172
galatasaray – bucaspor : 1-0 üç maçlık seriye sevinmek
hayatımda ilk defa statta bucaspor maçı izledim. ilklerden biri de galatasaray’ın bu sezon ilk defa içeride 3 maç arkaya kazanmış olmasıydı.
evet lan ne var, seviniyoruz buna. elin ingiliz taraftarı 5 yediği maçta son dakkada attığı gole sevinince, onlarınki pek beğeniliyor ama dilo, bizim neyimiz eksik.
hem galatasaray içeride geçen sezon 1 kez 3 maç 1 kez 5 maçlık arka arkaya galibiyet serimiz var. özlemişiz anlayacağınız. demek ki, asysk tt arena’da takımın kendine güveni geliyor.
maçın başından 60. dakikaya kadar baskılı ve rakip sahada oynadı galatasaray. buca pek çıkmadı, çıkmak istemedi belki de, cılız kontralar denedi, oyunu kendi sahasında kabul etti. dar alanda sıkışan oyunda g.saray’a pozisyon vermediler.
60.dakikadan sonra buca oyuncu değişiklikleri ile birlikte daha önde basmaya başladı. sanırım samet aybaba bu dakikadan sonra g.saray’ın oyundan düşeceğini öngördü. oyunu da tutup, gol de yemedik bu işi bitiririm hesabı yaptı. ama öne çıkan takımı çok daha fazla pozisyon verdi. gayet normal, sürekli kanatlardan oynayan g.saray içeri iyi toplar getirebildi, daha fazla gol olabilirdi.
sıkışan oyunda g.saray pozisyon bulmakta zorlanıyor, çünkü pozisyon yaratmayla ilgili sıkıntı yaşanıyor.en büyük problem de bu. bunun bir sürü sebebi var. ama en önemli sebebi devşirme orta saha oyuncuları. culio dışında orta sahadaki neill ile sabri daha önce bu bölgede oynamış olsalar da oyunun hücum yönünde etkili olamıyorlar. orta sahayı rakibe kapatıyorlar, pas yapmalarına izin vermiyorlar. ancak kazanılan topları değerlendirmede çok beceriksiz kalıyorlar.
neill savunma oynarken, topu daha kolay taşıyordu. böylesi daha kolaydır nitekim. topu alıp ilk 10-15 metrede baskı da görmezsen, şöyle bir harmanladığında zaten rakip sahanın ortalarındaki sıkışık bölgeye ulaşırsın. ama orta saha oynayınca top zaten o sıkışık bölgede neill’e geliyor. olmuyor işte ondan sonrası. ya kanatlara, ya savunmanın arkasına top atıyor, bazen de santrafora direkt paslar atıyor. daha ne olsun? olmuyor işte. savunma arkasına atılan topların kesilme oranı o kadar yüksek ki. bunun neill’in pas atma yeteneğiyle ilgisi yok. dünyada çok az savunma kapanmışken 40 metreden gelen yüksek topu kesmekte zorlanır. santraforun ayağına yapılan pasları eğer baros’a atıyorsanız, onun kıçını rakibe dayayıp dönen bir oyuncu olmadığını bilmek lazım.
sabri, orta sahaya dinamizm getiriyor ama bütün iyi niyetine rağmen orta saha adamından beklenen pas işlevini çok yerine getiremiyor. orta saha değil genelde çizgide oynamayı tercih ediyor.
culio beklenen işlerini yapan, yapabilen tek adam. şaşırılacak bir şey yok, adamın işi bu. orta saha.
bunları bu kadar detaylı anlatıyorum, çünkü bu takımın en büyük ihtiyacı orta sahada top taşıyan, pas yapan, şut atan ve aynı zamanda basan da bir adam. bu özelliklerin hepsinin aynı adamda olması lazım. elimizde bu işlerin hepsini yapan futbolcular var. ama hepsi başka başka futbolcular. sabri, neill rakibe basıyor, culio top taşıyor, misimoviç pas atıyor. ama hepsi 4 futbolcu. hatta ayhan da sayılabilir bu listede, eder 5, misimoviç’i sayma elde yine kaldı 4.
culio bu işlerin hepsini yapabilen bir adam ama sol çizgide oynadığı için mi eksik kalıyor bilmiyorum.
takımın gol pozisyonuna girmesi için işin burasını çözmesi şart. hagi bunu çözecektir. bilgin gökberkvari söylersem, orta sahada doğmuş, ilkokulu orta sahada bitirmiş, askere orta sahada gitmiş, orta sahada evlenmiş, yemeklerini orta sahada yiyen hagi, bunu çözemezse ben mi çözeceğim. hagi’nin çözmesi gereken sorunlardan biri de 4-3-3 oynamaktaki sıkıntı. oynamasın demiyorum, bu işlere takılan adam değilimdir. oyun içinde çok esneyebilir bu sayılar. ama galatasaray klasik 4-3-3 oynadığında stancu sol açık oynuyor ki, olmuyor. oluyor olmasına, çünkü stancu yetenekli ve zeki bir futbolcu, özelliklerine çok uymasa da orada idare ediyor en azından. ama takım onun daha öndeki özelliklerinden yararlanamıyor, eksik fayda sağlıyor.
hagi bu sorunları da çözecektir. bugüne kadar bazı çözdüğü sorunlara bakarsak hak verirsiniz. mesela orta sahanın direncini artırdı, kanatları çağlar’ın da gelmesiyle kapattı. bunları birleştirince kolay gol pozisyonu vermeyeceğimiz belliydi. dikkat hiç pozisyon vermemek diye bir şey olamaz, minimuma indirmekten bahsediyorum. kaleci sorununu çözdüğünü düşünüyor, haklı haksız mı ilerleyen günlerde göreceğiz, ama en azından bir hamle yaptı, sepet gibi izlemedi.
takımın kondisyonu arttı, net. 60’dan sonra düşen takım yok artık. bir de duran toplardan gol bulmayı takıma öğretmesi lazım. bu işin dünyada gelmiş geçmiş en iyilerinden birinin bunu becereceğini söylemek için 20 sene top oynamış olmaya da 35 sene tribüne gitmiş olmaya da gerek yok, herkes söyleyebilir, serbest.
gelelim programımızın ben olsam köşesine. ben olsam şöyle yapardım. bu kadroyla 4-4-2’ye dönerdim. öyle diziliş olarak bakmayın sadece, içini dolduracağım merak etmeyin.
orta sahanın ortasına önce culio ismini yazarım. yanında da neill veya cana’dan hangisini canın çekiyorsa onu koyarsın ama benim gönlüm neill’dan yana. orta sahanın solunda ayhan (ne oldu şaşırdınız mı) sağında kazım.
savunma kurgusunda sol bek çağlar, stoperler servet ve cana, sağ bek sabri. sabri’yi özlediği, kendisini milli takıma seçtiren mevkiye koyduk, rahatladı, rahatladık.
ikili forvetimiz baros ile stancu. neymiş yıl 2011 ikili forvet olur muymuş, yılla ne alakası var? sanki getir daktiloyu takım kadrosunu erica’yla yazıcam dedim, allah allah. bu arkadaşları kolkola sahilde gezecek şekilde kafalarında canlandıranlar var galiba. isterlerse sahilde de gezerler böyle beni ilgilendirmez ama sahada biri bir stoperi, diğeri öbür stoperi alıp gezmeye götürdüğünde orta sahaların önünde güzel koridorlar açılacağı kesin. benim bildiğim baros ve bana anlatılan stancu bu işleri yapar. eğer stoperler gelmezse, bu iki adam zaten kendileri işi bitirir. hem de bu iki zıpkının, istediği ara topları atacak culio ile oynadıklarında rakibe saplanmamaları için sebep yok.
sakin ol galatasaraylı, hayat senin….
hayatımda ilk defa statta bucaspor maçı izledim. ilklerden biri de galatasaray’ın bu sezon ilk defa içeride 3 maç arkaya kazanmış olmasıydı.
evet lan ne var, seviniyoruz buna. elin ingiliz taraftarı 5 yediği maçta son dakkada attığı gole sevinince, onlarınki pek beğeniliyor ama dilo, bizim neyimiz eksik.
hem galatasaray içeride geçen sezon 1 kez 3 maç 1 kez 5 maçlık arka arkaya galibiyet serimiz var. özlemişiz anlayacağınız. demek ki, asysk tt arena’da takımın kendine güveni geliyor.
maçın başından 60. dakikaya kadar baskılı ve rakip sahada oynadı galatasaray. buca pek çıkmadı, çıkmak istemedi belki de, cılız kontralar denedi, oyunu kendi sahasında kabul etti. dar alanda sıkışan oyunda g.saray’a pozisyon vermediler.
60.dakikadan sonra buca oyuncu değişiklikleri ile birlikte daha önde basmaya başladı. sanırım samet aybaba bu dakikadan sonra g.saray’ın oyundan düşeceğini öngördü. oyunu da tutup, gol de yemedik bu işi bitiririm hesabı yaptı. ama öne çıkan takımı çok daha fazla pozisyon verdi. gayet normal, sürekli kanatlardan oynayan g.saray içeri iyi toplar getirebildi, daha fazla gol olabilirdi.
sıkışan oyunda g.saray pozisyon bulmakta zorlanıyor, çünkü pozisyon yaratmayla ilgili sıkıntı yaşanıyor.en büyük problem de bu. bunun bir sürü sebebi var. ama en önemli sebebi devşirme orta saha oyuncuları. culio dışında orta sahadaki neill ile sabri daha önce bu bölgede oynamış olsalar da oyunun hücum yönünde etkili olamıyorlar. orta sahayı rakibe kapatıyorlar, pas yapmalarına izin vermiyorlar. ancak kazanılan topları değerlendirmede çok beceriksiz kalıyorlar.
neill savunma oynarken, topu daha kolay taşıyordu. böylesi daha kolaydır nitekim. topu alıp ilk 10-15 metrede baskı da görmezsen, şöyle bir harmanladığında zaten rakip sahanın ortalarındaki sıkışık bölgeye ulaşırsın. ama orta saha oynayınca top zaten o sıkışık bölgede neill’e geliyor. olmuyor işte ondan sonrası. ya kanatlara, ya savunmanın arkasına top atıyor, bazen de santrafora direkt paslar atıyor. daha ne olsun? olmuyor işte. savunma arkasına atılan topların kesilme oranı o kadar yüksek ki. bunun neill’in pas atma yeteneğiyle ilgisi yok. dünyada çok az savunma kapanmışken 40 metreden gelen yüksek topu kesmekte zorlanır. santraforun ayağına yapılan pasları eğer baros’a atıyorsanız, onun kıçını rakibe dayayıp dönen bir oyuncu olmadığını bilmek lazım.
sabri, orta sahaya dinamizm getiriyor ama bütün iyi niyetine rağmen orta saha adamından beklenen pas işlevini çok yerine getiremiyor. orta saha değil genelde çizgide oynamayı tercih ediyor.
culio beklenen işlerini yapan, yapabilen tek adam. şaşırılacak bir şey yok, adamın işi bu. orta saha.
bunları bu kadar detaylı anlatıyorum, çünkü bu takımın en büyük ihtiyacı orta sahada top taşıyan, pas yapan, şut atan ve aynı zamanda basan da bir adam. bu özelliklerin hepsinin aynı adamda olması lazım. elimizde bu işlerin hepsini yapan futbolcular var. ama hepsi başka başka futbolcular. sabri, neill rakibe basıyor, culio top taşıyor, misimoviç pas atıyor. ama hepsi 4 futbolcu. hatta ayhan da sayılabilir bu listede, eder 5, misimoviç’i sayma elde yine kaldı 4.
culio bu işlerin hepsini yapabilen bir adam ama sol çizgide oynadığı için mi eksik kalıyor bilmiyorum.
takımın gol pozisyonuna girmesi için işin burasını çözmesi şart. hagi bunu çözecektir. bilgin gökberkvari söylersem, orta sahada doğmuş, ilkokulu orta sahada bitirmiş, askere orta sahada gitmiş, orta sahada evlenmiş, yemeklerini orta sahada yiyen hagi, bunu çözemezse ben mi çözeceğim. hagi’nin çözmesi gereken sorunlardan biri de 4-3-3 oynamaktaki sıkıntı. oynamasın demiyorum, bu işlere takılan adam değilimdir. oyun içinde çok esneyebilir bu sayılar. ama galatasaray klasik 4-3-3 oynadığında stancu sol açık oynuyor ki, olmuyor. oluyor olmasına, çünkü stancu yetenekli ve zeki bir futbolcu, özelliklerine çok uymasa da orada idare ediyor en azından. ama takım onun daha öndeki özelliklerinden yararlanamıyor, eksik fayda sağlıyor.
hagi bu sorunları da çözecektir. bugüne kadar bazı çözdüğü sorunlara bakarsak hak verirsiniz. mesela orta sahanın direncini artırdı, kanatları çağlar’ın da gelmesiyle kapattı. bunları birleştirince kolay gol pozisyonu vermeyeceğimiz belliydi. dikkat hiç pozisyon vermemek diye bir şey olamaz, minimuma indirmekten bahsediyorum. kaleci sorununu çözdüğünü düşünüyor, haklı haksız mı ilerleyen günlerde göreceğiz, ama en azından bir hamle yaptı, sepet gibi izlemedi.
takımın kondisyonu arttı, net. 60’dan sonra düşen takım yok artık. bir de duran toplardan gol bulmayı takıma öğretmesi lazım. bu işin dünyada gelmiş geçmiş en iyilerinden birinin bunu becereceğini söylemek için 20 sene top oynamış olmaya da 35 sene tribüne gitmiş olmaya da gerek yok, herkes söyleyebilir, serbest.
gelelim programımızın ben olsam köşesine. ben olsam şöyle yapardım. bu kadroyla 4-4-2’ye dönerdim. öyle diziliş olarak bakmayın sadece, içini dolduracağım merak etmeyin.
orta sahanın ortasına önce culio ismini yazarım. yanında da neill veya cana’dan hangisini canın çekiyorsa onu koyarsın ama benim gönlüm neill’dan yana. orta sahanın solunda ayhan (ne oldu şaşırdınız mı) sağında kazım.
savunma kurgusunda sol bek çağlar, stoperler servet ve cana, sağ bek sabri. sabri’yi özlediği, kendisini milli takıma seçtiren mevkiye koyduk, rahatladı, rahatladık.
ikili forvetimiz baros ile stancu. neymiş yıl 2011 ikili forvet olur muymuş, yılla ne alakası var? sanki getir daktiloyu takım kadrosunu erica’yla yazıcam dedim, allah allah. bu arkadaşları kolkola sahilde gezecek şekilde kafalarında canlandıranlar var galiba. isterlerse sahilde de gezerler böyle beni ilgilendirmez ama sahada biri bir stoperi, diğeri öbür stoperi alıp gezmeye götürdüğünde orta sahaların önünde güzel koridorlar açılacağı kesin. benim bildiğim baros ve bana anlatılan stancu bu işleri yapar. eğer stoperler gelmezse, bu iki adam zaten kendileri işi bitirir. hem de bu iki zıpkının, istediği ara topları atacak culio ile oynadıklarında rakibe saplanmamaları için sebep yok.
sakin ol galatasaraylı, hayat senin….