15
soğuk iklimlere yapılan münferit yolculukların, unutulmaz mavralarına ev sahipliği yapan otobüs. kaosun merkezi. hafta içi; son ayakta yatan altılının, terkedip giden sevgilinin, ekonomik kriz var diye emeğin hakkını ödemeyen patronun, orhan gencebay'ın, etil dahil alkolün her türünün, politikanın, futbolun, pardon gözüme toz kaçtı bahanesiyle racon bozulmasın diye geçiştirilen aşk acısının, ''1990'lı yıllar üç otobüs yozgat deplasmanına gidiyoruz'' veya ''geçen sene antalya deplasmanındayız'' cümleleriyle süslü eski deplasman anılarının ve milyonlarca alakalı alakasız ayrıntının konuşulduğu eşi benzeri olmayan yolculuğun aracıdır deplasman otobüsü. deplasman otobüsüyle bir defa yolculuk yapan taraftar artık en kral mercedesle gezse bile o muhabbetin tadını özler. bağımlılık yaratır. deplasmana gitmenin raconudur bu otobüs. içerde dışarda tribün kovalayan taraftar uçakla veya özel arabayla deplasmana gitmez. raconu bozmuş sayılır. rakip takımın şehrine girildiği zaman camlar kabriyoya döner. taşlarla kırılmış camlarla, hava eksi 20 derece, 15 saat yolculuk edebilecek adamların mekanıdır deplasman otobüsü.
arka beşliyi kapma savaşları, ''ulan bütün gün benim sigaramdan otlandın mavraları'', polis kontrolünde ''aramazsan arama yar aramazsan arama zaten bi şey bulamazsın emanetler zulada'' bestesine karışır ve kaptan daima otobüsü şarampole yuvarlamakla görevlidir. maç kaybedilmişse dönüş yolunda deplasman otobüsünün abileri mavranın derecesini belirler, sessizlik isteniyorsa arka koltuklara doğru çevrilen sert bir bakış yeterlidir deplasmana yeni başlayan genç nesili hizaya sokmak için. bu otobüsün müdavimleri tribün hiyerarşini bilir. takımın en kemik ve kafa taraftar kitlesidir yolcular. dışarıdan görenlerin ''aa işte bunlarda bu takımın delileri'' veya ''şu serserilere bak'' diye yaftaladıkları harbi tribün çocuklarıdır bu kültürü alanlar.
tüm genellemelere inat bilgisayar mühendisiyle sanayi sitesi otomotiv tamircisinin yanyana 16 saat yolculuk edip, banka çalışanıyla 2 senedir işsiz olan arkadaşının atılan taşlara karşı koşar adım aşşağıya atlayıp sevilen renkler uğruna beraber ''mevzu'' yapabildiği tek sosyolojik dayanışma ortamıdır. çekilen cefayı sefaya dönüştürecek tek duygu; ortaklaşa hissedilen tarifsiz takım sevgisidir. deplasman otobüsü; bütün sınıfsal farklar, statü sembolleri, maddi ve manevi ayrımlar, dil , din, renk tartışmalarının unutulduğu tek ortamdır. otobüsün yolcuları 20 saat yolculuk edip son bozuk paralarıyla aldıkları zeytin ekmeği birlikte bölüşerek maltepe sigarasını köpeköldüren şarabına meze yaparlar. güzel marmara şarabının kafasıyla muhabbet hiç bitmesin ister bu otobüsün yolcuları. dumanaltı koridorlarda, annesi bakkala ekmek almaya gönderse gitmeyecek tribün çocuklarının yerde balık istifi yatarak ülkenin öbür ucuna yolculuk yapmaktan gocunmadığı, tribün aleminin kült figürüdür deplasman otobüsü. bir koltukta üç hatta dört kişi beraber gider, ''takımı yaban ellerde yalnız bırakmamanın'' verdiği huzurla akla mantığa sığmayacak uzaklıklara.
biz yine düşeriz yollara senin uğruna galatasarayım.. geride aile, sevgili, iş güç bırakılır. biz senin uğruna istikbal yakanlarız o deplasman otobüsünde. yeter ki 'galatasarayıma' gol olmasın. takım yaban ellerde yalnız kalmasın.
arka beşliyi kapma savaşları, ''ulan bütün gün benim sigaramdan otlandın mavraları'', polis kontrolünde ''aramazsan arama yar aramazsan arama zaten bi şey bulamazsın emanetler zulada'' bestesine karışır ve kaptan daima otobüsü şarampole yuvarlamakla görevlidir. maç kaybedilmişse dönüş yolunda deplasman otobüsünün abileri mavranın derecesini belirler, sessizlik isteniyorsa arka koltuklara doğru çevrilen sert bir bakış yeterlidir deplasmana yeni başlayan genç nesili hizaya sokmak için. bu otobüsün müdavimleri tribün hiyerarşini bilir. takımın en kemik ve kafa taraftar kitlesidir yolcular. dışarıdan görenlerin ''aa işte bunlarda bu takımın delileri'' veya ''şu serserilere bak'' diye yaftaladıkları harbi tribün çocuklarıdır bu kültürü alanlar.
tüm genellemelere inat bilgisayar mühendisiyle sanayi sitesi otomotiv tamircisinin yanyana 16 saat yolculuk edip, banka çalışanıyla 2 senedir işsiz olan arkadaşının atılan taşlara karşı koşar adım aşşağıya atlayıp sevilen renkler uğruna beraber ''mevzu'' yapabildiği tek sosyolojik dayanışma ortamıdır. çekilen cefayı sefaya dönüştürecek tek duygu; ortaklaşa hissedilen tarifsiz takım sevgisidir. deplasman otobüsü; bütün sınıfsal farklar, statü sembolleri, maddi ve manevi ayrımlar, dil , din, renk tartışmalarının unutulduğu tek ortamdır. otobüsün yolcuları 20 saat yolculuk edip son bozuk paralarıyla aldıkları zeytin ekmeği birlikte bölüşerek maltepe sigarasını köpeköldüren şarabına meze yaparlar. güzel marmara şarabının kafasıyla muhabbet hiç bitmesin ister bu otobüsün yolcuları. dumanaltı koridorlarda, annesi bakkala ekmek almaya gönderse gitmeyecek tribün çocuklarının yerde balık istifi yatarak ülkenin öbür ucuna yolculuk yapmaktan gocunmadığı, tribün aleminin kült figürüdür deplasman otobüsü. bir koltukta üç hatta dört kişi beraber gider, ''takımı yaban ellerde yalnız bırakmamanın'' verdiği huzurla akla mantığa sığmayacak uzaklıklara.
biz yine düşeriz yollara senin uğruna galatasarayım.. geride aile, sevgili, iş güç bırakılır. biz senin uğruna istikbal yakanlarız o deplasman otobüsünde. yeter ki 'galatasarayıma' gol olmasın. takım yaban ellerde yalnız kalmasın.