*

  • 5578
    futbol takımının oynadığı maçın sonucuna göre bütün bir haftamın güzel veya kötü geçmesini belirleyebilen dünyanın en asaletli takımı. sen yenersen biz mutluyuz, yenmezsen başımız eğik geziyoruz. yenilince açıp spor sayfalarını bile okumaktan, olumsuz haberleri görmekten kaçıyorum çünkü okudukça sinirlenip üzülüyorum. ama kazanınca hangi gazete ne yazmış, hangi sayfa ne paylaşmış didik didik tarayıp her şeyi okuyorum. umarım hayatımızda sevincimiz, üzüntümüzden fazla olur.
  • 5581
    1- fernando muslera 3 milyon 575 bin euro
    2- bafatimbi gomis 3 milyon 350 bin euro
    3- younes belhanda 3 milyon 350 bin euro
    4- fernando 3 milyon 300 bin euro
    5- selçuk inan 2 milyon 950 bin euro
    6-muğdat çelik 350 bin euro
    7-henry onyekuru 1 milyon 200 bin euro
    8-yuto nagatomo 2 milyon euro
    9- maicon 2 milyon 200 bin euro
    10- eren derdiyok 2 milyon 150 bin euro
    11- tolga ciğerci 2 milyon euro
    12- serdar aziz 2 milyon euro
    13- ryan donk 1 milyon 850 bin euro
    14- tarık çamdal 1 milyon 605 bin euro
    15- garry rodrigues 1 milyon 350 bin euro
    16- mariano 2 milyon 300 bin euro
    17-- martin linnes 950 bin euro
    18-ahmet çalık 900 bin euro
    19- lionel carole 700 bin euro
    20- sinan gümüş 650 bin euro
    21-sofiane feghouli 3 milyon 850 bin euro

    1.fatih terim 3 milyon euro (şampiyonluk primi 500 bin euro)

    not: feghouli için 10 ve 20 maç oynadığında toplam 150 bin euro kazanacak ve şampiyonlar ligine kaldığımız için 200 bin euro vereceğiz ve her maç başı 5 bin euro pirim 30 maç=150 bin euro gibi bir para. kısaca adamın bonusları sadece 500 bin euro ediyor.

    not: belhanda'ya şampiyonlar ligine kaldığımız için 500 bin euro, 25. maçını oynarsa 250 bin euro, maç başı 5 bin euro prim 30 maç=150 bin euro tahmini para. kazanılan her 25 puan sonrası 100 bin euro prim. 75 puan aldık diyelim 300 bin euro. kısaca sadece adamın bonustan kazandığı 1.250 milyon euro

    not:fernando'ya şamp ligine kaldığımız için 500 bin euro prim ve 25 maç oynarsa 250 bin euro prim. her maç başı 5 bin euro, 30 maç=150 bin euro(şampiyon olunması halinde her maç başı primin %25'ini ek olarak ödenecek. şeytanın aklına gelmez bu madde.*)

    not: maicon'a şamp ligi katılımı için 250 bin euro ve 25 maç oynarsa 250 bin euro prim. maç başı 4 bin euro 30 maç=120 bin euro toplam 620 bin euro.

    not: mariano 250 bin euro şamp ligi için 250 bin euro ve 40 maç oynarsa 250 bin euro. maç başı 5 bin 30 maç=150 bin euro. toplam 650 bin euro.

    galatasaray'ın sadece burada yazdığım oyuncu ve terim'in aldığı maaşlar ve sadece not kısmında belirttiğim oyuncuların primleri ile beraber toplayıp elime geçen rakam 50 milyon euro civarında olduğunu görüyoruz. takıma yeni katılacak oyuncuları eklediğimizi varsayarsak tüm takımın bonusları ve menager ücretleri, seyahatler, kamp vs. tüm sezon giderleri şuan mevcut duruma bakılarsk 60-65 milyon euro gibi tahmini bir gider olacaktır.

    sponsorluk geliri nef=17.5 milyon tl (3 milyon euro)
    sponsorluk geliri şamp. thy=3.5 milyon euro(kesin değil çıkan haberler üzerine sadece)
    stat geliri= tahmini 100 milyon tl (17 milyon euro)
    gs store = zarar etmese yeter
    şampiyonlar ligi geliri=40 milyon euro tahmini

    euro 6 tl oldu evet bunun oyuncu transferinde etkisi olmasa da yönetim bu euro yükselişi yüzünden oyuncu transferinde ödediği maaş miktarına dikkat etmek zorunda. galatasaray kulübü seneye 20 milyon euro zarar etmemesi gerekmektedir. elde edilen gelirler tl olduğu için artık gelirlerin bir anlam ifade etmekten çıktığı çok açıktır. abdürrahim albayrak verdiği bir örnekte yıl boyunca tüm stat gelirlerini 87 milyon tl olduğu yerde bir oyuncuya sadece 65 milyon tl ödeme yaptık dedi. kur artışı ile belki seneye tüm stat gelirlerini bir oyuncuya bağlayacağız.

    stat gelirleri ve sponsorluk dışında gs store bile zarar ettiği yerde bu takım nasıl ayakta duracak bu euro kuru karşısında bilen varsa çıkıp söylesin. galatasaray kulübü, tüm şubelerine futbol üzerinden gelen gelirlerinden para akıtmaktadır. örnek verecek olursak baskette olan 30 milyona yakın borçun büyük kısmının futbol gelirlerinden ödenmesidir. dünya kadar branş mevcut ve tek başlarına çok az gideri olduğu gözükse bile tüm branşlar toplanınca kulübe büyük bir zarar.

    seneye uefa ile masaya oturduğumuzda basket,voleybol ve amatör şube gibi branşlara akııtığımız paralar yüzünden 20 milyon euro zarar ettik gibi bir savunma yapamayacağımıza göre şu aşamada çok dikkatli olunması gerekmektedir.

    öncelikle yaşadığımız ekonomik bunalım yüzünden ben yönetimi transfer ve sponsor konusunda beceriksizlikle suçlamam. merkez bankası müdahale yaptığı halde dolar ve euro uçup gitmektedir ve böyle bir ortamda sponsor bulamadığı için yönetime kızıyoruz. spor dışında ülke siyasetini ve ekonomisini takip edebilirsek olduğumuz durumun farkına varıp beklemekten başka şansımız yok. sadece şampiyonlar ligine katıldığımız için bile 3.5 milyon euro civarında prim ödemek zorunda kaldı galatasaray kulübü. thy bize haberlere göre 3.5 milyon euro gibi bir para ile sponsor olacak o gelir sadece 3,4 oyuncuya şampiyonlar ligine katıldık diye ödediğimiz tutar ile aynı şaka gibi. 40 milyon euro gibi bir gelir bekleniyor ueafa'dan ancak bu para bir sene sonra gelecek kulübe bu zamana kadar ödemeler hep banka kredileri ile olmak zorunda ve bize uyguladıkları faizler düşünüldüğünde ciddi anlamda büyük zararlar getirecek kulübe.

    ülkemizin ve galatasaray'ın içinde olduğu tablo çok kötü durumda. bu süreçte ülkemizin ve kulübümüzün allah yardımcısı olsun.
  • 5583
    2007-2008 sezonu eskişehirspor süper lige yükseldiğinde beni en çok heyecanlandıran galatasarayımın maçına ilk defa gidecek olmamdı. tabi o zamanlar yaşımın küçük olması gibi etkenlerden dolayı eskişehirspor tarafında izlemiştim maçı. ama kalbim nasıl pır pır atıyor. galatasaray gol attığında sevinmemem gerekiyordu, malum eskişehirspor taraftarı. 1-0 geriye düştük youla'nın golüyle, ardından iki tane gol attık mutluluğum tarif edilemezdi. dedim tamam artık burdan maçı vermeyiz. ama 4-2 kaybetmiştik. her şeye rağmen galatasarayımın ilk kez maçına gittiğim için benim açımdan unutulmaz bir andı.
  • 5584
    tuttuğum, desteklediğim, renklerine bayıldığım ve tarihine hayranlık duyduğum takımım. bir çok branşta ilkleri ve enleri gerçekleştirmiş türkiye'nin en büyük spor camiası.

    şu aralar o kadar büyük bir finansal krizle başbaşadır ki hepimiz eli kolu bağlı bir şekilde önümüzdeki sezon neler olup biteceğini merakla bekliyoruz. sorunu açık “doğru yönetilmemek” ama bunu düzeltecek iradesi var mı hep birlikte göreceğiz. aslında doğru yönetilmemek türkiye'nin 60 küsur senedir yaşadığı bir durum. doğruları bozup kendi yolu en doğru yolmuş gibi benimsemek, eleştirilere açık olmamak, koltukta kalmak için temel ilkelerden sapmak, “ben yaptım, oldu” deyip gösteriş yapmak bir yönetici klasiğidir bu topraklarda. bu bozukluklar 1959'da profesyonelleşen futbolumuzda da bir hayli mevcut. düzeltilememesini, öncelikle yavaş yavaş gelişen kulüplerin kibirli davranıp birbirilerine ve diğerlerine karşı oluşturduğu düşmanlıklarda, daha sonra düzeni kendi lehine olsun diye organize etmelerinde ve son olarak buna sessiz kalan çıkarcı düzenin yöneticilerinde görebilirsiniz. tüm halkaları birbirine bağladığınızda da en tepelere doğru çıkarsınız, yani politika üretenlere.

    politika üreticilerinin kullandığı dil, yönetim biçimleri ve propagandaları bilinçli veya bilinçsiz (genelde bilinçli) kurumlar veya kişilerin bir yerde belleklerine işlenir. nitekim o propagandalar kurumlardan zihinlerinize hatta parmaklarınızın uçlarına kadar işlenmiş vaziyette. o dili (en azından ufak bir kırıntısını), bilincinizin bir yerlerinden çağırıp evinizdeki, cafelerdeki, pastanelerdeki, meyhanelerdeki, iş yerinizdeki tartışma ortamlarında kullanıyorsunuz. bu mekanlar da artık sosyal medya olarak evrildi. durum oldukça doğal çünkü çevreniz arkadaşlarınız, iş arkadaşlarınız, aileniz ile sınırlanmıyor artık. son zamanlarda ise üslup durumu biraz daha hardcore durumda zira kazananların dili karşıt görüşlere karşı oldukça aşağılayıcı, yardımcı olmak isteyenlere karşı ise “sus ne bilirsin sen!” tarzda. mesela ben, herhangi bir sözlükte günde 100 entry okuyorsam 95'inden, 60 tweet okuyorsam 50'sinden tiksiniyorum. çünkü genelde algoritma şu; bir şeyi beğenmiyorsan yakın zamandan kendine kötü-çirkin gelen bir şeyle eşleştir o şeye oradan giydir, altına gelen negatif yorumlara giydirmeye devam et sonra hepsini bir arada topla sana daha çirkin-kötü gelen bir şeyle birleştir ifşa et ve follower kazan. kazanamasan da tebrikler! hayatında ilk defa tanımadığın birileri tarafından ciddiye alındın! günde 20 tane daha bundan yapsan güzel pohpohlarsın kendini! tartmak, altını üstünü enini boyunu araştırmak, konu hakkında fikir edinmek yok. çünkü ben öyle düşünüyorum, bu doğru ve imkanı yok değişmez tek doğru bu. fikir beyan etmek güzel, özgürce bunu söylemek daha da güzel hatta ciddiye alındığını görmek harika olabilir ancak düşünceler bilgi edindikçe değişebilen, ispatlanabilen ya da yanlış çıkabilen şeylerdir. bu şekilde değişirsiniz ve bu şekilde gerçeğe yaklaşırsınız.

    şimdi o follower kazanma durumunu kurumlar seviyesine çıkarın ve yöneticilerini düşünün. yaşamınız boyunca, sporu takip ettiğiniz zaman içerisindeki tüm o yöneticilerin kibirlerini, kullandıkları dilleri, düzene karşılarmış gibi durup aslında kendi propagandalarını yapmalarını, ben yaptımcı davranışlarını, başka fikirleri ezip geçmelerini... sadece kendi kitlelerini etkileyip çıkarı için koltuğa yapışmışken futbol için, spor için pek bir şey yapmadıklarını da aklınıza getirin. yeri geldiğinde haklılar mıydı? tabii haklılardı(!) zira bir camiayı korumaya çalışıyorlardı. ancak çalışırken de bir çok şeyi yıkmıyorlar mıydı? peki ya buna karşı çıkmayan, bu düzene karşı düzgün bir duruş ve çözüm önerileri getirmeyen, icraat yapmayan daha üst kurum yöneticileri? onların bunu benimsemesi de oldukça basit bir mantığa dayanıyor çünkü 3 > diğer tüm kulüpler... 3 kulübü mutlu ederlerse koltukta kalacaklarını düşünürler ama yine de kimse tarafından sevilmezler. pek tabii kapalı kapılar ardında daha da üst kurumların, makamların destekleri sayesinde yaşamlarını sürdürebilirler. sırf aynı dil aynı davranış biçimi sayesinde yapabilirler bunu.

    kulübümüzü, biricik galatasarayımızı da bu düzenden fazla uzağa koymayın. o da bunun bir dişlisi o da 59'dan bu yana en büyük aktörü. ancak içsel olarak ele aldığımızda yönetim tarzıyla ufacık da olsa farklılıkları var. galatasaray'da kongre yapılır, seçenler yönetemeyenleri seçer, taraftara beklenti yaratılır bunun sonucunda ilerleyen dönemde de taraftar bu yönetemeyenleri yönetirler. yönetemeyenler de camiayı mı mutlu edeyim taraftarı mı diye çırpınır en sonunda çıktığımız yer yine büyük bir yönetimsizlik sorunu ve borç sarmalıdır. yani şöyle; hangimiz kısa zaman içerisinde sayın özhan canaydın'a, sayın adnan polat'a, sayın ünal aysal'a, sayın duygun yarsuvat'a hatta sayın dursun özbek'e methiyeler düzmedik? neden? ben söyleyeyim nedenini; fikirlerimizi kontrol etmeden, üzerlerinden geçmeden, araştırmadan, bilgi sahibi olmadan fevri davranarak tepkilerimizi dile getirdik ve bu insanlar da bizim fevriliklerimize ya işin başında ya da bir süre sonra çanak tutmaya başladılar çünkü ya seçimi kazanamayacaklardı ya da koltukları sallantıya girecekti.

    “sene sonunda nolursa olsun gönüllerdeki teknik direktörü getireceğim” deyip şampiyon takımın antrenörünü kovmak, acayip acayip menajerlere para yedirmek, kulübün hisselerini zararına satmak, “takım düzenini, sistemini baştan aşağıya değiştireceğiz eski barcelona hocasını bu yüzden getirdik” deyip yamuk yumuk bir takım kurup üstüne parasız kalıp en kritik oyuncunu satmak, istenilen takviyeleri yapmayıp takımı içerden fitilleyenleri bildiği halde susup antrenörünün altını oymalarını beklemek ve sonrasında antrenörüne teneke bağlayıp göndermek, bülent korkmaz, bülent ünder, gheorge hagigibi kulüp efsanelerini taraftara yuhalatmak, şike sürecindeki çıkışıyla taraftarını gaza getirip, şampiyonluklar ve şampiyonlar ligi çeyrek finaliyle “büyük başkan” olup, sürekli “hocamızın arkasındayız. biz istikrardan yanayız o yüzden planlamamızı buna göre kurduk” deyip son 13 senenin en komple galatasaray'ının antrenörünü antrenmanda kovmak, hücum futboluna göre dizayn edilmiş bir takımın başına savunma prensiplerine bağlı bir antrenör getirmek üstüne ona yalanlar söylemek, bazı menajerlere para yedirip 2. - 3. kümelerden adamlar getirmek “hoca istedi” deyip yalanlara yalanlar katlamak, italyan sistemine sağdık başka bir hocayla anlaşıp yaşlı takımın iskeletini değiştirmemek, beceremediğini görüp bırakmak, “boşa harcayacak bir kuruşumuz yok dikkatli olacağız uefa'dan ceza almayacağız” deyip, yaşlı takımı yine değiştirmemek, evlatçılık yapmak, hocanın arkasına sığınmak sonra onu göndermek, altyapı antrenörüne kalmak, bir maçta seni yendi diye garip bir adamı takımın başına getirmek. ha bir de uefa'dan men cezası almak, inanılmaz yaptırımlarla kulübü karşı karşıya bırakmak...

    aslında bir üst paragrafı okurken sosyal medyada gazlara gelip, daha yukarıda yazdığım algoritmayı kullanıp kulübe karşı isteklerini fütursuzca, bilmeden düşünmeden yapan bizleri görüyorsunuz. sadece sosyal medya da değil, tribünlerde, florya'da, kulübün kurullarında hep bağrıldı bunlar. doğrudur, insanın düşünceleri değişir, protesto ise en doğal hakkımızdır ama dikkatli okursanız bu değişen düşünceler hep aynı sonuca çıkıyor: nolursa olsun başarı isteği. 2000 yılı sonrasında oluşan talep hep buydu. öncesinde atılan hamleleri hiç bilmeden sadece 17 mayıs 2000akşamı varmış gibi düşündük çoğumuz. haklıydık bir açıdan; yaşam şartları her gün kötüye giderken bir yerlerden arttırdığımız parayla maçlara gidiyorduk, lisanslı ürünler alıyorduk. bunun sonucunda görmek istediğimiz şey, sezon sonu kupa veya kupalar kaldıran bir takımdı. halbuki başarılardan önce çekilen cefaları ne kadar da çabuk unuttuk. kendi sahanda 1 numaralı rakibine karşı alınan 4-0'lık mağlubiyetten sonra antrenörüne sahip çıkıldığını, o kadronun en az 10 senedir belli seviyelerde birlikte oynadığını, 14 sene şampiyonluk göremediğimiz yılların sonunda 2 şampiyonluk bir de kupa 1'de yarı final oynatacak sistemi kazandıracak takımın ve antrenörünün tesislerde basılmasına rağmen yanında durulduğunu hafızlarımızdan sildik.

    son yıllarda hayatımıza giren bir çok teknolojik yeniliklerdeki artan hızla hayatın da hızının arttığı bugünlerde her şeyi hemen önümüzde istiyoruz. başarıyı da böyle istiyoruz. çalışmadan çabalamadan ya da araştırmadan bilmeden, sistem kurmadan. sonra da hemen tüketiyoruz. o teknolojiyi kullanıp eski zamanları bir araştırmanızı tavsiye ederim. mesela 14 sene üst üste şampiyon olunamayan o yıllara bir göz atın. göreceğiniz şeyler, iskeleti yaşlanmış takımı bozmadan yapılan garip takviyeler, belirli bölgeleri güçlü belirli bölgeleri aşırı zayıf kalan bir takım ve bu takıma kumaşıyla alakasız antrenörlerin gelip gittiği, bunlar yerine efsanelere sığınılıp onların da istifa etmeleri sağlandığı ya da gönderildiği olacaktır. ne kadar da 2002-2011 ve 2013-2018 arasına benziyor. sonra da durup düşünüyorum hakikaten 2006, 2008ve 2015 şampiyonluklarında ne kadar da şanslıymışız diyorum. takımın alın terini hiçe saymak kesinlikle istemem ama bahsetmek istediğim, günlük başarılarla kendimizi avutuyor oluşumuz. belki de şampiyonluklar için uzun yıllar bekleyecekken yönetime rağmen birleşen oyuncular ve içeride fokurdayan takımın başına getirilen ağabey figürlü bir yönetici sayesinde alınan günlük başarılardan bahsediyoruz. bunların hiç devamı geldi mi? takip eden sezonlardaki avrupa ve lig sıralamalarına bakarsanız cevabı görürsünüz.

    2018'e değinirsek de yine geçmişten gelen çarpıklıklar içerisinde alınmış bir şampiyonluk görürüz. yine hocanın ve takımın eforunu bir kenara atmadan tabii. şampiyonluktan mutlu oldum mu? tabii ki de evet. yalnız devamını görmemiz gerekiyor. kurulan kadro belli ki bir seneyi ve bir şampiyonayı kaldırabilecek düzeydeydi. bunun için ödenen bedeller (ve daha önceki günlük başarıların bedelleri) bugün yaptırımlar olarak geri döndü. satmadan oyuncu alamayan bir durumdayız artık. peki o zaman altyapıya dönsünler?! hani fatih terim'in yeniden yapılandırmaya çalıştığı altyapı... altyapıdan yetişen son 11 oyuncularımızın emre çolak ve semih kaya olduğunu, ilk 11'e monte edilmeleri üzerinden 7 sene geçtiğini de unutmayalım. eğer bir altyapı yeniden yapılandırılıyorsa demek ki bunca yıldır kalıcı bir adım atılmamış demektir. bilimsellikten uzak kalınmış, paslandırılmış ve köşeye atılmış demektir. açıkçası üst yapıda da son 25 yıldır kalli ve fatih terim'den başka altyapı diyen teknik adama da denk gelmedim. peki neden kendi değerlerimize dönmedik, neden altyapı ve tecrübeyi harmanlayan teknik adamlara, teknik heyetlere yönelmedik ya da bunları teşvik etmedik? ettiysek de derbi kazanamadı, içeride 5 yedi diye kovduk mu? içeriden çıkarabilecekken yurtiçi veya yurtdışından bize günlük başarı sağlasın diye futbolculuk kariyerleri düşüşte ya da düşüşe geçmekte olan, maksimum 2 sezon fayda alabileceğimiz sporcuları neden transfer ettik? 113 yıllık camianın amiral gemisi futbol nasıl üretememe seviyesine geldi?

    cevabı ise şurada; yöneticiler ve taraftarlar o kadar kolay alıştı ki birilerini gönderip her şeyi dağıtmaya, artık twitter'da höt denilse ertesi gün açıklama geliyor. igor tudor'un şubat 2017 ve fatih terim'in aralık 2017'de takımın başına nasıl getirildiklerini hatırlayın. bunun ne kadar doğru ne kadar yanlış olduğunu hepimiz biliyoruz. pazar akşamından * beri bir önceki sezon takımı taşıyan adamı bir maçta gömenleri ve konsensusla gelmiş tek kurtarıcı olarak görünen antrenörün ipinin elinde olduğunu ima edenleri görürken ya da okurken bilgisayarımı camdan aşağıya atasım geliyor. yakın gelecekte kötü sonuçlar gelirse neler olabileceğini de az çok tahmin edebiliyorum.

    peki bu ortamı sağlamış olan yönetemeyenlerin yönetmesine neden hala izin veriyoruz? çünkü galatasaray camia olarak kapalı bir kulüp ve üye olmak oldukça zor. içeride inanılmaz oyunlar dönerken (bilgin gökberk'in bizangs yazılarını okumanızı tavsiye ederim) birileri o oyunlardan sıyrılıp ya da o oyunlarla kulübe başkan olurken, kulübün sahibi taraftardır demek çok saçma. bizler kulübün sahibi falan değiliz. anca yöneticilerin koltukları sallantıya girerse, 2 mağlubiyette yaygara koparanların, sırf bir maç iyi oynamadığı diye futbolcu gömenlerin, follower kazanma algoritması kasanların parmaklarının ucundaki propaganda dili o zaman devreye girip yönetenlerin bunları bertaraf edememe kabiliyetsizlikleriyle birleşip bir şeyler yapılıyor. sürekli fanatizme cevap verilip bir düzen kurulamayıp ileride bayatlayacak günlük başarılar sağlanıyor. aklı, fikri ve vicdanı hür galatasaray taraftarı da ekran karşısında ya da tribünlerde her sezon ayrı bir şok yaşıyor. öte yandan içeride ise hesaplaşmalarla kulübün parası çarçur ediliyor. kesilen faturalar da birikip bugün kulübün borcu olarak uefa'nın elinde demokles'in kılıcı gibi duruyor.

    bu düzen ne zamana kadar devam edeceğini bilemiyoruz. 60 sezon sonra geldiğimiz yerin çok büyük bir bataklık olduğu daha yeni anlaşıldı. bugünkü yöneticilerin dilinin biraz değişmesinin sebebi de bu bataklığın ortalarında kendilerini bulmalarıdır. aksiyon alabilecekler mi? doğruyu yapabilecekler mi? açıkçası bir an önce yapmaları lazım. galatasaray, follower kazanma algoritmasına göre tweet atanlar ve iç hesaplaşma ya da çıkar peşinde olan genel kurul üyeleri arasında sıkışıp kalmamalı. lise * çok büyük bir kurum ve müthiş bir gelenek. ne yazık ki artık bu camiayı taşıyamıyor. dünya'da spor muntazam derecede profesyonelleşti. dünya'daki büyük ve orta seviyedeki kulüpler şirket gibi yönetilirken uluslararası arenada çıtayı en yüksek seviyelere koymuş galatasaray'ın 25 milyonluk bir güçten yararlanamaması, tüzüğünü değiştirememesi, dönüşememesi, yenilenememesi ve yapı olarak profesyonelleşememesi büyük ayıptır. kulübün geleneklerine uygun şekilde taraftarın yönetimde söz sahibi olduğu tüm branşlarına eşit derecede önem veren, tesislerini, assetlerini çarçur etmeyen bir yapı kurmak artık yapılması gereken tek şeydir. bunlar yapıldıktan sonra da saha içinde 3 mağlubiyetten sonra ne istifa sesleri yükselir ne de kurulmaya çalışılan bir düzen fanatizm yüzünden al aşağı edilir. kurum kişilerle değil yapısıyla ayakta kalır. peki bu düzen bu topraklarda kurulur mu? her ne kadar pesimist olsam da konu galatasaray olunca neden yapılmasın diye düşünüyorum. izleyip göreceğiz.
  • 5585
    alt yaş futbol takımlarına 2000 2002 ve 2004 doğumlu yüksek potansiyelli gençleri transfer ederek beni gelecek adına çok umutlandıran takımım.
    diğer yandan hali hazırda bir çok genç futbolcuyu a takıma yükseltmiş ve önemli maçlarda süre alacaklarının sinyallerini almış bulunuyoruz. şu an belki çok farkında değiliz ama bu önümüzdeki 10 yılı çok fazla etkileyecek. çok ciddi bir planlama olduğu aşikar. daha kritik olan konu ise bunu artık kurumsal bir yapıya dönüştürüp ekolümüzü oluşturmak.bu belkide fatih terimin yapacağı en büyük iş olacak. bir ekol yaratmak.
  • 5586
    selçuk inan, tarık çamdal, tolga ciğerci, eren derdiyok, henry onyekuru, ryan donk, lionel carole, sinan gümüş ve martin linnes'in sözleşmesi 2019 haziran ayında sona erecek. kaba bir hesap ile yaklaşık 14 milyon euro maaş yükünden kurtulacağız. euro kurunun geldiği durumu da düşünürsek, sadece martin linnes ve performansına göre sinan ile sözleşme yenilemeliyiz. sinan ile kesinlikle tl üzerinden anlaşma yapmayalıyız. bu ayrılacak olanların yerine kesinlikle alt yapı oyuncularını monte etmeliyiz. ayrıca 2019-2020 transfer döneminde muslera da dahil iyi teklif gelen her futbolcumuzu satmayı düşünmeliyiz. sattığımız futbolcuların yerlerini düşük maaşlı ve potansiyelli oyuncularla doldurmalıyız. ülkenin durumu gelecek yıl bugünden daha iyi olmayacak. en önemlisi de 2018-2019 sezonunu şampiyon tamamlamalıyız. hiç öyle popülizm yapmaya gerek yok. şampiyonlar liginde başarılı olacağız diye ligi kaybetmeyi göze alamayız. bunları yapmazsak bu sefer gerçekten batarız.
  • 5588
    döviz kurlarının yükselmesi ile birlikte tüm kulüpler zararlarını katlıyor ve gelecek adına olumsuz senaryoların olasılığı yükseliyor. bunun da harcanabilecek paraların kısılmasına sebebiyet vermesi kaçınılmaz. en azından aklı başında, finanstan az çok anlayan yöneticilerin olduğu kulüplerde. bu noktada gelecek adına çok büyük umutlar beslenen 2000 jenerasyonunun bünyemizde olması ve bunlara ek olarak akademimize milli seviyedeki oyuncuların katılması çok ama çok kıymetli. gelecekte yaşanabilecek bir krizde, futbolcu transferinin imkansızlaşması ile birlikte bu gençler bizi taşıyacaklardır.
  • 5589
    her zaman gurur duyduğu canım takımım.
    karakterimden kaynaklı herhalde, hayatım boyunca hep ezilenden ve zayıftan yana oldum. bu sebeple sevdiğim ve tuttuğum, siyasi parti, film karakteri, formula1 pilotu, tenisçi ya da boksör, hep kaybetti ve sonucunda ben hep üzüldüm. ancak bir istisna vardı, galatasaray. canım takımım hiç üzmedi beni, hep sevindirdi. en büyük mutlulukları hep galatasaray armağan etti bana, uefa finalinde, süper kupa'da, kadıköy'de ki şampiyonluk maçında, her zaman her yerde. bu sebeple hep dua etmişimdir. iyi ki galatasaraylı'yım, iyi ki varsın şanlı galatasaray!
  • 5592
    medya tarafından her seferinde şampiyon olsa da olmasa da, şampiyonluk yolundayken de, yarıştan kopmaya dair en ufak bir ihtimal varken de hep bir şekilde cezalandırılan, en formda oyuncuları ile ilgili her seferinde futbol ve saha dışı ıspat ve delili olmayan muğlak şekilde haberler yapılmasıyla birlikte kamuoyunda çalkalanma suretiyle infial çıkan güzide kulübümüz.

    sürekli parasızlıkla, yoklukla, futbolcularının para alamaması ve çok para istemesiyle terbiye edilen kulübümüz.

    rakiplerinin küçük başarılarının abartıldığı ama kendi ilk ve eşsiz başarıları normalmiş gibi aksedilen ve değersizleştirilmeye çalışılan kulübümüz.

    kenarda köşede kalmış futbolcularıyla pek uğraşılmayan ama nedense hep en formda olanlarla uğraşılan kulübümüz. rakiplerimize dikkat edin tam tersi olur. zararlı oyuncular farkettirilip onlardan bahsedilir ama bizdeki etkisiz elemanlar kalsın orada mantığıyla onlara ilişen olmaz.

    rakiplerin beş para etmez topçularına yıllarca katlanılır ama bizim kulübün iyi oyuncusu mükemmel olmazsa hakkında karalama kampanyaları eksik olmaz.

    şampiyon olmadığımız zaman yerin dibine gömülürüz, rakiplerimiz olmasa da, ki zaten çoğunlukla biz oluyoruz, hep ilk sayfalarda yer alır hep umut saçar.

    şampiyon olduğumuzda hep kursağımızda kalır bir şekilde. sanki şampiyon biz değilmişiz gibi davranılır orada burada kadromuza, spor sayfalarındaki ve programlarındaki yerimize. ama rakipler şampiyon olsa abartılır, yer yerinden oynar, methiyeler düzülür.

    oynadığı yıllarına yetiştiğim bütün efsane futbolcuları oynadığı zamanlarda beğenilmemiş ve amansızca eleştirilmiş tek kulüp de galatasaray'dır. gelişinden gidişine, duruşundan bakışına hep eleştirilir. gol rekorları kırana beleşçi denir, leblebi gibi atana koşmuyor denir, daha gelmeden efsaneye yaşlı denir, ona şu denir buna bu denir neler gördü bu gözler neler duydu bu kulaklar.

    ha bunların bazıları doğru çıkıyor amenna ama yukarıdaki genellemeler ortada bir çok haksızlığın olduğunu bana tekrar tekrar hatırlatıyor. çünkü olayların geneli bu şekilde bence. yıllardır da değişen bir şey yok gibi. hep aynı şeyler.
  • 5593
    karşılığı olmadan sevmektir galatasaray. kazandıkça sevinir kaybettikçe üzülürsün ama ne olursa olsun vazgeçemezsin. çünkü ben bir armaya ve onun "biri vişne rengine çalan koyu tatlı bir kırmızı, diğeri de içinde turuncudan izler taşıyan tok bir sarı" içeren renklerine aşığım, işte bu yüzden o forma benin için kutsaldır. formayı giyenler, terletenler bu kutsal formanın ve onun kutsallığın farkında olmayabilir ama içinde galatasaray adı geçen her şey benim için kutsaldır.
  • 5595
    --- alıntı ---

    kalecisi asist yapar; 3 numarası gol atar... kalecisi penaltıdan gol atar... 10 numarası penaltı kurtarır... takımı hocasız şampiyon olur... 9 puan fark atarsın, play off zımpırtısıyla yarım puan farkla kadıköyde şampiyon olursun... italyana güneşle hoşgeldin der; kar-tipi-fırtına eşliğinde uğurlar... kewell'ı yoklukta stoper oynar, drogba'sı real madrid'e topukla gol atar... taraftarı juve maçında 17-18 saat aralıklı 2 maça, 85-90 bin kişi doluşur tüm dünyanın alkışlarıyla... aklınızı alır galatasaray!..

    --- alıntı ---
  • 5597
    reddit'teki gruplardan

    manu

    http://gss.gs/wu8.jpg (beyinsiz, sen önce flair'ini* değiştir.)

    http://gss.gs/wHN.jpg (aferin.)

    http://gss.gs/1VB.jpg (hadi yine iyisiniz.)

    bayern

    http://gss.gs/NOm.jpg (aek'yla idare edeceksiniz artık.)

    arsenal

    http://gss.gs/4xI.jpg (bu vatan haini de ingiliz takımlarını fantastik gruplara atıyor. fetöcü alçak!)

    juventus

    http://gss.gs/tlL.jpg (why be kardeşim? you have ronaldo, we don't.)

    http://gss.gs/0Jw.jpg (puhaha... umut ömrü hayatında böyle güzel iltifat duymamıştır. ee o hırçınlığın bir bedeli olacaktı.)
  • 5598
    yıllardır transfer döneminde taraftarı huzursuz eden bir sistem güden güzide kulübümüz.

    teknik direktör takımın eksik bölgelerini ve o bölgede oynayacak futbolcunun özelliklerini söyler siparişi verir.

    yönetim transfer için bütçeyi belirler.

    scout ekibi gerekli analizlerini yapar liste oluşturur.

    teknik direktör listeden istediği oyuncuları seçer.

    yönetim seçilen oyuncu veya oyuncuları transfer etmek için yine bütçe dahilinde oyuncunun kulübü ve oyuncu ile görüşüp transferi bitirmeye çalışır.

    sıkıntı bu sisteme sokulmaya çalışan bir nevi parazit etkisi yaratan menajerlerdir. tabi plansız hareket etmekte var tüm suçu menajerlere atmak doğru olmaz.

    gelelim taraftarın kızdığı konulara;

    uefa tepemizde iken kimse über transferler beklemiyordu transfer sezonu öncesi. sattığın kadar al kuralı var malum.

    yönetimin bana göre tek hatası ryan donk ile zamlı sözleşme imzalak oldu. abicim bu adama aynı parayı versen kabul etmeyecek miydi diye sorası geliyor insanın.

    nagatomo, emre akbaba, onyekuru, muğdat, ndiaye alındı eyvallah çok iyi yaptık bu kısıtlı imkanlarla buna da kimse bir şey demiyor.

    gomis kadroda iken fatih hoca forvet transferi istediğini belirtti. alındı mı, alınmadı. gomis ile ilgili sorunlar çıktı ve gomis satıldı ki bence doğru karardı buna da eyvallah. gomis satılalı kaç gün oldu hala forvet transferi bekliyor bu taraftar. en baştan söyleyin galatasaray düzeyinde imkanlarımız dahilinde oyuncu alamıyoruz kimsenin sesi bu kadar çıkmazdı. para yok der sineye çekerdik.

    scout ekibine gelecek olursak; ya bu adamlar araştırıp adam gibi liste hazırlayamıyorlar ya da hazırlanan liste beğenilmiyor. belki de işlerini iyi yapıyorlardır onu da bilemiyoruz kapalı kutu.

    gel gelelim oyuncu satışlarına.

    yine para saçtığımız menajerler yüzünden ödediğimiz paralar veya satmak için ödemek zorunda olduğumuz paralar oyuncu satışına engel oluyor. özellikle dursun özbek yönetimi zamanı verilen tonlarca maaş, bonus vs. yüzünden rakip takımlar bizden oyuncu almaya korkuyor çünkü o paraları ödemek ütopik geliyor.

    mustafa cengiz yönetiminde verilen maaşlar biraz olsun dengelendi, borçlar yapılandırıldı, forvet dışında çok güzel transferler yapıldı. 1-2 hata oldu tabi yukarıda bahsettim. o kadar hata devede kulak kalır.

    buradan kalkıp mustafa cengiz yönetimini istifaya çağıran, iş bilmez gibi laf kalabalığı yapan sözde galatasaray taraftarları var malesef.

    çok sucuk ekmek seviyorlarsa kadıköy sahilde güzel mekanlar var.
  • 5600
    her gelen güzel şeyin ardından illa başımıza kötü bir şey açan takım.

    yahu mis gibi kura çekiyoruz forvet stoper almıyoruz. kuraya sevinemez olduk.

    bir maç 6 atıp şov yapıyoruz takımı övüyoruz öbür maç dökülüyoruz yine mutsuz yine huzursuzuz.

    hangi oyuncuyu övsek kendisi üstünden rakiple dalga geçsek diğer maç başımıza iş açıyor.

    rakipler ne zaman puan kaybetse bizde illa puan kaybedecez yine sevinmek haram gibi.

    ne zaman son bulacak bilmiyorum.

    varlık içinde yokluk çeken bir takımın taraftarıyız.

    yüzlerce başarımız var ama sevinemiyoruz.
App Store'dan indirin Google Play'den alın