---
alıntı ---
(gbkz: -sponsorluk anlaşması ile başlayalım. milangaz’ın çekilmesinin ardından, birçok şirket ismi ortaya atıldı ama henüz alınan bir karar yok gibi? )
-kulüp tarafından bir sponsorluk çalışması yürütülüyor. biz de kendi tarafımızdan birtakım temaslarda bulunuyoruz. bu işle ilgilenen, bir şeyler üretmeye çalışan kişiler uğraşıyor. belirli gelirlerimiz var, sponsor arayışlarımız mevcut. kulüpten gelecek bir bütçe de var tabii ki.
finansal olarak takımı değiştirmemiz gerektiği için; ben sadece bir sponsora bağlı kalınmasının sağlıklı bir yapıyı oluşturacağını düşünmüyorum. birden fazla sponsorun beşiktaş bünyesi içerisinde yer alması bizim daha yararımıza olacaktır. mesela, 10 milyon avroluk bir sponsor var; onlar ayrıldığı zaman işte bu hâle düşüyorsunuz. ben şahsen, fransa ligi’ndeki takımların forma reklamları, ek gelir kaynağı yaratan dökümanları getirdim ve kulübün pazarlama departmanına verdim. bunlar futbol ve basketbol için geçerli. işte o maçı mesela bir sponsora kiralıyorsun, sembolik olarak hava atışını yapıyorlar. örneğin 10 bin avro veriyorlar, o şirketin patronu geliyor kendi reklamlarını yapıyor. bu tür şeyler getirerek ek kaynak yaratmaya çalışacağız. federasyonla konuştum, mümkün olduğunu söylediler. bu tip bir sürü projemiz var.
(gbkz: -transferde son durum nedir? patrick christopher özelinde ne söylemek istersiniz? )
oyuncu bazında birçok planımız bulunuyor. ancak çok hızlı ilerlediğimiz söylenemez. pops mensah-bonsu’yu ekonomik olarak tutmamız imkansız gibi gözüküyor. unics’ten yıllık 1.4 milyon dolarlık bir teklif var, ne kadar doğru bilmiyorum. carlos arroyo da buna benzer, mesela onun yarım senelik kontratı 800 bin dolar. jamont gordon’ı galatasaray 1.4 milyona aldı, bizim böyle bir paramız yok.
görüşmelerde gerek yerli, gerek de yabancı olsun birçok isimle ilerleme kaydettik. patrick christopher bunlardan biri.
patrick’i ben cholet’de çoğu maçta kenardan gelerek kullandım. çok az ilk beş oynatmıştım. william gradit vardı kadroda, o daha sert bir oyuncuydu. maçlara onunla başlamayı tercih ettim. sert karakterli bir çocuktur, zaten bar kavgasından sonra ikinci ligden atılınca ben almıştım gradit’yi kadroya. fabien causeur’un ayak tabanında bir soru vardı o dönem. patrick ise çok kısa sürede, çok çabuk etki yapabildiği için genelde oyuna kenardan dahil oluyordu. 18 dakikada 15 sayı atıyordu örneğin. biraz dış saha maçlarında sorunu vardı, onu da oturttuktan sonra patrick’ten çok iyi verim aldım. rotasyonda yerini bulmuştu. christopher’ın en önemli özelliği çok kısa sürede çok verim vermesi, bu da euroleague bazında çok önemli bir nokta bence.
mesela ben albicy ile ilgileniyordum, 20 yaş altında mvp seçildi geçen sene. son olarak menajeriyle konuştum ve menajeri bana albicy’e acb’den iki tane teklifin geldiğini söyledi. finansal duruma tam hâkim değilim ama 170 bin avroyu versen geliyor. türkiye piyasasıyla karşılaştırdığın zaman hiçbir şey değil.
john linehan’ı da düşünmedim değil. altıncı oyuncu olarak almayı aklımdan geçirmiştim. 160 bin doları verdiğin zaman linehan türkiye’ye gelir mesela. ben pazarlıklar sırasında 25 bin, 25 bin arttırıyorum; menajerler beni o yüzden sevmiyor. 100 biner arttırmaya alışmışlar.
cevher ile de ilgileniyorduk ama artık ilgilenmiyoruz. 700 bin dolarlık kontratı var ve ona yakın ücretler vermemiz mümkün değil.
(gbkz: -oktay mahmuti’nin takımdan ayrılmasından sonra, galatasaray koçluğu için ilk etapta sizin adınız geçiyordu. ergin ataman’dan önce kulüple anlaştığınız konusu çok speküle edildi, türkiye’ye gelişinizi biraz daha açmanız mümkün mü? )
her şey çok hızlı gelişti. galatasaray açısından; bir aşamaya gelmiştik ama ondan sonra karşı taraftan ses çıkmadı. o haftanın başında cholet ile yeni bir anlaşma için görüşecektim, galatasaray devreye girdi. hafta içi boyunca hep konuştuk, görüşmelerde bulunduk. ertesi günlerde ise hiç bana geri dönüş olmadı. cuma gününe kadar ben kulübümden süre istemiştim, perşembe günü geç saatte abdullah sözer beni aradı; galatasaray’dan somut adım atılmayınca şok oldum. cholet’ye dönüp “kalıyorum” diyecektim. bu arada beşiktaş devreye girince, eşimle ve kızımla konuştum “türkiye’ye gidelim mi?” diye. cumartesi sabah abdullah sözer tekrardan aradı, ben o zaman beşiktaş’ın teklifinde ciddi olduğunu anladım. kulübümden akşam 4’e kadar süre istedim, eve döndüm ve eşimle konuştum. o sırada beşiktaş bir daha aradı. konuştuklarımızın hepsini kabul etmeye karar verdiler. birinci şartım; iki senelik kontrattı. galatasaray’ın en başından beri ergin ataman’ı ilk seçenek olarak düşündüğünü biliyordum ve ben de beşiktaş’ı kabul ettim.
iki sene önce efes transferinin olmayışı da bu sebeptendir. ben hep iki yıllık kontrat istedim. eğer bir iş yapılacaksa, bu en azından iki seneliktir. avrupa’da çoğu ülkede tek sezonluk antrenör kontratı göremezsiniz. 2+2’dir, 3+2’dir veya dört yıllıktır sıklıkla. böylece koç da kendi planlamasını yapabilir.
mesela zouros benim çok iyi arkadaşım. fransa’da antoine rigaudeau’nun kurduğu organizasyon, paris-levallois’da çalıştı. paris’te bulunduğu süre içerisinde ben ona birçok şey danıştım, o benimle sürekli iletişime geçti. zaman içerisinde samimi olduk, son beş yıldır da birbirimize sürekli oyuncu sorarız. zalgiris’ten sonra, efes’e gelmeden hemen önce ilias’a pau orthez 2.5 yıllık teklif yaptı. zouros’la da telefonda konuşurken bana “fransa’ya geleyim mi?” diye sordu. ben pek tavsiye etmedim çünkü pau’nun üç tane oyuncu kontratı dolmuştu. geldiği zaman hiçbir değişiklik yapmasının mümkün olmadığını söyledim ve o da gelmedi. orthez daha sonra küme düştü zaten. efes için bu sezonu değerlendirelim, altı ayda ne yapsın ki? kendi kurmadığı takımda, bir antrenör bu kadar kısıtlı sürede ne yapabilir ki?
-peki neden bu sene? niçin avrupa’da devam etmeyi seçmediniz?bu seneki kararımı şöyle açıklayabilirim; benim cholet ile bir senelik daha kontratım vardı. ondan sonra kulüp bana iki sene daha uzatmayı teklif etti. babamı kaybettikten sonra annem yalnız kalmıştı. yaşları da çok ilerledi, gelme sebeplerimden biri onunla beraber zaman geçirmek. bir ikinci neden ise cholet’de bütçemizin çok kısıtlı olması. iki sene önce eurochallenge’da final oynarken bütçemiz 1.3 milyon avro idi. ne yaparsak yapalım, cholet’de para bazında tıkandık. vergi politikası konusunda fransa’da zorluklar yaşadık, 100 liraya çalıştırdığımız birinin bize maliyeti 210 lira oldu.
burada daha iyi bir takım kurma şansımın olduğunu düşündüm. bu da bir meydan okuma. 2003 galatasaray da buna benziyordu, kadın ve erkek takımının bütçesinin toplamı 1 milyon dolardı.
bu sene işimiz zor, euroleague var. takımı geniş kurmamız lâzım. ben mutlaka bir iki tane kaliteli genç oyuncu almak istiyorum. onları ilerletmek bana keyif veriyor. tekrar ediyorum, bu bir meydan okuma. ben beşiktaş’a imza attığımda sponsor yoktu. hâlen yok.
(gbkz: barcelona’da simone pianigiani ile buluşup, david hawkins’in fenerbahçe ülker’e transferi için görüştüğünüz iddia edilmişti... )
evet, barcelona’da pianigiani ile buluştum; hatta aynı masada unicaja’nın yeni koçu jasmin repesa da vardı. hawkins’in transferi türkiye içerisinden bir takıma nereden baksan 2 milyon avroya mal oluyor. oyuncunun istediği ücret 1.250 milyon avro civarında, 750 bin de bize madde gereği ödenmeli. sato’yu almalarına rağmen hawkins ile ilgileniyorlardı ama menajer andre buck’ın söylediği rakam çok yüksek olunca vazgeçtiler sanırım. bence hawkins galatasaray ve fenerbahçe arasında şu an. biz anca geçen sezon verdiğimiz parayı önerebiliriz, o yüzden bizi ciddiye bile almadılar (gülüyor). bir şey kazıp çıkaramadık henüz. petrol falan bulsak iyiydi. seyirci çok tepki gösteriyor ama hayatın gerçekleri bunlar.
(gbkz: -euroleague’de özellikle “iyi sayılabilecek” bir kura çeken beşiktaş ne kadar ilerleyebilir? tbl hedefleriyle bunu birleştirirsek? )
top 16 için matematik basit. önümüzde cska ve barcelona gibi ulaşamayacağımız iki takım var ama kalan sıralar için şanslar eşit gibi. üçüncülük ve dördüncülük boş gözüküyor, kurulan takıma göre şansımız kademeli olarak artacak bence. partizan yenilmeyecek bir takım değil. vujosevic’in o vesely’li kadrosu paris’e gelmişti bundan beş sene önce, beşinci oldular. takım hazırlamak zor, süre alıyor. vujosevic için cska örneğinde bunu görmüştük, genelde zaten onun takımları bir senelik projeler olmuyor. rytas zaten karışık bir kulüp, gazete takımı onlar. sahibi acayip biri, düşünme mekanizması çok güçlü değil. tüm bunları birleştirdiğimizde de ben gerçekçi hedef olarak üçüncü veya dördüncülüğü görüyorum. iç sahada oynadığımız maçlar çok önemli ancak tabii ki cska ve barcelona maçlarının zorluğu başka. deplasmanda da kazanmamız gereken maçlar olacak. hedefimiz beş galibiyete ulaşmak.
türkiye ligi için ise, çıtayı koyduğumuz yer çok önemli. bu takım geçen yıl üç kupa kazandı, o yüzden hedefimiz önceki sene takımın aldığı mağlubiyet sayısının altına düşmek. 8 mağlubiyet vardı, bunu daha aşağı çekmeyi planlıyoruz. kısaca özetlemek gerekirse; birinci hedefimiz normal sezonda daha fazla galibiyet almak, ikinci hedefimiz euroleague’de top 16’ya kalmak ve son olarak da tbl play-off’larında başarı elde etmek. diğer yönden, önümüzde bir cumhurbaşkanlığı kupası var, efes’le oynayacağız. o da bizim için önem teşkil ediyor.
(gbkz: -teknik ekip konusunda, cem akdağ ve haluk yıldırım tercihlerini türkiye’ye gelmeden önce mi yaptınız? )
benim planlarım cem akdağ ve haluk yıldırım’ın teknik kadroya katılması üzerineydi. böyle yola çıktım en başta. diğer yönden, fransız bir yardımcı antrenörümüz olacak. geçen yıl orleans’da birinci yardımcıydı. aslında cholet’nin başına geçecekti de yeterli deneyimi olmadığı için bu görevi ona vermediler. ismi jean-christophe prat, video kesimleri, maç analizleri ve takımların izlenilmesinde teknik ekibe yardımcı olacak. kulüp bana gereken yapıyı sağlamam konusunda çok yardım ediyor. onlara teşekkür ediyorum bu yüzden.
(gbkz: -takımda kontratı kapalı neredeyse hiç oyuncu kalmadı. nasıl bir transfer politikası izlemeyi düşünüyorsunuz? tutku açık’ın listenizde olduğu doğru mu? )
tutku ile ilgilenmiştik ama sonra vazgeçtik. biz şunu yapmaya çalışıyoruz, belirli bir bütçemiz var; o bütçeler dahilinde oluşturulabilecek en iyi takımı yaratmayı amaçlıyoruz. taraftarların bir bölümünü takip ediyorum mesela, çabuk hayal kırıklığına uğruyorlar. ben de etki altında kalmamak için çok fazla takip etmemeyi yeğliyorum. bir plan dahilinde hareket ediyoruz, imkanlarımız belli. mesela 400 liram var, 600 lira teklif edip sonra ödeme zorluğu yaşayacağıma, 400 lira teklif ediyorum. böyle bir sistemi benimsemeye çalışıyorum. moneyball gibi.
kontratları da genellikle iki senelik yapmak istiyorum. kalıcı bir yapı için gereken bu, sadece mevcut sezonu değil, önümüzdeki yılı da görmemiz gerek. bu sözleşme durumunun oyuncu açısından da faydası var, kendini rahat hissediyor en basitinden. iyi hissedersem kalırım, yoksa serbest kalma maddesini ödeyip çıkarım.
serhat’ın önceden kalma külüple ilgili bir problemi var. onu çözmesi gerekiyor. bir ödeme sıkıntısı mevcutmuş iki yıl önce. kendisi şampiyon takımdan. yine bu kadrodan mehmet yağmur var, barış hersek var. sözleşmesi neredeyse herkesin bitik ama yenileyebiliriz. bu problem değil. can akın’ın kontratlı zaten, onu tutmak istiyoruz. sakatlık durumunu takip ediyorum, pek problemi yok. can’ın yaşadığı sakatlığı geçiren çok oyuncuyla çalıştım, john linehan bunlardan biri. acele etmemek gerek ama ben can’ın 1 eylül’de parkede olabileceğini düşünüyorum. şunu belirtmemde fayda var, oyuncu iskeletini korusak da korumasak da türk oyuncu alacağız. kadro 12 kişi olacak. bu sene geçtiğimiz yılki gibi 7 kişiyle oynama lüksümüz yok. mahvoluruz, aralık’ta bir tane sağlıklı oyuncumuz kalmaz. rotasyonu biraz fazla tutmaya çalışacağız.
en ucuz rakam pops mensah-bonsu gözüküyordu, yarım sezon için 360 bin dolar aldı o da. biz bonsu için 800 bine kadar çıktık hatta ben kendisiyle ingiltere-fransa hazırlık maçında yüz yüze görüştüm. o kalmak istiyordu fakat dediğim gibi maksimum 800 bin avro verebiliyoruz. anladığım kadarıyla galatasaray’ın 1.100 bin avro civarında bir teklifi var. eğer alırlarsa da bize 360 bin ödemeleri gerekiyor; o zaman da toplam maliyet 1.5 milyonu buluyor zaten. hawkins’in serbest kalma maddesi 750 bin dolar, galatasaray’ın da 1.3 milyon avro teklif yaptığını biliyorum.
(gbkz: moneyball’dan konuştuk. türkiye’de açıklanan sezonluk bütçelerin avrupa’daki karşılığı ne olmalı? fransa’da bahsi geçen miktarlardan bahsetmiştik... )
türkiye’de ispanya’dan fazla para harcanıyor. toplam pastayı düşündüğümüzde, rusya ve türkiye’nin en büyük dilime sahip olduğunu söylemek yanlış olmaz. lâkin başarı/harcama orantısında da iyi yerlerde değiliz. ruslar da efes’e yakın para harcadılar ama final-four’da takımları var. eurocup’ı kazandılar, eurochallenge’da da iki takımları mevcut. örneğin kazan, geçtiğimiz sezon euroleague’de önemli bir etki bıraktı.
mesela benim cholet’den oyuncum fabien causeur laboral ile 4 senelik imzaladı. 400 bin avro ilk yıl, bu paralara gidiyor oyuncular. bask bölgesi olduğu için sübvansiyon ve vergi indirimi var. hem devlet yardım yapıyor, hem de normal ispanyol vatandaşlarından daha az vergi ödüyorlar. laboral için ekstra avantaj elbette ama türkiye’deki maaş tavanın rusya dışında muadili kolay kolay bulunmadığı için, karşılaştırmak çok zor.
ben daha az paralara oynayalım, çalışalım demiyorum. şimdi erman geldi piyasayı düşürüyor da demesinler ama daha mantıklı şekilde, daha sağlıklı yapılanmanın oluşturulabileceğini düşünüyorum. biz mesela bu yıl geçen senenin yarı bütçesiyle kazanırsak ne olacak? bizim ülke özelinde kaynaklarımız belli, şöyle bir örnek vereceğim; oyuncularımız çok fazla para kazanıyorlar, bu biraz yanıltıcı olabilir ama avrupa’da oynayan bir tane oyuncumuz yok. çalışan antrenörümüz de bulunmuyor.
mesela yunanistan’dan zouros ve dikeoulakos türkiye’de çalıştılar, fotis katsikaris bilbao’da görev yapıyor. oyunculara bakın, aynı şekilde. litvanya, sırbistan da benzer profile sahipler. çözmemiz gereken bir sorun bu; ne antrenör yollayabiliyoruz ne de oyuncu. dışarı açılmamız gerekiyor.
(gbkz: -bu ligi son beş yıldır domine eden iki takım; efes ile fenerbahçe ülker, geçen sene beklentilerin çok altında kaldılar. önümüzdeki yıl için ise durum biraz farklı gibi. simone pianigiani ile yeniden yapılanan fenerbahçe’nin yanında, avrupa’nın en büyük bütçelerinden birine sahip anadolu efes tbl için favori konumda gözüküyorlar. geçen sezonun üzerinden bir değerlendirme yapmamız gerekirse? )
bu benim şahsi teorim; geçen sene beşiktaş harika bir sezon geçirdi, bu takımın çok iyi olduğundan mı yoksa rakiplerinin yeterli düzeyde bulunmadığından mıdır, tartışılır. her zaman böyle bir ortama denk gelemezsiniz. bu sene özelinde, durum tam tersi mesela. efes ve fenerbahçe çok ciddi yatırımlar yaptı, keza galatasaray da öyle. sanırım efes’in para ile ilgili bir problemi yok (gülüyor).
şu an kulübün birinci hedefi bir mali disiplin kurmak. bu basketbola da yansayacak. bunun halledilmesi lâzım, başka türlü başa çıkmamız imkansız. bir taraftan da altyapıyla ilgili bir organizasyon kurmaya çalışıyoruz. 10-12 oyuncuyla temas hâlindeyiz. abd’de durum çok karışık. mesela las vegas kampına şöyle bir baktım, bu hafta sonu orası biter. biz de birçok gözlemci gönderdik. kendi adıma maçları canlı da izleyerek bâzı düşüncelerimi netleştirmeye çalışıyorum. vegas’taki problem, geçen seneki lokavt nedeniyle inanılmaz bir yığılma olması. 20 kişiyle sahaya çıkan takım var. kamp sonrası sular biraz durulur diye düşünüyorum.
(gbkz: cholet’de gözlem sisteminin yanında; gelabale, de colo, beaubois ve seraphin gibi akademiden gelen oyuncular, takımın elde ettiği başarılarda hep lokomotif rolü üstlendiler. beşiktaş’ta bu yönde planlarınız neler? )
genç oyunculara bakıyoruz. mehmet ali, doğukan ve kartal gibilerin gelişimine önem vermeye çalışacağız. türkiye’den takip ettiğim iki genç oyuncu var ama yapabilir miyiz, yapamaz mıyız bilmiyorum. kenan ve samet menajerlerin elinde oyuncular, onları almak zor. gençler konusunda kendi adıma çok ciddiyim, mutlaka onlara süre vererek basketbol için yetiştirmeyi planlıyorum.
(gbkz: 2012 nba draft’inde sadece bir uluslararası oyuncu, evan fournier ilk turdan seçildi. son iki senedir pro a'da sürekli el üzerinde tutulan, fournier’nin potansiyel nba kariyeri hakkında ne söylersiniz? )
fransa’da oynanan basketbol, avrupa ligleri arasında nba’e en yakın olanı. bu yüzden her sene birçok fransız oyuncu draft’te seçiliyor ve abd’ye gittiklerinde kolay adaptasyon sağlıyorlar. bence fournier de başarılı olacak çünkü stili oraya çok uygun. şutu çok üst düzey değildir ama nba’e gittikten sonra rahat biçimde gelişebileceğini söyleyebilirim. çok hırslıdır, müthiş penetre eder. poiters ile bizi kendi sahamızda yenmişlerdi. fournier çok faul yaptırır çünkü çok saldırır çembere. boyu, ligde ilerlemesi için çok müsait. önceki gün new york’a karşı olan yaz ligi maçında izledim mesela, yüzdeli 14 attı. çok beğendiğim bir oyuncu. bir de, dallas’ta jason kidd sonrası rodrigue beaubois’nın da harika bir sezon geçireceğini düşünüyorum.
mesela beaubois’ların takımda olduğu sezon bize nba’den her maç ortalama dört gözlemci geliyordu. de colo, seraphin ve rodrigue aynı takımda oynayınca gözlemciler neredeyse maç kaçırmıyorlardı. arturas karnisovas benim çok yakın arkadaşım. onunla birçok şeyi konuşuyoruz, seraphin ile de zamanında ilgilenmişlerdi. ancak draft’te onu seçmediler, kevin de washington’a gitti. nitekim beaubois 25. sıradan, de colo ise 53. basamaktan seçildiler. bence oyuncu tercihinde yapılan birçok hatadan yalnızca biri, nando’nun ikinci turun sonlarına kalmasıdır. rodrigue ilk turdan gidiyorsa o da gitmeliydi. yine 2009’da patrick mills mesela. ben patty’yi çok iyi tanıyorum, oralara kalmaması gereken bir oyuncuydu.
chandler parsons aynı şekilde. çok kabiliyetli bir oyuncu, iki numarayı bile kotarabilecek özellikleri dahi var. bize lokavt döneminde geldiği dönemi anlatayım; chandler ilk geldiğinde biz euroleague elemesi oynuyoruz. forma verdim, ilk maçında 0 sayı. hatta menajeri priority grubu’ndan bradley ames, karşılaşma sonunda onunla konuşurken “sen merak etme bradley, oynayacak bu” dedim. fransa ligi’ne geldik; ilk maç şöyle böyle, ikinci maç fena değil sonra chalon’a gittik. 17 sayı, 12 ribaund ve 6 asist yaptı, ondan sonra da lokavt bitti zaten (gülüyor). bir de numara yapıp “chandler’ın ayağı sakatlanmış, buna mr çektirelim” dediler. biz çektirdik ama onlar “bu olmamış, en iyisi biz parsons’ı abd’ye geri götürüp bir de orada bakalım” diye konuştuktan sonra ben anladım zaten, gidiş o gidiş. ondan sonra göremedik chandler’ı.
(gbkz: beşiktaş’taki oyunculuk döneminizde taraftarlar sizi çok severken, hatta “erman kunter bileklik takıyor, biz de takalım” diyen bir kitle varken, kulüpten ayrılıp eczacıbaşı’na gitmiştiniz. beşiktaş taraftarı ise bu transferden dolayı hayal kırıklığına uğramıştı. o dönem ne hissettiniz?)
ben meydan okumayı seviyorum. ben eczacıbaşı’na gittiğim zaman daha fazla para veren birçok takım vardı. gençtik, belki yanlış yaptım o süre içerisinde ama yine de eczacıbaşı’na transfer olmak benim için farklı bir serüven yaşamaktı. ben bunu seviyorum. hayatta herkesin paraya ihtiyacı var, hepimiz profesyoneliz ama benim için işin maddi boyutundan çok biraz meydan okuma yönü ağır basıyor. kulüple bir sorunum yok, seviyoruz beşiktaş’ı (gülüyor).
(gbkz: galatasaray’da yarı finale çıkmanın şampiyonlukla eşdeğer olduğu yıllarda çalışmıştınız. 2002-03 sezonu, röportajın başında konuştuğumuz gibi aslında beşiktaş’ın şu an içinde bulunduğu maddi duruma benzer koşullarda tamamlanmıştı. lig üçüncülüğüyle biten o sezonla, gelecek senenin bağlantısını kurulabilir mi? )
o sezon ile karşılaştırmam gerekirse; bu yıl daha tempolu ve rakibe sık baskı yapan bir basketbol benimseyeceğimizi söyleyebilirim. ben türkiye’deki basketbolun çok durarak oynandığını düşünüyorum. kimse yanlış anlamasın ama fransa, ispanya ve italya’da bizim oynadığımız oyuna “doğu basketbolu” diyorlar. yunanistan ile rusya da benziyor bize, o yönden diğer ülkelerden biraz ayrılıyoruz.
biz de bu sezon “o tarafa geç, şu tarafta dur” diyerek oyunu yavaşlatan hamlelerden kaçınacağız. mesela cem akdağ’ı seçmemizin nedenlerinden biri, geçiş hücumunu takıma en iyi şekilde oturtmayı düşünmemiz. biraz daha agresif, rotasyonu fazla yapan bir takım oluşturmak istiyorum. kurallar dahilinde çok sert müdafaa yapan, çok hareket eden bir oyun oynamaya çalışacağız. plan o, oyuncuları da bu yönde seçmeye uğraşıyoruz.
oyun kurucu bizim sistemimiz için çok önemli. kafamda iki farklı fikir var; ya çok iyi bir point guard alacağız ya da maliyeti yüksek olmayan, iki tane bir numarayı kadroya katacağız. euroleague’i altı yabancıyla oynayabiliriz. önceden söylediğim gibi, rotasyon bu sistem içerisinde önemli bir yer tutuyor. mesela geçen sezon cholet’de hem demarcus nelson hem fabien causeur 30’ar dakika oynadılar, sezon sonuna doğru bayılmışlardı. hiç gidemediler, bu yüzden başarısız olduk.
(gbkz: türkiye’de çoğu kişi 1999 avrupa basketbol şampiyonası’ndaki milli takımın, ülke tarihindeki en keyif verici basketbollardan birini oynadığını düşünür. 1997’de jenerasyonu yakalamışken, nerede yanlış yaptık? )
bu bir tercih meselesi. ilk olarak kerem tunçeri, hidayet, mehmet okur, mirsad, ibrahim, ömer, kaya peker ve o takımın kadrosunda olup, sakatlığı nedeniyle gelemeyen kerem gönlüm, serkan erdoğan o takımı oluşturuyordu. turgay demirel ile o dönem anlaşamadığımız değil de, üzerinde konuştumuz konu buydu. takımı geleceğe yönelik kurmak. benim kişisel fikrim, hata yaptığımız yönünde. biz o kadroyu bozarak 2001’de istanbul’da ikinci olduk. veteran oyunculara hafiften dönülmüştü, mirsad ile bazı problemler vardı. nitekim biz o 1997’de iskeleti oluşturan çocuklara takviye yaparak tekrardan geçmişe gittik. peki ondan sonra? hiçbir avrupa şampiyonası’nda ilk sekize giremedik.
şu an için konuşmak gerekirse de; bence bogdan tanjevic önemli bir iş yapıyor. bundan vazgeçmemek, aksine üzerine koyarak devam etmek lâzım. bizim hatamız 2001’de ikinci olmak için kadroyu bozmamızdı, yönetici bakış açısını olaya dahil ettiğimde de bunu algılayabiliyorum. organizasyonu almışsın, başarı hedefliyorsun. “elimde ne kadar oyuncu varsa oynatayım” fikrinden sonra 2003 avrupa şampiyonası’nda ne yaptık? facia. 2005 facia. 2007’yi hiç söyleme, 2011? ilk sekizde yine yokuz. ben bir örnek vereyim mesela; türkiye’nin tüm avrupa ve dünya basketbol şampiyonaları tarihinde fransa’nın önünde bitirdiği iki şampiyona var: 2001 avrupa ve 2011 dünya şampiyonası. ikisi de evimizde, geri kalanların hiçbirinde biz sekize giremediğimiz gibi fransa’nın da gerisinde yer alıyoruz. ilginç hakikaten.
---
alıntı ---
http://tr.eurosport.com/...o3352863/story.shtmleurosport türkiye ekibi ile dolu dolu bir röportaj yapmış. düşündüklerini, gerçekleri eğip bükmeden dosdoğru söylemesi çok hoşuma gitti. lige hem saha içi hem saha dışı renk ve akıl katacağı belli olan bir koç. tekrardan hoşgelmiş türkiyeye.