Kariyer Sonu22
senelerce mondragonun alternatifi bile olamamışsa;
geçen sene ilk tercih olarak orkun usak ile başlanmasına sebep olmuşsa,
bu sene morgan de sanctis transferine mecbur kalmışsak,
ve morgan de sanctis'in bonservisini almak zorundayız şeklinde hissediyorsak
aykut'un şapkasını önüne koyup düşünmesi gerekir.
galatasaray gibi bir klüpteysen, en iyi hocalardan en iyi idmanları alıyorsan, sürekli olarak baros, karan, lincoln, arda gibi isimlerle idman yapıyorsan;
ve bu imkan senelerdir sana tanınmışsa; borcun büyüktür.
sürekli oynamıyor olmanın sıkıntıları elbette var ve farkındayız ama her kaleci için hikaye zaten böyle başlıyor. sürekli iyi çalışıp sürekli üst seviyede hazırlıklı olmanın gerektiği tek mevkii kaledir. adı üstünde çünkü kale... senden sonrası bir hüzün, bir mağlubiyet hatta bir hüsran çoğu zaman. senden sonra kimse yok. senden sonrası taraftarın içinde sızı, kalbinde keder...
2,5 sene resmi maça çıkmasan da, hatta önünde 11e çıkan kaleci sakatlandı diye oyuna girmen icap etse 88.dakikada, kaleye doğru koşarken giydiğin eldivenin hakkını vermek zorundasın. sol açık, sağ bek, ön libero için o kadar sert değil bu durum.. ama kaleci 5 dakika için bile aylarca hazır kalmak zorunda ki, yeri geldiğinde "kale"nin muhafızlığı emanet edilebilsin... böyle sınanıyor iyi bir kaleci misin yoksa galatasaray'a layık kaleci misin ? aradaki farkı anlamadığından endişe ediyorum aykut'un.
futbolu icad eden adam, bu oyuncunun ismine "goalkeeper" demeyi münasip bulmuş... tutan kişi anlamında "holder", bekleyen kişi anlamında "waiter" falan değil... goalkeeper, yani kalenin koruyucusu...gardiyanı...gözcüsü... nöbetçisi...
ben o kalenin koruyucusundan bunun bilincinde olduğunu ispatlayan çalışkanlık, verimlilik, ciddiyet ve azim istiyorum. hırs istiyorum. aykut'un soğukkanlılığı beni irite ediyor, çünkü görevinin bilincinde olan ve başarıyla yerine getiren adamın duyduğu soğukkanlılık değil gibi... sanki umursamazlık gibi... değişik bir şey gibi yani...
ben aykut'u bir daha izleyeceğimiz zaman, çakı gibi görmek istiyorum. ne kendisi üzülsün ne de taraftar...
edit:imla
geçen sene ilk tercih olarak orkun usak ile başlanmasına sebep olmuşsa,
bu sene morgan de sanctis transferine mecbur kalmışsak,
ve morgan de sanctis'in bonservisini almak zorundayız şeklinde hissediyorsak
aykut'un şapkasını önüne koyup düşünmesi gerekir.
galatasaray gibi bir klüpteysen, en iyi hocalardan en iyi idmanları alıyorsan, sürekli olarak baros, karan, lincoln, arda gibi isimlerle idman yapıyorsan;
ve bu imkan senelerdir sana tanınmışsa; borcun büyüktür.
sürekli oynamıyor olmanın sıkıntıları elbette var ve farkındayız ama her kaleci için hikaye zaten böyle başlıyor. sürekli iyi çalışıp sürekli üst seviyede hazırlıklı olmanın gerektiği tek mevkii kaledir. adı üstünde çünkü kale... senden sonrası bir hüzün, bir mağlubiyet hatta bir hüsran çoğu zaman. senden sonra kimse yok. senden sonrası taraftarın içinde sızı, kalbinde keder...
2,5 sene resmi maça çıkmasan da, hatta önünde 11e çıkan kaleci sakatlandı diye oyuna girmen icap etse 88.dakikada, kaleye doğru koşarken giydiğin eldivenin hakkını vermek zorundasın. sol açık, sağ bek, ön libero için o kadar sert değil bu durum.. ama kaleci 5 dakika için bile aylarca hazır kalmak zorunda ki, yeri geldiğinde "kale"nin muhafızlığı emanet edilebilsin... böyle sınanıyor iyi bir kaleci misin yoksa galatasaray'a layık kaleci misin ? aradaki farkı anlamadığından endişe ediyorum aykut'un.
futbolu icad eden adam, bu oyuncunun ismine "goalkeeper" demeyi münasip bulmuş... tutan kişi anlamında "holder", bekleyen kişi anlamında "waiter" falan değil... goalkeeper, yani kalenin koruyucusu...gardiyanı...gözcüsü... nöbetçisi...
ben o kalenin koruyucusundan bunun bilincinde olduğunu ispatlayan çalışkanlık, verimlilik, ciddiyet ve azim istiyorum. hırs istiyorum. aykut'un soğukkanlılığı beni irite ediyor, çünkü görevinin bilincinde olan ve başarıyla yerine getiren adamın duyduğu soğukkanlılık değil gibi... sanki umursamazlık gibi... değişik bir şey gibi yani...
ben aykut'u bir daha izleyeceğimiz zaman, çakı gibi görmek istiyorum. ne kendisi üzülsün ne de taraftar...
edit:imla
