sene 1998 yada 1999, o zamanlar amerikan futbolu bugünki kadar popüler değil, kask yok, omuzluk yok, bildiğin karakucak güreşcisi gibi oynuyoruz.
üniversiteler arası spor federasyonuna bağlı bir ligimiz var, deplasmanlı maçlara çıkıyoruz.
bilkent'le yapacağımız maç, onların bahar şenliklerine yakın bir zaman denk geldi, televizyon kamerası bile gelmiş maça.
ısındık falan, sonra isimlerimiz anons ediliyor, çıkıyoruz sahaya. ismim anons edildi, koşarken düşecektim, ayaklarım bacaklarım birbirine girecek, koşmayı unuttum.
tek bir kamera, 200 300 kadar seyirci.
eray'ı fenerin önüne attık resmen.
eray'ı real madrid'in önüne attık resmen.
daha önce yazmış olma ihtimalim var, ama tekrar edeyim, kaleci, yedek kulübesinde otura otura kaleci olmaz, oynaması lazım.
eray'ı oynayabileceği ptt 1. lig yada 2. lig takımlarına gönderip pişmesini sağlayabilirdik. adam 22 yaşında, bir aykut yada ufuk değilse oynamak mutlaka istiyordur.
demiyorumki galatasaray oyuncunun pişeceği mecradır, yok mu abi hiç kaleci arayan anadolu takımı? verin fethiyespor'a 1 sene, bizimkiler kabul eder.
morgan de sanctis vardı, adamı dövmediğimiz kaldı giderken. eleman 36 yaşında, bu sene
as roma ile toplamda 14 maça çıkıp 4 gol yemiş. (önündeki defans hattının da mutlaka etkisi vardır)
amma velakin kaleci bu oyundaki en nankör pozisyondur, muslera'nın 6 yediği real madrid'den eray'da 4 yedi.
ben kaleci olsam, işe ufak maçlarla başlamak isterdim, heyecanımı kontrol etmeyi öğrenebileceğim maçlarla.