ekşisözlük yazarlığı sürerken, yıllardır takip ettiğim ancak yazar olmak adına adım atmadığım galatasaray sözlükte yine gezindiğim bir gündü. ekşisözlük platformunda özellikle futbol başlıklarından ve entrylerde yer alan küfürlerden usanmış bir haldeydim. yazılan cümle sonrası mk, amk, o. ç. gibi kızgınlıktan ziyade artık tahrik sebebi, bir tür ifade biçimine dönüşmüş kısaltma küfürler yüzünden odağımı tam anlamıyla toparlayamıyordum. hâlâ öyleyim. güzel bir entry sonrası alakasız bir şekilde mk, amk tarzı ifadeler aşırı rahatsız edici geliyor.
peki, ben hiç küfür etmiyor muyum? ağzımdan aşırı rahatsız edici küfürler çıkmıyor mu? ne zaman düşünmeye, kanaat üretmeye ve özellikle felsefi okumalar yapmaya gayret etsem, ağzımdan çıkan küfrün acziyetimi ortaya çıkarışının farkındalığıyla kendime sinirleniyorum. bir konuda kritik yapılması, şahısların karşılıklı eleştiri mekanizmasına ait olması gibi durumlar elzem metotlardır ancak işi yokuşa sürme derecesinde konuşmayı ikide bir küfürle pislemenin insan aklına verdiği zararı fark ettikçe, kendime karşı bile tavır aldığım anlar oldu ve oluyor.
bu bir mücadele, süresi son nefes verinceye kadar sürmesi beklenen mücadeleden kaçarsan, o zaman istemediğim insan şekline bürünürüm. adaletsizlik, haksızlık, kayırmacılık, lakaytlıkla süslü karaktersizlik, amacı belli olan ancak mesnetsiz tutumlar, düşmanlığın nefesi ve neferi olma, tarihe kara lekeler bulaştırma adına gayret edip, talihsizliğin silüetiyle zalimlik gibi pek çok dayanağı evrensel kötü sayılacak, etekten dökülenin yalnız ithamın ve nefretin olduğu, diyalektik anlamda fikrin olmadığı hayatın her anında - ister doğal isterse de planlı sosyal meclislerde- bulunmanın kısıtlı zamanı içeren ömrümüz adına gün geçtikçe daha çekilmez bir hale geldiğini fark ediyorum.
tüm bu gerçek hislerimi barındıran cümleler sonrası
galatasaray sözlük bünyesinde aynı sevgiyi yücelten insanların çoğunluk olduğunu görmenin ayrı bir tadını, sözlüğü okumaya başladığım ilk günlerden itibaren, bugün daha içten ve haz duyumsayarak yaşadığım için kendimi şanslı atfediyorum.
yalnız bir adamın fanatizmi yüceltip, tiranlara yakışır cinsten bir ateşle etrafa saldırma argümanını hep eksik görmüşümdür. bu yönüyle yalnız bir adam olarak, burada aynı armaya tutkun insanların anılarını, onların futbol adına kanaat ve fikirlerini okumanın ayrı bir tadı olduğuna inanıyorum. tahrik mekanizması kasıtlı olan, insanları aslında iftira çukuruna atmaya bilinçli ve meyilli bazı entryleri görünce bile kötünün iyisi ölçütünü göz önünde bulundurarak umursamama gayreti içinde bulunuyorum ki, bazen kendimin nasıl da kasıtlı ve kötü baktığına şahit olup, içten içe hiç tanımadığım insanların arkasından 'kusura bakma böyle düşündüğüm için' diyesim geliyor.
yeniden yalnız adam lafazanlığına dönüş yapacağım ki, bu konuya özellikle değinmemin sebebi, kendini yalnız bulmuş çoğu insanda olduğu gibi, bir süre gün içinde insan ne ile meşgul oluyorsa, o artık insanın alışkanlığı, bir parçası haline geliyor. artık farkında bile olmadan gün içinde birkaç kere sözlüğe uğrayıp, hiç tanımadığın insanları okumayı adet ediniyorsun. şahıslar organizma ve siteler adına tekil anlamda pek bir şey ifade etmeyebilir fakat etkileşimin bu denli hızlı olduğu günümüzde iletişimin bile postmodernizmi iğdiş edip ve sonrası ilkel bağlamda arketipine geri dönüş yapıp, değindiği ve irdeleme yaptığı süreç sonrası yeni evrensel modernizm tasarımı yine ve yeniden doğal postmodernizm olarak kurguladığı döngüde bir eksik bir fazla durumundayız. ne eksiklik kabahat ne de fazlalık külfet; aynı köyün içerisinde dertleşip, ağadan, hükümetten, vekilden şikayet edip durduğumuz bir köy kahvesi burası!
bir sabah vakti bunları yazmamın basit ya da tek başına bir sebebini bende bilmiyorum. umrumda da değil. sabah ezanıyla çayın suyunu ısıtmaya gelen kahveci çırağından sonra kahveye gelip, derin bir iç çekiş belki de.. kazan dairesi, adım sesleri, yorgun bakışlar, tutkuyla beklenen ancak gelmeyenler; gelmeyecekler, geçmişte kaldığı için daha bir acı veren ancak tatlı sızısıyla korunaklı hatıralar, bir nefes kadar yakın ölüm gerçekliği ve sonra koca bir boşluk...
ne diyebilirim ki başka?
bakışlar bile baygın haddizatında ve böyle bir yalnızlık bile üretken karıncanın yumurtasına sahip kraliçenin sancısını taşıyor.
iyi ki varsın
galatasaray, iyi ki varsın
sözlük!