236
çok uzun zaman oldu aslında. birbirlerini görmeyeli... kimine göre dev ile küçüğün kimine göre iki devin kimine göre de tesadüfün buluşturmasıydı 23 ağustos gecesi.
dünya'nın en iyi takımına karşı, dünya'ya kafa tutan bir takım. kibirin büyüklüğüne karşı, azmin zaferiydi tüm mücadeleleri...
23 ağustos 2011 tarihinde bir kez daha karşı karşıya geldiler. yer santiago bernabeu. los galacticos evinde avrupa fatihi'ni ağırlıyor...
kenarda dünya futbolunun en gözde ismi var, jose mourinho.
onun bir kaç metre ötesinde de yıllar önce alnındaki terden tüm yüzü ve vücudu ıslak, kazandığı kupa sonrasındaki yorgunluğunu dizleri üzerine çöküp hüzünlenerek anlatabilen bir adam... bir imparator. fatih terim.
her ne kadar bir dostluk maçı da olsa, karşınızdaki real madrid olunca ister istemez heyecanlanabiliyor insan. sabri'nin ronaldo için söylediği söz geliyor akıllara. " o da insan " hepimiz gibi değil mi sabri? ayda 3-4 trilyonu peşin olarak kazanan insan... topkapı dolmuşlarını, simit yemeyi, misket oynamayı bilmeyen insan.
maç çok güzel başladı sarı ve kırmızı adına. muslera'nın kendinden emin duruşu ve galatasaray taraftarının " kalede ne de olsa muslera var ifadeleri yüzlerden eksilmiyor. defans her zamanki gibi... önlerinde kapı gibi bir adam. top kapıyor, saklıyor, dağıtıyor... resmen nazire yapıyor karşısındaki cengaver xabi'ye. arkadaşının suratına tekme geldiğinde ilk koşan oluyor yardımına... melo, helal olsun sana. sana demişken cana da yapardı bunları... olsun tutmadı diyelim. selçuk her zamanki gibi, paşalar gibi oynuyor topunu. yan tarafında sabri, sağa sola koşuyor. hele maç öncesi seremonideki heyecanına ne demeli, ne tokalaşabildi hakemlerle ne konuşabildi garip garip... gitti fotoğraf çekilirken sarıldı bir de hakemlere, ah sen yok musun sabri. var ol.
cim bom, kendine güvendiğinde nasıl oynar hepimiz biliriz, işte o anlardan birinde kazım çıkardı içeriye, selçuk ve kral dokunamadı topa ancak solda olmaması gereken biri vardı, ramos'u ekarte etti selçuk'a " al at da işimize bakalım " dedi, eboue. gol oldu, tıpkı eski günlerdeki gibi... selçuk golü attıktan sonra imparator'a dönüp " gördün mü " diyerek altı pası gösterdi. önceden konuşmuş gibilerdi golü...
kendini golün sarhoşluğuna kaptıran sarı ve kırmızı, duran toptan golü yedi sonra... adamlar dediler ki " bunlar kafa vurmayı bilmiyor " sürekli denediler sonra, mourinho'nun bile çözemediği garip karakterimizi.
derken 2 oldu, 3 olacaktı. iyi oynadık maçta, genel olarak beğenmiştir taraftar takımını. sonuçta rakip madrid. ne bekliyorduk ki?
içimizden çok şey bekledik ama olmadı aslında. biz hiç bir şey beklemezken neler verdi bu takım bize, bir de onlar veremesin kaç yazar ki?
öylece bitti bir devlerin kapışması, bir maceranın daha sonuna geldik. maçın son düdüğüyle terim-mourinho sarılması da bir o kadar candandı ki sormayın gitsin.
teşekkürler galatasaray, futbolun aşk-ına tutkunluğumuzsun.
http://ask-ifutbol.blogspot.com/...met-real-madrid.html
dünya'nın en iyi takımına karşı, dünya'ya kafa tutan bir takım. kibirin büyüklüğüne karşı, azmin zaferiydi tüm mücadeleleri...
23 ağustos 2011 tarihinde bir kez daha karşı karşıya geldiler. yer santiago bernabeu. los galacticos evinde avrupa fatihi'ni ağırlıyor...
kenarda dünya futbolunun en gözde ismi var, jose mourinho.
onun bir kaç metre ötesinde de yıllar önce alnındaki terden tüm yüzü ve vücudu ıslak, kazandığı kupa sonrasındaki yorgunluğunu dizleri üzerine çöküp hüzünlenerek anlatabilen bir adam... bir imparator. fatih terim.
her ne kadar bir dostluk maçı da olsa, karşınızdaki real madrid olunca ister istemez heyecanlanabiliyor insan. sabri'nin ronaldo için söylediği söz geliyor akıllara. " o da insan " hepimiz gibi değil mi sabri? ayda 3-4 trilyonu peşin olarak kazanan insan... topkapı dolmuşlarını, simit yemeyi, misket oynamayı bilmeyen insan.
maç çok güzel başladı sarı ve kırmızı adına. muslera'nın kendinden emin duruşu ve galatasaray taraftarının " kalede ne de olsa muslera var ifadeleri yüzlerden eksilmiyor. defans her zamanki gibi... önlerinde kapı gibi bir adam. top kapıyor, saklıyor, dağıtıyor... resmen nazire yapıyor karşısındaki cengaver xabi'ye. arkadaşının suratına tekme geldiğinde ilk koşan oluyor yardımına... melo, helal olsun sana. sana demişken cana da yapardı bunları... olsun tutmadı diyelim. selçuk her zamanki gibi, paşalar gibi oynuyor topunu. yan tarafında sabri, sağa sola koşuyor. hele maç öncesi seremonideki heyecanına ne demeli, ne tokalaşabildi hakemlerle ne konuşabildi garip garip... gitti fotoğraf çekilirken sarıldı bir de hakemlere, ah sen yok musun sabri. var ol.
cim bom, kendine güvendiğinde nasıl oynar hepimiz biliriz, işte o anlardan birinde kazım çıkardı içeriye, selçuk ve kral dokunamadı topa ancak solda olmaması gereken biri vardı, ramos'u ekarte etti selçuk'a " al at da işimize bakalım " dedi, eboue. gol oldu, tıpkı eski günlerdeki gibi... selçuk golü attıktan sonra imparator'a dönüp " gördün mü " diyerek altı pası gösterdi. önceden konuşmuş gibilerdi golü...
kendini golün sarhoşluğuna kaptıran sarı ve kırmızı, duran toptan golü yedi sonra... adamlar dediler ki " bunlar kafa vurmayı bilmiyor " sürekli denediler sonra, mourinho'nun bile çözemediği garip karakterimizi.
derken 2 oldu, 3 olacaktı. iyi oynadık maçta, genel olarak beğenmiştir taraftar takımını. sonuçta rakip madrid. ne bekliyorduk ki?
içimizden çok şey bekledik ama olmadı aslında. biz hiç bir şey beklemezken neler verdi bu takım bize, bir de onlar veremesin kaç yazar ki?
öylece bitti bir devlerin kapışması, bir maceranın daha sonuna geldik. maçın son düdüğüyle terim-mourinho sarılması da bir o kadar candandı ki sormayın gitsin.
teşekkürler galatasaray, futbolun aşk-ına tutkunluğumuzsun.
http://ask-ifutbol.blogspot.com/...met-real-madrid.html