1048
hayatım boyunca bütün futbolcuları galatasaray arması altında görmeyi -zamanla da olsa- kabul ederim ama bu adamı kabul etmem/edemem.
biraz duygusal, acıklı bir nedeni var aslında. fazlaca özel olsa da yazmak istiyorum. bu adamı kendi ile alakasız bir nedenden hayatımdan çıkartmam lazım.
babam gözümde dedemle dünyanın en muhteşem galatasaray taraftarıdır. yurt dışında maçlara gider, deplasmanlara gider, izmir'den ali sami yen'deki maçlara gider. eski açık sarı desene belgeselinde tribünlerde görünen babası gibi bir sonraki dönem tribünlerde mutlak yerini almıştır. hatta ondan sonraki dönemde de iki kızının da yer almasını sağlamıştır. aslında o, yurtdışına maçlara gittiğinde kızlarının arkasından ağladığı, özlediği babası iken, kızları da maçlara gittikçe gözlerinde idolü olmuştur. dedem nasıl felç geçirdiğinde konuşamayıp, bütün vücudunu hissedemediğinde babamın inat edip cine 5 reciever'ını hastane odasına bağlaması ile galatasaray maçı izlerken ilk defa tepki verip doktorların umutlanmasını sağladıysa, onun oğlu olarak akciğer kanseri olduğunda galatasaray maçları ile mutlu olmayı hatırlamıştır. maalesef ve hatta allah kahretsin ki 2010-2011 döneminde kanser teşhisi konuldu babama. her gün erirken sanki galatasaray maçları sonrasında daha bir çöktü. mutlu olması için her haftasonu dua ederek galatasaray'ın yenmesini dilememişiz gibi en kötü sezonlarından birini yaşadı takımımız. tabii bu arada babamın bir sonraki sezonu görme hatta açılışını ancak televizyondan izleyebildiği tt arena ali sami yen spor kompleksi'nde maç izleyebilme ihtimaline inanırken "boşver" diyebilme lüksümüz vardı. ta ki "babalar günü"nü yoğun bakımda kutlayana kadar. hayatımızda ilk defa kızdığımız, saçma bulduğumuz "babalar günü" anlam kazandı ikimizin de gözünde. ben kapısında nöber tutarken ve o içerde yalnız hissederken... sonrası doktorun söyledi son günlerine bir yandan inanamayıp diğer yandan o sonları mutlu kılma çabalarıydı.
işte o son günlerimizin kahramanlarından biriydi, bu fildişi sahilli futbolcu. önüne koyduğumuz gazetelerin manşetlerinde drogba galatasaray'da haberleri... bir daha ağırlaşıp yoğun bakıma alındığında sadece bir kez gülsün diye "drogba'yı aldık" dedim. "tabii tabii" dedi. "resmi sitede açıklandı, kesin babacım. erhan telli yazmadı yani dedim." nasıl mutlu oldu anlatamam. yoğun bakımda bir sürü cihaza bağlıyken ve hatta solunum cihazının çıkartılabildiği 5 dakika boyunca konuşabildiği zamanda buna mutlu olması benim için her şey demekti. ta ki bir sonraki gün ziyaretimde hasta bakıcıların televizyonu getirmesine kadar. yoğun bakımdaki bir hastaya televizyon nasıl getirilir demeyin. kahramanım babamı anlatmam aylar sürer. o isterse her şey gerçekleşir. televizyon getirildi. ilk başta mutlu oldum. biraz oyalanır dedim. bilinci açıkken yoğun bakımda olması yeterince sinir bozucuydu. sonrasında hasta bakıcıya "ntv spor'u aç bakalım, drogba bize gelmiş, bi göreyim" dedi. "babacım ziyaret saatimiz bitti, zaten birkaç saat sonraya odaya alacaklar seni, orada bekliyorum" diyebildim... babam bir daha hiç "neden yalan söyledin" demedi. biliyordu onu mutlu etmek istediğimi. yoğun bakımdan çıkarken söylediğim tek şey "allah belanı versin, galatasaray formasında görmeyeyim seni" idi. bir daha asla galatasaray ile ilgili haber duymak istemedi... duyamadı da zaten onu uyuttukları morfin yüzünden... zaten 2 gün sonra babamı kaybettim.
olur da bir gün bu formayı giyerse, atacağı gollere sokayım. yemin ediyorun formayı giydiği sezon o stadyuma girmem.
biraz duygusal, acıklı bir nedeni var aslında. fazlaca özel olsa da yazmak istiyorum. bu adamı kendi ile alakasız bir nedenden hayatımdan çıkartmam lazım.
babam gözümde dedemle dünyanın en muhteşem galatasaray taraftarıdır. yurt dışında maçlara gider, deplasmanlara gider, izmir'den ali sami yen'deki maçlara gider. eski açık sarı desene belgeselinde tribünlerde görünen babası gibi bir sonraki dönem tribünlerde mutlak yerini almıştır. hatta ondan sonraki dönemde de iki kızının da yer almasını sağlamıştır. aslında o, yurtdışına maçlara gittiğinde kızlarının arkasından ağladığı, özlediği babası iken, kızları da maçlara gittikçe gözlerinde idolü olmuştur. dedem nasıl felç geçirdiğinde konuşamayıp, bütün vücudunu hissedemediğinde babamın inat edip cine 5 reciever'ını hastane odasına bağlaması ile galatasaray maçı izlerken ilk defa tepki verip doktorların umutlanmasını sağladıysa, onun oğlu olarak akciğer kanseri olduğunda galatasaray maçları ile mutlu olmayı hatırlamıştır. maalesef ve hatta allah kahretsin ki 2010-2011 döneminde kanser teşhisi konuldu babama. her gün erirken sanki galatasaray maçları sonrasında daha bir çöktü. mutlu olması için her haftasonu dua ederek galatasaray'ın yenmesini dilememişiz gibi en kötü sezonlarından birini yaşadı takımımız. tabii bu arada babamın bir sonraki sezonu görme hatta açılışını ancak televizyondan izleyebildiği tt arena ali sami yen spor kompleksi'nde maç izleyebilme ihtimaline inanırken "boşver" diyebilme lüksümüz vardı. ta ki "babalar günü"nü yoğun bakımda kutlayana kadar. hayatımızda ilk defa kızdığımız, saçma bulduğumuz "babalar günü" anlam kazandı ikimizin de gözünde. ben kapısında nöber tutarken ve o içerde yalnız hissederken... sonrası doktorun söyledi son günlerine bir yandan inanamayıp diğer yandan o sonları mutlu kılma çabalarıydı.
işte o son günlerimizin kahramanlarından biriydi, bu fildişi sahilli futbolcu. önüne koyduğumuz gazetelerin manşetlerinde drogba galatasaray'da haberleri... bir daha ağırlaşıp yoğun bakıma alındığında sadece bir kez gülsün diye "drogba'yı aldık" dedim. "tabii tabii" dedi. "resmi sitede açıklandı, kesin babacım. erhan telli yazmadı yani dedim." nasıl mutlu oldu anlatamam. yoğun bakımda bir sürü cihaza bağlıyken ve hatta solunum cihazının çıkartılabildiği 5 dakika boyunca konuşabildiği zamanda buna mutlu olması benim için her şey demekti. ta ki bir sonraki gün ziyaretimde hasta bakıcıların televizyonu getirmesine kadar. yoğun bakımdaki bir hastaya televizyon nasıl getirilir demeyin. kahramanım babamı anlatmam aylar sürer. o isterse her şey gerçekleşir. televizyon getirildi. ilk başta mutlu oldum. biraz oyalanır dedim. bilinci açıkken yoğun bakımda olması yeterince sinir bozucuydu. sonrasında hasta bakıcıya "ntv spor'u aç bakalım, drogba bize gelmiş, bi göreyim" dedi. "babacım ziyaret saatimiz bitti, zaten birkaç saat sonraya odaya alacaklar seni, orada bekliyorum" diyebildim... babam bir daha hiç "neden yalan söyledin" demedi. biliyordu onu mutlu etmek istediğimi. yoğun bakımdan çıkarken söylediğim tek şey "allah belanı versin, galatasaray formasında görmeyeyim seni" idi. bir daha asla galatasaray ile ilgili haber duymak istemedi... duyamadı da zaten onu uyuttukları morfin yüzünden... zaten 2 gün sonra babamı kaybettim.
olur da bir gün bu formayı giyerse, atacağı gollere sokayım. yemin ediyorun formayı giydiği sezon o stadyuma girmem.