atlatmaya çalışmaları anlatılıyor.
  
  kendi adıma filmi izlerken çok zorlandım. empati kurmaya çalışıyorsunuz bunu yaşayan insanlarla ve mümkün değil. onların yaşadıklarını hissettiklerini yaşayabilmek, hissedebilmek mümkün değil. hayal edemiyorum açıkçası. bunu yapabilen insanlar var ve aramızdalar. senin-benim gibi görünüyorlar, çalışıyorlar, belki birlikte oturup çay içiyoruz, muhabbet ediyoruz, evimize girip çıkıyorlar... kendimi düşünemiyorum böyle bir durumda. adaleti de sorguluyor insan doğal olarak. "böyle bir şeyin cezai karşılığı ne olabilir?" diye soruyorum ve bulamıyorum cevabını. ölüm falan adil görünmüyor bana.
  
  uğur yücel ve kenan imirzalıoğlu'nun oynadığı 2010 yapımı (bkz: ejder kapanı) filmi vardı mesela. orada bu sapıkları öldüren bir seri katil aranıyordu. ne kadar doğru olduğu tartışılabilir ancak, böyle avcılara ihtiyacımız var diye düşünüyorum.
  
  (bkz: they are heroes. not the heroes we deserve but we need)
• 1670

  uzun süre sonra dün eşimle sinemaya gittik.
  
  gülse birsel'in kitaplarını, yazılarını ve yaptıklarını çok beğenen birisi olarak aile arasında filmine gittik tabii, 3 milyonu aşan bir seyirci sayısı oldu bu süreçte ve yorumlar da genel anlamda iyiydi.
  
  bir iş çok popüler olunce elimde olmadan uzaklaşıyorum aslında ama dediğim gibi hem gülse birsel, hem de demet evgar falan olunca gittik haliyle. iyi ki de gitmişiz, çok beğendik.
  
  demet evgar'a hasta oldum zaten bir kez daha :(
  
  engin günaydın ve diğer isimler de çok başarılıydı.
  
  özetle tavsiye ediyorum. gidin izleyin.
• 1671

  (bkz: loving vincent)
  
  filmin görselliğini anlatmakla tarif edemem, sinemada izleyerek kendinize güzel bir yeni yıl hediyesi verin. yaklaşık 1,5 saat nasıl geçti anlamadan bitiveriyor. sadece görselliği de değil, müzikleri ve konusu da ayrıca güzel. her şeyiyle bütünlük içinde, her şeyiyle naif bir ruhu anlatan güzel film.
• 1672

  (bkz: moneyball)
  
  http://www.imdb.com/title/tt1210166/?ref_=nv_sr_1
  
  sağlam bir spor yöneticiliği filmi. filmin içeriği beyzbol olsa da bu film bütün sporları hatta hayatı da kapsayacak güzel mesajlar içeriyor. kendi adıma filmden şu mesajı aldım: yöneticiler veya taraftarlar olsun hiç fark etmez; bakış açılarımızın ne kadar pragmatiklikten uzak olduğunu, ne kadar dar kalıplı olduğunu, etiket ve önyargıların nasıl bizi hep yanılttığını gördüm. ezber bozmanın, risk almanın, farklı şeyler denemenin, otorite sahibi düşünceye karşı gelmenin geleneksel zihinleri ne kadar çok tedirgin ettiği de vurgulanmış. ben filmden kendi adıma güzel dersler çıkardım. izleyin, pişman olmayacaksınız.
• 1673

  loving vincent (vincent'tan sevgilerle)
  
  öncelikle filmi torun center'da izledim. değişik duygular içinde...
  
  neyse.
  
  muhteşem bir film altın küre adayı. büyük ihtimalle alacak. oscar'ı da götürür gibi.
  
  van gogh'un kardeşi theo'ya yazdığı mektup ve tabloları temel alınarak yapılmış. daha doğrusu 'çizilmiş', 'boyanmış' bir film. 10 yılda 100 ressam yaklaşık 650000 kareyi van gogh tablolarından yeniden çizerek bu filmi hazirlamis. ben çok etkilendim. herkese tavsiye ederim...
  
  ost de ruh ikizim (!) lianne la havas'tan. muh-te-şem. ilk kim onu düşündü ise ost için gözlerinden öperim, buraya da şarkıyı bırakırım;
  
  https://youtu.be/vp5qJlr4go0
• 1674

  (bkz: mother!)
  
  yönetmen darren aronofsky'nin yazıp yönettiği 2017 yapımı filmi. oyuncu kadrosu: jennifer lawrence, javier bardem, michelle pfeiffer, ed harris. kadroyu kes!
  
  eğer aronofsky filmlerini seviyorsanız bu filmi de beğeneceksiniz. lakin yok ben yönetmeni tanımam, daha önce ki filmlerini izlemedim deyip; oyuncu kadrosundan sebep izleyecekseniz, beğenmeyebilirsiniz. bunu da film hakkındaki yorumları gördüğümden sebep söylüyorum. tabi kişisel fikrim izleyin dostlar. yönetmen de, jennifer da harika iş çıkartmış.
• 1675

  (bkz: loving vincent)
  
  --- alıntı ---
  film, van gogh'un 17 yaşındayken tablosunu yapmış olduğu armand roulin üzerinden ilerliyor. van gogh'un fransa, auvers'te öldüğü haberi, eskiden yaşadığı arles kasabasına ulaşır. van gogh ile yakın arkadaş olan emektar postacının oğlu armand, babasının ısrarları sonucu taziye mektubunu van gogh'un ağabeyi theo'ya götürmeye razı gelir. paris'e vardığında theo'nun da kardeşinin ardından vefat ettiğini öğrenince mektubu verebileceği bir akraba aramaya başlar. bu yolculukta ünlü ressamın son günlerini ve ölümünün esrarını da aydınlatmaya başlayacaktır.
  --- alıntı ---