2
sözlükte açılması gereken bir başlıktı ve açılması da iyi olmuş. çünkü saplar ile samanların birbirinden ayrılması gerekiyordu. konuk olma seviyesinde bloglar ile ilgili olan biri olarak. söze giriyorum.
toka'nın da bahsettiği gibi, blog yaratmayı bir özenti durumu, bir nevi mental masturbasyon, hatta bir hava atma aracı olarak kullananların sayısı oldukça fazla. bu kısım blogçular belli başlı ve elit seviyedeki avrupa takımları*** ile siyasi yada etmik geçmişli kulüplere*** sempati duyarlar. onun yanında ülkesinde gönlünde olan takımdan da bahseder blogunda. bu blogçular diğerlerinden farklı değil neredeyse aynı cümlelerle sürekli total futbolun erdemlerinden, büyük isim olmuş futbolcuların geçmişlerden, mourinho hayranlıklarından bahseder. futbol simulasyonlarında bulduğu adamların çok iyi topçu olacağında iddialıdır. ikili muhabbet esnasında da hemen deyiverirler, "abi blogdada belirmişti falanca başlıkta" gibi alıntılar yaparlar.
bir de madalyonun öbür yüzü var. sadece futbola olan aşklarını yazıya döken adamlar var. sempati duyduğu yabancı takımların en ufak bir ayrıntısını öğrenmek için kıçını yırtan, öğrendiği herşeyi hemen yazıya döküp bir makale, bir hikaye üreten adamlar var. türkiye'de spor basınında ne haber var, ne olmuş bitmiş öğrenme telaşında olan adamlar var. bu futbol delisi adamların hiçbiri türkiye versiyonu tolga doğantez olan lucarelli'ye bayrak adam demez. çünkü adamın kariyeri bir google uzaklığındadır, ya da göçmen çocuğu lukaku da demez. çünkü lukakunun babası eski milli bir futbolcuydu ve muhtemelen naçizane bir burjuvazi içinde büyümüştür.
bu futbola aşık adamlar istanbul'da yaşamadıkları, bir kombine kart sahibi kadar maça gidemediyse ya da futbol oynayamamış olması sebebiyle maç izlenimi üretme hakkı yok mu şimdi? insanlar fikirlerini kafalarına niye gömsünler? korku ve biat kültürü altında mı bir toplum olalım? oldu olacak bu sözlükte de yazmak için eski açığa en az bir kere gitme, yılda gssore’dan minimum 100tl lik alışveriş yapma, u15 seviyesi amatör futbolculuk gibi kriterler koyalım. bir de bu bloglara girme zorunluluğu da yok. isteyen adres çubuğuna yazıp, ya da linkine tıklayıp giriyorsun. blog kavramının türkçe’sinin de internet günlüğü olduğunu unutmamak lazım. oraya adam aklına geleni de yazabilir, o hakkı da var.
sözlüğümüzde bu işi hakikaten iyi yapan franchi, extensor, dreams to hope for gibi ve adını sayamadığım arkadaşlarımız da var her şeyin ötesinde. adamlar sürekli vuruyorlar klavyenin tuşlarını öğrendikleri en ufak bilgiyi yayınlamak için. böyle bir genelleme yapmak ilk önce onlara ayıptır.
maalesef genelleme yapmak kültürümüze o kadar girmiş ki ortak noktası olan herkesi tek bir hareket ile yaftalayabiliyoruz ne güzel. blogcu mu hepsi özenti. blogcu mu klavye delikanlısı, blogcu mu stada gelmekten ne anlar ki o, blogcu mu beleşçinin önde gidenidir zaten, gitsin anca link arasın maç izlemek için…
daha geçenlerde oldu elimizde somut bir vaka… galatasaray sevdalılarını ultraslana eşitledi bir basın kuruluşunun müdürü, anlamca karşılık olarak. ayağa kalkıldı, o paralı uşaklarla nasıl bir tutuluyoruz diye isyanlar oluştu. güzel değilmiş dimi tek bir ortak noktası olan adamların kötü sıfatı üzerinize yapışınca. hoşumuza gitmedi. madem öyle niye hepsini bir kefeye koyuyoruz. o ulemalık ve ukalalık yapanlara ben de ayar oluyorum zaten, o konuda kimseyle karşı fikirde değilim. ama eli kalem tutan adam sıkıntısı bas bas bağıran bir ülkede, uğraştığı mecrada didinen, çalışan adamları, tekdüze ve yapmacık adamlarla bir tutulmasını kabul etmiyorum.
çok özenti gibi olacak ama “bu dahil bütün genellemeler yanlış” demiş nietzche efendi…
toka'nın da bahsettiği gibi, blog yaratmayı bir özenti durumu, bir nevi mental masturbasyon, hatta bir hava atma aracı olarak kullananların sayısı oldukça fazla. bu kısım blogçular belli başlı ve elit seviyedeki avrupa takımları*** ile siyasi yada etmik geçmişli kulüplere*** sempati duyarlar. onun yanında ülkesinde gönlünde olan takımdan da bahseder blogunda. bu blogçular diğerlerinden farklı değil neredeyse aynı cümlelerle sürekli total futbolun erdemlerinden, büyük isim olmuş futbolcuların geçmişlerden, mourinho hayranlıklarından bahseder. futbol simulasyonlarında bulduğu adamların çok iyi topçu olacağında iddialıdır. ikili muhabbet esnasında da hemen deyiverirler, "abi blogdada belirmişti falanca başlıkta" gibi alıntılar yaparlar.
bir de madalyonun öbür yüzü var. sadece futbola olan aşklarını yazıya döken adamlar var. sempati duyduğu yabancı takımların en ufak bir ayrıntısını öğrenmek için kıçını yırtan, öğrendiği herşeyi hemen yazıya döküp bir makale, bir hikaye üreten adamlar var. türkiye'de spor basınında ne haber var, ne olmuş bitmiş öğrenme telaşında olan adamlar var. bu futbol delisi adamların hiçbiri türkiye versiyonu tolga doğantez olan lucarelli'ye bayrak adam demez. çünkü adamın kariyeri bir google uzaklığındadır, ya da göçmen çocuğu lukaku da demez. çünkü lukakunun babası eski milli bir futbolcuydu ve muhtemelen naçizane bir burjuvazi içinde büyümüştür.
bu futbola aşık adamlar istanbul'da yaşamadıkları, bir kombine kart sahibi kadar maça gidemediyse ya da futbol oynayamamış olması sebebiyle maç izlenimi üretme hakkı yok mu şimdi? insanlar fikirlerini kafalarına niye gömsünler? korku ve biat kültürü altında mı bir toplum olalım? oldu olacak bu sözlükte de yazmak için eski açığa en az bir kere gitme, yılda gssore’dan minimum 100tl lik alışveriş yapma, u15 seviyesi amatör futbolculuk gibi kriterler koyalım. bir de bu bloglara girme zorunluluğu da yok. isteyen adres çubuğuna yazıp, ya da linkine tıklayıp giriyorsun. blog kavramının türkçe’sinin de internet günlüğü olduğunu unutmamak lazım. oraya adam aklına geleni de yazabilir, o hakkı da var.
sözlüğümüzde bu işi hakikaten iyi yapan franchi, extensor, dreams to hope for gibi ve adını sayamadığım arkadaşlarımız da var her şeyin ötesinde. adamlar sürekli vuruyorlar klavyenin tuşlarını öğrendikleri en ufak bilgiyi yayınlamak için. böyle bir genelleme yapmak ilk önce onlara ayıptır.
maalesef genelleme yapmak kültürümüze o kadar girmiş ki ortak noktası olan herkesi tek bir hareket ile yaftalayabiliyoruz ne güzel. blogcu mu hepsi özenti. blogcu mu klavye delikanlısı, blogcu mu stada gelmekten ne anlar ki o, blogcu mu beleşçinin önde gidenidir zaten, gitsin anca link arasın maç izlemek için…
daha geçenlerde oldu elimizde somut bir vaka… galatasaray sevdalılarını ultraslana eşitledi bir basın kuruluşunun müdürü, anlamca karşılık olarak. ayağa kalkıldı, o paralı uşaklarla nasıl bir tutuluyoruz diye isyanlar oluştu. güzel değilmiş dimi tek bir ortak noktası olan adamların kötü sıfatı üzerinize yapışınca. hoşumuza gitmedi. madem öyle niye hepsini bir kefeye koyuyoruz. o ulemalık ve ukalalık yapanlara ben de ayar oluyorum zaten, o konuda kimseyle karşı fikirde değilim. ama eli kalem tutan adam sıkıntısı bas bas bağıran bir ülkede, uğraştığı mecrada didinen, çalışan adamları, tekdüze ve yapmacık adamlarla bir tutulmasını kabul etmiyorum.
çok özenti gibi olacak ama “bu dahil bütün genellemeler yanlış” demiş nietzche efendi…