1
yenilmez armada. burada ve başka ortamlarda ziyadesiyle futbol yazısı yazmış bendenizin aslında kalbinde tuttuklarından, çocukluğundan tatlı bir anıdır il grande torino. aslında hikâyeyi ilk duyduğumda ağladığımı söylesem? evet, ağlamıştım ama yine de tatlı bir anı. sıcakta kafamda boza mı pişirdiler acaba?
1985 eylülü. bizim peder ki bana futbolu sevdiren adam, yurtdışında çalışıyordu. annemin ısrarı neticesinde italya'da buluşmuştuk. milano'dayken bir ahbabımızın torino'da yaşayan kızı bizi ziyarete gelmişti. ufağız tabii, dünyadan haberimiz yok. kızın da getirdiği siyah beyaz renkli flamanın etkisinde kalıp pederin yanında juventus'u ağzımıza almıştık. almaz olaydık...
hafiften delirmişti rahmetli. sanki kendi oğlunun juventus takımına sempati duyması ağır gelmişti ona. sorsanız italya'da o roma'yı severdi bir de bir başka takımı. işte o sırada "torinolular torino'yu tutar" demişti bizim ahbabın kızına. o uçak çakılmasa kim bilir neler olurdu diyip hikâyeyi kısaca anlatmıştı.
aylardan eylül olduğunu da bakın nereden hatırlıyorum: 22 eylül 1985 inter avellino maçı. neyse efendim, biz tabii juventus flamamıza teşekkür ettiysek de, juve taraftarı olamamıştık. ne zamanki adamım marco van basten ikâmetini milano muhtarından aldı, işte o zaman benim bir camiaya aşkım başlamıştı italya'da. yoksa koyu liverpoolluydum alimallah o zamanlar. babamın kısaca özetleyip italya ve dolayısıyla avrupa ve en nihayetinde dünya futbolunu derinden etkilemiş superga faciasını anlatması sadece beni değil bizim ahbabın kızını da ağlatmıştı ya neyse. zaman makinamızda biraz daha geriye gidelim müsaadenizle. bir dostum için. onun çok sevdiği bir insan için. ve tabii babam için.
otuzlu yılların sonunda torino italyan liginde adı olmakla beraber bir marka olamamıştı. bir şampiyonluk, bir coppa italia kazanılmış hatta bir şampiyonluk da geri alınmıştı. efendim juventuslu luigi allemandi'ye ödenen 50.000 liret, sonradan tespit edilince gitmişti göz göre göre bir şampiyonluk. juventus'un moda olduğu, bologna'nın ciddi bir şampiyonluk tehdidi olduğu o günlerde, fabrikatör ferrucio novo kulübün başına geçince iklim yavaş yavaş değişmeye başlamıştı. franco ossola ile başlayan transfer kervanında, birçok isim yavaş yavaş camiaya kazandırıldı. romeo menti, gugliemo gabetto, pietro ferraris ii'in transferleriyle iskelet kurulmuştu bir kere. 1942 yılında venezia'dan alınan eizo loik ve valentino mazzola ile adeta kader ağlarını örmüştü; zafer çok yakındı.
stadio filadelfia giderek dolmaya başlamıştı. başkan novo, itirazlara rağmen herbert chapman'dan esinlenerek takımının wm sistemi ile oynamasını istiyordu. italya gibi gol yememenin her zaman önemli olduğu bir coğrafyada, takımının atak oynamasını istiyordu başkan. transferleri loik ve mazzola ile bu olasıydı. aşı tutacak mıydı?
1943 yılında ikinci şampiyonluk kazanıldığında, birçokları bunun bir hanedanın başlangıcı olduğunu hissetmemişlerdi bile. lakin aynı sene coppa italia'yı da kazanmıştı camia. finalde karşılaşılan milan ile kedi fare oynamışlardı adeta. bu arada statları stadio filadelfia bombalanmış ve o zamanlarda adı stadio mussolini olan, sonranın stadio comunale'si yataklık etmeye başlamıştı camiaya. 1944 ve 1945 yıllarında savaş nedeniyle bay çekti italyan futbolu. 1945-46 sezonunda savaşın yaraları sarılmaya başladı, spor yine sahne aldı.
başkan novo, italya'nın suyunu iyi bilen egri erbstein'ı tekrar kazandırdı camiaya. aslında erbstein yahudilikten kelli toplama kampı görmüşse de, kaçmayı başarmıştı. taşlar üst üste oturuyor, torino bir kaleye dönüşüyordu. arkaya arkaya şampiyonluklar kazanılmaya başlamıştı bir kere. takım sahada coşuyor, izleyenleri coşturuyordu. lazio'yu deplasmanda yiyip bitirince aslen torinolu olan, italya'ya iki dünya kupası kazandırmış vittorio pozzo için millî takıma bir sürü torinolu oyuncu almak şart olmuştu. hatta 11 mayıs 1947 italya macaristan maçında sahaya çıkabilecek oniki oyuncudan onbiri torinoluydu. tahmin de edebileceğiniz gibi maç, toniolulara zahmet olmasın diye torino'da oynanmıştı. artık devrin yumuşamasından hareketle mussolini adı çıkarılıp comunale denen stadio comunale'de. ferenc puskas'a rağmen italya kazanmış, gabetto tavan yapmıştı.
kendi evinde rakiplerine on gol bile atmışlığı olan takım, bir sezonda 125 golü bulmuş, yetmemiş beş sezon evinde yenilgi yüzü görmemişti. beş sezonda toplam 408 gol atmış, rakiplerine hâliyle fark atmışlardı. liderleri mazzola önderliğinde yenilmezlerdi. takım bu kadar iyiyken içindeki arkadaşlık ayrı bir bahiste incelenmeli belki de. başkan novo bir gün danilo martelli'yi satacak olmuş lakin hemen kaleci valerio bacigalupo ile mario rigamonti devreye girip başkanı ikna etmişlerdi. motorsikletinden inmeyen ve nerdeyse maçlara geç gelen rigamonti'nin takım arkadaşı için bir gün de olsa, motorsikletinden feda etmiş olması zaten birçok şeyi anlatıyor.
rüya, 4 mayıs 1949'da biter. francisco ferreira'nın jübilesi olan 3 mayıs 1949 benfica torino maçı lizbon'da oynanır. 4-3 portekizliler kazanır. ertesi gün uçağa atlanır ve... evet, bir fiat uçağıdır bizimkilerin son yolculuğunu yaptıkları. juventus'un her şeyi olan umberto agnelli gelmedi mi yoksa akıllarınıza? neyse canım, agnelli değildi elbet superga'ya çakılmalarının sebebi. pilot, aşırı sise rağmen inat etti ve torino'ya inmek istedi. işte, kısa özeti bu.
onsekiz futbolcu, içlerinde tuttosport'un kurucusu olan renato casalbore'nin de bulunduğu üç gazeteci, masör ottavio cortina, aralarında leslie lievesley ve erbstein'ın da bulunduğu takımın teknik heyeti tarih oldu. sakatlığı nedeniyle maça gitmeyen sauro toma'dan başkası kalmamıştı geriye. bu bakımdan 6 şubat 1958'de çakılan manchester united'dan ayrılır torino. busby babes'in çoğunun yeri dolarken ki duncan edwards'ın yeri dolmuş mudur dünya futbolunda onu yine sorarım torino'nun ve italya'nın adamlarının yeri kolay kolay dolmamıştır, dolamamıştır. mazzola önderliğindeki kadronun 1950 brezilya dünya kupasını görmemesi futbol tarihi adına şüphesiz bir kayıp olmuştur. torino'nun dağa çakılması, şehrin diğer takımının ve diğerlerinin önünü açarken, torino superga faciasından tam 27 sene sonra bir kez daha şampiyonluk tatacaktı. evet, sadece bir kez.
il grande torino'dur bu takımın lakabı. belki de çakılmaları onları daha da ölümsüz kılarken, onlar adına çakılan bir plaket birçok şeyi özetliyor sanki. yarım milyon insanın katıldığı bir cenaze töreniyle toprağa verilen bir ulusun kahramanlarıdı onlar. geriye mazzola'nın oğlu sandro mazzola kaldı, bir de namları. aslında geriye bıraktıkları o kadar fazla ki. bütün rekorlarını yazmaya ben bile üşendim. yirmibeşten fazla diyeyim siz anlayın.
önümü ilikleyerek ve ısrarla, işte superga'da can veren il grande torino.
(bkz: valerio bacigalupo)
(bkz: aldo ballarin)
(bkz: dino ballarin)
(bkz: emilio bongiorni)
(bkz: eusebio castigliano)
(bkz: rubens fadini)
(bkz: guglielmo gabetto)
(bkz: ruggero grava)
(bkz: giuseppe grezar)
(bkz: ezio loik)
(bkz: virgilio maroso)
(bkz: danilo martelli)
(bkz: valentino mazzola)
(bkz: romeo menti)
(bkz: pietro operto)
(bkz: franco ossola)
(bkz: mario rigamonti)
(bkz: julius schubert)
*
1985 eylülü. bizim peder ki bana futbolu sevdiren adam, yurtdışında çalışıyordu. annemin ısrarı neticesinde italya'da buluşmuştuk. milano'dayken bir ahbabımızın torino'da yaşayan kızı bizi ziyarete gelmişti. ufağız tabii, dünyadan haberimiz yok. kızın da getirdiği siyah beyaz renkli flamanın etkisinde kalıp pederin yanında juventus'u ağzımıza almıştık. almaz olaydık...
hafiften delirmişti rahmetli. sanki kendi oğlunun juventus takımına sempati duyması ağır gelmişti ona. sorsanız italya'da o roma'yı severdi bir de bir başka takımı. işte o sırada "torinolular torino'yu tutar" demişti bizim ahbabın kızına. o uçak çakılmasa kim bilir neler olurdu diyip hikâyeyi kısaca anlatmıştı.
aylardan eylül olduğunu da bakın nereden hatırlıyorum: 22 eylül 1985 inter avellino maçı. neyse efendim, biz tabii juventus flamamıza teşekkür ettiysek de, juve taraftarı olamamıştık. ne zamanki adamım marco van basten ikâmetini milano muhtarından aldı, işte o zaman benim bir camiaya aşkım başlamıştı italya'da. yoksa koyu liverpoolluydum alimallah o zamanlar. babamın kısaca özetleyip italya ve dolayısıyla avrupa ve en nihayetinde dünya futbolunu derinden etkilemiş superga faciasını anlatması sadece beni değil bizim ahbabın kızını da ağlatmıştı ya neyse. zaman makinamızda biraz daha geriye gidelim müsaadenizle. bir dostum için. onun çok sevdiği bir insan için. ve tabii babam için.
otuzlu yılların sonunda torino italyan liginde adı olmakla beraber bir marka olamamıştı. bir şampiyonluk, bir coppa italia kazanılmış hatta bir şampiyonluk da geri alınmıştı. efendim juventuslu luigi allemandi'ye ödenen 50.000 liret, sonradan tespit edilince gitmişti göz göre göre bir şampiyonluk. juventus'un moda olduğu, bologna'nın ciddi bir şampiyonluk tehdidi olduğu o günlerde, fabrikatör ferrucio novo kulübün başına geçince iklim yavaş yavaş değişmeye başlamıştı. franco ossola ile başlayan transfer kervanında, birçok isim yavaş yavaş camiaya kazandırıldı. romeo menti, gugliemo gabetto, pietro ferraris ii'in transferleriyle iskelet kurulmuştu bir kere. 1942 yılında venezia'dan alınan eizo loik ve valentino mazzola ile adeta kader ağlarını örmüştü; zafer çok yakındı.
stadio filadelfia giderek dolmaya başlamıştı. başkan novo, itirazlara rağmen herbert chapman'dan esinlenerek takımının wm sistemi ile oynamasını istiyordu. italya gibi gol yememenin her zaman önemli olduğu bir coğrafyada, takımının atak oynamasını istiyordu başkan. transferleri loik ve mazzola ile bu olasıydı. aşı tutacak mıydı?
1943 yılında ikinci şampiyonluk kazanıldığında, birçokları bunun bir hanedanın başlangıcı olduğunu hissetmemişlerdi bile. lakin aynı sene coppa italia'yı da kazanmıştı camia. finalde karşılaşılan milan ile kedi fare oynamışlardı adeta. bu arada statları stadio filadelfia bombalanmış ve o zamanlarda adı stadio mussolini olan, sonranın stadio comunale'si yataklık etmeye başlamıştı camiaya. 1944 ve 1945 yıllarında savaş nedeniyle bay çekti italyan futbolu. 1945-46 sezonunda savaşın yaraları sarılmaya başladı, spor yine sahne aldı.
başkan novo, italya'nın suyunu iyi bilen egri erbstein'ı tekrar kazandırdı camiaya. aslında erbstein yahudilikten kelli toplama kampı görmüşse de, kaçmayı başarmıştı. taşlar üst üste oturuyor, torino bir kaleye dönüşüyordu. arkaya arkaya şampiyonluklar kazanılmaya başlamıştı bir kere. takım sahada coşuyor, izleyenleri coşturuyordu. lazio'yu deplasmanda yiyip bitirince aslen torinolu olan, italya'ya iki dünya kupası kazandırmış vittorio pozzo için millî takıma bir sürü torinolu oyuncu almak şart olmuştu. hatta 11 mayıs 1947 italya macaristan maçında sahaya çıkabilecek oniki oyuncudan onbiri torinoluydu. tahmin de edebileceğiniz gibi maç, toniolulara zahmet olmasın diye torino'da oynanmıştı. artık devrin yumuşamasından hareketle mussolini adı çıkarılıp comunale denen stadio comunale'de. ferenc puskas'a rağmen italya kazanmış, gabetto tavan yapmıştı.
kendi evinde rakiplerine on gol bile atmışlığı olan takım, bir sezonda 125 golü bulmuş, yetmemiş beş sezon evinde yenilgi yüzü görmemişti. beş sezonda toplam 408 gol atmış, rakiplerine hâliyle fark atmışlardı. liderleri mazzola önderliğinde yenilmezlerdi. takım bu kadar iyiyken içindeki arkadaşlık ayrı bir bahiste incelenmeli belki de. başkan novo bir gün danilo martelli'yi satacak olmuş lakin hemen kaleci valerio bacigalupo ile mario rigamonti devreye girip başkanı ikna etmişlerdi. motorsikletinden inmeyen ve nerdeyse maçlara geç gelen rigamonti'nin takım arkadaşı için bir gün de olsa, motorsikletinden feda etmiş olması zaten birçok şeyi anlatıyor.
rüya, 4 mayıs 1949'da biter. francisco ferreira'nın jübilesi olan 3 mayıs 1949 benfica torino maçı lizbon'da oynanır. 4-3 portekizliler kazanır. ertesi gün uçağa atlanır ve... evet, bir fiat uçağıdır bizimkilerin son yolculuğunu yaptıkları. juventus'un her şeyi olan umberto agnelli gelmedi mi yoksa akıllarınıza? neyse canım, agnelli değildi elbet superga'ya çakılmalarının sebebi. pilot, aşırı sise rağmen inat etti ve torino'ya inmek istedi. işte, kısa özeti bu.
onsekiz futbolcu, içlerinde tuttosport'un kurucusu olan renato casalbore'nin de bulunduğu üç gazeteci, masör ottavio cortina, aralarında leslie lievesley ve erbstein'ın da bulunduğu takımın teknik heyeti tarih oldu. sakatlığı nedeniyle maça gitmeyen sauro toma'dan başkası kalmamıştı geriye. bu bakımdan 6 şubat 1958'de çakılan manchester united'dan ayrılır torino. busby babes'in çoğunun yeri dolarken ki duncan edwards'ın yeri dolmuş mudur dünya futbolunda onu yine sorarım torino'nun ve italya'nın adamlarının yeri kolay kolay dolmamıştır, dolamamıştır. mazzola önderliğindeki kadronun 1950 brezilya dünya kupasını görmemesi futbol tarihi adına şüphesiz bir kayıp olmuştur. torino'nun dağa çakılması, şehrin diğer takımının ve diğerlerinin önünü açarken, torino superga faciasından tam 27 sene sonra bir kez daha şampiyonluk tatacaktı. evet, sadece bir kez.
il grande torino'dur bu takımın lakabı. belki de çakılmaları onları daha da ölümsüz kılarken, onlar adına çakılan bir plaket birçok şeyi özetliyor sanki. yarım milyon insanın katıldığı bir cenaze töreniyle toprağa verilen bir ulusun kahramanlarıdı onlar. geriye mazzola'nın oğlu sandro mazzola kaldı, bir de namları. aslında geriye bıraktıkları o kadar fazla ki. bütün rekorlarını yazmaya ben bile üşendim. yirmibeşten fazla diyeyim siz anlayın.
önümü ilikleyerek ve ısrarla, işte superga'da can veren il grande torino.
(bkz: valerio bacigalupo)
(bkz: aldo ballarin)
(bkz: dino ballarin)
(bkz: emilio bongiorni)
(bkz: eusebio castigliano)
(bkz: rubens fadini)
(bkz: guglielmo gabetto)
(bkz: ruggero grava)
(bkz: giuseppe grezar)
(bkz: ezio loik)
(bkz: virgilio maroso)
(bkz: danilo martelli)
(bkz: valentino mazzola)
(bkz: romeo menti)
(bkz: pietro operto)
(bkz: franco ossola)
(bkz: mario rigamonti)
(bkz: julius schubert)
*