57
her şey o kadar kötü görünüyor ki bu maç öncesi...
rakip geçen senenin şampiyonu. kadrosunu bozmamış, imkanlarını optimum şekilde kullanarak katkılar yapmış, sistemini oturtmuş, hazırlık dönemini iyi geçirmiş, formda bir takım. şampiyonlar ligine direkt gidecek, eleme vs gibi düşünceler yok kafalarında. geçtiğimiz hafta içini antremanla geçirmişler, bizim gibi hafta içi kritik bir maça çıkmamışlar.
bize bakalım:
geçtiğimiz sezon hüsran olmuş. transfer süresi kısalıyor, hala eksiğimiz çok, takım oturmamış. transfer ettiğimiz oyuncular da hemencecik sakatlanmışlar. defanstan mutsusuz, orta sahamız yok diye ağlıyoruz. arda ortada iyi oynayamıyor diye dert yanıyoruz, kalecimize top gelince ıslıklıyoruz, mutsusuz da mutsusuz. teknik direktörümüzle ilgili, baştan beri arkadasında duranlar bile yavaştan saf değiştiriyor, hani iki maçlık ömrü kalmış gibi. sezon başı teknik bir değişimin nelere malolacağını bilen sağduyulu taraftarların içinde bu apayrı bir dert. geçen hafta içi avrupa eleme maçına çıkmışız, kendi sahamızda beraberliği zor kurtarmışız, haftaya rövanş var, futbolcuların kafalarının bir tarafı da orada takılı, üstelik yorgunluk var.
fotoğraf böyle iken, yine de içime duygusal bir taraftar kaçıvermiş. fantezi futbol takımı kuruyorum: baros, arda, kewell yerleştirip kalan parama öyle bakıyorum. maça hangi formamla gitsem diye düşünüyorum, maçta saçımı başımı yolacağım ihtimalini beynim arkalara atmış. nedense kewell asist yapacak, baros tamamlayacak, arda üç beş çalımla sıfıra inecek gibi geliyor, olmadı mustafa sarp bir yerlerde kendini unutturup kafa golü atacak gibi.
inanç böyle bir şey işte. inanmak, gerçekleri görmemezlik değil aslında, gerçeklerin tüm galatasaray taraftarı farkında ama inanmanın nasıl bir sinerji oluşturduğunu en iyi galatasaray taraftarı bilir. ben inanıyorum yarın (bugün) iyi bir sonuç alacağımıza, hatta iki farkla bile yenebileceğimizi düşünüyorum. he iyi bir sonuç almazsak dünyanın sonu mu gelir, her şeyi yakmaya, umutsuz olmaya değer mi? hiç sanmıyorum...
rakip geçen senenin şampiyonu. kadrosunu bozmamış, imkanlarını optimum şekilde kullanarak katkılar yapmış, sistemini oturtmuş, hazırlık dönemini iyi geçirmiş, formda bir takım. şampiyonlar ligine direkt gidecek, eleme vs gibi düşünceler yok kafalarında. geçtiğimiz hafta içini antremanla geçirmişler, bizim gibi hafta içi kritik bir maça çıkmamışlar.
bize bakalım:
geçtiğimiz sezon hüsran olmuş. transfer süresi kısalıyor, hala eksiğimiz çok, takım oturmamış. transfer ettiğimiz oyuncular da hemencecik sakatlanmışlar. defanstan mutsusuz, orta sahamız yok diye ağlıyoruz. arda ortada iyi oynayamıyor diye dert yanıyoruz, kalecimize top gelince ıslıklıyoruz, mutsusuz da mutsusuz. teknik direktörümüzle ilgili, baştan beri arkadasında duranlar bile yavaştan saf değiştiriyor, hani iki maçlık ömrü kalmış gibi. sezon başı teknik bir değişimin nelere malolacağını bilen sağduyulu taraftarların içinde bu apayrı bir dert. geçen hafta içi avrupa eleme maçına çıkmışız, kendi sahamızda beraberliği zor kurtarmışız, haftaya rövanş var, futbolcuların kafalarının bir tarafı da orada takılı, üstelik yorgunluk var.
fotoğraf böyle iken, yine de içime duygusal bir taraftar kaçıvermiş. fantezi futbol takımı kuruyorum: baros, arda, kewell yerleştirip kalan parama öyle bakıyorum. maça hangi formamla gitsem diye düşünüyorum, maçta saçımı başımı yolacağım ihtimalini beynim arkalara atmış. nedense kewell asist yapacak, baros tamamlayacak, arda üç beş çalımla sıfıra inecek gibi geliyor, olmadı mustafa sarp bir yerlerde kendini unutturup kafa golü atacak gibi.
inanç böyle bir şey işte. inanmak, gerçekleri görmemezlik değil aslında, gerçeklerin tüm galatasaray taraftarı farkında ama inanmanın nasıl bir sinerji oluşturduğunu en iyi galatasaray taraftarı bilir. ben inanıyorum yarın (bugün) iyi bir sonuç alacağımıza, hatta iki farkla bile yenebileceğimizi düşünüyorum. he iyi bir sonuç almazsak dünyanın sonu mu gelir, her şeyi yakmaya, umutsuz olmaya değer mi? hiç sanmıyorum...