5
yılı tam hatırlamıyorum ama henüz uefa'yı almamıştık. hmm o zaman 99 yılı olsa gerek (çocukluğumda tarih hatırlamadığım zaman uefa zaferini aklıma getiriyorum. ulan galatasaray, sevindirdiğin yetmiyor bir de böyle küçük mutluluklarla hayatımı kolaylaştırıyorsun keh keh). her çocuk gibi işi gücü sokakta top oynamak olan bir veledim. uzun boyum nedeniyle yaşıtlarımdan büyük zannedildiğim, bu sebeple hafif cool takıldığım dönemler. çocukken ne kadar cool olunuyorsa artık.
rahmetli annem o sıralarda emlak bankası'nda çalışıyor, ben de arada bir çalıştığı şubeye gidiyorum falan. şubeye gittiğim günlerden bir gün emlak bankası spor kulübü'nün futbol altyapı seçmelerinin afişini görüyorum. "anne gidelim bak ücretsizmiş hem gidelim nolur nolur" diye diretiyorum ve abimi de peşimde sürükleyerek gidiyoruz seçmelere.
ben oradaki antrenörlere heyecanla abimle mahalle maçlarındaki uyumumuzu anlatmak istiyorum ama nafile, çocukları yaşlarına göre gruplara ayırıyorlar ve önce büyük olan çocukların maçı başlıyor. abim utancından mevkisini söylemiyor, defansa koyuyorlar. yahu "ben 10 numarayım, müthiş güçlü sol ayağım var" desene. mahallede sadece vurarak patlattığın topların(u: evet abim öyle bir hayvandı ki "sadece vurarak" top patlatırdı)** haddi hesabı yok. defans için de yeterli kalıbı vardı ama mevkisi olmadığı için haliyle maçta etkili bir performans gösterememişti.
sıra benim içinde bulunduğum gruba gelmişti. maşallah duyan geldiği için silme bebe kaynıyordu, anca bölüştürüp maç yaptırdılar. sanırsam 22'şerden maç yapıyorduk. maçta sokakta oynadığım herhangi bir maçta gösterdiğim performansı gösteriyordum, bu yüzden hocanın gözüne giremeyeceğimi düşünüyordum. mevkim santrafordu.
maç bittiğinde skor 6-2 idi, galip gelmiştik. gollerimizin 2'si kafa golü olmak üzere 5'i benden, diğeri de ceza sahasında düşürülmem sonucu kazanılan penaltıdan gelmişti. sahanın en iyisiydim ama yine de hocaların gözüne giremediğimden şüpheleniyordum. biliyordum çünkü daha iyi oynayabilirdim.
oradaki antrenörlerin başında olan adamın maç bittikten sonra annem ve babama "oğlunuz burda zaman kaybetmesin, türk telekom'un futbol seçmelerine gidin, oradaki antrenöre adımı verin özel ilgilensin" dediğini hatırlıyorum. belki bilen bilir, emlak bankası spor kulübü'nün tesisleri yenimahalle'deydi, banka tasfiye olunca ziraat bankası'nın olmuştu. ptt'nin hemen yanı. işte seçmeler orda yapılmıştı ve sahanın zemini betondu. neyin kafasıysa artık, türk telekom'un da sahası betondu. rahmetli annemin de yavrucağının beton sahalarda dizlerini parçalamasına gönlü el vermemişti.
sonradan gençlerbirliği'ni deneyelim istedik ama orası için de bir sürü laf dönüyordu. işte ne bileyim torpil lazımmış, takımda olabilmen için sürekli para vermen gerekiyormuş, yetenekli olsan bile tanıdığın yoksa adam gibi oynayamıyormuşsun falan. ankaragücü'nü de ben istememiştim taraftarından kelli ortamı bok gibidir diye düşünmüştüm. bak çocuk aklımla iyi düşünmüşüm bunu ha.
gelmiş geçmiş en büyük sportif başarısızlığım bu, başarılı olacakken devam ettirmemek. gençlerbirliği şansını zorlamayarak veya en azından türk telekom'a gitmeyerek büyük halt ettim zira size şöyle söyleyim, eğer gitseydim ve başarılı olsaydım şu an için "the next hakan şükür"düm, iddia ediyorum. hatta hakan şükür'ün ceza sahası dışından gol atanı, öyle diyeyim. eğer gitseydim belki de tam bu yıl transfer yapmış, galatasaray adına gollerimi sıralamaya başlamıştım. ah be. ömer üründül beni kesin omuzlarında taşırdı hakan şükür tipi pivot santrafor!! diye.
şimdi ise sokakta ayağıma top gelse geriliyorum yamuk bi yere atarım diye. yıllar oldu maç yapmayalı. ankara'da sözlükçüler halı saha maçları yapmaya başladı, içim gidiyor ama diyorum bu bile geçti benden. kendime mahcubiyetimden top oynayasım gelmiyor. şimdi bu çocukluk travması değil de ne. peh. kafamı sikeyim afedersin.
rahmetli annem o sıralarda emlak bankası'nda çalışıyor, ben de arada bir çalıştığı şubeye gidiyorum falan. şubeye gittiğim günlerden bir gün emlak bankası spor kulübü'nün futbol altyapı seçmelerinin afişini görüyorum. "anne gidelim bak ücretsizmiş hem gidelim nolur nolur" diye diretiyorum ve abimi de peşimde sürükleyerek gidiyoruz seçmelere.
ben oradaki antrenörlere heyecanla abimle mahalle maçlarındaki uyumumuzu anlatmak istiyorum ama nafile, çocukları yaşlarına göre gruplara ayırıyorlar ve önce büyük olan çocukların maçı başlıyor. abim utancından mevkisini söylemiyor, defansa koyuyorlar. yahu "ben 10 numarayım, müthiş güçlü sol ayağım var" desene. mahallede sadece vurarak patlattığın topların(u: evet abim öyle bir hayvandı ki "sadece vurarak" top patlatırdı)** haddi hesabı yok. defans için de yeterli kalıbı vardı ama mevkisi olmadığı için haliyle maçta etkili bir performans gösterememişti.
sıra benim içinde bulunduğum gruba gelmişti. maşallah duyan geldiği için silme bebe kaynıyordu, anca bölüştürüp maç yaptırdılar. sanırsam 22'şerden maç yapıyorduk. maçta sokakta oynadığım herhangi bir maçta gösterdiğim performansı gösteriyordum, bu yüzden hocanın gözüne giremeyeceğimi düşünüyordum. mevkim santrafordu.
maç bittiğinde skor 6-2 idi, galip gelmiştik. gollerimizin 2'si kafa golü olmak üzere 5'i benden, diğeri de ceza sahasında düşürülmem sonucu kazanılan penaltıdan gelmişti. sahanın en iyisiydim ama yine de hocaların gözüne giremediğimden şüpheleniyordum. biliyordum çünkü daha iyi oynayabilirdim.
oradaki antrenörlerin başında olan adamın maç bittikten sonra annem ve babama "oğlunuz burda zaman kaybetmesin, türk telekom'un futbol seçmelerine gidin, oradaki antrenöre adımı verin özel ilgilensin" dediğini hatırlıyorum. belki bilen bilir, emlak bankası spor kulübü'nün tesisleri yenimahalle'deydi, banka tasfiye olunca ziraat bankası'nın olmuştu. ptt'nin hemen yanı. işte seçmeler orda yapılmıştı ve sahanın zemini betondu. neyin kafasıysa artık, türk telekom'un da sahası betondu. rahmetli annemin de yavrucağının beton sahalarda dizlerini parçalamasına gönlü el vermemişti.
sonradan gençlerbirliği'ni deneyelim istedik ama orası için de bir sürü laf dönüyordu. işte ne bileyim torpil lazımmış, takımda olabilmen için sürekli para vermen gerekiyormuş, yetenekli olsan bile tanıdığın yoksa adam gibi oynayamıyormuşsun falan. ankaragücü'nü de ben istememiştim taraftarından kelli ortamı bok gibidir diye düşünmüştüm. bak çocuk aklımla iyi düşünmüşüm bunu ha.
gelmiş geçmiş en büyük sportif başarısızlığım bu, başarılı olacakken devam ettirmemek. gençlerbirliği şansını zorlamayarak veya en azından türk telekom'a gitmeyerek büyük halt ettim zira size şöyle söyleyim, eğer gitseydim ve başarılı olsaydım şu an için "the next hakan şükür"düm, iddia ediyorum. hatta hakan şükür'ün ceza sahası dışından gol atanı, öyle diyeyim. eğer gitseydim belki de tam bu yıl transfer yapmış, galatasaray adına gollerimi sıralamaya başlamıştım. ah be. ömer üründül beni kesin omuzlarında taşırdı hakan şükür tipi pivot santrafor!! diye.
şimdi ise sokakta ayağıma top gelse geriliyorum yamuk bi yere atarım diye. yıllar oldu maç yapmayalı. ankara'da sözlükçüler halı saha maçları yapmaya başladı, içim gidiyor ama diyorum bu bile geçti benden. kendime mahcubiyetimden top oynayasım gelmiyor. şimdi bu çocukluk travması değil de ne. peh. kafamı sikeyim afedersin.